Nurettin Topçu 20.11.1909 – 10.07.1975
01 Ocak 1970
İstanbul Süleymaniye’de dünyaya geldi. İlk nüfus kaydında adı Osman Nuri olarak yazıldı. Dedesi Osman Efendi, Erzurum’un Ruslar tarafından işgali sırasında orduda topçu olduğu için kendilerine Topçuzâdeler lakabı verilmiştir. Aileden İstanbul’a ilk yerleşen babası Ahmed Hamdi Efendi, Erzurum’da iken tahıl alım satımı ve canlı hayvan ticaretiyle uğraşmış, daha sonra Çemberlitaş’ta kasap dükkânı işletmiştir. Annesi Fatma Hanım Eğinlidir (Kara 2012). İlköğrenimini Bezmiâlem Valide Sultan ve Büyük Reşit Paşa Numune mekteplerinde yaptı (1920). Çocukluğu Çemberlitaş ve Süleymaniye'de geçti. Ortaöğrenimini Vefa İdâdîsi'nde tamamladı ve ardından İstanbul Lisesi'ni bitirdi (1928). Felsefeye ilgisi bu dönemlerde başladı. Aynı yıl Avrupa'da öğrenim görmek için girdiği sınavı kazanıp Fransa'ya gitti. Aix Lisesi'nde Fransızca hazırlık okudu ve burada fikirlerinden etkileneceği, hareket felsefesinin kurucusu Maurice Blondel ile tanıştı. Daha sonra Strasburg Üniversitesi'ne devam etti. Burada felsefe öğreniminin yanı sıra ahlak kurlarını tamamladı ve sanat tarihi lisansı yaptı. 1930-1933 yıllarında aldığı sertifikalar lisans diplomasında rûhiyat ve bedîiyat, umumi felsefe ve mantık, muasır sanat tarihi, içtimaiyat ve ahlak, İlkçağ sanat ve arkeolojisi şeklinde belirtilmiştir. Halide Edip'in eşi Adnan Adıvar’dan sonra Louis Massignon’a Türkçe dersleri verdi. M. Blondel vasıtasıyla başlayan mistik eğilimleri Massignon'un etkisiyle İslâm tasavvufuna, özellikle vahdet-i vücûd felsefesine doğru gelişti.
Strasburg’da ahlak felsefesi üzerine doktora yaptı. "Conformisme et révolte" adlı tezini Sorbonne'da savundu ve üstün başarı ödülü aldı. Avrupa’ya tahsile giden Türkler arasında ahlak üzerinde çalışan ilk öğrenci ve Sorbonne’da felsefe doktorası yapan ilk Türk Nurettin Topçu’dur (Kara 2012). Tezi bittikten sonra kendisine Fransa'da kalması teklif edildiyse de kabul etmedi ve 1934'te Türkiye'ye döndü. Galatasaray Lisesi'nde başladığı felsefe öğretmenliğini; İzmir Atatürk, Denizli, Haydarpaşa, Vefa ve İstanbul liselerinin yanı sıra İstanbul İmam-Hatip Okulu ile Robert Kolej'de sürdürdü. Psikoloji, felsefe, sosyoloji, dinler tarihi, din psikolojisi ve ahlak dersleri okuttu. Vatani görevini 6 Mayıs 1936-31 Ekim 1937 tarihleri arasında yaptı. Hüseyin Avni Ulaş’ın kızı Fethiye Hanım’la evlendi, ancak evlilikleri iki yıl sürdü. Bergson üzerine hazırladığı tezle felsefe doçenti oldu fakat İstanbul Üniversitesi kurulları tarafından kadroya atanmadı. Hilmi Ziya Ülken’in başında olduğu Sosyoloji Kürsüsü'nde bir müddet eylemsiz doçent statüsünde ahlak dersleri verdi. 20 Kasım 1974’te yaş haddinden felsefe öğretmeni bir doçent olarak emekliye ayrıldı.
