Karadeniz’den Kızıldeniz’e deniz savaşının değişen karakteri
Cem Gürdeniz 01 Ocak 1970
Rusya Ukrayna Savaşının Karadeniz bölgesinde deniz ortamına yansımaları ile Yemenli Husilerin Kızıldeniz ve Bab El Mendeb Boğazı’nda sergilediği saldırı taktikleri ve harekât etkinliği, deniz savaşının bilinen tüm kalıplarını alt üst etti.
DEĞİŞEN TEKNİK VE TAKTİKLER
Karadeniz’de arkasında büyük bir savunma sanayi gücü ve neredeyse 400 yıllık donanma geleneği ve yeteneği olan Rusya, 24 Şubat 2022 sonrasında savaş gemisine ve deniz üssüne sahip olmayan Ukrayna karşısında deniz varlığı ve deniz üstünlüğü gösteremezken; değil deniz üssü ve savaş gemisi, donanma personeli dahi olmayan Husi savaşçıları son 100 yılda dünyanın en büyük ve en güçlü donanması kabul edilen Amerikan Donanmasına dünyanın sekiz düğüm noktasından birisi olan kritik Bab El Mendeb Boğazında meydan okuyabiliyor. Husiler Kasım 2023 ortasından bu yana 30’dan fazla füze ve SİHA saldırısında bulundu. Kızıldeniz’den İsrail’e yönelik deniz ulaştırması kesilmiş durumda. Daha ötesi dünyanın en büyük batılı deniz ulaştırma firmaları Süveyş Rotasını kullanmaktan vaz geçmiş durumda.
ABD ARTIK DENİZLERİN HAKİMİ DEĞİL
Gölge CIA organı Stratfor’un kurucusu, stratejist George Friedman “Gelecek 100 Yıl” ve “Gelecek 10 Yıl” kitaplarında ne diyordu: “Amerikan gücünün temeli okyanuslar. Okyanuslara egemen olması diğer devletlerin ABD’ye saldırmasını önlüyor, gerektiğinde ABD’nin müdahale etmesine imkân tanıyor ve ABD’ye uluslararası ticaretin kontrolünü veriyor. Küresel ticaret okyanuslara bağımlıdır. Okyanusları kim kontrol ediyorsa küresel ticareti de o kontrol eder. Amerika’nın görevi denizleri kontrol etmesini tehdit edecek meydan okuyucuların güçlenmesini engellemektir… ABD’nin fiziki güvenliğini sağlamak için dünya okyanuslarının üzerinde tam hâkimiyet ve uluslararası ticaret sistemi üzerinde kontrolü güvence altına almak esastır. ABD tüm okyanusları kontrol etmektedir. Tarihte hiçbir güç bunu yapamamıştır. Bu kontrol sadece ABD güvenliğinin temeli değil aynı zamanda uluslararası sisteme şekil verme gücünün temelini oluşturur. Eğer ABD onay vermezse hiç kimse denizlerde hiçbir yere gidemez. Günün sonunda dünya okyanuslarının kontrolünü sürdürmek ABD için en önemli jeopolitik bir hedeftir.” Gerçek şu ki, bugün ABD, Husilerin karşısında Bab El Mendeb Boğazında güvenli geçişi sağlayamıyor. İsrail’in tuzağı ile hiç beklemediği anda Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz’de büyük bir bataklığa çekilen ABD, değil Çin ile Pasifik’te geleceğin büyük hesaplaşmasına hazır olmak, İran ile Basra Körfezi ve Arap Denizinde bir çatışmaya dahi hazır değil. Zira gemi sayısı ve cephane stokları yetersiz. Harekât etkinliği ise son derece düşük.
