Madenciler kimin umurunda?
Peren Birsaygılı 01 Ocak 1970
İndim maden ocağına kara elmas diyarına
Yeryüzü sıcak olsun diye dost
Yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda
Çocuklarım gülsün diye dost
Oysa bizim evde gülen yok…
Şiir: Kemal Özer-Grup Yorum
Jürgen Habermas bir makalesinde "Bugün dünyada hala açlıktan ölen insanlar varsa, felsefenin de en büyük sorunu budur" diye söze başlıyordu.
2010’dayız…!
Ve 21. yüzyılda Türkiye madenlerinde hala insanlar ölüyorsa, bizim de en büyük sorunumuz budur.
Başka hiçbir şey değil…
Zonguldak’ta olduğu gibi göz göre göre felakete sürüklenmiş işçilerin ardından “Bu kaçıncı!” diye isyan etmemiz gerekiyor artık.
Zira sadece son birkaç senede 600 işçi maden kazalarında hayatını kaybetti ve Türkiye maden ölümlerinde dünya birinci sırada yer alıyor.
Üstelik biliyor musunuz; Şuanda Zonguldak’ta göçük altında olan işçilerden biri, henüz 30 lu yaşlarının sonlarında, bundan önce tam dört kez ölümden dönmüş yerin yüzlerce metre altında kazma salladığı maden ocağında…
Yani bu beşinci…
Eşi “İlla böyle bir şey olması mı gerekiyordu diye” sinir krizi geçiyordu beklerken… Üstü başı hayli fakir, belli ki muhtaç…
Belli ki hepsi muhtaçlar…
Karınlarını doyurmak, hayatta kalmak yani yaşamak için çalışmak zorundalar…
Ve insan sormadan edemiyor…
Karın doyurmak, hayatta kalmak, yaşamak bu kadar zor mu olmalı?
Maden işçileri her sabah adeta savaşa gider gibi mi çıkmak zorunda evden?
“İlla böyle mi olması gerekiyor” diye haykıran o kadın gibi, eşlerini her sabah ölüme gider gibi mi uğurlamalı madenci eşleri? Her akşam endişeyle mi gözlemeliler yollarını?
Bizler sürekli yaşamak zorunda mıyız bu acıyı? Son dakika haberlerinin karayazgılı öznesi olmaktan öte bir şey hatırlatamaz mı olmalıydı bize maden işçileri?
Sadece patlamalar sonunda isimlerini duyduğumuz işçiler…
Ve bugün onlardan 32’si daha yerin yüzlerce metre altında günlerdir kurtarılmayı bekliyor…
İşçilere hala ulaşılamadığı belirtiliyor üstelik söylenene göre bu daha günler alabilirmiş…
İyi de kimin umurunda?
Zira maden kazaları öyle kanıksanmış bir hal ki; Herhangi bir televizyon programında tartışılacak ya da köşe yazarlarının sütunlarında yer alacak kadar bile bir haber değerine sahip değil…
Sonuçta işçi bunlar, ayaktakımı; Ölebilirler de!
Ancak Zonguldak’ta son yaşanan kayıplar farklı nedenlere dayalı olsaydı…
Mesela etnik kökenli ya da mezhepsel nedenlere…
O zaman yer yerinden oynardı, öyle değil mi?
Sosyologlar, köşe yazarları ya da ülkemizin aydınları! günlerce tartışır da tartışırdı artık…
Konuya dair edilmedik laf bırakılmazdı…
Zira böyle konularda farklı imkanlar gizli…
Örneğin konu Türk-Kürt kardeşliğini bozmaya yönelik bir provokasyonsa ya da falanca cemaat üzerine konuşacaksınız zekice sözler ederek sivrilme olasılığınız var… Veyahut dikkat çekme imkanınız…
Çalışarak edilmiş üç-beş cümle ile bir anda prim yapmanız işten bile değil…
Ama işçiler öyle mi…
Onlar olunca her ne olursa olsun alışıldık geliyor, heyecana mahal yok…
Hele de söz konusu maden işçileri ise düpedüz rutin…
Ve bizler hala sanıyoruz ki; Konuştukça, tartıştıkça toplum olarak ilerliyoruz, gelişiyoruz…
Hayır bayanlar baylar!
Bu ülke ancak bu tip olaylarda topyekün ayağa kalktığı ve sorumlulardan hesap sorabildiği zaman ilerleyecek, gelişecek…
Başka zaman değil…
Not: Başbakan Erdoğan maden kazalarının bu mesleğin kaderi olduğunu söylemiş. Ben de Başbakan’a sormak istiyorum; Maden kazaları neden Almanya’da, Belçika’da ya da İngiltere’deki madencilerin kaderi değil acaba?