« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

25 Eki

2009

Bir Türkiye Aşığı: Ziya Gökalp

01 Ocak 1970

Türkleri silinmekten kurtaracak olan “milliyet” fikridir. Türk, Türkleştikçe kuvvetlenir.
Ziya GÖKALP

Ulu Önder Atatürk’ün, küçük yaşlardan itibaren yeni bir ülke kurma düşüncesiyle yanıp tutuştuğunu bilmeyeniniz yoktur. Peki Atatürk bu düşünceleri kimlerden edindiği bilgileri sentezleyerek oluşturmuştur? Bu düşünceler bir anda oluşmuş düşünceler midir, yoksa uzun ve yorucu okumaların ve incelemelerin sonucunda mı oluşmuştur? Atatürkçü düşünce sisteminin incelenmesine geçmeden önce bu düşünceleri oluşturan etkenlerin derin bir şekilde irdelenmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.


Ziya Gökalp
Atatürk askeri okul sıralarında haftasonu izinlerini sadece gezmekle tüketmemiş, fırsat buldukça yabancı dergi ve gazeteleri incelemeye çalışmıştır. Sürekli geliştirmeye çalıştığı Fransızcasıyla okuduğu bu fikir yazıları aynı zamanda hayatına yeni kavramların da girmesine neden olmuştur. Montesquieu, Jean-Jacques Rousseau ve Voltaire gibi büyük düşünürlerin eserlerini büyük bir titizlikle değerlendirdiğini bildiğimiz Atatürk, bunların yanında çocuk zihninde “vatan”, “millet” ve “hürriyet” gibi kavramların oluşmasını ve yerleşmesini sağlayan Namık Kemal’i, kendini “Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür bir şairim” diye tarif eden Tevfik Fikret’i ve son olarak da gencecik bir öğrenci iken “cuma tatili” törenlerinde herkes gibi “Padişahım çok yaşa!” demek yerine “Milletim çok yaşa!” diye haykırdığı için daha o zamanlar Yıldız’a rapor edilen Ziya Gökalp’i de derinlemesine incelemiştir. Atatürk bu üçlünün düşüncelerinden etkilendiğini “Heyecan ve hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası Ziya Gökalp’tir.” diyerek belirtmiş ve Fikret’ten “Ben inkılap ruhunu ondan aldım…” diyerek söz etmişti. Yukarıda saydığım hepsi “çok değerli” fikir ustalarının tek tek, sayfalarca incelenmesinin geçmişimize ve geleceğimize daha aydınlık ve umut dolu gözlerle bakmak için son derece önem arzettiği gerçeği asla unutulmamalıdır. Biz de bu yazımızda adı Türkçülük ile özdeşleşen Ziya Gökalp’i mercek altına almaya çalışacağız.
Ziya Gökalp denilince kimilerinin aklına aslen Kürt olduğu, kimilerinin aklına ise hayatını Türk’ün milli birliği ve beraberliği için adamış vatansever bir Türk gelir. Kürt olduğunu söyleyip, bütün çabalarının ve gayretlerinin önüne perde çekmek oldukça yanlış ve bana göre bilinçli bir karalamanın ürünüdür. Hele “Kürt asıllıydı” diyenlerin bazılarının neden olarak da Diyarbakır’da doğmuş olmasını göstermesi, bir hayli “çocukça” ve ona yapılan affedilemez bir saygısızlık olarak tarihteki yerini almıştır.

Okuma salonunun sessiz ve huzurlu atmosferinde çok iyi bildiği Fransızcasıyla kitap ve gazeteleri karıştıran Ziya Gökalp, bunaltıcı esir hayatından bir an olsun uzaklaşabilmişti. Malta esareti başlayalı pek de fazla olmamıştı. Fransız gazetelerinin birinin “Doğu Haberleri” bölümünde “Ali Kemal” imzalı bir yazıya rastladı. Yazıda kendisi Türkçülüğün öncülerinden biri olarak geçiyordu. Hemen okumaya koyuldu. Yazıda Ali Kemal, Ziya Gökap’in aslen Kürt olduğunu, “Kürt olduğu halde Türkçülüğe hizmetle” ve “kendi milletine ihanet ettiğini” ileri sürüyordu. Bunun üzerine kütüphane görevlisinden iki yaprak kağıt isteyen Ziya Gökalp, daha sonraları Türkiye’de elden ele dolaşacak olan içinde derin anlamlar barındıran şu manzum cevabını yazmıştır:

ALİ KEMAL’E
Ben Türk’üm diyorsun. Sen Türk değilsin!
İslam’ım diyorsun, değilsin İslam!
Ben, ne ırkım için senden vesika,
Ne de dinim için istedim i’lam…

Türklüğe çalıştım sırf zevkim için,
Ummadım bu işten asla mûkafat!
Bu yüzden bin türlü felaket çektim,
Hiçbir an esefle demedim: Heyhat!..

Hatta ben olsaydım Kürt, Arap, Çerkez,
İlk gayem olurdu Türk milliyeti!
Çünkü Türk kuvvetli olursa, mutlak
Kurtarır her İslam olan milleti…

Türk olsam olmasam ben Türk dostuyum,
Türk olsan olmasan sen Türk düşmanı!
Çünkü benim gayem Türk’ü yaşatmak,
Seninki öldürmek her yaşatanı…

Türklük hem mefkûrem, hem de kanımdır;
Sırtımdan alınmaz, çünkü kürk değil
Türklük hadimine “Türk değil” diyen,
Soyca Türk olsa da piçtir, Türk değil!

Ziya Gökalp bir dönem Ahmet Ağaoğlu’nun büyük yardımlarıyla “Küçük Mecmua” dergisini çıkartmıştır. Derginin ilk sayısında, tarihi, kültürel, dinsel ve coğrafi birliktelikleri nedeniyle Türkler ve Kürtlerin birbirlerini sevmelerini bir zorunluluk olarak kabul ettiği “Türkler ve Kürtler” adlı makalesini kaleme almıştır. 1923 yılında Telif ve Tercüme Encümeni Reisliği’ne (Kültürel Yayınlar Dairesi Müdürlüğü) getirilen Ziya Gökalp; aynı yıl, Türkçülüğün Esasları isimli ünlü eserini yayınlamıştır. Türkçülüğün Esasları adlı yapıtında Ziya Gökalp, Türkçülüğün tarihinden başlayarak, dil, ahlak, ekonomi ve diğer belli başlı alanlarda yapılması gereken Türkçülük faaliyetlerini bir bir yazmıştır.

Hayatını Türkçülüğe adamış Gökalp acaba günlük yaşamında nasıl bir insandı? Ziya Gökalp, günlük yaşamda içe dönük, sakin ve kendi halinde birisi olmuştur. Buna karşın, idealist ve mücadeleci bir yapıya sahip olan, Gökalp en kötü durumlarda bile ümidini kaybetmeyecek kadar kararlı bir kişiliğe sahiptir. Yaşamı boyunca, düşünce ve hayalleri yolunda mücadele vermiş; hiçbir dönem, düşünce ve eylemlerinden ödün verme gereği duymamıştır. Birçok kovuşturma, hapis ve sürgün cezasıyla karşılaşmasının arkasında da yine bu kararlı tutumunun etkileri vardır. Gençlik döneminde, Sultana karşı söz söylemek ve eylemde bulunmaktan çekinmeyen; Gökalp önemli düşünsel yakınlıklara rağmen, Meclise girdiği dönemde Atatürk’e de çok yakın olma gereği duymamıştır. Gençlik yıllarına denk düşen bir dönemde yaşadığı bir bunalım durumu dışında, Gökalp in yaşamı hep sosyal ve siyasal mücadele ile geçmiştir. Aynı şekilde, en bunalımlı günlerinde bile ülkenin kurtulacağına olan güveni tam olmuştur. Ziya Gökalp’ın en güçlü yönlerinden biri de, hiç kuşku yok ki; onun hayal gücüdür. Gökalp’ı, düşünce insanı, maneviyatçı, toplumsal ve ahlaki konularda eylem adamı ve şair yapan çoğunlukla bu yüksek hayal ve düşünebilme gücü olmuştur.