ASİMETRİK MAKAS BÜYÜYOR
Denizdeki çok pahalı savaş gemilerine karşı karadan fırlatılan gemiye karşı silah sistemleri arasında büyük bir asimetri var. Örneğin 2 milyon dolarlık bir güdümlü mermi ile 1 milyar dolarlık bir savaş gemisine büyük hasar verilebiliyor. Eğer gemi hazırlıksız şekilde yara almışsa bir veya iki füze -Karadeniz’de Moskova Kruvazöründe yaşandığı üzere- gemiyi batırabiliyor. Bir diğer sorun da karadan fırlatılan seyyar füze bataryalarının yerinin tespitinin ve imha edilmesinin zorluğundan kaynaklanıyor. O nedenledir ki, son 2 aydır CENTCOM koordinesinde ABD ve İngiliz savaş uçakları ile Tomahawk füze saldırıları Yemenli Husi savaşçılarının İsrail’e yönelik deniz ticaretine füzeler ve SİHA’lar ile saldırmasını önleyemiyor. Bunun için Yemen’in amfibi ve bilahare kara gücü ile işgal edilmesi gerekiyor ki buna günümüz konjonktüründe ABD’nin ya da İsrail’in gayret ayırması düşünülemez.
DENİZİN SATHI ARTIK EMNİYETSİZ
Denizde satıh kuvvetlerine yönelik tehdit, geçmiş ile kıyaslanamayacak kadar arttı. İster gemiden ve karadan ister suyun altından veya havadan atılsın, gemiye karşı (anti ship) füzeler ile güdümlü mermiler ve Silahlı İnsansız Hava (SİHA) ve İnsansız Silahlı Suüstü Araçları o kadar yaygınlaştı ki, bu tip silahları kullanabilmek için donanma kurmaya bile gerek kalmıyor. Bu konuda tipik örnekler Ukrayna’dan verilebilir. Ukrayna Donanması savaşın ilk günlerinde Rus hava saldırıları ile yok edildi. Ancak Ukrayna’nın Sovyet döneminden kalma Tochka füzeleri ile SİHA ve gemiye karşı Neptune Füze sistemleri yok edilemedi. Üzerine ABD, İngiltere ve AB’den hibe edilen Storm Shadow, Harpoon gibi gemiye karşı Füze/Güdümlü Mermi sistemleri NATO keşif, gözetleme ve karakol bilgileri ile birleşince Karadeniz’de çok yeni ve değişik bir durum ortaya çıktı. Ben bu durumu ‘’donanmasız sınırlı deniz caydırması’’ olarak niteliyorum. 24 Mart 2022’den bugüne kadar Ukrayna, yedi Rus savaş gemisini batırdı/ağır hasar verdirdi; beş gemiyi de harekattan sakıt bırakacak seviyede yaraladı. Bu gemiler arasında Karadeniz donanmasının sancak gemisi olan Moskova Kruvazörü, beş adet çıkarma gemisi, iki korvet, bir denizaltı, bir mayın tarama gemisi ve bir açık deniz romörkörü var. Rus Karadeniz Filosunun neredeyse 3’te birine yakın sayıya erişen söz konusu 12 batma/hasara neden olan silah sistemleri arasında üç vakada Tochka U (SS 21) füzesi; bir vakada Neptune, bir vakada Harpoon, üç vakada İngiliz Storm Shadow füzesi ve dört vakada silahlı insansız su üstü aracı bulunuyor.
