« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

03 May

2020

Mithat Paşa 1822 – 07.05.1884

01 Ocak 1970

Devlet adamı, Osmanlı sadrazamı (D. 1822, İstanbul - Ö. 7-8 Mayıs 1884). Asıl adı Ahmet Şefik’tir. Babası, Evkaf Nezareti’nde (Vakıflar Bakanlığı) küçük bir memur olan Rusçuklu Hacı Hafız Mehmet Eşref Efendi’dir. On yaşında iken “Kur’an-ı Kerim”i ezberledi. On bir yaşında babasının naip (yargıç vekili) olarak atandığı Vıdin’e gitti ve ertesi yıl onunla birlikte İstanbul’a döndü. 1834’te Reisülküttap Âkif Paşa’nın aracılığı ile Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne girdi. “Midhat” mahlasını aldığı bu büroda divanî (özel bir yazı türü) ya­zısını altı ayda iyi derecede öğrenmekle kalmayıp aynı zamanda Arapça ve Fars­ça dersleri almaya başladı. 1835’te baba­sının Lofça naipliğine atanması üzerine İstanbul’dan ayrıldı.

Ertesi yıl ailesiyle birlikte İstanbul’a geldiğinde Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ndeki görevine döndü. Ayrıca Fatih Camisi’nde Doyranlı Mehmet Efendi ve Zağralı Şerif Efendi gibi hocaların nahiv (söz dizimi), mantık, meanî (İslam hukukunda genel esaslar), fıkıh (İslam hukuku) ve hikmet (sözde ve davranışta doğru olan) derslerine devam etti. 1840’da Sadâret (Başbakanlık) Mektubî Kalemi’ne nakledildi. İlk taşra görevi olarak 1842’de Şam tah­rirat kâtibi (yazı işleri müdürü) yardımcılığına gönderildi. İki yıl Şam ve Sayda’da görev yaptıktan sonra Bekir Sâmi Paşa’nın divan kâtibi oldu ve onunla birlikte 1845’te Konya’ya, 1847’de Kastamonu’ya gitti, ertesi yıl İstan­bul’a döndü.

Mithat Efendi, 1849’da Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâmı Adliyye’ye bağlı mazbata (tutanak) odasında görevlendirildi. Buradaki başarılarından dolayı ikinci yı­lında mütemayiz (memuriyette bir ara rütbe) rütbesiyle serhalifeliğe (en kıdemli yazman) yükseltildi. Ardından, geçici görevle Şam ve Halep gümrüklerinde doğan anlaşmazlığı gidererek, hazine ala­caklarını tahsil etmek ve Arabistan or­dusu müşiri Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa hakkındaki suçlamaları araştırmak üzere Şam’a gönderildi. Altı ay süren bu göre­vindeki başarısıyla Mustafa Reşit, Âli ve Fuat paşaların dikkatini çekti. Bu dönemde Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliyye’nin yazı işleri servisi Rumeli ve Anadolu diye iki kısma ayrılınca Mithat Efendi Anadolu ikinci kâtibi oldu. Söz konusu paşalarla ilişkileri geliştikçe Bâbı­âli (hükümet merkezi)’de yaşanan iktidar mücadelesi içinde dostlar ve düşmanlar kazandı. Haziran 1854’te Kıbrıslı Mehmet Emin Paşa’nın sadrazam olması üzerine yerel yöne­timler hakkındaki şikâyetlerin arttığı İslimye, Cuma ve Şumnu’ya yollanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı.

Bürokratik kariyerinin ikinci aşaması, Ocak 1861’de Balkanlar’da en sorunlu vi­lâyetlerden biri olan Niş’e vali olarak atandı. İki yıl içerisinde Niş’te yollar, köprüler yaptırdı, vilâyet genelinde güvenliği sağla­dı. Her kesimle yakın işbirliği içinde ba­şarılı bir yönetim ortaya koydu. Bu icraatı nedeniyle iç karışıklıkların giderek arttığı Prizren de onun yönetimine verildi. Üç yıl görev yaptığı bu eyaletteki başarısı onu önce Balkanlar, ardından bütün ülke için düşünülen yerel yönetsel reformun mi­marlarından biri durumuna getirdi.

