Yeşil Vergi Politikası’nı tasarlamaya başlayın
Güven Sak 01 Ocak 1970
Türkiye, Atlantik’in iki yakasındaki Yeşil Yeni Mutabakat sürecinin hala tam farkına varamadı. İklim değişikliğinin manasını kavrayamayınca ona cevap olarak tasarlanan politika demetini de tam olarak anlayamıyor. Bakınız Ankara.
Orman yangınları iklim değişikliğine hazırlıksızlığımızı tescil etti
Bu yıl ülkemizin her tarafını saran orman yangınları karşısındaki hazırlıksızlığımız, teçhizatsızlığımız ve koordinasyonsuzluğumuz vaziyeti ayan beyan ortaya koydu. Her yere aynı anda yetişemedi idare. Devlet, milleti çaresiz bıraktı. Yeşil Mutabakat konusundaki stratejik vizyon eksikliğimiz görünür oldu. İdari kapasitemizde son birkaç yıldır ortaya çıkan aşınma tescil edildi. Yüzyılın artan problemi karşısında intibak umudumuz bir kere daha kırıldı.
Hâlbuki kamunun bir küresel mega trend olarak iklim değişikliğini idrak etmeden herhangi bir alanda herhangi bir politika çerçevesi geliştirebilmesi mümkün değil artık. Tarım öyle, ulaştırma, yabancı sermaye, ekonomi, dış politika, vergi… Aklınıza ne gelirse… Orman yangınları konusunda yapılan hazırlıklar konuşmalar artık içinde iklim değişikliği ifadesi geçmeden, tedbirler ona göre alınmadan manalı değil. Geçen yüzyıldan kalma kulak dolgunluğu ile aklınıza ne geliyorsa sakın hemen söylemeyin. Yanlıştır. Yirmi birinci yüzyıl öncekiler gibi olmayacak.
Neden? Bundan böyle, her tür insani aktiviteyi, politika önermesini, projeyi ya da politikacıyı değerlendirirken yeni bir kıstasımız olacak. Olup bitenin, söylenenlerin gezegenimize maliyetini de bir kısıt olarak analizlerimize dâhil edeceğiz. Büyüme ve istihdam artırma projelerini, bundan böyle gezegenimize maliyeti ile iskonto ederek karşılaştırılabilir hale getireceğiz. Banka düzenlemeleri buna göre değişecek, para politikası böyle tasarlanacak, makro politikalar bunu düşünerek belirlenecek ve evlerimizi inşa etme yöntemi dâhil hayat tarzımızı değiştireceğiz. Çok değişiklik olacak çok.
Ama her şey sırayla. Ben geçenlerde Yeşil Mutabakat Eylem Planı konusunda eksik bıraktığım bir hususu tamamlamak ve daha sonra AB’nin “Fit for 55” (55’e Uyum) paketinde adı geçen ama buralarda pek tartışmadığımız vergi politikası meselesine değinmek istiyorum. Biliyorum gündemde acil olduğunu düşündüğünüz pek çok konu var. Ama bir konunun güncel olması onun acil olması anlamına geliyor. Ben Yeşil Mutabakat gündeminin farkına çok geç olmadan varmanın Türkiye’nin en acil meselesi olduğunu düşünüyorum. Yarın çok geç olacak.
Türkiye kömürden ne zaman nasıl çıkacak?
Doğru. Artık Temmuz ayı itibariyle Yeşil Mutabakat Çalışma Grubumuz var. Yeşil Mutabakat Eylem Planımız var. Konuyla ilgili Cumhurbaşkanlığı genelgesinin ne tür hatalar ve eksiklikler içerdiğini esas olarak geçenlerde yazdım. Ama bir konu var ki; kimse hiç konuşmuyor. Hâlbuki Türkiye’nin bir an önce enerji politikasında kömürden nasıl bir plan dâhilinde vazgeçeceğini ortaya koyması gerekiyor.
Zaten kömüre dayalı elektrik santrallerimizin önemli bir bölümü artık miadını doldurdu. Bir bölümünde ise karbon emisyonlarını kontrol edecek filtrelemenin olmadığını birkaç yıl önce tartıştık, santrallere süre verdik. Medyada günlerce tartışıldı Sonra ne oldu? Aynı santraller gerekli yatırımı yapmadan yine eskisi gibi çalışmaya başladılar. Raporlar bu durumu tescil ediyor. Neden? Öyle işte.
Geçenlerde hidrokarbon lobisinin think-tank’i olarak çalışan Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) net sıfır hedefini dikkate alan bir enerji piyasası raporu yayımladı. Paris İklim Anlaşması 2015’te imzalandı, IEA bu raporu 2021’de yayımladı. Yeşil Yeni Mutabakat Atlantik’in iki yakasında biçimlenmeye başlayıp hadise ciddileşince rapor çıktı. Buna göre, 2021’den başlayarak yeni termik santral projelerinin tümünü iptal etmek, 2030’dan itibaren ise mevcut kömür santrallerini kapatmak gerekiyor. 2030’a dokuz yıl kaldı. Türkiye hala yeni lisans verme peşinde. Yanlıştır.
Peki, Türkiye, Çin ve Hindistan gibi kömür konusunda daha uzun vadeli bir plan hazırlayabilir mi? Burada sanırım Yeşil Yeni Mutabakat ticaret bölgesi ile ticari ve ekonomik bağların önemine bakmak gerekiyor. Türkiye’nin AB bölgesine ihracatı toplam ihracatının yüzde 45’i yaklaşık. Hâlbuki AB’nin toplam ithalatı içindeki payımız ise yüzde 4’ten daha az. Aynı asimetrik ilişki G7 ülkeleri için de geçerli. Bu ne demek?
