Fethi Tevetoğlu
Prof.Dr. Necmeddin Sefercioğlu 01 Ocak 1970
Hayatını incelediğimizde o yetmişüç yılı hiç boş geçirmediği, küçük yaşından başlayarak yurduna, milletine ve yürekten bağlı olduğu Türkçülük ülküsüne hizmet yolunda durmadan duraklamadan çalıştığı görülüyor. O kendisini iyi yetiştirmiş bir meslek, düşünce ve gönül adamı olarak her türlü zorluğun üstesinden gelen başarılı, seçkin, sayılan bir aydın olmayı bilmiştir.
Mesleğinde başarılı bir hekim... Tanınmış bir politikacı ve diplomat... Titiz bir edebiyat ve özgeçmiş araştırmacısı.. Gayretli bir yazar ve yayıncı... Ünlü bir ülkü ve düşünce adamı... Ve bunların yanında, duygularını mısralara dökmesini bilen, başarılı bir şair. Bütün bu nitelikler Dr. Fethi Tevetoğlu'nda birleşmiş, O'nu imrenilecek bir insan durumuna getirmiştir.
Fethi Tevetoğlu 31 Ocak 1916'a doğmuş (Nüfus kaydında 15 Şubat 1331 yazılı). Yaşasaydı 85 yaşında olacaktı. Tanrı'nın O'nun için belirlediği ömür 73 yıl olduğu için, bir 'kalp krizi' sonunda, 27 Kasım 1989'da ölümlü hayata vedâ etti. Hayatını incelediğimizde o yetmişüç yılı hiç boş geçirmediği, küçük yaşından başlayarak yurduna, milletine ve yürekten bağlı olduğu Türkçülük ülküsüne hizmet yolunda durmadan duraklamadan çalıştığı görülüyor. O kendisini iyi yetiştirmiş bir meslek, düşünce ve gönül adamı olarak her türlü zorluğun üstesinden gelen başarılı, seçkin, sayılan bir aydın olmayı bilmiştir.
Fethi Tevetoğlu'nun yazarlık ve yayıncılık hayatına askerî tıbbiye öğrencisi iken Kopuz dergisini çıkararak ve orada yazılar, şiirler yayınlayarak başladığı kabul edilir (1939)... Ne var ki, Rıdvan Çongur'un kendisi ile yaptığı bir sohbette "Benim daha ilkokul öğrencisi bulunduğum Samsun İstiklâl İlkokulu'nda İstiklâl adlı duvar gazetesini çıkararak yayın hayatına katılmam; hemen sonraki yıllarda Kastamonu Lisesinde, üç yıl devamlı olarak, 1933-1935 arası, Kastamonu Lise Mecmuası'nı çıkarmam..." s özleri, bu tür çabalarının ilkokul yıllarına kadar uzandığını gösteriyor. O, ilk şiirini, 1928 yılında bir Trabzon gazetesinde yayınlar. Edebiyat dünyasına adını duyuruşu ise, 1934 yılında Çığır dergisinde yayınlanan bir şiiri ile gerçekleşir.1 Daha sonra, kendisinin çıkardığı Kopuz (1939-1940 ve 1943-1944) dergisi ile Atsız Mecmua, Orhun, Tanrıdağ, Ülkü, Yücel, Orkun, Türk Yurdu gibi birçok fikir ve ülkü dergisinde şiirleri yayınlandı. Bunların hemen hepsi Türklük ve Türkçülük temalı ülkü şiirleri idi.
Şiirlerinin pek çoğunda 'Atsız'a Yoldaş' iğreti adını kullanmıştı. Böylece 'Türkçülük'ün yirminci yüzyıla damgasını vuran en büyük simalarından biri olan Hüseyin Nihâl Atsız'a olan hayranlığını ve bağlılığını belirtiyordu. Bu güzel, değerbilir davranışı yalnızca dergilerde yayınlanan şiirlerinde göstermemiş, yayınladığı bir şiir kitabında da bu 'iğreti ad'ı kullanmıştır.
O'nun şiirlerini Bir Bayrak Altına (1936) ve Türklüğe Kurban (1943) adlı kitaplarda topladığı biliniyor (Fahri Ersavaş, Hamasî Türk Şiiri Antolojisi (2. ba. İstanbul, 1997. 373)'nde Yarın Bizimdir adlı bir kitabından da söz ediyor. Ancak başka bir kaynakta buna ilişkin bilgi bulamadık. Ersavaş da yayınlanış tarihini bildirmemiş). Politik hayata atıldıktan sonra şiirle pek uğraşamadığı bilinen şairimizin politik konularda, özgeçmiş incelemelerini yansıtan başka birçok kitabı ve değişik dergi ve gazetelerde yüzlerce yazısı yayınlanmıştır. Konumuz dışında kaldığı için onlardan söz edemiyoruz.
Fethi Tevetoğlu, kendisini "Türklüğe kurban" sayan bir ülkü adamı idi. Bundan dolayı şiirlerinden ve şiir kitaplarından birine bu adı vermiştir:
Çiçek açar güneş soldursun diye,
Ben de Türklük için kurban doğmuşum,
Anamdan Tanrı'ya son bir hediye,
Ben de Türklük için kurban doğmuşum.
