« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Kas

2020

Aşık Seyrani

01 Ocak 1970

19. cu yüzyıl gizemci halk şiirinin büyük ustası (Aşık Seyrani), kuşkusuz, Seyrani'dir Dehası, yergiciliği, taşlamacılığı, bir bakıma, gizemciliğini bastıran, haksızlığa, rüşvete, kıyıcılığa, toplumsal dengesizliklere, kaba sofuluğa, ahlaksızlığa karşı gözünü budaktan esirgemeden, korkmadan, çekinmeden savaşını veren, bu arada inancının gereklerini de bir yana itmeden, şiirsel yapıdan, söyleyişten uzaklaşmadan, etkin, kalıcı şiirlerini sazıylahalkiçinde söyleyen güçlü bir ozanımız Seyrani'dir. Şiirlerinin çoğunun bugün de güncelliğini yitirmemiş olması, halk arasında büyük saygınlık kazanması, Seyrani'nin gücünün simgesidir.

Seyrani, Kayseri'nin şimdiki adı Develi eski adıyla Everek ilçesinde doğmuş, yine doğduğu yerde vefat etmiştir. Yoksul bir mahalle imâmî olan Cafer Hoca'nın oğludur. Asıl adı Mehmet'tir. Bir saptamaya göre, 1807 yılında doğmuş, 1866 yılında ölmüştür. Ancak, bu tarihlerin doğruluğu üzerinde kuşkular da vardır. Seyrani'nin bir mezar taşı bile yoktur; bir rivayete göre şimdiki Develi ilçesinde bulunan,Develi LisesininGüney Doğu tarafında lisenin köşesinde olduğu Rahmetli Âşık Ali ÇatakBey tarafından yapılan araştırılmalar sayesinde orda olduğu rivayet edilmektedir.

Seyrani çocukluğunda bir süre Halasiyemektebinedevam eder iki yıllık bir mahalleeğitimi alır. Yine bir rivayete göre sekiz yıl askerlik yaptığı söylenir. Askerlik dönüşü evlenir ve Seyfullah, Nasrullah, Emine, Zeliha, Havva ve Fatma adında altı tane çocuğu olur.

Seyrânîismini almasının bir sebebi hikmeti vardır. Bir yaz sabahı mescit imâmi olan babasının kapısı vurulur; Cemâat dışarıda kaldı, sabah namazı vakti geçiyor denilir. Babası da Seyrani'yi mescidin kandillerini yakmakla görevlendirmiştir. Seyrani kandilleri yakmak için mescide gider, kapıyı açar ve kandilleri yanmış bulur, içeri girdiğinde kandillerin titrek ışıkları altında muntazam saflar tutmuş yeşil kavuklu, aksakallı, iri gövdeli, mebih kıyafetli cismi nurlu bir cemaat görür. Gördüğü bu manzara karşısında titrer, korkar düşer ve bayılır. Günlerce ortadan kaybolur, yavrusunun esrarengiz bir şekilde kayboluşundan dolayı validesi ağlar ve çırpınır. Tüm aramalar sonunda bir hafta sonra Köşk pınardakigazel bağlarında babası oğlunu baygın bir halde bulur. Ne olduysa ondan sonra olur ve o artık Mehmetlikten Seyrani mahlaslı şairliğe geçen insandır. Ne olduğu sorulduğunda; yanındaki yeşil cübbelilerle Bağdat'a gidip İmâm-ı Âzamı ziyaret ettiklerini ve geri kendisini bağa bırakıp üzüm yiyerek ayrıldıklarını söyler. Seyrani'nin kalp gözü açılmıştır artık. Hak için yaşar Hak için söyler, Hak için çalar sazını rakiplerinisözleriyle birer birer pes ettirir. Bir ara gururlanır kendisiyle; bağlarına doğru giderken çakıl arasında bir tilki rast gelir Seyrani Babaya, tilki “DUR” der; suallerime cevap ver der; ona ahiretle ilgili sualler sorar ve hiç birine cevap veremez ve gururlandığından dolayı bu dersin kendisine reva görüldüğünü anlar ve şusözlerisöyler;

«Ağır meclislerde sıkılmaz iken
Mengeneye versen bükülmez iken
Seyrâni aslana yenilmez iken
Dedirdin tilkiye pes kara bahtım»,der; ve düşer gurbet ellerin yollarına.

Yolculuk İstanbul’adır ve dönem Abdülmecit Han dönemidir ve yedi yıl ilim ve irfan tahsil eder.

İstanbul'da ''bilimsel ve kültürel öğrenim'' gördüğü şiirlerinden anlaşılmaktadır. Bir yandan da Alevi-Bektaşi tekkelerine girmiştir. Tasavvuf konularını öğrenmiş yergici, taşlamacı yanını acımasızca kullanmaktan çekinmemiştir. Gelenekçi halk şiirini öğrenmiştir.