İNSANSIZ DONANMALAR
Burada dikkat çeken en önemli unsur silahlı insansız su üstü araçları. Bu unsurlar deniz üzerinde varlık göstermeleri nedeni ile deniz savaşının satıh güçleri olarak değerlendirilebilir. Gelecekte insansız bu tip gemi ve araçların filotillalar ve hatta filolar oluşturacağı göz önüne alınırsa deniz savaşının özellikle kıyı sularda yaşanan bu tecrübeler sonunda süratle insansızlaşacağını söylemek mümkündür. Gelecekte bu unsurlara yarı dalabilir (semi submersible) ve insansız silahlı sualtı araçlarının eklenmesi ile kıyı sularda fırkateyn, korvet ve hücumbot gibi konvansiyonel insanla donatılmış satıh unsurlarına karşı ciddi asimetrik tehdit yaratacaklarını değerlendirebiliriz. Konvansiyonel satıh unsurları krizin başlangıcı, kontrollü tırmanma ve gerginlik dönemlerinde, varlık gösterme, keşif, gözetleme, karakol, denizaltı savunma harbi (DSH) dahil tanımlanmış taktik resim oluşturma, abluka ve yaptırım uygulama gibi faaliyetlerde kullanılmaya devam edecektir. Ancak savaşı başlatma inisiyatifini elinde tutan taraf şüphesiz tetikler çekildiğinde insansız sistemlerle saldıracak ve insanlı sistemlerini (gemilerini) koruyacaktır. Son 2 yılda Karadeniz ve son 2 ayda Kızıldeniz’de yaşananlar paralelinde insansız sistemlerin gerek hava gerek su sathında yaygınlaşması ile karadan fırlatılan gemiye karşı füze/güdümlü mermi sistemlerinin menzil ve etkinliklerinin artması donanmaların kuvvet yapılarını değişime zorlamaktadır. Bugün Jane’s Fighting Ships Kataloğunda bulunan savaş gemilerinin en az dörtte birinin gelecek 10 yıl içinde insansız olacağını söyleyebiliriz. Bunun işaretleri mevcuttur. Pek çok donanma insansız sistemleri kuvvet yapısına entegre ederken, artık pek çok su üstü platformunda organik insansız hava aracı yer alıyor. Ya da karada konuşlu Silahlı İnsansız Hava Aracı ile satıh gücü arasında doğrudan taktik hava desteği kapsamında iş birliği protokolleri uygulamaya geçiriliyor. (Kıyı Harbi ve İnsansız Donanmalar konusunda Yeni Deniz Mecmuasının 2023 Mart ayında yayınlanan 28. Sayısında Haluk Baybaş’ın ‘’Kıyı ve Yakın Sular Harbi’’ ile Hakan Ercan’ın ‘’Deniz Harbinin Değişen Karakteri’’ başlıklı makaleleri tavsiye olunur.)
ABD DONANMASINA YARDIM EDEN ABD ORDUSU
ABD, gelecekte özellikle karadaki sabit veya hareketli gemiye karşı füze bataryaları ile denizdeki karar verici arasında benzer iş birliği çevrimi gerçekleştirilecektir. Buna en güzel örnek Amerikan Deniz Kuvvetlerinin US Naval Institute yayını Proceedings dergisinin Şubat 2024 sayısında yayınlanan bir makaleden verilebilir. ABD Pasifik Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Charles Flynn ve Yarbay Tim Devine tarafından ortaklaşa yazılan ‘’Hint-Pasifik Cephesinde Deniz Gücünü Kuvvetlendirmek için Orduya İhtiyacınız Var’’ başlıklı makalesinde bu yaklaşımın detayları veriliyor. (https://www.usni.org/magazines/proceedings/2024/february/upgun-seapower-indo-pacific-you-need-army) General, Çin ve müttefiklerine karşı yetersiz kalan Amerikan donanmasının ateş gücüne kara kuvvetleri envanterindeki karadan fırlatılan Tomahawk ve SM-6 füzeleri ile Yüksek Hareketli Topçu Roket Sistemi (HIMARS) ile katkı sağlanacağını ve ateş/hedef taksiminde donanma ile kara füze birliklerinin iş birliği içinde çalışmasını teklif ediyor. Bu teklifin görevdeki bir orgeneralden gelmesi dikkat çekici. Demek ki Amerikan donanmasının Pasifik’teki durumu böyle bir arayışı ve teklifin yapılmasını gerekli kılıyor.
