Bu toprağın çocukları / MEHMED NİYAZİ
01 Ocak 1970
Sayın Cumhurbaşkanı'mızın, "Biz bu meseleyi çözmezsek başkaları karışır" ve Genelkurmay Başkanı'mızın, "Orduyu Kandil Dağı'na yığsak sonuç elde edemeyiz" cümlelerinden şımaran bir densiz, "Önce antlaşma yapılsın, sonra silahlar bırakılsın" dedi.
İşin kötü tarafı da bu densizin, Büyük Millet Meclisi'nde bulunmasıdır. Herkes aklını başına almalıdır; nice badireleri atlatmış milletimiz, Cumhurbaşkanı'mızın, Genelkurmay Başkanı'mızın sürç-ü lisanlarıyla diz çökmez. Merhamet, insana ait bir özelliktir; devletler merhamet göstermez. Devletin merhametinden mazarrat doğar; devlet adil olmak zorundadır; aksi takdirde zulüm makinesine döner.
Bir devlet ya hukuk devleti ya da ideolojik devlet olur; hem ideolojik hem de hukuk devleti olamaz. Sovyet Rusya'sında komünizmi benimsemeyenler ciddi bir mevkiye gelemezlerdi, eşitlik sadece komünistlerin arasındaydı. Demokratik görünen ideolojik devletlerde kurumlar objektif kurallara bağlanmazsa, devletin bünyesi, kurumları ele geçirmek savaşının cereyan ettiği arenaya dönüşür. AK Parti'yi kapatma davası görülürken Anayasa Mahkemesi üyelerini Özal'ın mı, Demirel'in mi, Sezer'in mi tayin ettiğine bakılıyor, ona göre hesaplar yapılıyordu. Böyle bir ortamda o mahkemeye güven kalır mı? Böyle bir devlete hukuk devleti denir mi? Hele 367 rakamını Yüksek Mahkeme'ye telkin eden başsavcıların, profesörlerin sıkılmadan hâlâ ekranlarda görünmelerine ne demeli?
Elbette anneler ağlamasın, gencecik insanlar toprağa girmesin; teröre harcanan paralar geri kalmış yörelerimize gitsin. Bunlar güzel şeyler; ama bu, açılımlarla, daha fazla demokrasi ile mümkün mü? Sanatçıların, filozofların ütopik olmaya hakkı vardır; fakat hükümet edenler realist olmaya mecburdurlar. Bugün dağlarda yedi bin terörist varmış, bırakalım diğer ihtiyaçlarını, bunlara günde en az yedi bin ekmek lazım. Yıllardan beri hangi terör teşkilatı dış destek olmadan bunu sağlayabilir? Dışarıdan kundaklamak isteyenler, menfaatle, başka vaadlerle terörist bulmakta güçlük çekerler mi? Bütün bu gerçekler ortadayken kiminle antlaşma yapılacaktır?
Kimlikler ne gökten yağar ne de yerden biter. Dil, bir kimlik değildir. Amerika Birleşik Devletleri'nde, Güney Afrika'da İngilizce konuşuluyor; bu milletlerin kimlikleri aynı mı? Kimliğin üç ana unsuru vardır; din, coğrafya, tarih. Türk'le Kürt'ün aynı kökten geldikleri kabul edilmese dahi -ki ben aksi kanaatteyim- bin yıldan beri aynı dini, aynı coğrafyayı, aynı tarihi paylaşmaktadırlar. Türk'ün kimliği ne ise Kürt'ünki de odur. Geriye dilleri kalıyor; istedikleri gibi konuşsun, folklorik değerlerini ifade etsinler; kim karışabilir?
Hükümet, PKK'nın etkisiyle yetişen nesli hangi tavizlerin tatmin edeceğini düşünmelidir. Özerkliklerden söz edilince Bulgaristan, Romanya insanın gözünün önüne geliyor. O yolun nereye çıkacağı bellidir. Bunun çözümü uzun vadelidir; kültürel faaliyet, dünyayı okumaktır. Kanlı bıçaklı Avrupalılar bütünleşmenin yollarını ararken bizde niçin bölücüleri desteklesinler? Müslüman olduktan sonra Kürt'le Türk'ün Avrupalı için hiçbir farkı yoktur.
Dünyada iki süper güç birbirini dengeler, diğer devletler onların gölgesinde hayat hakkı ararlar. 1774 Kartal Meydan Muharebesi'ni kaybetmekle süper güç olma hüviyetini yitirdik; bizim yerimize zamanın süper gücü İngiltere'yi Rusya dengeledi. O dönemden beri dünyaya hakim iki süper güç devamlı Hıristiyanlardan oldu. Bugün yeryüzünü sadece Müslüman kanı sulamaktadır; işte Çeçenistan, Filistin, Bosna, Keşmir, Irak... Arkasında süper güç olmayan milletler yetimdirler. İslam ülkeleri arasında, İslam ve Türk dünyasına dair pergelleri iyi kullanmak kaydıyla, uzun vadede bir tek Türkiye'nin süper güç olma şansının bulunduğunu sosyoloji ve amme hukuku bilenler teslim ederler. Türkiye bölünürse, güneydoğusu hırçın coğrafyanın esiri olur, batısı da Avrupa'ya yamanarak kaybolur. Bütünlüğümüzün Hıristiyan milletlerin gözüne batması buradan gelmektedir. Bunun için bir Rum olarak dünyaya gelseydim, ihtida edip Müslüman olsaydım, sonuna kadar Türkiyeci olurdum. Bu toprağın çocukları; ya bir ya yok olacaksınız!