Seyyid Cemaleddin Efganî
1838 - 9 Mart 1897 01 Ocak 1970
19. yüzyıl fikir ve siyaset insanlarından biri olan Müslüman aktivist ve düşünür. İslami modernizmin kurucularından ve ümmet birliğinin savunucularındandır.
Doğum yeri, milliyeti ve mezhebi özellikle muhalifleri arasında sürekli tartışma konusu olmuştur. İranlı ve Şii olduğunu savunanlar; onun, Hemedan'daki Esedabad'da doğduğunu ve burada akrabalarının bulunduğunu, İran'la ilgili faaliyetlerinin önemli bir seviyede olduğunu, Farsçayı düzgün telaffuz ettiğini, pederinin adının Safder olduğunu ileri sürerek yeğeni olduğunu iddia eden Mirza Lütfullah Han'ın eserine ve İranlı bir dostuna bıraktığı evraklarına dayanarak bu iddialarını delillendirmişlerdir.
Afganistanlı ve Sünni olduğunu savunanlar ise; onun Afganistan'ın doğusundaki Kuner kasabasının Esedabad köyünde doğduğuna, Efganî'nin yazılı ve sözlü ifadelerinde açıkça Afganistanlı olduğunu belirttiğine, Afganistan tarihi ile ilgili kitap yazdığına, bu ülkede akrabalarının bulunduğuna ve bazı arşiv belgelerinde Afganistanlı olduğuna dair kayıtların olduğuna dayanmaktadırlar.
Efganî, Ahmet Ağaoğlu'na kökeni hakkında şu açıklamayı yapmıştır: "Benim babam ve annem aslen Meragalı'dır, fakat sonra Hemedan'a gelmişler, ben Hemedan'da doğdum. Fakat ben daha süt emerken babamın işleri bozulduğu için Afganistan'a hicret mecburiyetinde bulunmuşuz." Bu açıklama Azerbaycan Türk'ü olduğu iddiasını desteklemektedir.
Efganî'nin İranlı olduğunu iddia edenler, bu konuda detaylı araştırmalar yapmış olan Nikki Keddie, Elie Kedourie, Huma Pakdamen ve A. Kudsizade gibi araştırmacılardır. Efganî'nin Afganistanlı ve Sünni olduğunu iddia edenler arasında ise, bazı Batılı araştırmacılar ile bir kısım öğrenci ve yakınları bulunmaktadır. Bunlar arasında Emir Şekib Arslan, Muhammed Abduh, Reşid Rıza, Corci Zeydan, Haydar Bammat, Ferid Vecdi, Edib İshak, Mahmud Kasım gibi yazar ve araştırmacılar yer almaktadır.
On sekiz yaşına kadar Kâbil'de kalan Efgani, ilk öğrenimini alim babasından aldı. Ülkenin tanınmış alimlerinden çeşitli alanlarda dersler aldı ve daha sonrasında eğitimi için Hindistan'a gitti.[2] Daha sonra Efgani hac sebebiyle gerçekleştirdiği yolculukta çok sayıda ülkeye de uğradı ve farklı kesimlerden insanlarla tanıştı. 1857'de Mekke'ye ulaşarak hac ibadetini yerine getirdi. Hac seyahatinden sonra Afganistan'a dönen Efgani, Dost Muhammed Han'ın iktidarında devlet hizmetine girdi. Dost Muhammed Han’ın 1863 yılında ölmesi üzerine ortaya çıkan iktidar mücadelesinden sonra Efgani önemli bir göreve getirildi. Hindistan'a geçiş yapan Efgani'nin buraya gelişi kısa bir zamanda duyulunca büyük bir ilgiyle karşılaştı ve ona gösterilen büyük ilgiden rahatsız olan İngiliz yönetimi Efgani'nin derhal ülkeyi terketmesini bildirdi. Bunun üzerine Efgani, İngilizleri hedef alan bazı sözler söyledi. 1871 yılında Kahire'ye giden Efgani orada büyük bir ilgiyle karşılaşınca Mısır'da kalmaya karar verdi. Mısır'daki ikameti boyunca dersleri Ezher'den ziyade kendi evinde veriyor ve Posta Kahvehanesi'nde sohbetler yapıyordu. Efgani'nin dersleri başlangıçta ilmi konudaydı ancak zamanla buna siyaset de dahil oldu. Kötü idaresiyle devleti borçlandırdığı ve bu nedenle ülkenin bağımsızlığını tehlikeye attığı gibi gerekçelerle Hidiv İsmail Paşa'nın muhalifi oldu. Mason localarının faaliyetleri ve etkileri hakkında bilgi edinen Efgani, kendi amaçları doğrultusunda İskoç mason locasına girdiyse de bu locanın siyasete karışmak istememesi nedeniyle çıkan tartışma neticesinde locadan ihraç edildi. Bunun üzerine French Grand Orient'a bağlı millî bir loca kurdu ve bazı alim ve devlet adamları da dahil tanınmış bazı kimseler bu locaya girdiler. Efgani'nin faaliyetlerinden rahatsızlık duyan İngilizler onu ülkeden kovdurmaya çalıştı ve konsolosları aracılığıyla konu hakkında hidivle görüştüler. Hidiv hükümeti de 1879'da yayımladığı bir resmî tebliğ ile Cemaleddin-i Efgani’nin ülkeden çıkarılmasını emretti.
Efgani tekrar Hindistan’a gitti ve Haydarabad’da tabiatçılığa reddiye konulu bir eser yazdı. Efgani, Seyyid Ahmed Han’ın tabiatçılık konusundaki görüşlerini eleştiriyordu. Bu gibi görüşlerin yayılması nedeniyle İslam birliğinin zarar gördüğünü ve bu durumdan da İngilizlerin yararlandığını düşünüyordu.
Vefatından sonra (9 Mart 1897), Osmanlı Sarayının özel izniyle, İstanbul'un, Maçka semtinde bulunan Osmanlı Mezarlığına defnedilir.[