« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

20 May

2010

ŞİİRLERİYLE MAHZUNİ ŞERİF

Gencay ZAVOTCU 01 Ocak 1970

Âşık Mahzuni Şerif, örnek sanatçı ve sorumlu aydın kimliğiyle Türk insanının gönlünde taht kurmuş, sevilen sanatçılar içerisinde üst sıralarda yer edinmiştir. Onun sanatçı kişiliğinin oluşmasında Pir Sultan Abdal, Âşık Veysel ve Davut Sulari'nin etkisi vardır. Mahzuni Şerif için şiir bir amaç değil, düşünceleri dile getiren güzel bir araçtır. Önemli olan şiirin vereceği iletidir. Onun şiirlerinde sevgi ve eşitlik, hoşgörü, bilgisizlikle savaşım ve bilime değer verme, özgürlük tutkusu v.b. temalar ağırlıktadır.

Bazen yaşayamadıklarımızdır yazıp çizdiklerimiz bazen de söylemek isteyip de söyleyemediklerimiz ukdeler gönül çınarının dallarına asılı kalmış tümceler dil ucunda düğümlenmiş ve keşkeler ardarda sıralanmıştır yokluğunda

Yukarıdaki dizelerde dile getirilen bir durumla, geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz Aşık Mahzuni Şerif'in fazla yüz yüze geldiğini sanmıyorum. Yaşamı boyunca düşüncelerini söylemekten çekinmeyen Mahzuni Şerif'in-öyle sanıyorum ki- söylemek isteyip de söyleyemediklerinden dolayı keşkeler bağrında bir düğüm olarak kalmamıştır. Bu uğurda pek çok baskı ve yıldırmalarla karşı karşıya kalması da onun düşüncelerini korkusuzca söylemesine engel olamamıştır. Bir sanatçının toplumdaki yeri, üstlenmiş olduğu görevle doğru orantılıdır. Görevini hakkıyla yerine getiren sanatçı ise toplumun benimseyip sevdiği sanatçılar arasında üst sıralarda yer edinebilendir. Aşık Mahzuni Şerif örnek sanatçı kişiliği ve sorumluluğunun bilincinde aydın kimliğiyle Türk insanının gönlünde taht kurmuş, sevilen sanatçılar içerisinde hep üst sıralarda yer almıştır. Aşık Veysel'le birlikte yirminci yüzyıla damgasını vuran iki büyük halk ozanından biri olan Mahzuni Şerif, anlaşılır bir dille söylediği şiirlerinde bağrında yetiştiği halkın sorunlarını dile getirmiş ve yaşamı boyunca halkının gözüpek bir sözcüsü olmuştur.

