`Vicdansız Bir Nesne` olarak insan
Hulki CEVİZOĞLU 01 Ocak 1970
Türkiye'de her akşam, Covid-19 salgını sonuçlarıyla ilgili "tablo" açıklanıyor.
Borsa ya da döviz kurları tablosu gibi!
*
Toplum ilk önce "kaç kişinin öldüğüne" bakıyor.
İnsanlar artık "rakam" oldu: "Oh, 125 rakamı 117'ye düşmüş!"
*
Uzmanlar, Türkiye'de her gün ortalama 600-700 kişinin kalp damar hastalıklarından öldüğünü açıklıyor.
Kitlelere her gün kanserden ölen insanların sayısı "tablolar biçiminde" veriliyor mu, verilse iyi olur mu psikolojik açıdan?
Olmaz.
Bunları her gün duymak toplumun ruh sağlığını bozar.
O nedenle, her gün korona tablosunu vermek de yanlıştır. Günlük tablo yayınlamaktan vazgeçilmelidir.
Gerekli bilgiler Sağlık Bakanlığı'nda, doktorlarda vardır ve gereği için de DSÖ'ne bildirilmesi yeterlidir.
*
Şehitlerimizin olduğu dönemlerde toplumsal olarak, vicdanlarımızda bir yas tutardık.
Şehitlerimizin hepsinin birer "öyküsü" vardı bizim için ve toplumca öğrenirdik o "insanlık öykülerini."
*
Bugün, her gün koronadan ölen insanlarımızın kim olduğunu, yaşlarını, mesleklerini, hayatta bıraktıkları izleri kısaca "insanlık öykülerini" bilmiyoruz.
Sadece: "Şu kadar rakam can kaybımız var!"
Ölen insanlarımıza "can kaybı" diyerek işi yumuşatmış insanileştirmiş olmuyoruz.
Çünkü herkesin gözü "rakamda!"
Bütün ölümler yalnızca istatistiğe dönüştü!
*
Toplumsal olarak acıları paylaşıp, yas tutamıyoruz.
Hangi evde kim nasıl bir acı yaşıyor, bilmiyoruz.
*
Adeta, ölenleri bir an önce defnedelim, biz hayatta kalalım psikolojisi var.
Kendimizi öne çıkardık, kendimizi kurtarmaya çalışıyoruz, gözümüz "ölen canlarda" değil, "ne zaman normale döneceğimiz" sorusunda!
*
Cenaze "törenleri" sevenlerinin tümü katılamadan yapılıyor.
İlk günlerde cenazeler adeta vebalıymış gibi tabutla gömülüp, birçok yerde kireçle kapatılıyordu.
Ailesinden de üç kişiye izin veriliyordu.
Ölenlerin insan olduğunu düşünemez hale geldik.
Ne yazık ki, "insanlık vicdansız bir nesne" haline geliyor.
"Şerefli bir Yokolma Hakkı" verilmeli
Dokunma duygusu, "varoluşun/varoluşumuzun" esaslarından biri.
Bir de "toplumsal dokunma" var.
Resmi, dini ve kültürel törenler, bir milleti millet yapan, toplumu toplum yapan unsurlardır.
Törensiz bir millet var olamaz.
Törenler, dayanışmayı, toplumsal beraberliği ve "toplumsal belleği" koruyan örüntüler/dokulardır.
*
Virüs nedeniyle ölen insanlarımızın hikâyesini bilmemek, dolara, borsaya bakar gibi can kayıplarını "günlük tablo" üzerinden her gece 19.30'da takip etmek, toplumsal duyarlılığı azaltıyor.
Törenler olmazsa, toplumsal bilinç yok olur, insanlar rakam haline gelir, toplumlar "yığına" dönüşür!
*
Kendi ekseni etrafında saatte 1.670 km. hızla, yaşam kaynağı güneşin etrafında ise saatte 108.000 km hızla milyarlarca yıldır dönen Dünyamızda bu korana günleri de bitecek.
Koranadan ölen "canlarımıza" "şerefli bir yok olma hakkı" tanımalıyız.
Çünkü "ölümü hepimiz tadacağız."
"Dijital Toplama Kampları"nın yeni Hitler'i kim?
Korana salgınının getirdiklerine bir de uluslararası açıdan bakalım.
Moskova'da, yeni geliştirilen uygulamayla sokağa çıkmak isteyenlere telefonlarına indirecekleri bir QR kodu verilip, dışarıya çıkacak kişilerin nereye gittiği ve ne kadar kaldığının izleneceği haberlerini okumuştuk.
Şu anda ne aşamadalar bilmiyorum.
*
Bu takip ve izleme Rusya'da "Sanal Gulag" ya da "dijital toplama kampı" olarak eleştiriliyor.
QR kodla takip sisteminin yakın zamanda (salgın sonrasında), yalnızca bu ülkede değil tüm dünyada yaşamın her alanına yayılacağı tahmin ediliyor.
*
Bu sistemin, Bauman'ın "akışkan gözetim" kavramına uygun biçimde devletin "ideolojik denetim aygıtı" (İDA) olacağı tahmin ediliyor.
*
Benim merak ettiğim de, "Bu dijital toplama kamplarının küresel Hitler'inin kim olacağı?"