GELECEKTEKİ GELİŞMELER
Son gelişmeler paralelinde, açık denizde her hava koşulunda satıh güçlerine (muhrip, fırkateyn, korvet) ihtiyacın, devam edeceğini söyleyebiliriz. Diğer yandan Aegis Kruvazörleri gibi en güçlü hava savunma sistemlerine gerek sensör gerekse ateş gücü kapsamında sahip su üstü unsurlarının dahi, çok yoğun füze ve hava saldırısı karşısında doyum noktasına erişmesi söz konusudur. Cephane kısıtlaması ve arıza frekansları da harekât kısıtlamasında önemli rol oynayacaktır. Örneğin Kızıldeniz’de Amerikan savaş gemileri ile Husilere ait, gemiye karşı füzeleri durdurmaya çalışan Sea Viper SAM füzelerine sahip İngiliz Muhribi HMS Diamond, ani bir kararla limana çekildi ve bakım/onarıma alındı. Bunun pek çok nedeni olabilir. Arızanın yanısıra cephanenin tükenmiş olabileceği göz ardı edilmemelidir. Önümüzdeki dönemde gelişmiş donanmaların Karadeniz ve Kızıldeniz tecrübeleri ile özellikle SİHA ve İHA’lara karşı savunma teknik ve taktiklerini geliştireceklerini söyleyebiliriz. Bu çerçevede cephane kısıtlamasına karşı ABD’nin artık bazı suüstü gemilerine yerleştirdiği AN/SEQ3 Laser sistemleri gibi Yönlendirilmiş Enerji Silahları (Directed Energy Wepaon) (DEW) gelişiminin halen yavaş da olsa hızlanacağı bir gerçektir. Ayrıca Çin Donanmasının Yüksek Güçlü Mikrodalga Silahlar (High Power Microwave Weapon) geliştirdiği ve denemelere başladığını da hatırlatalım. Diğer yandan özellikle zayıf kıyı devletlerinde karadan hareketli platformlardan atılan gemiye karşı füze sistemlerine talep patlaması da yaşanacaktır. Silahlı İnsansız Suüstü Araçlarının gerçekte İkinci Dünya Savaşının torpido botlarından veya günümüz hücumbotlarından tek farkının insansız oldukları göz önüne alınırsa, pek çok donanmanın artık insanlı hücumbot yerine büyük tonajlı ve yüksek ateş gücüne sahip silahlı suüstü sistemlerine yöneleceğini de söyleyebiliriz. Karadeniz ve Kızıldeniz’de yaşananlar paralelinde hücumbot inşa kararı alan pek çok donanmanın bu kararlarını büyük tonajlı insansız silahlı su üstü araçları ile değiştireceklerini bekleyebiliriz. Zira aynı hasar etkisi insan zayiatı riski olmadan başarılabilecektir. Söz konusu süreçte artan deniz şartlarında duruş ve manevra gücünü idame edecek şekilde insansız araçlarda tonaj artışı beklenmelidir.
DENİZALTI TAHTINI KORUYACAK
Diğer yandan Dizel Elektrik, Havadan Bağımsız Tahrikli (AIP) denizaltılar ile 500 ton civarındaki mini denizaltıların da kıyı sularda etkili olmaya devam edeceklerini vurgulayalım. Gelecekte yaşanacak bir deniz savaşında savaşın askeri ve siyasi hedeflerini ele geçirmede deniz ortamında denizaltıların rolünün çok artacağını söylemeliyiz. Zira suyun altında taktik resim halen tam olarak tesisi edilemiyor ve akustik enerji ortam şartlarından etkilenmeye devam ediyor. O nedenle denizaltılar, mayınlar, karadan atılan füze sistemleri ile insansız silahlı suüstü unsurları savunmadaki zayıf devletin deniz silahlanmasında başat rol oynayacaktır. Bu nedenle denizden karaya güç intikal ettirmek isteyen taraf için görev çok zorlaşacaktır. Deniz kullanımının reddedilmeye çalışıldığı ortama zorla girmek isteyen taraf için karadaki füze bataryaları ile insansız su üstü araçlarının ve hasmın denizaltı gücünün imhası büyük öncelik arz edecektir. Bu senaryo için en tipik örnek ABD Donanması ile İran Donanması arasındaki müstakbel çatışma senaryosu için verilebilir. Durum ABD donanması için son derece karmaşık ve zordur.
