« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

12 Ağu

2009

ABDULLATİF HARPÛTÎ /Abdülkerim Yatkın

01 Ocak 1970

Abdullatif Harpûtî Harput’ta doğdu(1842). Asıl adı Abdullatif Lütfi’dir. İlk tahsilini Harput’ta yakın akrabası Müftü Ömer Naimî Efendi’den ders alarak tamamladı. Ardından İstanbul’a gidip fatih medreselerine girdi. Buradan icazet aldıktan sonra Adana’ya geçerek bir müddet ders okuttu ve orada evlendi. Bir müddet sonra tekrar İstanbul’a döndü Beyazıt Camii dersâmlığı ile Meclis-i Tetkikat-ı Şer’iyye üyeliğine tayin edildi. Ticaret ve Nafia bakanı Zihni Paşa’nın uzun süre ilmi müşavirliğini yaptı. Zihni paşa’nın Selanik!e gitmesi ile onunla beraber buraya gider. 1901 yılında tekrar İstanbul’ geri dönünce Dârulfünûn’a ilm-i kelâm müderrisi olarak tayin edilir. Aynı yıl huzur dersleri muhataplığına seçilir. Dârulfünûn’daki derslerinin yanısıra Medresetü’l-vaizîn’de de kelâm dersleri okutan Harpûtî 1910’ da hacca gitti. Orada verdiği Arapça vaazlarla Arap alimleri tarafından takdirle karşılandı. İstanbul’da vefat eden Harpûtî Merkezefendi Kabristanlığına defnedildi. Bazı muhtelif tarihler verilse de vefat tarihi olarak 16 Ağustos 1916 tarihi makbul edilendir. [1]XIX. yüzyıl sonlarında pek çok Osmanlı alimi tarafından dile getirilen dini ilimlerin özellikle kelâm ilminin metot ve muhteva bakımından yenilenmesi fikri, batı dünyasında ilim ve felsefe alanında elde edilen yeni gelişme ve değişmelerin bu alimlerce de görülüp tespit edilmesine dayanmaktadır. Bu dönemin kelâm ve felsefe ile meşgul olan ünlü simaları batıda Aristo felsefesinin, dolayısı ile klasik kelamla iç içe bulunan eski yunan düşüncesinin geçerliliğini kaybettiğini, batı dünyasında ilimde artık deney ve tecrübenin hakim olduğunu, klasik kaynaklarda dehriyye ve Sûfetâiyye şeklinde adlandırılıp mücadele edilen grupların yerlerini materyalist ve pozitivist inkarcı akımların aldığını bu gelişmeler karşısında kelâm ilmin mutlaka modern Batı felsefesi ile yakından ilgilenmesi gerektiğini ileri sürüyorlardır. İslâm dünyasının Avrupa medeniyetine hangi ölçülerde yaklaşması gerektiğinin, Müslümanların siyasi varlığı ve İslâm ümmetinin geleceği gibi önemli konularda ciddi manada tartışıldığı İslâmî ilimlerin bu tür gelişmeler karşısında yenilenmesi gerek gereğinin savunulduğu bu “arayış dönemi” alimlerinden biri olan Harpûtî de dini ilimlerin temel disiplini konumunda olan kelâm ilminin Batı gelişen ilmi ve felsefi akımlar karşısında gerek muhatabı olduğu akımlar gerekse dayandığı klasik ilmi ve felsefi veriler açısından zamanın oldukça gerisinde kaldığı şeklindeki kanaat ve şikayetlere katılmış ve bu ilmin yeniden tedvin edilmesi gerektiğini savunmuştur. Ona göre ortaya çıkan yeni felsefi akım ve gelişmeleri mutlaka dikkate alması gereken “üçüncü bir ilm-i kelâm dönemi”[2] yaşanmaktadır. Tenkîhu’l-Kelâm’ın incelenmesinden anlaşılacağı üzere müellif fikri mesaisini büyük ölçüde İslâm dininin objektif bilme aykırı düşmediği noktasında yoğunlaştırmıştır.