Onun sanatçı kişiliğinin oluşmasında Pir Sultan Abdal, Davud SULARİ ve Aşık Veysel'in etkisi vardır. Bu etkiyi, geçmişte yapılan bir söyleşide kendi dile getirmektedir: "Geçmişteki ozanları bir bir inceledim. Kendime yol gösterici, eylem kılavuzu olarak seçtiğim Pir Sultan Abdal, ses olarak etkilendiğim ise Davut SULARİ'dir. Toprak çocuğuyuz, toprağa karşı büyük bir özlemimiz var. Bunu en iyi dile getiren Veysel Baba idi. Belirli bir dereceye kadar etkisinde kaldım. SULARİ'den etkilendiğim sese Aşık Veysel mülayimliğini kattım. Düşün felsefemi de yukarıda söylediğim gibi Pir Sultan'dan aldım. Ve, şunu anladım: o güne dek halk ozanlığı sürekli istismar edilmişti. Halk şiiri gül-bülbül-çiçek edebiyatı ile uyutma perhizi olarak kullanılmıştı. İlk amacım bugüne kadar gelen bu anlayışı kırıp yıkmak oldu. Olaylardan ve halk yaşamından gerçekleri konu olarak işledim. Ve, bugüne kadar geldik." Kendi ağzından aktarılan bu tümcelerin ışığında diyebiliriz ki Mahzuni Şerif için şiir bir amaç değil, düşünceleri çığıran güzel bir araçtır. Özellikle son iki tümcede dile getirilenler, O'nun şiirinde işlediği konuların özünü oluşturur. Bu tümceler aynı zamanda Mahzuni Şerif'in eskilerin izinden giden bir gelenekçi değil, yaratıcı, özgün ve eylemci bir sanatçı kişilik olduğunun kendi ağzından dışavurumudur. Uyutma perhizi olarak nitelediği şiir anlayışını yıkıp atması eylemci (aksiyon adamı), kaynağını Pir Sultan'dan alan ve geliştirip yeni bir solukla dile getirdiği söylemler ise yaratıcı (sanatkar) yanını yansıtır. Bu iki özelliğine üretken (velud) nitelemesini de eklemek uygun olacaktır. Mahzuni Şerif için önemli olan şiirin yüklendiği görev, vereceği iletidir. Bu düşünceyle ilk başta bilinçli davranarak şiirdeki amacını belirlemiş, şiirde sürekli halkın ve hakkın yanında yer almıştır. Halkın dertlerini ve sorunlarını dile getirmesi ise onu doruğa taşımıştır. Şiirlerine genel bir göz atış, işlediği temaların yaşamı boyunca uğruna savaşım verdiği değerleri göz önüne serecektir. Onun bir bakıma dünya görüşünü de yansıtan bu değerleri sevgi, eşitlik, özgürlük ya da bağımsızlık, haksızlık ve bilgisizlikle savaşım, yurtseverlik ve kardeşlik, insan hakları v.b. kavramlar olarak belirleyebiliriz. Şiirlerindeki sevgi ve eşitlik kavramının temelinde insanlara bir gözle bakma düşüncesi vardır. Onun gözünde bütün insanlar eşit ve kardeştir. Kökleri çok eskilere, Mevlana ve Yunus Emre'ye dek uzanan bu düşüncenin temelinde dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin insanlara bir gözle bakma ve insanı sevme görüşü yatmaktadır. Ondaki sevgi ve hoşgörü kavramını, Mevlana'nın, tüm insanları kucaklayan "Gel, yine gel, kim olursan ol, gel! Kafir, Mecusi, putperest olsan da gel! Yüz kere tevbeni bozsan da gel! Ne olursan ol, gel! Bizimki ümit dergahıdır!" çağrısında; Yunus Emre'nin Can odur kim Hakk'a ire ayak odur yola gire
Er oldur alçakta dura yüksekte bakan göz değil
beyti ve benzer beyitlerinde dile getirilen hoşgörüyle bağdaştırabiliriz. Ondaki insan sevgisini, Onsekizinci yüzyılın büyük şairi Şeyh Galib'in
Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen (varlığına iyi bak, çünkü alemin özü sensin. Sen, alemlerin gözünün gözbebeği olan insansın) beytinde insanı alemlerin odağına oturtan, onu varlıkların özü, gözünün gözbebeği olarak gören bakışının benzerini, yirminci yüzyılda Mahzuni Şerif'in şiirlerinde görmek olasıdır. Mahzuni Şerif'e göre geçici ayrıcalıkların belirleyici bir değeri yoktur. Çünkü geçici ayrıcalık ve üstünlükler sonradan edinilmiş kazanımlardır. Oysa insanlar eşit doğmuşlardır. Zenginlik ve yoksulluk insanda kalıcı değildir. Bu bağlamda, yoksulluk kimsenin alınyazısı olmamalıdır. Hele, Türk köylüsü yoksulluğu hiç haketmemektedir. Ulu önder Atatürk'ün söylemiyle o, Ulusun efendisidir. Fakat, Mahzuni'nin çevresinde gördüğü köylü çokluk yoksuldur.Yarıcı ve maraba olarak büyük toprak sahiplerinin yanında, karın tokluğuna çalışmaktadır. Bu durum Mahzuni'yi derinden yaralamakta ve üzmektedir. Yoksulluğu onlarla birlikte yaşamaktadır. Hatta onların doyması uğruna yoksulluğu göze almaya hazırdır: Sanmayın Mahzuni aydı ne usandı ne de caydı bütün fakirler doyaydı kendimi fakir göreydim Bu söylem halkın sıkıntılarıyla yakından ilgilenen, bu sıkıntıları yaşayan, varlığında duyumsayan, sorumluluğunu özümseyen örnek aydın söylemidir.