TÜRKİYE TAVSİYELERİ
Karadeniz ve Kızıldeniz dersleri paralelinde Deniz Kuvvetlerimizin sualtına daha çok yatırım yapması gerekiyor. Milli Denizaltı projesinin inşa süreci hızlandırılmalı; AKYA torpidosunun seri üretim kapasitesi geliştirilmelidir. Özellikle Ege Harekât Alanında artık büyük tonajlı insansız silahlı su üstü platformlarına yönelme zamanı gelmiştir. Türkiye’nin insansız hava ve suüstü araçlarında eriştiği teknik birikim seviyesi göz önüne alındığında bu yönelişin daha ekonomik ve faydalı olacağı aşikardır. Bu kapsamda her ne kadar karar verilmiş olsa da 10 adet Türk tipi Hücumbot projesi gözden geçirilmeli, optimal bir denge kurulmalıdır. Diğer yandan kıyı harbinden uzak, açık deniz alanlarında başta TCG Anadolu gibi büyük tonajlı savaş gemilerimizin bulunduğu görev gruplarını ve deniz ticaret rotalarımızı kullanan ticaret gemilerimizi hava tehdidine karşı korumak üzere TF 2000 Hava Savunma Harbi muhribi projesi süratle başlatılmalıdır. Bu geminin 90’lı yıllarda (SHP), Stratejik Hedef Planına alındığı göz önüne alınırsa aradan geçen 30 yıllık gecikme ciddi bir aksamadır. Diğer yandan son SSİK kararları ile yeni inşa süreci başlayacak olan 9-12 numaralı (İ), “İstanbul” sınıfı firkateynlerin, Karadeniz ve Kızıldeniz dersleri paralelinde hava savunma gücünün artırılması gerekmektedir. Bu gemiler hava hücumlarına tahsis edeceği atış kontrol kanal sayısı; 76 mm lik top çapı ve dikey lançer kapasitesi bakımından yetersiz kalabilecektir. O nedenle geminin boyu uzatılmalı, hava radarı küçültülmüş Çok Amaçlı Faz Dizinli Radar olmalı, dikey lançer kapasitesi hava savunma füzelerine daha çok yer verecek şekilde yeniden değerlendirilmeli ve topu 127 mm olmalıdır. Kızıldeniz’de Husilerin füze ve SİHA saldırılarına karşı Amerikan ve İngiliz hava savunma muhriplerinin dahi zorlandığı anlar yaşanmıştır. İ sınıfı firkateynler, mevcut silah ve sensör konfigürasyonunda benzer tehdit yoğunluğunda kendini savunmada dahi yetersiz kalabilecektir.
(Bugün 11 Şubat 2011 Balyoz kumpası toplu tutuklamalarının 13. yıl dönümü. Sahte delil ve iftiralara dayalı sözde Balyoz Davası ve takip eden diğer isimli davalar ile Donanmamız, 40 Amiral ve 400 deniz subayını kaybetti. Baskını gerçekleştirenler kendi insanımız ve emperyal güçlere uşaklık eden içimizdeki hainlerdi. Kaybedilen denizciler Cumhuriyet Donanmasının A takımıydı. Bu davaların asli hedefi Asya-Pasifik havzasına çekilecek Amerikan Donanmasının Akdeniz’de yaratacağı boşlukta Cumhuriyet Donanmasının Doğu Akdeniz’de bir oyuncu olmaması, ABD, AB, İsrail, Yunan ve Rum çıkarlarına tehdit teşkil etmemesi içindi. Gelecek 40 yılın komuta yapısı, yabancı istihbarat ajanslarının FETÖ kurgusu ile sentezlenen akla hayale gelmeyen iftiralar, sahte dijital delil, sahte video ve ses kayıtları ile belgeler üzerinden açılan davalarla önce felç sonra tasfiye edildi. 11 Şubat 2011 günü, Silivri’de Balyoz’dan 163 kişi (23’ü Amiral, 28’i Deniz Albay) topluca tutuklandı. İki ay sonra Rumlar, İsrail ile MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) sınırlandırma antlaşması imzaladı. Türk tarihinin gelecekte yazmaktan bile utanacağı, örgütlü ihanet ve kötülüğün eşi benzeri görülmemiş bu kumpas nedeni ile aramızdan ebediyen ayrılan şehitlerimizi rahmet, minnet ve vefa ile anıyor, aziz hatıraları önünde tazimle eğiliyorum.)