« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

28 Eki

2024

küresel güçlerin bölgesel savaşları

Savaş Biçer 01 Ocak 1970

Türk ve dünya kamuoyunda yaşanan güvenlik endişeleri ile siyasetçilerin, ekonomistlerin ve akademisyenlerin beyanlarının tetiklediği tırmanmadan kaynaklanan tedirginlik, Türkiye’nin yakın bir savaş tehdidi altında olup olmaması özelinde önem kazanmaktadır. Genel olarak sorulan soru, “Farklı alanlarda yaşanan, yumuşak ve sert güçlerle meydan okumayla başlayan ve çatışmaya kadar giden sıcak ve soğuk mücadele, Türkiye’nin içerisinde yer alması muhtemel bir genel savaşa dönüşebilir mi” olarak belirmektedir.

Günümüzde savaş kavramının artık gerek topyekûn gerekse kısmi bir askerî faaliyet olarak süresi ve çapı itibarıyla eski savaşlardan farklı olduğunu görmekteyiz. Büyük iki savaşın insanlık tarihinde sebep olduğu korkunç yıkımlardan hemen sonra üçüncü bir savaş olarak yaşanan Soğuk Savaş döneminde süper güçlerin karşılıklı olarak uyguladıkları caydırıcılık siyaseti ile sıcak çatışmaya dönüşmeyen mücadeleleri, sonuçta önce tek kutuplu, daha sonra da çok kutuplu bir düzene evirilmiştir. Doğu Bloku yıkılmamış, sadece Sovyetler Birliği ve Varşova Paktı’nın ortadan kalkması ile Rusya’nın tek başına yeniden Doğu Bloku olarak Batı Bloku’na karşı direnişi başlamıştır. Başkan Putin’in Batı’nın Rusya’yı çevreleme gayretinden vazgeçmesini, özellikle de Avrupa, Kafkasya ve Arktik bölgelerdeki Rus ilgi ve etki alanlarında emperyalist güçlerin Rusya karşıtı yönetimler kurma girişimlerinden duyulan rahatsızlığı yazılı ve sözlü olarak birçok ortamda dile getirmiş olması, ABD önderliğindeki Batı’nın pek de umursamadığı dayanaksız tehditler olarak algılanmıştır. Yeni Doğu Bloku’nda Rusya’nın siyasi ve askeri çıkışları yanında, Çin’in ekonomik bir güç olarak yerini alması da küresel güç mücadelesinde boyutları genişletmiş, ayrılıkları derinleştirmiştir. Yeni Dünya Düzeni olarak adlandırılan, ancak eski düzenin aslında bir devamı olan küresel yapıda, değişen sadece büyük güçlerin mücadele yöntemleri olmuştur. Bu denklemde İran ise tarafını ABD ve İsrail karşıtlığına ve mezhep temelli siyasetine dayandırarak belirlemektedir.

Uluslararası güvenlik alanında çalışanlar, küremizin en kuzeyinden itibaren Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olması ile daha da belirginleşen bir hat olarak Arktik bölgeden başlayan ve Güney’e doğru Baltık bölgesine inen düşey hattın devamında Karadeniz’in kuzeyinde yer alan Romanya, Moldova ve Ukrayna topraklarının potansiyel bir çatışma alanı olduğunu değerlendirmektedir. Rusya-Ukrayna savaşının bitmemesinde, belki de söz konusu alanın tamamını kapsamayan bu çatışmanın bir türlü enerjisini tam olarak boşaltamıyor olması rol oynamaktadır. Avrupa güvenlik mimarisinin temeli olan Orta Avrupa ya da Avrupa derinliğinde henüz tam olarak kapanmayan Sırp, Arnavut ve Boşnaklar arasındaki eski hesaplar nedeniyle sükûnete kavuşmayan Batı Balkanlardan çizebileceğimiz yatay hat, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs siyasetinde değişmeyen ideallerinin sebep olduğu, zaman zaman yükselen tansiyon nedeniyle Türkiye üzerinden geçerek Kafkasya’ya, Azerbaycan-Ermenistan, Gürcistan-Rusya çatışma alanlarına ulaşmaktadır. Bu hattın bir ucu da İran üzerinden Afganistan’a uzanmakta; Pakistan, Hindistan ve Çin ortak sınır bölgesinde düğümlenmektedir.