Avrupa’da kömüre dayalı elektrik üretimi ile yüksek karbon emisyonlarına yol açan üç ülke var. İsterseniz aşağıdaki grafiğe bir bakın. Polonya, Ukrayna ve Türkiye. Bunlar ilk aşamada kömürden vazgeçmesinde fayda olan ülkeler bana sorarsanız. Türkiye’nin kömür kullanımını uzun süre devam ettirebilmesi mümkün değil. Şimdiden İngiltere, Almanya ve Fransa kömürden nasıl çıkmış öğrenip, üzerine düşünmemiz ve kömür bölgeleri için özel programlar geliştirmemiz gerekiyor.
İkinci grafik kömür bölgelerindeki durumu gösteriyor. Türkiye’de kömür madenciliğinde çalışanlar toplam çalışanların yüzde 1’i bile değil. Hâlbuki Manisa Soma’da çalışanların yüzde 43’ü kömür madenciliğindeler. Demek ki o bölge için özel bir programa ihtiyaç var. Herkesin el birliğiyle üzerine düşeni yapıp iklim değişikliği ile mücadele için kimseyi geride bırakmadan çözüm üretmeye çalışması gerekiyor.
İstihdam vergilerini azaltıp, yeşil vergileri artırmak istihdamı artırır mı?
Avrupa Birliği’nin “Fit for 55” paketinin pek tartışılmayan yönlerinden biri de istihdam vergilerinin yerini bundan böyle yeşil vergilerin almasıydı. Ben doğrusu memlekette pek tartışma görmedim bu konuda. Hâlbuki şimdiden hem üniversitelerde hem de Maliye Bakanlığımızda istihdam vergilerinin azaltılıp, hatta kaldırılıp, bunun yerine yeşil vergiler konmasının etkilerini ele almamız lazım.
Çalışmalar, istihdam üzerindeki vergi yükünün azaltılıp, yeşil vergilere yönelmenin istihdam artışına katkı sağlayacağını gösteriyor. Dolayısıyla yeşil mutabakat ve artan istihdam denildiğinde sadece yeni teknolojilerin istihdam artışına katkısından bahsedilmiyor. Aynı zamanda istihdam üzerindeki vergi yükünün azaltılmasının olası sonuçlarına da vurgu yapılıyor. Burada da benzer bir analizi ve olası sonuçlarını düşünmeye başlamamızda fayda var doğrusu.
Yaşlanan nüfus problemi ile uğraşan ülkelerde, vergi yükünü çalışanlar üzerinden alıp başka gelir gruplarına doğru kaydırmanın norm olduğu bir yeni dönem geliyor demek bu. Ne demek? Göreli olarak bakıldığında Atlantik’in iki yakasında emek ucuzlayacak demek sonuç itibariyle. Karbon emisyonlarından gelen maliyet artışı ise bizim gibi ülkelere de yansıtılacak.
Gümrük Birliği Modernizasyonu, Yeşil Mutabakat sürecinin ayrılmaz parçasıdır.
Bu durumun küresel değer zincirleri üzerindeki olası etkilerini dikkatli bir biçimde ele almakta fayda var sanki. Türkiye gibi bir ülkenin göreli ucuz emek ile ayakta kalma imkanının ortadan kalkacağı bir döneme gidiyoruz bir nevi. Hani geçenlerde “Türk sanayii mülteciler sayesinde ayakta duruyor.” benzeri ufuksuz açıklamalar vardı. Aynen “Merd-i Kıpti sirkatin söyler” misali. Artık küresel iş bölümünün bildiğimiz anlamda olmayacağı bir dönem olacak gibi duruyor. Aynı orman yangınları meselesi gibi uzaktan izlemenin bir anlamı yok. İçinde olmamız gerekiyor.
Türkiye’nin bu durumda, bir an önce, ne yapacağına karar vermesinde fayda var. Doğrusu ben, bu Yeşil Mutabakat ortamında, teknik hazırlıkları başlayacak Gümrük Birliği Modernizasyonu çalışmalarının son derece önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye, sanayi ile sınırlı Gümrük Birliği sayesinde bir sanayi ülkesine dönüştü. Gümrük Birliği, Türkiye’yi Güney Doğu Asya rekabetinden pek güzel korudu.
Şimdi hizmetler ve özellikle dijital hizmetler ile tarım alanında serbestleştirme hem kentlerde yaşamı ucuzlatmak hem de Türk sanayiinin teknolojik sıçraması için son derece faydalı olabilir. Kamu alımları konusundaki sınırlamaların gözden geçirilmesi, Yeşil Mutabakat’ın gerektirdiği sabit sermaye yatırımlarının hızlı finansmanına katkıda bulunabilir.
Türkiye’nin yeşil mutabakat konusunda daha kapsamlı bir eylem planı çerçevesine ihtiyacı var. Bilmem anlatabildim mi? Yoksa öyle böyle değil, değişim, gümbür gümbür geliyor. Hazırlıksız kalmamak lazım. Orman yangınlarındaki çaresizliğimiz gibi olmasın yine.
Niyet etmenin yolu ise belli. Önce Paris İklim Anlaşması’nı Meclis’ten geçirip onaylayacağız. Bir an önce! Paris hurafeleriyle zaman geçirmeyi ve olduğumuz yerde sallanmayı bırakacağız. Hadi artık!