« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

08 Şub

2021

Bahtiyar Vahapzade 16.08.1925 – 13.02.2009

Nilüfer Yıldırım 01 Ocak 1970

Azerbaycan’ın Şeki şehrinin Yukarı Baş Mahallesi’nde doğdu, dokuz yaşına kadar doğduğu mahallede yaşadı (Mayadağlı, 1996:4). Asıl babası Zekeriye Bey, annesi ise Zekeriye Bey’in ikinci eşi Hanım’dır. Zekeriye Bey’in oğlu Mahmut Ağa ile eşi Gülzar Hanım’ın çocuklarının olmaması, Vahapzade’nin ağabeyi ve yengesine evlat olarak verilmesine sebep oldu. Bundan dolayı resmî kaynaklarda şairin babası Mahmut Ağa annesi Gülzar Hanım olarak geçmektedir. Şair, ağabeyine evlatlık verildiğini dedesi olarak bildiği gerçek babası Zekeriye Bey 1946 yılında vefat ettiği zaman öğrendi. Annesi Hanım’ı 1972 yılında kaybetti (Nalbant, 2007: 1).

Babası Mahmut Ağa, geçimini odunculuk yaparak sağladı, esnaflıkla uğraştı, Bakü’de ipek fabrikasında işçilik yaptı, 1956 yılında öldü. Annesi; Azeri-Ermeni çatışmasında ailesini kaybeden, Şeki’nin tanınmış ailelerinden biri tarafından evlatlık alınan Gülzar Hanım’dı. Bahtiyar Vahapzade’yi Hanım Ana’dan evlatlık aldığı dönemden itibaren ömrünü oğluna adayan, onun hayatta başarılı olması için gayret sarf eden Gülzar Hanım 1963 yılında vefat etti (Mayadağlı, 1996: 4-9).

İlköğrenimine Şeki’de başlayan Vahapzade 1936 yılında ailesiyle Bakü’ye geldi. Bakü’ye geliş şairin eğitim hayatında birtakım olumsuzluklara sebep oldu. Eğitim sisteminin yörelere göre uygulanmasındaki farklardan dolayı dördüncü sınıfa gitmesi gerekirken eğitimine üçüncü sınıftan devam etti. 1942 yılında liseden mezun oldu ve Tıp Enstitüsünün Müalice Fakültesine başvurdu. Kısa bir süre tıp öğrenimine devam etti, başarısız olunca hocası Balakişiyev’in yönlendirmesiyle fakülteyi bırakarak Filoloji Fakültesine kayıt yaptırdı. 1947 yılında fakülteyi bitirdi ve yüksek lisans yapmaya hak kazandı. 1950’de Dilara Hanım ile evlendi. Bu evlilikten Gülzar adında bir kızı, İsfendiyar ve Azer adında iki oğlu dünyaya geldi. Kızı Gülzar’dan Adile (1981) ve Alagöz (1987); oğlu İsfendiyar’dan Bahtiyar (1983) ve Lale (1985); küçük oğlu Azer’den de Mahmut Ağa (1990) ve Dilara (193) olmak üzere altı torunu oldu (Mayadağlı, 1996: 18-23).

1951 yılında “Samed Vurgun’un Lirikası” adlı tezle yüksek lisansını tamamladı. 1964’te “Samed Vurgun’un Yaratıcılık Yolu” adlı teziyle profesör olan Vahapzade (Nalbant, 2007:2), 1980’de Azerbaycan İlimler Akademisi üyeliğine seçildi (Özdaşlı, 2016: 224). 1951-1990 yılları arasında Mehmet Emin Resulzade Bakü Devlet Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. Üniversitede Çağdaş Azerbaycan Edebiyatı ve Azerbaycan Edebiyatı Tarihi derslerini verdi. 1990 yılında emekli oldu ve siyasete atıldı (Nalbant, 2007: 2). 1980-2000 yılları arasında Azerbaycan Parlamentosu’nda milletvekilliği yaptı (Namazova, 2017: 26). Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra ömrünün sonuna kadar milletvekili olarak millî parlamentoda bulundu (Akpınar, 2011: 13). 1995’te Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesine verdiği destekten dolayı İstiklal Nişanı’na layık görüldü (Özdaşlı, 2016: 224). Bakü’deki evinde vefat etti. Şairin cenazesi II Fahri Hıyaban’da toprağa verildi (Namazova, 2017: 28).