Gelir dağılımındaki eşitsizliği dile getirirken, sorunun çözümü için ileri sürdüğü öneride barışçı bir tutum takınır. Ona göre sorunun çözümü savaş ve ateşte değil, dil, din, ırk ve mezhep ayrılığına bakmaksızın, barış içerisinde bir arada yaşamaktan geçmektedir. Batı'nın yeni yeni dile getirdiği barış, ulu önder Atatürk'ün daha 20. yüzyılın başında "Yurtta barış, dünyada barış!" deyişiyle benimsediği çağdaş yaşam biçimidir. Hoşgörü ve barış ortamında biribirimizi sevmeli, insanın insana üstünlüğünün olmadığının bilincine varmalıdır. Çünkü, bu ülke hepimizindir. Bu ülke insanları Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda, sömürgeci emperyalist güçlere karşı omuz omuza savaşmış, yurdun dört yanında örnek bir dayanışma ve direniş örneği sergilemişlerdir. Barış ortamında da bir arada yaşamalı ve gelir dağılmından eşit oranda pay almalıdırlar: Sen anandan, ben babamdan ağa doğmadık dostum gel beraber yaşayalım sanma ki sana küstüm Adam mı ölür toprak verince yol yapılınca, insan sevince n'olur, nolur, n'olur Gerçeği söylemekten bir an bile geri durmayan korkusuz aydın tutumu, denilebilir ki örnek sanatçı kişiliğinin aynası konumundadır. Vah bana vahlar bana yoldaş oldu ahlar bana bir sevdanın kuluyum ben sökmez padişahlar bana

Yukarıdaki dörtlüğünde dile getirdiği bu gözüpek yapısı, onun hamurundaki özgürlük mayasıyla uyum içerisindedir. Ömrünün son dönemlerinde kendisiyle yapılan ve yerel bir radyoda yayınlanan söyleşide dile getirdikleri de bu kimliğini onaylamaktadır. Bu görüşmede söylediği: "Bana, "Düşüncelerini açıkça söyleme, sana ülkende rahatça yaşama hakkı verelim!" diyorlar. Ben kendi ülkemde düşüncelerimi açıkça söyleyemeyeceksem, ölürüm daha iyi!"* tümceleri, özgür düşünceye, düşüncenin özgürce dile getirilmesine verdiği değerin göstergesidir. Yukarıda söylediklerini, bir şiirinde Ben de bir insanoğluyum
bırak beni konuşayım bir başım var bir de canım bırak beni konuşayım dizeleriyle perçinleyen Mahzuni Şerif'in bu düşüncesi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, ulu önder Atatürk'ün benimsediği insan tipiyle örtüşmektedir. "Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir!" diyen ulu önder Atatürk de söyleminde özgür insanı yüceltmiş ve önemsemiştir. Özgürlük ve bağımsızlık sevdalısı bir gençliğin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin yaşatıp koruyacağını da güzel bir söylemle Gençliğe Sesleniş (Hitabe)'te dile getirmiştir.

Şiirinde göze çarpan temalardan biri de bilgisizlikle savaşımdır. Eğitime karşı büyük bir sevgisi vardır. Kendi deyimiyle 1943 yılının ocak ayının üçünde Afşin'e bağlı Berçenek Köyü'nde doğan Mahzuni Şerif, dönemin eğitim koşulları yetersiz olmasına karşı iyi bir eğitim almıştır. Bu eğitimde öğrenmeğe karşı duyduğu aşırı isteğin etkisi yadsınamaz. Yaşamı boyunca bağlı kaldığı değerlerdeki karalılığının temelinde de almış olduğu eğitimin önemi büyüktür. Bu eğitimi o kadar önemsemektedir ki bu önemi anlatmada şiiri bir araç olarak kullanacaktır. Bu tutumu, önemsediği bütün değerler için geçerlidir: Ah ne olur bizim köyde herkesi okur göreydim yetmişi bulmuş dedemde birazcık fikir göreydim Dindiren yoktur acımı süren yoktur ilacımı köyde on yaşlı bacımı kilimler dokur göreydim