Fransa'dan döndüğünde Nakşî Hasib Efendi (Yardımcı) ile ömrü boyunca etkilendiği ve daha sonra intisap ettiği Abdülaziz Efendi (Bekkine) ile tanıştı. İstanbul Erkek Lisesi'nden hocası Celâl Hoca’dan (Ökten) İslâmî ilimler, İslâm tarihi, kelâm ve felsefe yönünden faydalandı, daha sonra İmam-Hatip Okulu’nun kuruluşu sırasında programların hazırlanmasında onunla birlikte çalıştı. Türk Kültür Ocağı ve Milliyetçiler Derneği'nde fikrî ve siyasî faaliyetler yürüttü. Bunların yanında Millî Türk Talebe Birliği, Aydınlar Ocağı ve Türkiye Millî Kültür Vakfı'nın bazı faaliyetlerine katıldı. Buralarda seminer ve konferanslar verdi; fetih-Fâtih, Mehmed Âkif ve Çanakkale anma toplantılarının yapılmasına öncülük etti. Geçirdiği bir hastalık nedeniyle 10 Temmuz 1975 tarihinde vefat etti. Mezarı Topkapı Kozlu Kabristanı’ndadır. Nurettin Topçu, 2017 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri'nde Vefa Ödülü'ne layık görüldü.
XX. yüzyıl fikir hayatının belki de en önemli ismi olan Nurettin Topçu, çok yönlü bir şahsiyete sahiptir. Onun en belirgin yönü ahlak felsefeciliğidir ve bu onun eğitimciliğini, edebiyatçılığını, aydın kimliğini derinden etkilemiştir. Topçu, bunların hepsini birleştirerek bir senteze ulaşmış ve çağdaşlarından da bu yönüyle ayrılmıştır. İlk yazılarından itibaren bir taraftan Osmanlı-Cumhuriyet modernleşmesini hesaba katarak fakat onu aşmayı hedefleyerek tenkitçi bir bakış açısıyla yeni bir insan, millet, devlet modeli inşa etmeye çalışırken diğer taraftan bunların o günün şartlarında ve tarihten gelen sağlam zeminler üzerine oturmasını mümkün kılacak Rönesans akıl, sezgi ve aşk kavramlarını yeniden yorumlayıp ahlak ağırlıklı bir felsefe kurmuştur. Kendisinden önce başlayan Anadolucu milliyetçiliğini İslam merkezli bir yoruma taşımış, bunu yaparken Turancılığı, ırkçılığı ve topraktan tamamen kopuk milliyetçilikleri, İslamcılığı eleştirmiş, modernizmin katı ölçütlerine boyun eğmeden Batı, Doğu ve İslam medeniyetlerini mukayeseli şekilde ele almayı denemiştir. Kapitalizm, komünizm, sosyalizm, kültür ve medeniyet, sanayileşme, kuvvet ve teknoloji meselelerini büyük ölçüde dönemindeki yaklaşımlardan farklı bir üslup ve muhteva ile tartışmıştır (Kara 2012).
Dergi çıkaran bir aydın olarak da Topçu'nun fikir hayatımızda yeri büyüktür. Önce İzmir'de sonra İstanbul'da Hareket adıyla bir dergi çıkarmıştır (Hareket dergisi hakkında geniş malumat için bkz. Okay 1997). Dergi etrafında gençleri topladığı gibi hem bir muhit oluşturmuş hem de dönemin düşünce hayatına ağırlığı hissedilir bir biçimde yön vermiştir. Bu dergideki yazılarını kimi zaman "Nizam Ahmet" ve "Nurettin Ahmet" imzalarıyla kimi zaman da gerçek adıyla yayımlamıştır. Yazıları, Hareket dergisi dışında; İslam, İslam Medeniyeti, Türk Yurdu, Bizim Türkiye, Komünizme Karşı Mücadele, Yeni İstiklâl ve Yeni İstanbul gibi süreli yayınlarda da yer almıştır. Fransa'da bulunduğu yıllarda aksiyon felsefesinin kurucusu Maurice Blondel'i ve şarkiyatçı Louis Masignon'u yakından tanıyan Topçu, yazılarında çağdaş insanın makineleşmesine ve aşırı Batıcılığa karşı çıkmıştır. Komünizm ve kapitalizm dışında cemaatçi bir toplum ve ekonomi sisteminin temellerini atmaya çalışmıştır. Fikir yazılarında ve özellikle Var Olmak gibi deneme türündeki eserlerinde, mistik dünya görüşünün etkisiyle zaman zaman yoğun duygusal ve poetik bir ifade sezilmektedir. Onun düşünce dünyasına bakıldığında, Anadolu coğrafyası ile Selçuklu-Osmanlı tarih ve kültür tecrübesini temele aldığı, buradan İslam dinine ve özellikle tasavvufa hatta Batı dünyasından insanlık tecrübesine kadar uzandığı görülmektedir.