Kelâm ilminin itikadî konularda akli yöntemlerle desteklemek amacıyla kullandığı ilmi verilerin (vesail) zamanla değiştiğini tespit eden Harpûtî uluhiyyet ve nübüvvet bahislerini günün ilmi anlayışı ile ispatlamak için öncekilerden farklı bilgiler kullanmıştır. Mesela ışık, ısı, madde, kuvvet ve elektrik gibi fizik konularının yanısıra gök tabakaları, ay, güneş, yer kürenin özellikleri gibi astronomi bilgileri bazı kimyasal etkileşimler, ayrıca insanın biyolojik ve psikolojik yönleri üzerine durmuştur. Genelde dinin özelde İslâmiyet’in ilerlemeye engel teşkil etti yolundaki iddiayı iftira olarak niteler. En önemli kelâma dair eserleri Tenkîhu’l-Kelâm fî Akâîd-i Ehli’l-İslam ve Tekmile Tenkîhu’l-Kelâm[3] adlı eserleridir.


TENKÎHU’L-KELÂM FÎ AKÂÎD-İ EHLİ’L-İSLAM

Harpûtî’nin Daru’l-Fünûn ve Medresetü’l-Vaizîn’deki kelâm hocalığı sırasında kaleme aldığı en önemli çalışmasıdır. Klasik konuları ihtiva etmekle beraber yeni konuları da bünyesinde taşıyan[4],yeni ilmi kelâm dönemine ait[5], Maturidiyye esaslı kaleme alınmış[6] ve yeni ilmi kelâm devrinin ilk eserlinden sayılabilir.[7] Harpûtî felsefi bahisleri işlerken “usulü’d-din” çerçevesinin muhafaza edilmesi gerektiğini, aksi takdirde islamla münasebeti olmayan bir felsefe çalışması yapılmış olacağını söyler. O aşırı tevillerden kaçındığı ve mucize, vahiy gibi gaybî hakikatleri aklileştirme gayretinde bulunmadığı da göze çarpmaktadır.[8]

Müellif kitabını önce Arapça olarak kaleme almış daha sonra daha sonra da Arapça bilmeyenlerin istifade edebilmeleri amacı ile yine kendisi bazı notlar ekleyerek Osmanlıca’ya tercüme etmiştir.[9] Müellif kelâmda yeni bir metodoloji ve telif tarzı oluşturma amacıyla Arapça olarak yazdığı bu eserini bir mukaddime, üç bölüm ve bir hatime şeklinde düzenlemiştir. Harpûtî Tenkîhu’l-Kelâm’ın baş tarafında Darulfünûn’da ders okutmaya başladıktan sonra takip edebilecek klasik bir kaynak aradığını ancak dönemin problemlerine ışık tutabilecek ve bunlara herhangi bir cevap mahiyetini taşıyabilecek bir eser bulamadığını belirtiyor. Bu durumu eserinin telif sebebi olarak gösteriyor. Sadece kendi dönemindeki ehli bidat fırkaları ile yunan felsefesine cevap olması mahiyeti ile kaleme alınan klasik eserler günümüzün bidat fırkaları ve yeni felsefi akımlarına cevap üretmede yeterliliğini kaybetmiştir. Eserin mukaddimesi kelâm ilminin tarifi, mevzuu gayesi gibi bahislere ayrılmış, ana bölümler ise klasik kelâm kitaplarında olduğu gibi ilahiyat, nübüvvet, ve semiyyat bahislerinden oluşmuştur. Eser imamet konusu ile sona ermektedir. Kitabın başında filozoflar kelamcılar, ve mutasavvıflar yeni ve kadim ilmi kelâm hakkında bilgi veriyor Mukaddime bölümünde kelâm ilminin tarifi, mevzuu, ve gayesi ilim-nazar-delil bahisleri, malum bahsi, cisim ve neviler, gök cisimleri, basit ve mürekkep cisimler, iç ve dış duyular,gayri maddi varlılar, nefis-akıl. Eski ve yeni görüşlerin mukayesesi.[10] Mukaddimeden sonra gelen İlahiyat bahsini üç fasıl halinde inceliyor. Burada isbat-ı vacip, ve maddiyyunun şüpheleri, selbî ve subûtî sıfatlar, sıfatlarla ilgili Ehl-i Sünnet ve diğerlerinin görüşleri, ru’yetullahın ispatı, efal-i ilahiye, efal-i ibadın yaratılması, Maturidî, Eşarî ve diğerlerinin bu konulardaki görüşleri. İman ve küfür, imanın artıp azalması, mürtekibe-i kebire, rızk bahsi gibi konularda bilgi veriliyor.

Nübüvvatla ilgili bölümü yine ü. Fasılda inceliyor. Nübüvvet ve risaletin manası, aklen mümkün olması, Vehbi veya kesbî olması, nübüvvetin lüzum ve şartları, erkeklik şartı, ismet, sıdk, emanet, peygamber efendimizin nübüvvetinin ispatı, peygamberimizin maddi ve manevi mucizeleri[11], isra ve miraç olayları, velayet bahsi evliyanın kerameti gibi konular bu bölümde işlenmiştir.

