Kırgızistan Kıssası’ndan çıkan hisse
Nuray Mert 01 Ocak 1970
TAM beş yıl önce, Kırgızistan’da ‘Lale devrimi’ adı altında yaşanan politik değişim, yurdumuzda büyük bir ilgi ve sevinçle karşılanmıştı.
Bu gelişme, 25 Mart 2005 tarihli iki büyük gazetenin manşetinden verildi; Hürriyet’in manşeti; “Domino taşı gibi”, Sabah’ın manşeti, “Kapitalist Lenin”di.
Her iki başlık altında, Gürcistan (Gül devrimi) ve Ukrayna’nın (Turuncu devrim) ardından Kırgızistan’da esen “demokrasi rüzgarı”ndan heyecanla bahsediliyordu. Aslında, tam da aynı zamanlarda, Lübnan’da da “Sedir devrimi” heyecanı vardı. O da benzer bir heyecanla karşılanmıştı.
6’LI GANYAN MI
Soğuk savaş dönemi sonrasında, dünyayı pembe bir geleceğe taşıyacak, “değişim ve demokrasi rüzgarı”nın estiğine hükmedenler, bir yandan, gelişmeleri sevinçle izlerken, diğer yandan, bu gelişmeleri sorgulayan herkesi, “tarihin akışı”nı kavrayamayanlar olarak suçlayıp, üst perdeden atıp tutuyorlardı. Geçtiğimiz günlerde, Kırgızistan’da, “Lale devri”nin feci bir ters tepme ile bitmesi, basında haber olarak yer aldı ama, “Lale devri çocukları”, olanların muhasebesini yapmaya hiç yanaşmadı. Gürcistan’da Gül devrimi batağa saplandığında da, Ukrayna’da son seçimler, “Turuncu devrim”i “Turuncu kabus”a dönüştürdüğünde de aynı şey olmuştu.
Oysa mesele tahminlerde yanılmak veya haklı çıkmak değil, altılı ganyan oynamıyoruz. O nedenle, fos çıkan tarihi değerlendirmelerin, “acil demokrasi” veya “evlere servis” değişim anlayışının, enine boyuna sorgulanması için “çok güzel vesileler bunlar”! Şimdilerde Türkiye’de yaşanan politik sürece ilişkin her türlü sorgulamayı, “demokrasinin önünü kesmek”, “tarihin akışına karşı durmak” gibi gerekçelerle öfkeli biçimde hedef alan kafa da, buna çok benzer bir anlayışa dayanıyor. Oysa, renkli devrimlerin her birinin gerçekleştiği ülkenin koşulları birbirinden çok farklıydı, toptancı bir kafa ile demokrasi rüzgarının önündeki engelleri kolayca yıkacağı ve dünyaya hakim olacağı şeklindeki sığ anlayış, farklı yerlerde farklı biçimde fos çıktı.
Dahası, bu toplumlara maliyeti büyük oldu; bu ülkelerde yeni dönemler eskisine rahmet okutmakla kalmadı, Gürcistan Rusya’nın askeri müdahelesine maruz kaldı, Lübnan 2006 İsrail savaşını yaşadı, Ukrayna ağır bir ekonomik ve politik kriz sarmalına girdi, Kırgızistan geçen hafta tanık olduğumuz kanlı olaylara sahne oldu. Bin bir yol ile söylüyoruz olmuyor bari, kıssadan hisse çıkaralım diyorum, hisse şu; demek ki demokrasi zor zanaat! Öyle rüzgarla, tarihin serbest akışı ile filan gelmiyor, öyle işlemiyor. Daha fazla demokrasi istiyorsak, emek sarf etmemiz, kılı kırk yarmamız, olan biteni sürekli sorgulamamız gerekiyor. Demokratik dönüşüm gerçekleştireceksek, bunu, sırtımızı tarihin veya demokratik dinamiğin serbest akışına dayayarak, bu uğurda bir çok şeye göz yumarak değil, gözünü yummak isteyemeyenin gözünü çıkarmaya çalışarak değil, sorgulayıcı bir eleştiri alanını canlı tutarak yapabileceğiz.
KARŞI ÇIKACAKSIN
Bunu yapmaya sahiden niyetimiz varsa, sadece darbe değil, sivil otokrasi heveslileri ile de yolumuzu ayıracağız. Sadece, sırtını askere dayayanların değil, “Fena mı oldu, bu sayede işkenceye gerek kalmadı” diye yasadışı telefon dinlemeye mazeret bulanların karşısına da çıkacağız. En önemlisi, şunu hiç unutmayacağız; bunlar polemik değil, tarihi sorumluluk meselesi! “Daha fazla demokrasi” diye “daha az demokrasi” batağına ve siyasi krizlere saplanırsak, bunun vebali, bu sorumluluğu ciddiye almayanların üzerinde olacak.