Etnik temelli yani yaygın adıyla ırkçılık ile suçlanan Gökalp hiçbir zaman ırkçılığın savunuculuğunu yapmamıştır. Gökalp ulusculuğu, kültürel bir ulusçuluktur. Yoğun bir şekilde kültür milliyetçiliği vurgusu yapan Gökalp, etnik milliyetçiliğe/ırkçılığa karşı bir düşünce yapısına sahip olmuştur. Ona göre, toplumların karakterleri kalıtımsal değil, kültür ve eğitim yoluyla şekillenmektedir.

Düşüncelerinin şekillenmesinde babasının katkıları büyüktür. Avrupa’da yetişen gençleri kültürlerine yabancı kaldıkları, medresedeki öğrencileri de dünyadaki gelişmelerden haberdar olmadıkları gerekçesiyle eleştiren -babası- Tevfik Efendi, oğlundan Doğu değerlerini özümseyip, Müslüman kalarak Batılı bir eğitim almasını ve her iki kültürü de öğrenip, bunları kıyaslayıp, -kendince- en doğru olan taraflarını dile getirmesini istemiştir.

Askeri liseye giden Ziya Gökalp, lise yıllarından itibaren felsefe ve sosyal bilimlere ilgi duymaya başlamış, Fransızca derslerini İdadi hocalarından Yorgi Efendi’den almıştır. Kendisinde felsefe merakını uyandıran da yine Yorgi Efendi olmuştur. Yine askeri lise yıllarından itibaren ülke meseleleriyle ilgilenen Ziya Gökalp, bu tarihlerden itibaren İttihat ve Terakki ile yakın bir ilişki içinde olmuştur. İlk olarak İttihat ve Terakki’nin Diyarbakır, Van ve Bitlis heyetlerinin müfettişliğine atanmıştır. Bir sonraki görev yeri ise Selanik’tir.

İttihat ve Terakki tarafından Selanik’e tayin edilmesi, Ziya Gökalp’ın hayatında yeni bir dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde, dilde Türkçülüğü savunan Genç kalemler grubuna katılmış; bu dergide, dilde Türkleşme ile ilgili yazılar yazmaya başlamıştır. Burada, özellikle Ömer Seyfettin’den etkilenen Gökalp’in adı, artık Türkçü Gökalp’tır.
Ziya Gökalp millet olmanın en önemli şartının ortak bir dile sahip olmadan geçtiğini çok iyi kavramış birisi olarak her zaman dilin Türkçeleşmesini savunmuştur. Gökalp, dilde Türkleşme olmazsa, vicdanların, dinin ve vatanın parçalanacağını düşünmektedir. Ziya Gökalp’in, bana göre en büyük eseri olan, Türkçülüğün Esasları adlı yapıtında belirttiği dilde Türkçülüğün nasıl olması gerektiğini anlattığı 11 madde, özellikle zihninde hala “Neden Türkçe’ye önem vermeliyiz” sorusu olanların mutlaka okuması gereken bir metindir :

Milli bir dil oluşturmak için, Osmanlıca dilini sanki hiç yokmuş gibi bir tarafa atarak, Halk edebiyatına temel vazifesi gören Türk dilini aynen kabul edip, İstanbul halkının ve bilhassa İstanbul hanımlarının konuştukları gibi yazmak.

