Dava ve Demokrasi İnsanı Kazım Ayaydın Anıldı
01 Ocak 1970
KOCAV, her dönem olduğu gibi ahde vefanın ve ebedi kardeşliğin kalesi olmaya devam etmektedir. KOCAV Hukuk Araştırmaları Kürsüsü ev sahipliğinde geçtiğimiz günlerde ahirete intikal eden kıymetli Avukat Kazım Ayaydın’ı anma etkinliği gerçekleştirildi.
İlk konuşmacı Vakıf Başkanımız Av. Dr. Ali Ürey, konuşmasında çok değerli bir insanı kaybettiği için üzgün olduğunu, yokluğunu her zaman hissedeceklerini söyledi. Akabinde Ayaydın’ın kendisi için ne anlam ifade ettiğini şu sözlerle anlattı: “Kazım Ayaydın hep aynı çizgide devam etti. Ben kapısını çaldığı başka bir yabancı mekân hatırlamıyorum. O sürekli camianın sınırları içerisinde kaldı. Gerçekten de ağzından hayatının hiçbir aşamasında bir tek olumsuz kelime, hakaret, küfür duymadım; en kızgın anlarında bile…” Ürey, Ayaydın’ın sadece ve sadece inandığı davaya hizmet ettiğini vurgulayarak ailesine ve sevenlerine başsağlığı dileyip sözlerini sonlandırdı.
Aşka Çok Hürmet Eder
İkinci konuşmacı olarak Kazım Ayaydın’ın kızı Ülkü Ayaydın söz aldı. Anma programını gerçekleştiren Vakfımıza teşekkür ederken acısının çok taze olduğunu, ağlamamasının ve üzülmemesinin elinde olmadığını söyledi. 43 yaşında olan Ülkü Ayaydın, babasını anlatmanın da bir 43 sene süreceğini ifade etti. Akabinde sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Hiç sevgisini göstermekten imtina etmezdi. Bize de hep onu söylerdi; sevginizi gösterin, sevginizi birbirinize kısıtlamayın. Aşk adamıydı benim babam, aşka çok hürmet ederdi. Anneme de âşık bir adamdı. Çok iyi ahlaklıydı.” Onun dava şuuruna sahip olduğunu, hep dava arkadaşlarına “ülkücü ülkücünün öz kardeşidir” düsturuyla sarıldığını söyleyerek kendisinin de buna dikkat ettiğini söyledi.
Aile Hususunda Çok Dikkatli
Ardından sözü Kazım Ayaydın’ın oğlu Avukat Metehan Ayaydın aldı. İçindeki boşluğun tarif etmenin zor olduğunu, bunu neyle nasıl dolduracağını bilemediğini söyledi. Devamında sözlerine şöyle devam etti: “Ama aramızda geziniyor; ‘devam edeceğiz, o çoban ateşlerini yakıp birleştirip yol almaya devam edeceğiz’ diyor. Bunu duymazdan gelmeyin.”Babasının dostlarına babasını anlatmasının zorluğunu vurgularken ailevi ilişkilerini anlatmasının önemli olabileceğini söyledi. Aile hususunda babasının çok hassas olduğunu, evliliğe çok önem verdiğini hatta gelen boşanma davalarında baba oğul yuvayı kurtarmak için çalıştıklarını söyledi. Akabinde Metehan Ayaydın “Kazım Bey buna inanırdı, güçlü toplumların güçlü ailelerle oluşabileceğini, güçlü bireylerin güçlü ailelerden çıkacağını bildiği için aile hususunda çok dikkatliydi. Bana sadakat ve şefkatten vazgeçmediği sürece evliliğin zehir olmayacağı nasihatini verirdi.”ifadelerini kullandı. Sözlerini sonlandırırken annesi Yıldız Ayaydın’a teşekkür ederken babasının bu kadar sevilmesinin ve tanınmasının arkasında Yıldız Ayaydın’ın fedakarlıklarla dolu çileli hayatı olduğunu söyledi.
İnançlı ve İmanlı Bir Arkadaş
Anma programının bir diğer konuğu Ahmet Atlıoğlu idi. Böyle bir insanın aramızdan ayrılmasının kabul edilebilecek bir şey olmadığını söyledi ve sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Fevkalade bir hoşgörüsü vardı. Kalbinde hiçbir kötü bir şey yok, iyi karakterli bir insandı. Bütün arkadaşlarına olan yakınlığı davası ölçüsünde ona hizmet ve yardımcı olmaktan başka bir şey değildi.” Merhum Ayaydın’ın bu dava için her şeyini ortaya koyduğunu, çocuklarını bile davayla bütünleştirdiğini söyledi. Kendisinden bir parça koptuğunu söylerken yakınlarına baş sağlığı dileyip sözlerini sonlandırdı.
