Sınıra duvar örmek ve Nasrettin Hoca türbesi!
Arslan Bulut 01 Ocak 1970
İran sınır hattında incelemelerde bulunan Millî Savunma Bakanı Hulusi Akar ile telefonda görüşerek sıfır noktasındaki birliklere seslenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, "Çok farklı bir dönemden geçiyoruz, bir taraftan sel afetleri bir taraftan yangınlar. Bütün bunlar devam ederken bir de dedikoduya dayalı bir sıkıntı. Bu yalan terörünü biz sizinle beraber aşacağız. Özellikle de bu sınırlarda ördüğümüz duvarlarla giriş-çıkışları da tamamen engellemiş olacağız. Çünkü bu hudutlardaki duvarlarımız bizim emniyet, güvenlik duvarlarımızdır" dedi.
Peki ama şimdiye kadar, İran sınırından Türkiye'ye geçen Afganistanlı sayısı neden tam olarak açıklanmıyor? Duvar örerek, Suriye'den geçişler önlenebildi mi? Merdiven koyup geçiyorlar...
Duvar örmek, Nasrettin Hoca'nın alacaklısına, "Şu araziye çalı dikeceğiz. Buradan geçen koyunların yünleri çalılara takılacak, o yünleri eğirip iplik yapacağız, sonra da hırka dokuyup satacağız, paranı ödeyeceğiz" demesine benziyor. Ayrıca sınırlara duvar örülmesi yine Nasrettin Hoca'nın her tarafı açık türbesinin bir tarafına demir kapı ve kilit takılmasına da benziyor! Sınırlar yolgeçen hanı olmuş ama biz duvarla oyalanacağız! Duvar çekene kadar ne olacak?
***
Çözüm, ancak ABD'nin, Taliban'a terk ettiği Afganistan'dan çekilirken kendisine hizmet edenleri, İran ile de anlaşarak hangi mutabakatla Türkiye'ye gönderdiğini sorgulamakla mümkündür. ABD, "Biz kimseyi başka ülkelere yönlendirmedik" diye açıklama yaptı ama Alman basınında, Türkiye'ye, Afganları kabul konusunda ABD ile vardığı mutabakata uyulması çağrıları yayınlanıyor!
Aynı ABD, Taliban'a "Tahliyeler bitene kadar Kabil'e girmeyin" diye bildirimde de bulundu. Yani bütün bu olaylar ABD kontrolünde yaşanıyor.
Kısacası, bu iş ABD, İran, Rusya ve şimdi mecburen Taliban ile görüşülerek çözülür, duvarla değil! Ayrıca Rusya, Afganistan sınırında Özbekistan ile birlikte tatbikat yaptı ama Kabil'deki elçiliğini kapatmayacağını da açıkladı! Elçilik personelinin güvenliğinden eminler yani!
***
Prof. Dr. Anıl Çeçen'in "Göçler aracılığıyla ulus devlet tasfiyesi" başlıklı bir incelemesi var. Yine E. Hv. Pilot Kur. Alb. Osman Başıbüyük'ün "Türkiye düzensiz göçün yıktığı ilk ulus-devlet olabilir" uyarısında bulunduğu bir makalesi var. Prof. Dr. Ümit Özdağ ve Sinan Ogan yıllardır uyarıyor, biz yıllardır uyarıyoruz...
Siyasi görüşlerimizi bir tarafa bırakıp her konuda gerçeklerle yüzleşmek zorundayız... Çözüm ancak o zaman söz konusu olabilir.
***
Bir başka konu da Millî Savunma Bakanlığı tarafından Göktürk-1 Keşif Uydusu'nun, Sinop ve Kastamonu'daki felaketle ilgili görüntülerini yayınlanması...
Bakanlığın Twitter hesabından yapılan açıklamada, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Keşif Uydu Tabur Komutanlığı'na bağlı Göktürk-1 Keşif Uydusu tarafından çekilen görüntülerin arama-kurtarma ve hasar tespit çalışmalarında kullanılmak üzere ilgili kurum ve kuruluşlarla paylaşıldığı belirtildi. Göktürk-1 ve Göktürk-2 uyduları, Akdeniz ve Ege bölgesindeki orman yangını sonrası da görüntüleme yapmıştı. Yine Avrupa Birliği'ne ait uydunun çektiği görüntüler de medya ile paylaşıldı. Bu görüntülerden de belli oluyor ki sahile bakan tepeler yanmış!
Peki ama yangınlar başlarken uydu görüntüsü alınmadı mı? Doğal yangın böyle mi olur? Bu kadar yangının aynı anda ve bir hat üzerinde çıkması konusunda, devletin hiçbir istihbaratı yok mudur? Milas'ta üç kişi yakalandı ama en küçük bilgi bile verilmiyor!
Bu yangınları aynı anda çıkarmak, geniş bir organizasyon kabiliyeti ve teknoloji kullanımı gerektirir. Drone ve lazer kullanılmışsa, Türkiye'de hiçbir kurumun bundan haberinin olmaması mümkün müdür? Mümkün değilse, bu suskunluğun sebebini sorgulamak gerekmez mi?