Değdi mi?
Fatih Özatay 01 Ocak 1970
Dün, üçüncü çeyreğe ilişkin GSYH verileri açıklandı. Üçüncü çeyrek büyümesi, bir yıl öncesinin aynı dönemine kıyasla yüzde 6,7 oldu. Özel tüketim ve yatırım harcamalarında önemli bir artış var. Bu gelişmelerin arkasında, çılgın kredi artışı ile kredi ve mevduat faizlerinin suni biçimde düşük tutulması olduğu rahatlıkla belirtilebilir.
Buna karşılık, mal ve hizmet ihracatında yüksek oranda düşüş, mal ve hizmet ithalatında ise yüksek oranda artış var. İlkinin nedeni açık: Dünya ölçeğinde düşen talep ve turizm gelirlerimizdeki keskin azalış. İthalattaki artış ise yine çılgın kredi artışının yarattığı tüketim ve yatırım artışının bir sonucu. İhracattaki düşüş ve ithalattaki artış, üçüncü çeyrek büyümesinden önemli ölçüde ‘çalmışlar’. Yılın ilk üç çeyreğine bakıldığında ise yüzde 0,5 oranında büyüdüğümüz anlaşılıyor. Kısacası, beklenmedik bir gelişme yok.
Daha önemli olan şu: Bu büyüme sürdürülebilir değil. Çünkü büyümeyi sağlayan unsurlar kalıcı olamaz; olurlarsa ekonomimiz içinden çıkılması çok zor bir duruma düşer. Zaten çılgın kredi artışı falan kalmadı. Bırakın çılgınlığı, artık yüksek bir kredi artışı da söz konusu değil. Faizi enflasyonun altında tutarken, döviz kuru artmasın diye Merkez Bankası’nın rezervlerini eritmenin çıkmaz sokak olduğu anlaşıldı; naçar bu uygulamadan da vazgeçildi (zorunda kalındı).
Önümüzdeki dönem, bu ekonomi politikasının -salgının getirdiği sorunlarla bir araya geldiğinde- yarattığı/yaratmakta olduğu geri dönmeyen kredi belasının nasıl çözüleceğine odaklanılması gereken bir dönem olacak. Ayrıca, maliye politikasındaki manevra alanımızı sürdürülemez bir politika uğruna daraltmanın doğuracağı problemlerle de boğuşacağız. Özellikle, salgının şiddetlendiği şu günlerde destek gereken kesimlere ne ölçüde destek verebileceğiz?
Bu durumda, yeni bir ekonomi programı uygulamadan ve inandırıcı bir hukuk reformu yapmadan, üçüncü çeyrek büyümesinin sürdürülemeyeceği açık. Hadi, dördüncü çeyreğin bir kısmına bu büyümenin gecikmeli etkileri taşınsın; sonrası mümkün değil. Daha kötüsü şu; kur sıçraması döviz cinsinden borcu olan kesimlerin bilançosunu bozdu. Bu da geri dönmeyen kredi sorununu artıracak. Kısacası, ekonomide zor günler bekliyor ülkemizi. O zaman şunu sormak kaçınılmazlaşıyor: Üçüncü çeyrekte çok daha az bir büyümeye razı olsaydık, yani, çılgın kredi artışına gitmeseydik, rezerv boşaltmasaydık ve faizi o kadar düşük tutmasaydık; önümüzdeki döneme çok daha olumlu bakmaz mıydık? Bu kadar sorunu neden yarattık? Değdi mi?