Mafyanın siyasallaşması değil, siyasetin mafyalaşması…
Erol Manisalı 01 Ocak 1970
Ülke yavaş yavaş demokrasiden ve parlamenter rejimden uzaklaşınca yerini mafya (ve mafyalaşma) doldurmaya başladı:
1) Mafya, siyasal partileri ve siyasal liderleri destekleyen “mitingler” bile yapmaya koyuldu.
2) “Din tacirleri” insanların günlük yaşamlarını zorla yönlendirmeye kalktılar.
3) Eline silah alan parti militanları, sokakta adam dövmeye başladılar.
4) Para babası yandaşlar, siyasilerle “ortak çalışır” hale geldiler.
5) Ülkede eğitimden kültüre, polisten jandarmaya her şey mafyalaşır hale geldi.
6) Seçimler seçim olmaktan öte, “gücü fiilen elinde tutanın” göstermelik bir “kurgusu” durumuna dönüştü.
Ülkede bugün televizyonu açtığınız, gazeteyi okuduğunuz, internete göz gezdirdiğiniz zaman ya bir mafya babasının ya da bir siyasetçinin ağza alınmayacak çirkin sözleriyle karşılaşıyorsunuz. Genci yaşlısı utanarak izler hale geldiler.
Pırıl pırıl gençlerimize, Cumhuriyet Türkiyesi’nin üç kuşak boyunca yetiştirdiği çağdaş insanlarımıza karşın bu çirkin siyasetçiler nereden çıktılar! O pırıl pırıl gençlerimizin yüzde 70-75’i bu nedenle yurtdışına göçmek istiyorlar: siyasetçiler açısından, gerçekten ne büyük bir utanç kanıtı!
1930’larda, 1940’larda Avrupa ülkelerinden Türkiye’ye gelmiş, göçmüş birçok akademisyen ve sanatçı ile yıllar sonra tanışmış bir insanım: bir de son 15 yıl içinde yaşadığımız Türkiye’nin haline bakıyorum, içim sızlıyor.
ESAS SORUN ‘DEMOKRASİ’
Sorunun temelinde, siyasal İslamcı bir güdüyle “demokrasiden yavaş yavaş uzaklaşmak” yatıyor. Beraberinde, çağdaş uygarlık değerlerinden hızla koptuğumuz için “siyaset, mafyalaşmaya başlamış durumda”.
Sivil demokratik toplumsal örgütlenmeler iyice zayıflatılınca yerini, “dinci, mafyacı ve emperyalist örgütlenmeler almışlar”: Kaosun esas nedeni bu.
- İşçi sendikaları yerine mafya babaları siyasal mitingler düzenlerse: mafya babaları kimi liderler tarafından “korumaya alınırsa”,
- Çiftçi ve esnafın örgütlenmeleri, muhalefetteki siyasal partiler tarafından bile “yeterince desteklenmezse”,
- Rejim, siyasal İslamcı güçler tarafından tek adam rejimine ite kaka dönüştürülüp parlamenter rejimden uzaklaştırılırsa “siyasetin mafyalaşması” kaçınılmaz bir sonuç haline gelir.
Siyasal İslamcı rejimi, iktidarların yolu olarak görüp uygulayanlar, “çağdaş demokratik rejim düzenini reddetmek zorundadırlar”! Bugün ülkenin içine girdiği ekonomik, sosyal ve siyasal bunalım, bu çelişkinin kaçınılmaz sonucudur.
Bu nedenle “demokrasi cephesinde birleşmek isteyen” siyasal partilerin ve sivil toplumsal örgütlenmelerin, “esas hedefin önceliğini göz önüne alarak hareket etmeleri gerekir”.
Özveride bulunup gerekenleri yapmadıkları takdirde, iktidarla birlikte aynı bedeli (ve suçu) kabullenmek durumunda kalacaklardır.
Türkiyemiz son yıllarda kurtuluş ve Cumhuriyet tarihimizin en bunalımlı süreci içinde “sürüklenmektedir”: Kurtuluşumuz ve ulusal bütünlüğümüz “demokratik cepheyle birleşme cesaretini ve becerisini gösterebilmemize bağlanmış bulunuyor”. 84 milyon insanımızın refahı, mutluluğu ve özgürlüğü söz konusudur. Bugün karşı karşıya geldiğimiz “mafya-siyaset-emperyalizm tehdidi karşısında bunu başarmak zorundayız”. Çok büyük bir çoğunluk çıkış yolunun, demokrasi cephesinin başarısına bağlı olduğunda birleşmektedir. O halde bu sonucu “ya sağlayacağız, ya sağlayacağız”, başka yolu yok.
Aksini düşünmek, aptallık değilse mutlak bir “işbirlikçiliktir”. Biz bunları yüz yıl önce de bire bir yaşamadık mı… ve Cumhuriyet’e ulaşmadık mı, bugün de başarabiliriz…