İşte yumuşama! Buyurun:
Ahmet B. Ercilasun 01 Ocak 1970
“Son dönemlerde ayyuka çıkan Arapça alerjisinin gerisinde de aynı hastalıklı zihniyet vardır. Açık söylüyorum, bunların derdi ne Türkiye’dir ne Türkçedir. Bunlar içlerindeki marazı ve nefreti sürekli birilerine yönelterek egolarını tatmin etmeye çalışan zavallılardır. Yurtseverlik, ülkemize sığınan mazlumlara zulmetmek değildir.”
Bu sözler, 7 Mayıs 2024 tarihindeki kabine toplantısından sonra Erdoğan’ın yaptığı konuşmadandır. Muhalif siyasetçi ve medya mensuplarının tam da “yumuşama mı normalleşme mi?” diye değerlendirmeler yaptığı sırada Cumhurbaşkanının sözleri bunlardır: Hastalıklı zihniyet, maraz, egolarını tatmin, zavallılar…
İşte size normalleşme! Arapça tabelalara karşı çıkarsanız, sığınmacıların ülke için tehlike olduğunu söylerseniz alacağınız en yumuşak, en normal cevaplar bunlardır. Sözlerin başında başka yumuşak ifadeler de var: Beşinci kol elemanları, başıbozuk güruh, lümpen ırkçılık, radikal faşizm…
***
Konuyu biraz değiştirelim.
Bazı insanlar ağacın ağaç, çiçeğin çiçek, aslanın aslan, sırtlanın sırtlan olduğunu bir türlü fark edemiyorlar. Saydığım nesnelerin üzerine “Bu bir ağaçtır, bu bir çiçektir…” yazsanız da durum değişmiyor. Hatta o nesneler dile gelip “Ben aslanım, ben sırtlanım…” deseler de durum değişmiyor.
İnsanlarımıza nasıl anlatsak ki dört duvarı, çatısı, kapısı ve pencereleri olan şey bir evdir; gıdaklayan, iki ayağı olan, kanadı olduğu hâlde yükselip uçamayan canlı tavuktur.
Kim bilir kaç yıllık gözlemlerden ve yaşanmışlıklardan sonra hâlâ bazı varlıkların, nesnelerin, insanların değişmeyen yönlerini görememek için ne demeli, bilmiyorum. Ben de belki göremeyen insanların görememe özelliklerini fark edemiyorum.
Evet değişmeyen şey değişimin kendisidir ama canlılardaki yapılar ne kadar girift olursa onlardaki değişim de o kadar geç oluyor. Memelilerdeki mutasyonlar yüz binlerce, milyonlarca yıllık zaman dilimlerinde gerçekleşmiştir.
İnsanoğlu da bir memeli türüdür ve genetik kodları kolay kolay değişmez. Kibir gibi, kin gibi, intikam duygusu gibi özelliklerin değişmesi, iyiye doğru evrilmesi çok zordur.
Çevresine uyum sağlayan canlıların yaşama şansının daha fazla olduğu bilinir. Biyolojik çevre için geçerli olan bu durum, insan ve insanların oluşturduğu teşkilatlar açısından da geçerlidir. Onlar da sosyal çevrelerine uyum sağladıkları ölçüde uzun ömürlü olurlar.
İlişkide bulunacağınız insanların, sosyal grupların sizin için fayda mı zarar mı getireceğini bilmezseniz istediğiniz faydayı sağlayamayacağınız gibi zarar da görürsünüz. Hele zararla sonuçlandığı, onlarca tecrübeyle sabit olmuş ilişkilere devam ederseniz göreceğiniz zarar katlanarak artar. Üstelik çevrenizde “tehlikeleri fark etmeyen, güvenilmez” gibi algılara yol açarsınız.
Son günlerde “yumuşama, demokratikleşme, normalleşme” gibi kavramlar havada uçuşurken aklıma işte bu hayat kanunları geliverdi. Hatırlatmak istedim. Ağacın üzerine “Bu bir ağaçtır.”, evin duvarına “Bu bir evdir.” diye yazmak istedim. Şeytanın üzerine de böyle yazmak isterdim ama şeytan maalesef görünen bir varlık değil.