Atların ve İnsanların Ustası: Prof. Dr. Mehmet BAŞBUĞ
Aydın Alperen Erol 01 Ocak 1970
Ankara’da açtığı sergisinde, içeriye giren bir sanatseverin ‘burası kan kokuyor’ serzenişine, sadece gülümsemiş ve ‘savaş meydanlarında yanmış ceset ve barut kokusuna ek olarak’ diye fısıldamıştır Mehmet BAŞBUĞ.
Mehmet BAŞBUĞ, 1956 yılında Diyarbakır’da doğdu. 1977 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümüne girdi. 1980 yılında Bursa Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun oldu. Ortaöğretim kurumlarında Resim öğretmenliği yapan Başbuğ 1986 yılında tekrar Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nde lisans tamamlama yaptı. 1987 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü’ne öğretim görevlisi olarak atandı. 1989 yılında Resim dalında sanatta yeterliliği 1990 yılında yüksek lisans, 1995 yılında da Resim-İş Eğitimi alanında doktora diplomasını aldı. 2008 yılında doçent unvanı alan Başbuğ, 2009 yılından ölümüne kadar Kırgızistan Manas Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlık görevini yürüttü.
Mehmet BAŞBUĞ, sanat hayatı boyunca 17 büyük resim ödülü almış ve 71 adet ulusal ve uluslar arası kişisel sergide 169 adet karma sergiye imza atmıştır. Ayrıca çok sayıda makale ve araştırmaları bulunan Başbuğun Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve tüm Bakanlıklarda, Genel Müdürlüklerde, Bankalarda, Yurtdışı temsilciliklerimiz ile birçok ülkenin koleksiyonunda eserleri bulunmaktadır.
Mehmet Başbuğ’un resim çalışmalarını dönem olarak incelemek için resimlerindeki konular üzerinden incelemek gerekir. Mehmet Başbuğ, resim çalışmalarına başladığı günden vefat ettiği zamana kadar melankolik havalara girmemiş, üslup değiştirmemiş, sanatçı sendromu dönemleri yaşamamıştır.
Anadolu, Türkistan ve Türk Dünyası insanını kendisine konu edinmiştir, bir cerrah titizliği ve sosyal görsel antropolog olarak insanların günlük hayatlarını resimlerinde konu edinmiştir.
Mehmet Başbuğ’un resimlerinde plastik unsurları ve ilkeleri tek başına önceleyen bir anlayıştan çok, nesneleri kuşatan zengin bir Anadolu kültürünü görürüz. Bununla beraber resimleri bir öykünmenin romanından çok daha ileri düzeyde bir sanat anlayışını da temsil etmektedir. Resimleri, kompozisyon renk ve kurgu bakımından özel bir coğrafyayı temsil etmekle birlikte arka planda soyut gizemlerle dolu destansı bir anlatım ve yaşam dilini çağrıştırmaktadır. Onun resimlerinde hareket halindeki hiçbir nesnenin geriye dönüş hareketliliği yoktur. Nesneler hep sonsuz bir ufuk gizemine doğru yol alır.
Mehmet Başbuğ’un resimlerinde diğer bir konu ise Kurtuluş Savaşı destanları üzerinedir. Savaşın bitmez tükenmez acıları, kadınların çocukların yüzüne yansımıştır. Tabloların koyu karanlık atmosferi içinde, ufka doğru ilerleyen kağnılar, yorgun savaşçıların omuzlarındaki tüfeklere dahi yansımıştır. Bu ruh hali içinde bile ya istiklal ya ölüm diyerek istiklal mücadelesini kazanacak kararlılığı, cepheye doğru yürüyen bu insanların ifadelerinde resimlemiştir.
Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra çekilen acıların tablolarına yansıtan Türk resim sanatının usta ressamları savaşın acımasızlığı ve düşmanın işgal girişimi karşısında, dağlarda çete savaşı veren efeleri tablolarında ölümsüzleştirmişlerdir.
Sanatçı Mehmet Başbuğ’da, Kurtuluş Savaşı ve İstiklal Mücadelesi Kuvay-ı Milliye ruhunu yaşatmak için, genç kuşağın 21.yüzyıl temsilcisi olarak görülebilir. Sanatçının resimlerinde askerlerin teşkilatlandırdığı halkın varını yoğunu ortaya koyarak ölüm kalım mücadelesi için toplu halde cepheye gitmeleri, sanatçının kompozisyonlarının ana temasını oluşturur.
Prof.Dr. Mehmet Başbuğ’un üçüncü dönem resimlerinde ele aldığı konular, Türk Dünyası ve bozkır resimleridir. Özellikle Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra ortaya çıkan Türk Cumhuriyetlerindeki kültürel yaşam konuları, sanatçının resimlerinin merkezine oturmuştur. 1970’li yıllarda resimlerinde Türk dünyasında yaşanan esaret ve zulümleri ele alan bunları sanat konusu yapan tek Türk ressamı desek yeridir.
Mehmet Başbuğ, ince eleyen sık dokuyan bir gözlemcidir. Rusların yetmiş yıl boyunca esareti altında yaşayan Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde insanların yaşadığı kültürel asimilasyon politikalarının bu insanlar üzerindeki etkilerini gözlemlemiş ve özgürlüklerini kazanmalarından sonraki davranışlarını resimlerinde konu olarak seçmiş bir sanatçıdır.
Sanatçının renkleri kırmızı, kahverengi ve grilerden oluşur. Bunları beyazla kuşatarak az renkle çok anlatımı sağlayan ender sanatçılardan birisidir.
7 Temmuz 2017 tarihinde Kırgızistan’ın Bişkek şehrinde hayata veda etmiştir.