Gençliğinde saz çalmayı öğrenirken bir yandan da okuyup araştırmakta, bilgisini artırıp söz dağarcığını geliştirmektedir. Pir Sultan'ı bu çaba sonucu tanıyıp sevmiştir. Şiir ilim temeli üzerinde yükseldiği zaman değerlenecek ve çevresinden beğeni görüp zevkle okunacaktır. Bilime verdiği değerde Divan Edebiyatı'nın büyük şairi Fuzuli ile aynı düzlemdedir: " Zira,'ilmsiz şi'r temeli yok divar kimi olur ve esassız divar gayetde bi-'itibar olur " (çünkü, ilimsiz şiir temelsiz duvar gibi olur ve temelsiz duvar da çok değersiz olur.)

Eğitimi bu kadar önemsemesi de nedensiz değildir. Eğitimli insanın yurt ve insan sevgisiyle dolu olacaktır. Oysa "Cehalet (bilgisizlik) yenilmesi gereken en büyük düşmandır." Bilinçli insan ise hakkını aramasını bilen, kendini ezdirmeyen ve çevresine zarar vermeyendir. Bu ülke yıllarca bilgisizlerin elinden çok çekmiş ve karanlığa sürüklenmiştir. Çağdaş uygarlık düzeyine erişmek isteyen bir ülkede bilgisizliğe yer yoktur. En yararlı yatırım da eğitime yapılan yatırımdır. Mahzuni Şerif de bunun bilincindedir. Çocuklar okumalı ve ülkenin geleceğinde söz sahibi olmalıdırlar. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir diyen M. Kemal Atatürk'e karşı sevgisini ;
Muhammed devrini ihya eylemiş
Çünkü Mustafa'nın Kemal'i haktır Ilim Çin'de olsa ara bul demiş Hayvanlara akıl Çin'den uzaktır dörtlüğünde dizelere dökecektir. Sonuç olarak diyebiliriz ki, Mahzuni Şerif yaşamı boyunca, belirli bir amaç doğrultusunda şiirlerini yazmış ve bu şiirleriyle Türk halkının beğenisini kazanmıştır. Onun büyüklüğü bu beğeniyi yaratıcılığıyla yeni tutup sürekli kılmasıdır. Bilimin yardımıyla, bilinçli bir duruşla sanatta hep yükseklerde yer almıştır. Sanatın ayaklar altına alındığı, sanatçı nitelemesinin yaratıcı bir özelliği olmayan insanlara yakıştırıldığı son zamanlarda, günümüz insanının Onun sanatından ve örnek kişiliğinden öğreneceği çok şey olduğu düşüncesindeyiz. Şiirlerinden örneklerle renklendirdiğimiz yazımızı yine son dönemlerinde yazdığını sandığımız bir dörtlüğüyle noktalıyoruz: Yüreğime yare geldi Zaman doldu sıra geldi Bayram günüm geldi Süslenecek hal mı kaldı

DİPNOTLAR Kocaeli Ünv. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Edb. Blm.
Yeni Ortam; 12 Ekim 1973, Ali Haydar'ın Aşık Mahzuni'yle yaptığı görüşmeden.
TATÇI, Mustafa; Yunus Emre Divanı, Akçağ Yay., Ank. 1991, s.133.
ALPARSLAN, Ali; Şeyh Galib, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yay., Ank. 1988, s.48.
* Yön FM, 17 Mayıs 2002.
Yeni Ortam; 12 Ekim 1973, Ali Haydar'ın Aşık Mahzuni'yle yaptığı görüşme.
ÜZGÖR, Tahir; Türkçe Divan Dibaceleri, Kültür Bakanlığı Yay., Ank.1990, s.277.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 33264

ulkucudunya@ulkucudunya.com