Balkanlar’daki iç karışıklıkların, dış mü­dahalelere daha fazla ortam hazırlama­sını önleme gayretinde olan Sadrazam Fuat ve Hariciye Nazırı Ali paşalar, Mithat Paşa’yı 1864’te İstanbul’a çağırarak vilayet sisteminin hazırlık çalışmalarına katılmasını sağladılar. Kasım 1864’te merkezinin Rusçuk olarak belirlendiği Tuna ili valiliği Mithat Paşa’ya verildi. Bugünkü Bulgaristan’ın bü­yük bir bölümünü içine alan Tuna’da üç buçuk yılda nehir ve ka­ra ulaşımında önemli ilerlemeler sağla­ndı. Tarımın geliştirmesi, Ziraat Bankası’nın kuruluşu ile sonuçlanacak olan çalışmaları yapması, Mart 1865’te Osmanlı Devleti’nde yayım­lanan ilk vilâyet gazetesi olma özelliğini taşıyan Türkçe ve Bulgarca “Tuna” gaze­tesini çıkarması ve güvenlik arttırıcı önlemleri almak gibi konular nedeniyle, yeni vilâyet yönetmeliğinin uygulana­bilirliğine kanaat getirilerek vilâyet siste­mi birkaç yıl içinde Bosna. Suriye ve Ha­lep başta olmak üzere ülkenin diğer böl­gelerine de yayıldı.

Mithat Paşa’nın, Mart 1868’de Şûrayı Devlet (Danıştay) Başkanlığı’na getirilmesiyle bü­rokratik kariyerinin üçüncü aşaması baş­ladı. Bu görevi süresince metrik sistem, vatan­daşlık, madenler, emniyet sandığı ve sa­nayi mektebi gibi konular üzerinde çalış­tı. Merkezde ilk kez bu kadar yüksek bir görevde bulunan Mithat Paşa, kısa za­manda Sadrazam Âli Paşa ile hem kişisel olarak hem de yönetim sorunları yüzünden anlaşmazlığa düşmesi nedeniyle Bağdat valiliğine gönderilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Musul ve Basra’nın da içinde olduğu Bağdat vilâ­yetini üç yıl boyunca (1869-72) Altıncı Ordu Komutanlığı da üzerinde olmak üzere geniş yetkilerle yönetti. Balkanlar’da kazandığı valilik deneyimiyle Arazi Kanunnamesi’ni ve yeni vilâyet yasasını burada da uygulamaya koydu. Âli Paşa’nın Eylül 1871’de ölümünden sonra iktidar, Tanzimat karşıtlarının lideri olan Mahmut Nedim Paşa’ya geçin­ce kendisine yönelik baskılar arttı. Mayıs 1872’de Bağdat valiliğinden istifa ede­rek İstanbul’a döndü ve muhalif grupla­rın ilgi odağı oldu. İstanbul’da kalmasını tehlikeli bulan Mahmut Nedim Paşa tarafından önce Sivas’a, buraya gitmeyince de Edirne valiliğine atandı.

