« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

05 Nis

2021

ŞAİR BÂKİ

1526 – 07.04.1600 01 Ocak 1970

Asıl adı Mahmud Abdülbâkî olan divan edebiyatının parlayan yıldızı olan şair, Fatih Camii müezzinlerinden Mehmed Efendi'nin oğlu olarak, 1526'da İstanbul'da dünyaya geldi.

Çocukken camide kandil yakan Bâkî, pek çok edebiyat kaynaklarında "saraç çırağı" olarak yer aldı ancak son gerçekleştirilen araştırmalar sonrasında "saraç"ın, "sirac" olması gerektiği üzerine görüşler ileri sürüldüğü için "siracî" şeklinde yer alması uygun görüldü.

Bâkî, medrese eğitimi konusunda devrin ünlü hocalarından ders gördü. Genç Bâkî'nin şiire olan kabiliyetini fark eden devrin alimlerinden Kadızâde Ahmet Şemseddin Efendi, şiir konusunda en büyük destek veren üstadı olarak anıldı.

Kitap okuma sevgisi nedeniyle medresede eğitime başlayan Bâkî, zamanının ünlü müderrislerinden Karamanlı Ahmed ve Mehmed Efendi'den ders aldı ve süreçte birçok ünlü edebiyatçıyla tanıştı.

Bâkî'nin, üstadı Mehmed Efendi için yazdığı "Sümbül Kasidesi" ününü arttırırken, dönemin ünlü şairlerinden olan Zâtî'nin dikkatini çekmeyi başardı. 18-19 yaşlarında ünlü bir şair olarak adını duyuran Bâkî, Süleymaniye Medresesi'nde, Ahmed Şemseddin Efendi'nin derslerine devam etti.

1555'te Nahçıvan seferinden dönen Kanuni Sultan Süleyman'a sunduğu kasideyle saray çevrelerine girmeyi başaran Bâkî, kadılık göreviyle Halep'e gönderilen hocası Ahmed Şemseddin Efendi'ye eşlik ederek, Halep'e gitti. 1560'ta İstanbul'a dönüşünde Şeyhülislam Ebussuud Efendi ile tanışan Bâkî, devrinde yaşadığı 4 padişah ve devlet ricali tarafından da himaye edilerek, en büyük desteği Osmanlı Devleti'nin 10'uncu padişahı Kanuni Sultan Süleyman'dan gördü.

Bâkî, Kanuni Sultan Süleyman'ın şiirlerine nazireler yazarak, Kanuni'nin vefatı üzerine duyduğu üzüntüyü, "Kanuni Mersiyesi" sayesinde daha çok tanınır hale geldi. Kanuni'nin vefatından sonra zaman zaman sıkıntıya düşen divan şairinin bu sıkıntısı, mesleki hayatında yükselmesini engellemedi.

Sultan İkinci Selim döneminde Sadrazam Sokullu Mehmed Paşa'nın korumasına giren usta şair, saray toplantılarına çağrılmaya başlandı ve Üçüncü Murad döneminde de yerini korumayı başararak, Süleymaniye Müderrisi oldu.

1573'de Kadılık, Sahn ve 1575'de Süleymaniye müderrisliği, 1578-1585 yılları arasından Mekke, Medine ve İstanbul kadılıkları, 1585-1590'da iki kere Anadolu 1591, 1595 ve 1597 senelerinde ise üç kere Rumeli Kazaskerliği görevlerini icra eden Bâkî'nin en büyük isteği şeyhülislam olmaktı lakin bu makama ulaşamadan İstanbul'da 1600 senesinde hayata veda etti.

Osmanlı Cihan Devleti'nin en görkemli zamanlarında yaşayan Bâkî'nin, şiir ve edebiyat sevgisinin dışında zevke ve eğlenceye düşkün, neşeli, hoş sohbet ve hırslı bir kişiliği olduğu kaynaklarda yer alırken, hicviyeleriyle de ünlü şair, özel hayatındaki özgürlüğüne ve sınırsızlığına rağmen, kadılık görevlerinde ise adalete düşkünlüğüyle dikkati çekti.