Semiyyatla ilgili bölümde , ahvali berzah ehlinin nimet ve azaba uğraması, kabir suali, ahiret, haşir, ba’s-ü ba’de’lmevt, mizan, hesap, hayvanatın haşri, şefaat, cennet-cehennem, Kevser, kıyamet alametleri, deccal, ye’cüc ve me’cüc konulularında bilgiler verilmiştir.[12]

İlk defa sayfanın üst kısmında metin, altında Türkçe tercümesi ve daha sonra altında bazı Türkçe açıklamaları yer aldığı bir tertiple basılmıştır. İkinci baskıda tercüme kaldırılmış ve dip notlarla zenginleştiriliştir. Eserin yaklaşık dörtte üçünü dipnotlar oluşturmaktadır. [13] Eserin sonunda astronomi ile semavi kitaplar arasında göze çarpan zahiri ihtilafın telifi hakkına bir risale yer almıştır. [14] aynı risaleyi Bekir Topaloğlu Kelâm İlmi adlı eserinin sonunda sadeleştirerek yer vermiş[15], aynı zamanda müellifin bu makaledeki bazı konularda yaptığı hatalara da değinmiştir.[16]



--------------------------------------------------------------------------------


[1] Metin Yurdagür, “Harpûtî”, DİA, XVII, s. 235


[2] Harpûtî’ye göre bu mütekaddîmin ve muteahhîrin devilerinden sonra üçüncü kelâm devridir. Ve yazdığı kitapla bunu bizzat başlattığını belirtiyor. Bzn. M. Sait Özervarlı, Kelâmda yenilik arayışları, 1998 İstanbul, s.48


[3] Eser orta boy 193 sayfadan müteşekkildir. Eser Tenkîhu’l-Kelâm’ın bir nevi şerhi durumundadır. Eserin ikinci baskısından sonra Daru’l-Funûn’da ders verirken kitapta açılama getirdiği yerlere numara koyup dipnot şeklinde bunları açıklamıştır. Daha sonra 117 konuda getirdiği açıklamaları bir kitap haline getirmiştir.her açılmanın başındaki numara Tenkîhu’l-Kelâm’ın hangi sayfasında açılama yapıldığını göstermektedir. bkn. Abdulkerim Yatğın, Osmanlıca’ya Tercüme Edilen Kelâm Kitapları, MÜİF basılmamış lisans tezi, 2003 İstanbul, s. 12


[4] Şerafettin Gölcük Süleyman Toprak, Kelâm; Tarih Ekoller Problemler, 2001 Konya, s. 75


[5] Yusuf Şevki Yavuz, “Kelâm”, DİA, XXV, s. 202; M. Sait Özervarlı, age, s. 59


[6] Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi, 1993 Damla Yayınevi İstanbul, s.134


[7] Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi, 1993 Damla Yayınevi İstanbul, s.62


[8] M.Sait Özervarlı, age. s. 48


[9] Abdulkerim Yatğın, Osmanlıca’ya Tercüme Edilen Kelâm Kitapları, MÜİF basılmamış lisans tezi, 2003 İstanbul, s. 11-12


[10] Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi, s.62


[11] Harpûtî önceki peygamberlere hissi, son peygamberle ise hissi mucizelerin yanısıra akli mucizelerin de verilmesini insanlığın aklen tekamülüne bağlar. Bkn. Özervarlı, age, s. 105


[12] Abdulkerim Yatğın, age, s.12


[13] Metin Yurdagür, “Harpûtî”, DİA, XVII, s. 235


[14] Harpûtî, Tenkîhu’l-Kelâm, 376-399


[15] Bkn. Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi, s. 295-316


[16] bkn. Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi, s.308 40 nolu dipnot, burada Topaloğlu Beydaavî’nin tefsirinden aldığını söylediği alıntıda şahsi kütüphnesinde mevcut matbu baskısı ile karşılaştırdığı ancak müellifin naklettiği türden bir ibareye rastlamadığını belirtmektedir. Sayfa 314’deki 49 nolu dipnotta ise; müellifin Razi tefsirinden aktardığı satırları karşılaştırdığını ve iki metin arasında önemli farklılıkların bulunduğunu belirtiyor.

Ziyaret -> Toplam : 125,19 M - Bugn : 76731

ulkucudunya@ulkucudunya.com