(Türklüğe Kurban)
Ondaki vatan sevgisi, kendisini vatana köle, kurban sayacak kadar derindir:
Nedir beni deli, divane eden?
Anam mı, babam mı, kızım mı dersin?
Vatan! Sensin yine beni söyleten,
Bir sen beni köle, kurban edersin!
(Vatan! Derdim Seninle)
Vatan toprağına da aynı duygularla seslenir:
Ne anamın, ne babamın,
Toprak seninim, seninim.
Çoksa da kederin, gamın,
Toprak seninim, seninim.
(Toprak Seninim)
Tevetoğlu, vatan sevgisini bir hekim olarak yüzlerce Mehmetçiği dinlerken, daha da derinden duyar:
Her sabah yüzlerce Mehmet dinlerim,
Ne yürektir göğüslerinde atan!
Her gün ferahlarım ve serinlerim,
Ya bizimdir, ya kimsenin bu vatan!
(Ya bizimdir, ya kimsenin)
Vatan sevilir de onu ve üzerinde yaşayan ulu milleti simgeleyen bayrak sevilmez mi?
Bayrağım salınır, selâm alırım.
Nazlı gelinime deli olurum.
Ben başka kimin yoluna ölürüm?
Ayım o, yıldızım, kanım o benim;
Göğsümdeki gülüm, canım o benim.
(Bayrağıma)
Onu dillendiren bir duygu da, tutsak Türk yurtlarına duyduğu özlemdir. Bu duygusunu "Ilgaz'dan geçerken" bile seslendirmekten geri kalmaz:
Bakarken buğulanan ısınmış nefesime,
Duydum, bir gürlük çöktü kısık çıkan sesime.
Oklaşan bakışımı ufuklara fırlattım;
Ben Ilgaz'da kederi, gamı feleğe sattım.
Buralarda bu kadar değişirsem, coşarsam
Ne olurum acaba, Tanrı Dağı'na varsam?
(Ilgaz'dan geçerken)
Tanrı Dağı, Tevetoğlu'da vazgeçilmez bir tutkudur. Bu tutkuyu dillendiren mısraları birçok şiirlerinde görürüz. Aşağıdaki örneklerde olduğu gibi:
Göğe yakın başı vardır;
O, Türklüğün kaynağıdır;
Güneşle bir yaşı vardır,
Tanrı dağların dağıdır,
Ulu "Tanrı"ma koşamadım,
Bu gönlümün kederidir,
Kendimden utanıyorum,
Ölsem yeridir, yeridir.
(Tanrı Dağı)
Onun Türklük şiirleri yazdığı dönemde, Türkiye dışındaki Türk yurtları tutsaklığın pençesindedir. Bu durum, elbette, Tevetoğlu'nu onlara yönelik şiirler de yazmaya yöneltir:
Bozulamaz yıldızların dizisi,
Esir Türkler içimizin sızısı,
Ölüm zaten alnımızın yazısı,
Bu yürekler bir gün daha yanamaz,
Tarih Türk'ü "tutsak"deye anamaz.
(Tutsak Türkler)
İkinci Dünya Harbi'nden sonra, göz göre göre Yunan'a peşkeş çekilen 'Oniki Ada'nın gidişi, O'nun yüreğinde onulmaz bir yaradır;
Bir zamanlar milletimiz uyudu,
Sonra tarih bize verdi öğüdü.
Barbaros'un torunları büyüdü;
Ya oniki Türk gelini alırız,
Yahut bize namus olur, ölürüz.
Şanlı mazimize ağlıyor sular,
Uyuştuk mu, paslandık mı bu kadar?
Bir kurşun menzilinde düşman var;
Ya oniki Türk gelini alırız,
Yahut bize namus olur, ölürüz.
Türk tarihinin efsane kahramanı Kür Şad, Tevetoğlu'nu etkilemez mi? Onu özlemez, aramaz mı?
Nerde tüter ocağım, hani ateş?
Nerde dünya mekânım, hani evim?
Nerde cüce insan yiyecek devim?
Doğmaz mı Kür Şad'ma daha bir eş?
(Aradığım)
1944-1945'deki Türkçülere yönelik devlet teröründen Tevetoğlu da nasibini almış, gençliğinin bir koca yılını zindanda geçirmiştir. Orada da yoğunlaşan özlem ve isyan duygularını, doğumunu göremediği kızı Filiz Hatun'a hitaben yazdığı mektup-şiirlerde dile getirmiştir:
Caniler yavrusunu öptü bugün,
Hırsızlar kucakladı anasını.
Baban döğünüyor, sen de döğün,
Anla vatan sevmenin mânâsını.
(Malta Mektupları)
İşte, yüreği vatan ve millet sevgisi dolu bir Türkçünün gönlünden kopan, dilinden dökülen mısralardan bir demet. Kendisini yakından tanımak, dostluğunu ve sevgisini kazanmak mutluluğunu yaşadığım bu Türkçü ağabeye Tanrı'dan rahmet diliyorum. Yeri cennet olsun, nur içinde yatsın!