Kayalı, Nurettin Topçu'nun dönemini aşan bir entelektüel olduğunu belirtmiş ve yazılarını şu cümlelerle değerlendirmiştir: "Nurettin Topçu'nun yazdığı şeylere baktığınız zaman da ilginç iki şey görürsünüz. Bir, entelektüeli anlamak için söylediği şey. Bir insanın realite ile çok fazla ilgisinin olmaması gerektiğini söyler. Realite başka şeydir onun kafasına göre, hakikat başka şeydir. Çünkü özellikle entelektüele baktığı zaman entelektüellerin zaman içinde oradan oraya yöneldiklerini, oradan oraya kıvrıldıklarını, çok kıvrak bir hareket içinde olduklarını söyler ve entelektüelde en ilginç ve en baş özellik olarak da düşünce anlamında istikrarı söyler. Bir de entelektüel açısından, siyasetçi açısından söylediği temel sözlerden biri siyasetçinin sıradan insan gibi yaşamasıdır. Siyasetçinin o zaman içindeki kıvraklığı taşımasıdır. Dolayısıyla Topçu'nun metinlerini ele aldığınız zaman, kendisini milliyetçi, kendisini İslamcı, kendisini muhafazakâr, kendisini Kemalist, kendisini sosyalist olarak niteleyen o günün insanını da bu günün insanını da zıplatacak mahiyette, onların damarına dokunacak ters sözleri vardır. Topçu, bizim zaman zaman andığımız başka entelektüellerden bu özelliği itibarıyla olağanüstü farklı bir yerde durmaktadır. Döneminin özelliğini taşımaktadır, döneminin birtakım özellikleriyle hemhâldir ama dönemini aşan bir yeri de vardır." (Kayalı 2016).
Nurettin Topçu'nun Reha adlı tek romanı vardır. Bir düşünce adamının tek romanı olan Reha, bünyesinde roman kurgusuna ait bazı eksiklikleri barındırsa da şiire has bir üslup ve tasvirlerle bezenmiş, duygu ve düşüncelerin iç içe geçtiği, Niyazi adlı kahramanın evli bir kadın olan Reha'ya duyduğu platonik aşkın romanıdır. Hayalle gerçeğin birbiriyle kaynaştığı romanda Niyazi'nin geçmişte ve özellikle şimdide yaşadıkları, bu yaşantılarının kendi ruh dünyasındaki izleri romanın kurgusunu oluşturur. Niyazi'nin cümleleriyle muzdarip bir hayalden öteye giden roman; onun gerçekleri idrak etmesi ve İstanbul'dan ayrılması ile son bulmuştur (Sakallı 2016). Reha esasen idealize edilmiş bir aşkın romanıdır. Civelek, Reha için "Reha sabırla okunabilecek kesif, âdeta şiirle dokunmuş bir roman. Pozitivizmin ülke aydınlarının üzerine çöktüğü 1930'lu yıllarda bir genç romantiğin fırtınalı duygularının labirentinde tabiatın ruhlara bıraktığı şiirle dolu izlerinin peşinde dolaşmayı sevenler için..." (Civelek 2009: 349) değerlendirmesini yapmıştır. Topçu, 1926-1936 yıllarında tamamlayabildiği bu romanı sağlığındayken yayımlamak istememiştir. Roman ölümünden sonra Ezel Erverdi ve İsmail Kara tarafından yayımlanmıştır.
