« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

16 Kas

2020

Herkesin bildiği, kimsenin telaffuz edemediği…

Hakan Gülseven 01 Ocak 1970

Türkiye herkesin bildiği ama kimsenin kolay kolay telaffuz edemediği hakikatler bataklığına döndü.

Ekonomi tam bir iflas noktasında.

İşi bilen herkes, Türkiye'nin güncel sorununun 'borç stoku' diye tarif edilen devasa borç yükü olmanın da ötesine geçtiğini, ülkenin borçları çevirebilecek yeni borç bulamadığını söylüyor.

Dolayısıyla güncel sorun "para bulmak"…

Para bulmak için ekonomi yönetiminde sürekli "makyaj tazeleme" ihtiyacı hasıl oluyor. Bir Merkez Bankası Başkanı gidiyor, bir diğeri geliyor. Fasit daire misali…

Eskiden ortalama vatandaş Merkez Bankası başkanlarının ismini bilirdi.

Artık pek bilinmiyorlar.

Zira Merkez Bankası başkanları müstakil bir anlam ifade etmiyor.

Aslına bakarsanız pek çok kurum için durum böyle.

Kurumlar kendi müstakil varlıklarından, "özgül ağırlıklarından" kaynaklı birer istisnai varlık gösteremiyor.

Çünkü Türkiye'de iktisadi tedbirlerin de, ders müfredatının da, berberlerin saat kaçta açılıp kapanacağının da duyurusunu Cumhurbaşkanlığı makamı yapıyor.

Cumhurbaşkanı'nın bizzat müdahil olmadığı herhangi bir ortamda açıklanan herhangi bir karar ise "Cumhurbaşkanlığı himayesinde" gerçekleşiyor.

Para politikaları, her şeyin ötesinde Cumhurbaşkanlığı himayesinde…

Geçtiğimiz günlerde, ekonominin doğal akışının bir gereği olarak, herkes Merkez Bankası'nın faiz artırımına gitmesini bekliyordu. Merkez Bankası açıklama yaptı ve faiz artırımına gitmediğini bildirdi.

Ortalama vatandaş açıklamanın etkisini anında hissetmedi. Bu açıklama, faiz artırımı yapılmayacağını bilen ve -yine- dövize yatırım yapan az sayıda para spekülatörü tarafından büyük kârlar şeklinde idrak edildi.

Türkiye'de hızla zenginleşen kesimleri saymak icap ederse, yandaş müteahhitlerin ve bir kısım politikacı ailesinin yanına ilk eklenmesi gerekenler para spekülatörleri, yani paradan para kazananlardır.

Bunlar büyük bir hızla büyük bir servet biriktirirken ülke devasa ve sürdürülemez bir borç batağına sürüklenmiş, vatandaşın yaşam seviyesi yarı yarıya gerilemiştir.

Nasıl mı?

Hatırlarsınız, neredeyse dört yıl önceden bugüne gelene kadar vatandaştan döviz bozdurmasını isteyen, böylelikle dövizin ateşini alıp kuru düşüreceğini savunan bir hükümetimiz var.

Hatta müstafi Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak dövizi 4 liranın altına düşüreceklerini bile iddia ediyordu.

Döviz düşmedi ama kendisi bulunduğu bakanlık makamından düştü.

Bu esnada, etrafta düğünlerde saçılan sahte dolarları yakan galerici esnafı, hayatında dolar görmemiş bakkallar, hatta ana muhalefet partisinin 1071 dolar bozdurarak kameralara poz veren ve kendisine 'Topuklu Efe' dedirten belediye başkanı tam bir 'milli mücadele' havasına girmişti.

Peki, sonra ne oldu?

Döviz yükselmeye devam etti. Hükümet dolarla alınmış dış borçların faizlerini, dolar üzerinden belirlenmiş köprü, otoyol geçiş garantilerini, havalimanlarının dolar garantili yolcu ücretlerini ödemeyi sürdürdü.

Gaza gelen vatandaş dövizlerini, altınlarını bozdururken, spekülatörler o döviz ve altınları topladı durdu…

Ortalama vatandaş ise sürekli kaybetti. Yaşam standardı yarılandı. Üzerimizdeki yük iki katına çıktı.

Şimdi ne olduğunu tam olarak bilemediğimiz elli çeşit vergi ve cezayla muhatap oluyoruz: 'Katma değer vergisi', 'özel tüketim vergisi', deprem vergisi,. emlak vergisi, çöp vergisi, su vergisi, elektrik vergisi, sayaç okuma kesintisi, TRT kesintisi, damga vergisi, pul vergisi, değerli evrak vergisi, her sene katlanarak artan trafik cezası, maske cezası, kabahatler kanunu cezası, adli para cezası…

Hatta vergiler ve cezalar yetmeyince SMS'le para isteme uygulaması devreye giriyor.

Servet ve kazanılan para üzerinden alınması gereken doğrudan vergiler ise hep buharlaşıp uçuyor.

İktidara yakın isimlerin, büyük holdinglerin, para babalarının vermesi gereken vergilere defalarca af, muafiyet, 'teşvik' geldi.

Bu vergi meselesini basit bir örnek çok iyi anlatabilir:

Madenciden peşin peşin vergi alan hükümet, maden patronunun vergi borçlarını affetti. Madenciler, o maden patronları daha fazla kâr etsin diye alınmayan tedbirler yüzünden hayatlarını kaybetti.

Haklarını aramaya kalktıklarında ise, vergileriyle maaşlarını ödedikleri kolluk kuvvetleri tarafından darp edildiler. Talimat yine madencinin vergisiyle finanse edilen Saray'dan gelmişti!..

Vatandaşın üzerindeki vergi yükü sürekli artırılırken, yetmedi maaşından, emekliliğinden, kıdem tazminatından yavaş yavaş kemirilirken, aynı esnada kamuya ait olan ne varsa satıldı.

Tekel satıldı, şeker fabrikaları satıldı, limanlar, rafineriler, telekomünikasyon, enerji, madenler… Derken ormanlar, dereler, meralar satılmaya başladı…

Bütün bunlar satıldı ama dış borçlar kapanmak yerine katlanarak arttı.

Vatandaşına vergi üstüne vergi bindirip her şeyini satan ülke, daha fazla borç batağına battı.

Paraların nereye gittiğini izah edebilen yok… Ya da şöyle diyelim, izah etmeye kalkanlar ağır davaların muhatabı oluyor.

Herkesin bildiğini kimse telaffuz edemiyor…

Ve nihayet sona geldik…

Hazine ve Maliye Bakanı, "Allah sonumuzu hayreylesin" diyerek, son derece gayriciddi bir sosyal platform üzerinden istifasını duyurdu…

Umuyorum önümüzdeki hafta bundan sonra neler yapılabileceği üzerine tartışma fırsatımız olur.

Ziyaret -> Toplam : 125,11 M - Bugn : 141112

ulkucudunya@ulkucudunya.com