« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

21 Eki

2024

Ziya Gökalp'ın Ergenekon'u

Beşir Ayvazoğlu 01 Ocak 1970

Halen görülmekte olan meşhur dava başladıktan sonra ilgi alanıma giren ve merakımı gittikçe daha fazla kamçılayan konulardan biri de Ergenekon efsanesidir; bu efsanenin ne idüğünü geçen yılın başlarında (31 Ocak) bu köşede anlatmış olsam da konunun peşini bırakmış değilim.
Ergenekon, Ebülgazi Bahadır Han'ın bu efsaneden de söz ettiği Şecere-i Türk'ünü Türkçeye çeviren Ahmet Vefik Paşa'nın dikkatini çekmiş miydi, bilmiyorum. İkinci Meşrutiyet yıllarına kadar kimsenin söz etmediği, en azından özel bir işarette bulunmadığı anlaşılıyor. Şimdilik bildiğimiz, efsanenin Ziya Gökalp'ın "Ergenekon Destanı" yayımlandıktan sonra tanındığı ve Balkan bozgunundan sonra bir nesli derinden etkilediğidir.

Türk Yurdu mecmuasının ikinci yılının sonunda, yani 1913 Eylül'ünde okuyucularına hediye ettiği Altın Armağan'da yayımlanan bu şiirde efsane, Gökalp tarafından aslında bulunmayan geyik ve bozkurt motifleri de eklenerek yeniden üretilmiştir. Düşmandan eşleriyle birlikte kurtulmayı başaran Nüküz ve Kıyan, beş on gece yürüdükten sonra bir tan vakti buldukları izi takip etmeye başlarlar. Bu iz yolu çok uzatırsa da sonunda karşılarına bir geyik çıkar ve onları dik bir yarın başına getirir. Bu yardan aşağı yuvarlanınca kendilerini etrafı dağlarla çevrili yemyeşil bir "bağ"da bulan Nüküz ve Kıyan'ın çocukları birbiriyle evlenerek çoğalır ve dört yüz yıl sonra Ergenekon adını verdikleri bu vadiye sığmaz olurlar. Vadide hiç kurt olmadığı halde bir gün bir bozkurt çıkagelir, bir geyiği yedikten sonra dağda bir delikten kaçıp gider. Ancak bir demirci onu takip ederek deliği keşfedecek, burada büyük bir ateş yakıp dağı eriterek genişçe bir yol açacaktır.

Manzumede kendi tarih tezini özetleyen Gökalp'ın ifade ettiği dikkate değer bir fikir de, Cengiz'in Türk soyunu toparlayarak Oğuz Han'dan beri "büyük emel"imiz olan Turan imparatorluğunu kurmuş olduğudur. Efsaneye eklediği geyik motifi muhtemelen onun bir görüşüyle ilgilidir; çünkü Moğol efsanelerine göre, Cengiz Han'ın atası gökten gönderilmiş bozkurt (Börteçine), onun karısı ise beyaz bir geyikti.

Asya'dan Anadolu'ya göçen kabilelerin getirdikleri efsanelerden bozkurtlu olanlar değil, geyikliler benimsenmiştir. Gökalp, bu gerçeğin farkında olduğu için Ergenekon'un çocuklar için masala dönüştürülmüş şekli olan ve Altın Armağan'da "Ergenekon Destanı"yla birlikte yayımlanan "Alageyik" manzumesinde yerli masal motiflerini ve halka daha yakın ve sıcak geleceğini tahmin ettiği alageyik mythe'ini kullanmıştır. Okul kitaplarına girdiği için birkaç neslin hafızasına "Çocuktum, ufacıktım/Top oynadım acıktım" mısralarıyla kazınan bu manzumede, bilindiği gibi, çocuk elindeki eriği kapan geyiğin peşine düşer ve Altın Köşk'te bir devin esir tuttuğu Dünya Güzeli'ni kurtarır. Birlikte nice dağları aştıktan sonra Demirkapı'ya, yani Ergenekon'a varırlar. Yüzyıllar önce kapanan bu kapı "Açıl!" emriyle açılarak gizli bir yurda yol verir ve bir Bozkurt, burada yaşayan halkı Kafdağı'ndan geçirip Türk iline getirir.

Gökalp bu iki manzumeyle Ergenekon ve Bozkurt mythe'lerini Türk çocuklarının hayal dünyasına mal etmek, böylece zamanla maşeri vicdanda kabul görmesini sağlamak istemiş ve bir nesli etkilemeyi başarmıştır. Şevket Süreyya Aydemir, Suyu Arayan Adam'ın "Ergenekon" başlıklı bölümünde, Turancılığın bozgundan sonra "memleketin azçok okumuş neslinin görüş, anlayış ufkunda bir uyarıcı sabah rüzgârı gibi" estiğini söyler. Turan hayali, o yıllarda, Aydemir'e göre, mağlupların derlenip toplanarak yeni fetihler için "yeni yollar bulup mızraklarını naralarla havaya kaldırdıkları bir yeni Ergenekon'du. Hatta bu Ergenekon sadece bir heyecan ve ümit kaynağı olarak kalıp ortada bir Bozkurt, bir Börteçine olmasa da..."

Ergenekon'dan çıkışta yol gösteren Bozkurt, Gökalp'ın şiirinde de yol gösterici, kurtarıcı kahraman anlamındadır. "Ergenekon" manzumesi "Çıkmaz mı bir Börteçine/Nurlanmaz mı çerağımız?" mısralarıyla noktalanır.

Bu sorunun cevabı Cumhuriyet devrinin ilk yıllarında yazılan şiirlerdedir: Milli Mücadele, Ergenekon'dan çıkış, Mustafa Kemal de Börteçine... "Türk Ocağı Gençlerine" adlı şiirinde Sâmih Rifat şöyle der: "Yetişti en dar gününde/Baktın Bozkurt var önünde." Yakup Kadri de Millî Mücadele yazılarını bir araya getirdiği Ergenekon (1929) adlı kitabının önsözünde, "Nerede ise yarım yüzyıllık bir hikâye bu" diyordu, "Ergenekon zaten bir masalın adı. Millî Mücadele ise bir Bozkurt destanı..."

Cumhuriyet'in ilk yıllarında heyecanla benimsenen Ergenekon ve Bozkurt mythe'leri, Millî Şef devrinde başka bir macera yaşayacaktır. Bu da, bu konuya gelecek hafta devam edeceğim anlamına gelir.

Ziyaret -> Toplam : 125,17 M - Bugn : 53218

ulkucudunya@ulkucudunya.com