Yılmaz’ın ardından söz alan İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu üyesi Oğuzhan Sucu “Fiziki görüşü ve tok sesiyle rahmetli Kazım abiyi Başbuğ’a benzetirdim. Varlığı insana güven veren koca bir çınar gibiydi. Kazım abi gibi abilerimizin varlığı bize maddi manevi güç verdi” dedi.
Dimdik ve Sözünün Eri
Merhum Ayaydın’ın üniversite yıllarındaki dostlarından Namık Nas konuşmasının başında sevenlerine sabırlar diledi ve “Sessiz bir gemi gibi sessizce uğurladık ama yüreğimizde yarası var. Gönlümüzde yeri var. Şu an anarşi ortamı yok fakat hangimizin masasında ülkücü şehitler ansiklopedisi var? Hangimizin masasında bozkurt heykeli var? Hangimizin duvarında Alparslan Türkeş’in resmi var? Kazım abinin bürosunu ziyaret ettiğim zaman masasında bunları görmüştüm. 12 Eylül’den sonra değil fotoğraf asmak, ismini anmak bile içeri düşmek için sebep oluyordu. Ama Kazım abide bu korku yoktu. Dik duruyordu, dimdikti ve sözünün eriydi.” dedi. Merhum Ayaydın’ı rehber edindiğini ve üniversiteli gençler olarak Türk milliyetçiliğini ve ülkücülüğü onunla yaşadıklarını söyledi. Ayaydın’ın lakabı olan “Demokrat”ismine uygun yazdığı şu satırlarla sözlerini noktaladı: “Davasına sadık bu güzel insan, elif gibi dimdik ve hep doğruydu. Menfaati için hiç savrulmadı. Oradan oraya hiç yer aramadı. Kadife eldivende demir yumruktu. Ruhuyla gönlüyle sevdalanmıştı davasına. Alparslan Türkeş’in izindeydi. Turan’a giden bir yolda idi. Kazım Ayaydın’dı o. Ay aydın ve pak.”
Adalete ve demokrasiye bağlı
Ardından söz alan Ali Baykan, bu değerli etkinlik için KOCAV’a teşekkür ederek sözlerine başladı. Merhumun eşinin hak edilmiş hürmetine tanık olduğunu söyleyen Baykan sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Adalete ve demokrasiye alışılmışın ötesinde bir bağlılığı ve hürmeti vardı. Bu sebepledir ki daha öğrencilik yıllarında konulara sükunetle yaklaşıp çözümler arama üslubu onun ülkücüler ve devrimciler tarafından saygı görmesini, ‘Demokrat Kazım’ olarak nam ve ün sahibi olmasını sağlamıştır.” Baykan sözlerini bitirirken merhumu, Arif Nihat Asya’nın şu beyti ile selamladı: “Sarsarak köprüleri devler geçti bu yollardan, dudaklarında Hun Türküleri, kaldı ayak izleri”.
İstanbul Milliyetçi Avukatlar Grubu Başkanı Hakan Çatak, milliyetçi avukatlar grubunun kuruluş aşamasında tanışmalarının cereyan ettiğini söyledi. Başkan Çatak: “2012 yılından bu yana grup çalışmaları kapsamında yoğun bir şekilde görüşme fırsatı bulduk. Kendisini yakından tanıdık. Hem mesleği yapma biçimiyle hem etik değerlere olan bağlılığıyla hem milliyetçi ülkücü camiadaki yeriyle, her yönüyle bizlere örnek olan çok kıymetli bir büyüğümüzdür.” dedi.Milliyetçi Avukatlar Grubu olarak merhumu saygı, sevgi ve rahmetle anacaklarını belirterek sözlerini noktaladı.
Daha sonra sözü Prof. Dr. Mustafa Erkal aldı. Konuşmasının başında vefalı olmanın önemine değinip KOCAV’a düzenlenen anma töreni için teşekkür etti. Daha sonra sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bugün burada sanki yetmişli yılları yaşadık. O yıllarda olup bitenler gerçekten çok düşündürücü, çok üzücüydü. O günler çok zorlu geçti.”Konuşmasının devamında merhumla İstanbul Üniversitesi’nde sık sık karşılaştıklarını ve kendisini hep takdir ettiğini söyleyen Erkal, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Ben inanıyorum ki bu gibi güzel hizmetleri yapmış olan, bana ne, olursa olsun anlayışıyla değil, kimse olmasa ben varım zihniyetiyle, davasına sahip olmuş ve mücadeleyi vermiş olan insanları unutmak mümkün olmaz. Onlar devamlı yaşar ve yaşatılır.”
Onun ardından söz alan diğer dostları, merhumla olan güzel anılarını anlattılar. Kendisinin doğuştan lider, bilgili, birikimli ve nezaket sahibi bir insan olduğunu ifade ettiler. Diğer aile üyelerine baş sağlığı dileklerini iletiler. KOCAV olarak merhuma Allah’tan rahmet, sevdiklerine sabır ve başsağlığı dileriz. Ruhu şad, mekânı cennet olsun.