Ortadoğu’daki çatışma tablosu daha da karmaşık ve çok taraflı bir hal alarak, Suriye, Irak, Filistin ve Yemen’de bütün yıkıcılığı ile devam etmekte; Afrika kıtasında gerek Mağrip ülkeleri gerekse Sahraaltı ve Sahel bölgesinin tamamında küresel güçler terörle mücadele, insani yardım ya da ekonomik işbirliği adı altında üstünlük mücadelesini sürdürmektedir. Asya-Pasifik bölgesinde Kuzey Kore yönetiminden kaynaklanan gerginliğin hızla tırmanma riski ve kritik tehdit seviyesinin varlığı yanında, Çin, Japonya ve Tayvan arasında süregelen deniz sınırı anlaşmazlığı her geçen gün taraflar için yüksek hazırlık durumunu gerekli hale getirmektedir. Bütün bu çatışma konularını ve bölgelerini dikkate aldığımızda, küresel barış ve güvenliğin sağlanamadığı bu durumu bir savaş hali olarak değerlendirmek mümkündür.

Türkiye’nin Konumu
Burada önemle altı çizilmesi gereken husus, küresel güçlerin sıcak çatışma alanlarında doğrudan karşı karşıya gelmek yerine, bölgesel mücadeleler kapsamında çatışan bir tarafı vekil olarak kullanmayı tercih etmeleridir. Türkiye, jeopolitik konumu nedeniyle küresel güçlerin egemenlik mücadelesinin devam ettiği bütün bu çatışma alanlarına coğrafi yakınlığı, bölgesel politikalara ilgisi ve gelişen ekonomisinin gerektirdiği çok taraflı ilişkileri yönetmedeki baskın tarihsel ve kültürel birikimi ile kaçınılmaz şekilde bütün çatışan tarafların temas noktası olma özelliğini taşımaktadır. Zaman zaman sıcak ya da soğuk bir çatışmaya sürüklenme riski taşıyan bu özel durum, ulusal çıkarların gerektirdiği tedbirleri alma konusunda partiler üstü dış politik uygulamaları kısa sürede yürürlüğe sokarak krizlerden sıyrılmayı gerekli kılmaktadır.

Türkiye’nin yakın ve uzak çevresindeki uluslararası gelişmelere duyarsız kalmasının mevcut küresel ilişkiler kapsamında mümkün olmadığı bir dış politika izlemesi nedeniyle, yaşanan krizlerden etkilenmesi de kaçınılmaz hale gelmektedir. Etkilenmenin boyutu krizin yakın ya da uzak olması yanında, krize taraf ülkelerle farklı alanlardaki ilişkilerin ölçüsü ile ilgilidir. Ancak bu etki, NATO sözleşmesi gibi uluslararası bir anlaşmadan doğan yükümlülük olmadıkça ve Türkiye’nin ulusal çıkarlarına zarar vermediği sürece kendi iradesi ile sıcak çatışmaya taraf olarak katılmasına sebep teşkil etmeyecektir. Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına yönelik açık ya da örtülü bir saldırının ise karşılığının çok sert ve misli ile olacağını bilen herhangi bir devletin de böyle bir riske girerek bölgesel çatışmaların genişlemesinden yararlanmayı umarken ağır bir darbeye maruz kalmasına sebep olacak bu hatayı seçenekleri arasından çıkarması beklenmelidir. Küresel güçler, aralarındaki mücadeleyi doğrudan ya da dolaylı ekonomik savaş ve bölgesel sıcak çatışmalarda vekil kullanma ölçeğinde tutma konusunda kararlı oldukları sürece, Türkiye’nin sıcak bir saldırıdan ziyade süregelen yeni nesil soğuk savaşın ağır ekonomik olumsuzluklarına maruz kalması muhtemeldir.
https://www.perspektif.online/kuresel-guclerin-bolgesel-savaslari/

Ziyaret -> Toplam : 125,15 M - Bugn : 27937

ulkucudunya@ulkucudunya.com