Hayatı boyunca edebiyatın birçok türünde eserler vermiş; ana dilinde şiir, poema (uzun manzume), piyes, hikâye, senaryo yazmış; inceleme, araştırma, makale, tanıtma yazıları ve çeviriler kaleme almış olan Bahtiyar Vahapzade, çocukluk döneminden itibaren Azerbaycan’ın önemli şairlerinden olan Samed Vurgun’un şiirlerini okudu ve sanata da onun etkisiyle başladı. “Yaşıl Çemen Ağaç Altı, Bir de ki Tünd Çayı” (1944) şiiriyle okuyucusuyla tanıştı. İlk şiir kitabı Menim Dostlarım’ı (1949), Bahar (1950) ve Dostluk Neğmesi (1953) adlı eserleri izledi. Bu eserlerde genellikle belli bir konuya, bazen de hikâyeye dayanan lirik-epik söyleyiş tarzını kullandı. Sanatçı kişiliğinin oluştuğu asıl dönem 1950’li yıllardan sonra başladı. Bu yıllarda sosyal ve ahlâkî konulu, basit insanların hayatından, duygu ve düşünce dünyasından ilham alan şiirleriyle dikkat çekti. Siyasi hayattaki değişimlerin etkisiyle 1960’lı yıllardan itibaren millî problemleri dile getiren, insan ve zamanla ilgili duygu ve düşüncelerini anlatan şiirler yazdı. Geleneksel tahkiye tarzında ve sade bir dille yazdığı, vatan ve millet sevgisini anlatan, düşünce ağırlıklı uzun manzumeleri şaire büyük ün kazandırdı. 1959’da yazdığı Gülistan isimli şiirinde ikiye bölünen Azerbaycan’ı (Rusya ve İran) anlattı. Azerbaycan Türklerinin kötü talihini, Azerbaycan’ın bütünlüğünü, bağımsızlık özlemini dile getirdiği bu manzume ülkede büyük yankılar uyandırdı. Eserlerinde Azerbaycan Türkçesini temiz bir şekilde kullandığı için “Halk Şairi” unvanı aldı. Türk dünyasının ortak ürün yaratıcısı olduğu için “Gönül Şairi” olarak adlandırıldı (Namazova, 2017: 24-28). Azerbaycan Emekdar İncesenet ?adimi (1974); Léninle Söhbet ve Muğam manzumeleri dolayısıyla “Azerbaycan Devlet Mükâfatı” (1976), Bir Geminin Yolcusuyug adlı kitabıyla da “Sovyetler Birliği Devlet Mükâfatı”na (1984) “Oktyabr İngilabı”, “Gırmızı Emek Bayrağı” gibi nişanlara layık görüldü (Akpınar, 2011: 12).

Tarihî konularda yazdığı Dar Ağacı (1972), Feryat (1981-1984) isimli piyeslerini, Yollar- Oğullar (1963) adlı manzum hikayesini, çeşitli konularda yazdığı Amerika Güzeli (1982), Merziye (1984), Bağışlayın, Sehv Olup (1983) adlı manzum hikayelerini, yabancı ülkelere yapmış olduğu seyahatler üzerine yazdığı Latin Dili (1967), Şairleri Öldürüyorlar (1978), Hayd – Park (1978), Ehramların Önünde (1959), Açık Şehir (1960), Alaaddin’in Çerağı (1959), Rüzgar - Ot ( 1976), Dan Yeri (1972), Kara Kutu ( 1975) ve başka onlarca şiirinde çağdaş hayatı ve totaliter sistemi hedef aldı. 2002 yılında Benim Garibim isimli kitabıyla Romanya Kültür Bakanlığı tarafından şaire “Komutan Madalyası” verildi (Namazova, 2017: 34-35).

1970’li yılların başından itibaren Türkiye’de tanınan şairin şiir ve yazıları Sancak, Türk Edebiyatı, Kardaş Edebiyatlar gibi dergilerde yayımlandı (Akpınar, 2011: 15).

İlk yedi cildi 2008 yılında yayımlanan eserlerinin tamamı on iki ciltten oluşmaktadır. Külliyatın ilk sekiz cildi 1944 yılından itibaren yazdığı şiirlerinden ibarettir. Şair bu şiirlerinde zaman ve insana dair tüm duyguları işledi. Onun şiirlerindeki esas temalar vatan konusu etrafında şekillendi. Yaşadığı hayatın manzaralarını, millî olan tüm unsurları eserlerine yansıttı (Karakaş, 2010: 78-80). Şiirin kaynağını vatan toprağında arayan Vahapzade, felsefi söylemlerini kültür birikimiyle birleştirerek okura sundu (Kolcu, 2006: 58). Ana dilinin kullanılması ve zenginleştirilmesi konularına önem verdiği için ana dili konusunu da işledi. Edebiyatı “hayatın aynası” olarak gören şair, her edebî eserde bir fikir, ideal ve amacın olması gerektiğine inandı. Şiirlerinde anlaşılır bir dil ve içten bir üslup kullanmayı tercih etti. Şiirin şeklinin, eserin güzelliği açısından önemli olduğunu düşündü ancak şekli hiçbir zaman ilk şart olarak değerlendirmedi (Nalbant, 2007: 7-11).

Eserlerinin tamamında insanı, insanın yaratılışını, insan ömrünün dönemlerini işledi. İnsandan hareketle zaman kavramını sorguladı. İnsanın zamanı, dünyayı, yaradılışı sorgulayışını; ikilemlerini, iç çatışmalarını ve zıtlıkları belirtmeye gayret etti. Hikâye ve piyeslerinde kahramanın iç hesaplaşmalarını işledi (Özkan, 2009: 60). Şiirlerinde milliyetçilik duygusuna yer verdi, Azerbaycan şiirinde vatanperverlik ruhunun güçlenmesini sağladı. Sanatçı, edebî kişiliğini oluştururken Samed Vurgun, Fuzûlî, Süleyman Rehimov, Mirze Celil Sabir’den etkilendi (Tuncer, 2009: 66).

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 34928

ulkucudunya@ulkucudunya.com