Naimâ
1615 – 1716 01 Ocak 1970
Osmanlı, tarihçi. Bir tarih görüşü olan ender Osmanlı vakanüvislerindendir.
Halep’te doğdu, Ocak 1716’da Patras’da (bugün Yunanistan’da) öldü. Asıl adı Mustafa Nâim’dir. Çocukluk ve gençlik yıllarını Halep’te geçirdi, iyi bir öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi. Halep’deki kütüphanelerde çalıştı ve özgün tarih yapıtlarını inceledi. 1680’lerde İstanbul’a geldi. Eski Saray’da Baltacılar Koğuşu’na girdi. Burada zekâsı ve kültürü ile kısa zamanda tanınarak saygınlık kazandı. Kapı yoldaşı İbrahim Efendi (Nevşehirli İbrahim Paşa) ile sıkı bir dostluk kurdu. Fırsat buldukça Bayezid Camisi’ndeki dersleri izledi. 1683 Viyana bozgunu sonrasındaki yenilgilerle dolu yılların nedenlerini gününün aydınları ile tartıştı.
1695’te Eski Saray’daki görevinden ayrılarak Topkapı Sarayı’na geçti. Burada, Divan-ı Hümâyun kâtibi oldu. Gelenek gereği kendisine “Nâima” adı verildi. Yaşamının bu döneminde reisülküttüb Râmi Mehmed Paşa ile Rumeli Kazaskeri Yahya Efendi tarafından korundu. Tarihi bilen, araştıran ve anlatan bir kişi olarak tanınıyor ve seviliyordu. Bir süre geçince “hâcegânlık” (kalem efendiliği-büro şefliği) rütbesine yükseldi. 1700 yılında, tarihe çok ilgi duyan sadrazam Amcazade Hüseyin Paşa tarafından vaka-nüvislik görevine (resmi devlet tarih yazıcısı) atandı. Hüseyin Paşa’nm, müsvedde halinde kendisine verdiği Şârihü’l-Menar adlı kronolojik yapıtı tamamlayıp düzeltti. 1574-1655 yılları arasındaki olayları kapsayan bu yapıta Ravzatü’l-Hüseyin fî Hiilâsati’l-Hâfikin adını vererek sadrazama sundu.
Nâima, belge derleme, kaynak inceleme, olayları tanıklarından saptama ve doğrudan gözlemlerde bulunma gibi akılcı ve ileri yöntemlerle titiz bir çalışma dönemine girdi. 1703’teki Edirne Vakası, özgün bir tarih yazma isteğini daha da artırdı. 1655’ten 1703’e dek yarım yüzyıllık bir dönemin olaylarını kapsayacak yeni bir yapıtın yazımına başladı. 1704’te defter emini, birkaç ay sonra da Anadolu Muhasebe Kalemi halifesi oldu. 1709’da daha önemli bir görev olan teşrifatçılığa ve ek olarak da kalyonlar eminliği görevine atandı. Baltacı Mehmed Paşa’mn sadrazamlığı sırasında sayılı kişilere zâyiçe yazması (yıldızların durumuna göre geleceği yorumlama) hoşa gitmeyerek Gelibolu’ya sürgün edildi. Bir yıl kadar burada kaldıktan sonra 1712’de İstanbul’a döndü. 1713’te yeniden defter emini, 1714’te Başmuhasebe Kalemi halifesi oldu. Sadrazam Damad (Şehid) Ali Paşa’nın Mora’ya yapacağı seferin olumlu sonuçlar vermeyeceği yolunda düşünceler ileri sürmesi üzerine vakanü-vislikten ve halifelikten alındı. Daha küçük bir görev olan silahdar kâtipliğine getirildi. Yanılgısını görmesi için de serasker kâtibi sanı ile Mora seferine götürüldü. Ali Paşa, Mora seferini zaferle noktalayınca Nâima, bir bakıma sürgün amacıyla Mora defter emini olarak Patras’da bırakıldı. Buna çok üzüldü. Ancak bir yıl yaşadı ve Patras’da öldü. Buradaki bir caminin avlusuna gömüldü. Oğlu Râmiz Efendi, Lale Devri’nde müderrisliklerde bulunmuş ve bir şuara tezkiresi yazmıştır.