Hikâyelerini Taşralı adıyla bir araya getirmiştir. Güner Dilek, Taşralı'daki hikâyeleri şöyle değerlendirmiştir: "Topçu hikâyelerinde, toplumsal ahlaka ve yaşayışa dair düşüncelerini kurgu yoluyla da yayabilme becerisini göstermiştir. Ele aldığı toplumsal kesitlerin, olayların ve kahramanların tasvir ve tahlilinde onun sosyoloji ve psikoloji birikimi hemen sezildiği gibi aynı zamanda hikâyelerinde yüksek ahlaki değerlere, erdemlere sahip insanlara âdeta kendi dokularına uygun yerlerde yaşamalarını öğütlediği duyulur. Onları manevi yönden beslemeyen, sağlam karakterlerini zedeleyen, çatışmaya iten yerlerden ve insanlardan uzak durmaya çağırmaktadır. Yazıldığı dönemin bireysel ve toplumsal çıkmazlarını, çatışmalarını, buhranını dile getiren kurmacaları; o günün insanına seslenebildiği gibi bugünün insanına ve toplumsal hayatına ulaşabilecek mesajlar vermektedir." (Dilek 2016). Topçu, hikâyelerinde konu olarak İstanbul'a düşen Anadolu insanının trajik hayatını işlemiştir. Doğru bulmadığı düşünceleri ve ahlaki değerleri karakterleri aracılığıyla aktarmak istediği hikâyelerinde didaktik özellikler belirgindir. Karakterlerin birçoğu acı çekerler ve ideale, bekaya ulaşmak için bu acı gereklidir. Bu da Nurettin Topçu'nun felsefe anlayışına dayanmaktadır.
Türkiye'nin Maarif Davası başta olmak üzere Topçu, pek çok eserinde eğitimle ilgili görüşlerini ortaya koymuştur. Nurettin Topçu'nun eğitimci kişiliği ve fikirleri eğitim tarihimiz ve eğitim sistemimiz açısından hayli mühimdir. Eğitimle ilgili yazılarında okullar üzerinde sıklıkla durmuş ve ideal bir gencin nasıl olması gerektiğinin portresini çizmiştir. Gerek hocalığında gerekse sohbetlerinde pek çok genci etkilemiş ve hayatlarına yön vermiştir. Ali Birinci, Nurettin Topçu'nun sohbetlerine pek çok kez katılmış ve bu sohbetleri "Hoca'nın sohbetlerinde hemen herkes konuşur ama asıl konuşması beklenen Hoca olur ve bu sohbetler tam bir kelâm ziyafeti olur, uzun bir müddet tadı damakta hissedilirdi. Sözün veya kelimelerin ne kadar büyük bir güç olduğu ve maharet sahiplerinin dilinde ne büyük bir silâh oldu bu sohbetlerde bütün çıplaklığı ve sadeliğiyle dikkati çekerdi. Hayata ne kadar farklı bir zaviyeden de bakabileceği, bu sohbetlerde ilk dikkati çeken şey olurdu. Bazen tek kelimesiyle zihnimizi yıldırımla çarpılmışa döndürür ve bütün düşüne binamız yıkılırdı. Gençlik hülyasıyla esip gürlediğimiz günlerdi. 'Değer mi çocuklar!' diye sorduğu zaman iç dünyamızda ihtilâller olurdu." (Birinci 2016) cümleleriyle değerlendirmiştir. Mehmet Kaplan ise Nurettin Topçu'nun başlıca özelliğinin Türkiye'de eşine az rastlanır gerçek bir filozof ve ahlakçı olduğunu, çevirisine şeyh gibi tesir ettiğini ve değerli öğrenciler yetiştirdiğini belirtmiştir.
İsmail Kara ve Ezel Erverdi, Nurettin Topçu'nun bütün eserlerini yayına hazırladıkları gibi hakkında önemli çalışmalar yapmışlardır. Yine öğrencisi olan Emin Işık'ın hocası için kaleme aldığı Nurettin Topçu: Çağdaş Bir Dervişin Dünyası (2019) da kayda değer bir çalışmadır. TYB tarafından 2001'de "25 Yıl Sonra Nurettin Topçu" ve ölümünün 40. yılı münasebetiyle 2016'da "40 yıl sonra Nurettin Topçu" adlı iki sempozyum düzenlenmiştir. 2001'de yapılan sempozyumun bildirileri kitaplaşmamışken 2016'da yapılan sempozyumun bildirileri 40 Yıl Sonra Nurettin Topçu: Nurettin Topçu Bize Bugün Ne Söyler adıyla kitaplaştırılmıştır. Vefatından sonra Hareket dergisinin 112. sayısı (Ocak-Mart 1976) ve vefatının otuzuncu yılı dolayısıyla da Hece dergisinin 109. sayısı (Ocak 2006) Nurettin Topçu özel sayısı olarak hazırlanmıştır. Ayrıca felsefeciliği, eğitimciliği ve fikirleri üzerine çok sayıda tez yapılmıştır. Eserlerinin çok kez baskıları yapılmış olup hâlen Dergâh Yayınları tarafından yayımlanmaktadır.