İlk dönemlerinde Osmanlıcılık ve ümmetçilik anlamında olmasa bile, İslamcılık düşüncelerine de ilgi gösterdiği bilinen Gökalp’ın milliyetçilik anlayışı ile modern ulus-devletin ve yeni Cumhuriyetin kurucu iradesinin benimsediği milliyetçilik anlayışları arasında büyük bir örtüşme vardır. Gökalp’e göre, milleti oluşturan değerlerin başında dil birliği, kültürel paylaşım ve din gelmektedir. Bir başka ifadeyle Gökalp, bir kültür milliyetçiliğini öngörmekte, millet olabilmek için etnik ayrıştırmalara ilgi göstermemektedir. Buna, Gökalp, ‘kültür milliyetçiliği’ adını vermektedir. Böylece Gökalp, dünya ve coğrafi gerçeklere uygun bir millet tanımlamasına gitmektedir. Cumhuriyetin kurucu iradesi tarafından benimsenen Gökalp’ın bu milliyetçilik yaklaşımı, başta Birleşik Amerika olmak üzere, çağdaş toplumlarda da varlık ve önemini devam ettirmektedir. Yer yer öne çıkarılan etniklik ve yerellikle, ulus olgusu ve uluslaşma bilincinin birbirinden çok farklı şeyler olduğunun açık olarak vurgulandığı günümüzde; Gökalp’ın ortaya koyduğu ulus tanımlamasının geçerliği daha iyi anlaşılır olmaktadır.

Gökalp’ın 1908 yılından sonra Türk Milliyetçileri arasına katılması ile ulusçuluk bir sistem haline gelmiş; 18 yıl Türk toplumunun sosyal ve kültürel yapısı üzerine çalışan Gökalp, bu birikimini Genç kalemler dergisinde, özellikle de ‘Turan’ şiiri ile dile getirmiştir. Bilimsel bir Türkçülük ortaya koyan Gökalp, Türkçülüğün Esasları’nda Türkçülüğü “Türkçülük, Türk milletini yükseltmektir” diye tarif etmiştir. Ona göre Türkçülüğün yakın ve uzak olmak üzere iki hedefi vardır. Yakını ‘Oğuz ya da Türkmen Birliği’; uzağı ise ‘Turan’dır. Türkçülüğünün ülküsünü de ‘Türkiyecilik’, ‘Oğuzculuk ya da Türkmencilik’ ve ‘Turancılık’ olarak üç ana bölüme ayıran Gökalp, Cumhuriyetin ilanından sonra son ikisinden vazgeçmiş ve ülkünün ‘Türkiyecilik’ olduğunu belirtmiştir. Türk toplumu için uygun gördüğü Türkçülük ise toplumsal Türkçülük olmuştur. Onun Türkçülüğünde, halka doğru gitmek ayrı bir öneme sahiptir. Halka hem ondan hars almak hem de medeniyet götürmek için gidilir.

Sonuç olarak, Atatürk milliyetçiliğinin temel dayanak noktalarından birisi şüphesiz Ziya Gökalp’in Türkçülük olarak adlandırdığı düşünce sistemidir. İmparatorluktan modern ulus temelli devlete geçişte Ziya Gökalp’in çizdiği hedefler büyük ölçüde gerçekleşmiştir. Daha o zamanlar savunduğu Türkçülük fikirleri günümüzde de büyük ölçüde geçerliliğini korumaktadır. Bu arada Türkçülük olgusunun nasıl oluştuğunu ve yerleştiğini ve hayatını bu işe adamış “gerçek bir vatanseverin” hayatını anlatan, zevkle ve sıkılmadan okuduğum, Orhan Karaveli’nin Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak adlı kitabını, konuyla ilgilenen herkesin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum. Başta da söylediğim gibi Atatürkçü Düşünce Sisteminin iyi bir şekilde anlaşılabilmesi için Atatürk’ün düşünce hayatına katkıda bulunan düşünürlerin derinlemesine incelemesinin gerekli olduğunu unutmamamız gerekir…

Kaynakça;
1. Karaveli, Orhan, Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak, Doğan Kitap
2. www.ziyagokalp.com.tr
3. Prof. Dr. Gökalp, Ziya, Türkçülüğün Esasları, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Aralık 1986
4. Prof. Dr. Nirun, Nihat, Sistematik Sosyoloji Açısından Ziya Gökalp, Kültür Bakanlığı Yayınları, Haziran 1981

Ziyaret -> Toplam : 125,23 M - Bugn : 115132

ulkucudunya@ulkucudunya.com