Seyrani 19. yy halk şiiriyle tekke şiiri arasında bağlantı kuran, her iki şiir türünü birbiriyle kaynaştıran bir halk şairidir. Şiirlerinde aşk ve tasavvuf konularını işler. Bazı şiirlerinde Alevi-Bektaşi edebiyatında sık sık kullanılan tasavvuf kavramları, özellikle Ehli Beyt sevgisi geniş bir yer tutar. Dili akıcı, söyleyişi kolay ve yumuşaktır. Halk deyimleri, atasözleri gibi ortak dil varlıklarını çok kullanır. Şiir konularını (aşk, günlük olaylar) genellikle kendisi hayatından seçer. Bazı şiirlerinde çağının sosyal durumunu, ahlak çöküntülerini toplum sarsıntılarını yerici bir dille ele alır.

Anlaşılan odur ki Seyrani, doğasal olarak her türlü. yanlışlıklara karşı çıkmadan, olayları, kişileri yermeden edememektedir. Bu yüzden olacak ki İstanbul'da seçkinleri yerdiği için hakkında kovuşturma açılmış, ve bir dostunun yardımıyla Develi'ye kaçırılmıştır.

Bir rivayete göre Seyrani'nin İstanbul'dan kaçışı şöyle anlatılmaktadır;Dolmabahçe Sarayıyeni yapılmaktadır boşa giden masraflara bakarak saray düzenini ve bozuk düzene sürekli eleştirilerde bulunur. Bu yüzden sürekli saray tarafından tenkitler alır. Yapılan bir yarışmada birinci olur ve ödül için saraya padişah huzuruna çağırılır ve kendisine bir kürk hediye edilir. Saray çıkışında yolda gördüğü soğuktan titreyen bir garibe kürkü hediye eder. Bunu görenler padişaha hakaret diye şikayet ederler ve sürgün edilmesi istenir bunun üzerine huzura çağrılır ve sorulur: ve Seyrani “Beni Hakkın Mekanından Özge Bir Mekan Bulmak Mümkün İse Bul Gönder” der bu söz padişahın çok hoşuna gider ve affeder. Ama düzen hep tersine gitmeye devam eder ve Seyrani,de eleştirilerine sözle karşılık vererek devam eder. Artık Seyrani icin ölüm fermanı çıktı çıkacaktır. Develili bir hemşerisi tarafından gizlice bir gece Develi'ye kaçırılır. Bir süre burada kalır ve daha sonra Halep'e gider ve bir müddette orada kalır. Halepten tekrar Develi'ye döner o artık erenlerin şarabından içmiş, Hak için söyleyen bir aşıktır.

Özellikle Orta Anadolu'da gezdiği anlaşılan Seyrani'nin ''Aşık Toplantıları''na katıldığı, düzenlenen türlü sazlı sözlü yarışmalarda hep önde gittiği anlaşılıyor.

Yaşamının sonuna doğru bir sinir hastalığına da tutulan Seyrani'ye son döneminde "Deli'' dendiği saptanıyor. Seyrani'nin yaşamı acılarla, yoksulluklarla geçmiştir, bütün zorluklara rağmen Seyrani yaşama sevincini hiçbir zaman yitirmemiştir. Yoksulluğunu, çektiği acıları, dik kafalı bir ozan oluşuna bağlamak da, pek yanlış olmaz. Seyrani'nin yaşadığı dönemde ülkede de birtakım değişiklikler, yenilikler başlamıştır. Çağdaş okullar açılmaya, yeni mahkemeler kurulmaya başlamış, Ülkeye telgraf gelmiş çeşitli yenileşme çabaları gözlenir olmuştur. Bütün bunları Seyrani'nin yakından izlediğini, halkın üzerindeki etkileri gözlediğini, şiirlerinden çıkarma olanakları vardır. Bu bakımdan Seyrani, kendisinden önceki Ozanlar gibi alışılmış konu sınırlarını aşan, çağdaş olayların, oluşumların içine girmeye çalışan, bunları eleştirel gözle değerlendirmeye yönelen bir ozan olarak özellikle dikkati çekmektedir. Seyrani'nin bu yergici, taşlamacı tavrının yanı sıra içtenlikli, duyarlılıklı bir yanı olduğu da görülüyor. Herhalde Seyrani, çağının da tüm halk şiirimizin de üzerinde önemle durulması gereken en güçlü, en ilginç ozanlarından biridir.

Kendinden önce gelen halk şairleri arasında özellikle Karacaoğlan'ın etkisi altında kalmış; kendinden sonra gelenleri de geniş ölçüde etkilemiştir.

Ziyaret -> Toplam : 125,20 M - Bugn : 88446

ulkucudunya@ulkucudunya.com