Şiirlerinde tasavvufi değil, dünyevi aşka önem veren Bâkî, şeyhülislam olmak istemesine rağmen şiirlerinde dini şiirler kaleme almadı. Divan'ında tevhid, münacaat ve na't gibi dini muhtevalara yer vermeyen Bâkî, mersiye, methiye ve fahriyelerinde ise içten ve abartısız bir anlatım şeklini kullandı.

Mahmud Abdülbâkî, edebiyatta geleneklere bağlı kaldı ama şiir diline yeni bir düzen ve akıcılık getirerek, nazım tekniğini geliştirdi ve birçok büyük şairin "kaçınılmaz" olarak gördüğü nazım kusurlarından kurtulmayı ustalıkla başaran isim oldu. Şiirlerinde, tabiatı ve sosyal hayatı konu eden şair, sosyal hayatı tasvir ederek, İstanbul'un günlük yaşayışına dair de izleri taşımayı ihmal etmedi.

Çağdaş şairlere göre daha sade ve anlaşılır bir dil seçen "Sultanü'ş Şuarâ Bâkî", biçim açısından kusursuz olarak nitelendirilen şiirlerinde, konuların yanında söyleyiş tarzında da yenilikler yaptı. Vezni ustalıkla icra eden usta şair, imale ve zihafı en aza indirip, şiirini zarif hayaller, nükte ve tevriye başta olmak üzere edebi sanatlarla süsledi. Bütün bunları şiirleri aracılığıyla okuyucularına ulaştıran ünlü şair, Divan şiirine ifade kudreti ve rahatlığını kazandırdı.

Eserlerini, 16'ncı yüzyıl Osmanlı toplumunun beğenisine uygun, sanat incelikleri ve hayal güzellikleriyle bezeyen Sultanü'ş Şuarâ Bâkî, duru ve temiz bir İstanbul lehçesinin yanı sıra, şiirlerinde halk deyimleri ve söyleyişleri de kullandı.

Dîvânını, Kanuni Sultan Süleyman döneminde hazırlayan şairin bu divanı, şiirlerini kapsamazken, başında münacaat ve na't bulunmayan divanında 27 kaside, 2 terkib-i bend, 1 terci-i bend, 7 tahmis, 619 gazel, 24 kıta, bir tarih ve 38 müfred yer aldı.

Çevirileri ve dini konularda çalışmaları olan Bâkî'nin eserlerinde Dîvânı 4 bin 508 beytiyle en önemli eseri olarak tarihe geçti.

Bâkî'nin bu eserini ise Fezâ'ilü'l-Cihad, Fezâil'i-Mekke, Hadîs-i Erbain Tercümesi ve Kanuni Mersiyesi isimli çalışmaları izledi.

Halim Kaya

26 Kas 2024

Süleyman Eryiğit’in yazdıklarından daha önce hiçbir yazısını okumadım. Mümtaz Turhan, Sabri F. Ülgener, Ömer Lütfü Barkan, Mehmet Genç gibi hocaları okuyup Osmanlının geri kalışının sebepleriyle ilgilenmeye başladığımdan ve özellikle de Mehmet Genç’in iki ciltlik “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” adlı kitabını okuduktan sonra “Osmanlı ve Kapitalizm” konusu daha dikkatimi çekmeye başladı.

Muharrem GÜNAY (SIDDIKOĞLU)

26 Kas 2024

Yusuf Yılmaz ARAÇ

28 Eki 2024

M. Metin KAPLAN

12 Eyl 2024

Nurullah KAPLAN

12 Eyl 2024

Hüdai KUŞ

22 Tem 2024

Orkun Özeller

03 Haz 2024

Efendi BARUTCU

01 Nis 2024

Altan Çetin

28 Ara 2023

Ziyaret -> Toplam : 127,47 M - Bugn : 108718

ulkucudunya@ulkucudunya.com