Ancak, görev yerine gitmeden önce padişah tarafından huzura kabul edilerek kendisine, rakibi hakkındaki şikâyetlerin yoğunlaşmasının da etkisiyle sadrazamlık verildi (31 Tem­muz 1872). Ancak sadrazamlığı uzun sür­medi, onu Niş valiliğinden beri “istenme­yen adam” ilân eden Rusya elçiliğinin de etkisiyle ve kısa sürede sarayla arasında baş gösteren siyasî, yönetsel uyuşmazlıklar ve usule aykırı davranışları yüzünden görevden alındı (19 Ekim 1872). Bundan sonraki dört yıl boyunca kısa süreli yönetim görevleri üstlendi. Birkaç ay açıkta kaldı, ardından Mart 1873’te Adli­ye Nazırı oldu. İdarî ve malî sıkıntıların gi­derilmesi, Meclis-i Mebusan’ın açılması konularında bir lâyiha (görüş ve düşünceyi bildiren yazı) hazırladığının öğ­renilmesi üzerine padişah tara­fından görevden alındı ve Ekim 1873’te Selânik valiliğine gönderildi. Şubat 1874’te bu görevinden de alınması üzerine İstanbul’a dönerek kendi arazisinde bahçe işleriyle meşgul oldu. Ardından yeni kurulan Mah­mut Nedim Paşa Hükümeti’nde Adliye Nazırlığı’na getirildi (Ağustos 1875). Ancak idarî buhran, malî iflâs ve Balkan­lar’da sürmekte olan isyana çare buluna­maması gibi nedenlerden dolayı sadraza­mı protesto etmek için Kasım 1875’te görevinden ayrıldı. Mayıs 1876’da Mütercim Mehmet Rüştü Paşa Hükümeti’nde önce Mecâlis-i Âliye üyeliğine, ardından ikinci kez Şurayı Devlet Başkanlığı’na getirildi.

Kapatby ReklamStore
Ancak bu sırada Sultan Abdülaziz tahttan indirildi (30 Mayıs 1876). Bu darbeyi yapanlar arasında Kanun-i Esasi (Anayasa) ve mecli­sin gerekliliği konusunda anlaşmazlık çıktı. Ar­dından Sultan Abdülaziz tahttan indirilişinin ilk haftası dolmadan arkasında şüp­heler bırakarak öldü (4 Haziran). Veliaht Abdülhamit 31 Ağustos 1876’da tahta çıkarıldı. Mü­tercim Rüştü Paşa’nın istifası üzerine 19 Aralık 1876’da Mithat Paşa’nın sad­razamlığa getirilmesi meşrutiyet taraftarla­rınca olumlu karşılandı. Ancak, 5 Şubat 1877’de görevden alınarak yurtdı­şına sürgüne gönderildi. Eylül 1878’den itibaren Girit’teyken Kasım 1878’de Suriye valiliğine atandı; Ağustos 1880’de Aydın Valisi Ahmet Hamdi Paşa ile yeri değiştirildi.

Bu ara­da, dostlarının yurtdışına kaçması gerektiği yönündeki uyarılarına karşın, suçsuz olduğu yolunda padişaha mektuplar yazmakla yetindi. Ma­yıs 1881’de konağında tutuklanacağı sıra­da Fransa Konsolosluğu’na sığındı. Sonra Adliye Nazırı Ahmet Cevdet Pa­şa’nın verdiği güvence üzerine teslim oldu. İstanbul’a getirildikten sonra saray dar­besine karışan asker ve sivillerle birlikte Sultan Abdülaziz’in katline katıldığı suçlamasıyla Haziran 1881’de Yıldız Sarayı’nda kuru­lan özel bir mahkemede yargılandı; suçlu bulunarak idama mahkûm edildi. İç ve dış çevrelerden yükselen itirazları dik­kate alan II. Abdülhamid cezasını ömür boyu hapse çevirdi; Temmuz 1881’de diğer hükümlülerle bir­likte Tâif'e gönderildi. 7-8 Mayıs 1884 gecesi hüc­resinde boğularak öldürüldü ve orada toprağa verildi. Kemikleri 1951’de Tâif’ten İstanbul’a ge­tirilerek Âbideihürriyet Meydanı’nda yaptı­rılan mezara konuldu.

Mithat Paşa’nın taşradaki görev­lerinde gösterdiği başarıyı bakanlıkları ve sadaretinde (başbakanlık) gösteremeyişinin nedeni olarak, önünü ardını düşünmeden her istediğini yapması gösterilebilir. Bununla birlikte Mit­hat Paşa, Türk siyasî hayatında anayasal ve parlamenter sistemin önemli isimlerindendir.

Ziyaret -> Toplam : 125,26 M - Bugn : 12801

ulkucudunya@ulkucudunya.com