« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 May

2010

AHMET CEVDET PAŞA'NIN TARİH ANLAYIŞI

01 Ocak 1970

Son devrin en büyük tarihçilerinden Ahmet Cevdet Paşa'nın tarih anlayışını açıklamadan önce seleflerinden nasıl bir tarih anlayışı mirası devraldığına kısaca değinmek faydalı olacaktır.

Bu eserler günümüz tarih anlayışından farklı çoğu zaman hikayeci tarihçilik anlayışı ile yazılmış eserlerdir.Tarih başlığı altında toplanan bu eserler çok defa hikayeler konuşmalar vekayinameler takvimler salnameler hal tercümeleri şecereler ve sülale tarihlerinden ibaretti. Tarih kitapları coğrafya kozmağrafya ve hatta yıldız bilimiyle içiçedir.Biçim kaygısı ağır basar seciler aranır metne uzun şiir parçaları eklenir. Tarihçi devrinin ve hükümdarının zevkine göre hikayelerini güzelleştirir. Bununla beraber 18. asra kadar tarihe lâyık olduğu yeri veren yalnız islam dünyasıdır denilebilir. Onlara atfedilen en büyük kusur eserlerini hazırlarken tenkit fikrine yer vermemiş olmalarıdır. Ama şurası bilinmelidir ki bu tarihçiler bulduklarını işittiklerini toplayan ve hiçbir surette değiştirmeden olduğu gibi eserlerine alan birer istihbar ve malûmat koleksiyoncusudurlar.

Topladıkları malûmat ve rivayetlerin mukayese ve değerlendirmesini ve neticede bunlardan bir hüküm çıkarılmasını tamamiyle okuyuculara bırakırlar. Kısaca Arap Fars ve Türk müverrihlerine birer münekkit nazarıyla değil rivayetlerin ve olayların sadık birer nâkili olarak bakmamız gerekmektedir

Ahmet Cevdet Paşa'nın tarih anlayışını ortaya koyarken Paşa'yı etkileyen gerek tarih anlayışı ve gerekse de devlet işlerinde Paşa'nın örnek aldığı tarihi bir şahsiyet olan İbni Haldun'a da kısaca yer vermek gerekecektir.14. asırda (1332-1406) yaşayan İbni Haldun ile 19. asırda (1822- 1895) yaşayan Cevdet Paşa ikisi de devlet adamıdır ikisi de tarihçidir.

İbni Haldun bir Buhran çağında yaşamış pek çok devletçiğin kurulup yıkıldığına şahit olmuştur.Bir devlet adamı olarak istikrarsızlığın sebeplerini arar ve onu ortadan kaldırmaya çabalar; yani çağını anlamak için eğilir tarihe. Kendi çağını anlarken bütün çağları da anlamaya çalışır.

Bu sıfatlara yakın bir tarihçidir Ahmet Cevdet Paşa. O da Osmanlı Devleti'nin buhranlı bir döneminde yaşar. O da büyük bir devlet adamıdır. O da çağını anlamak ve kabilse Devlet-i Aliyye'yi zevalden kurtarmak ister.

İbni Haldun'a göre tarihin görevi maziyi andınlatmak yani nesilden nesile aktarılan işleri incelemektir. Bu noktada Cevdet Paşa'da faydacı bir tarih anlayışına sahiptir.Tarih-i Cevdet'in ilk sayfasında bazı insanların maziden aldığı öğretici hayırlı düzenli ve gerekli bilgiler ile hayırlı işler yaptığını belirterekgelecek nesilleri iyi davranışlarda bulunmak yönünde uyarmak yaşanılan iyiliklerden faydalanmalarını sağlamak ve geleneklere dayanak olmanın tarihin görevleri arasında olduğunu belirtmiştir. Paşa'nın tarih yazarken en büyük gayesi "Devlet nasıl kurtarılacaktır" sorusuna cevap bulmaktır.

Cevdet Paşa "Tezakir" adlı eserinde bilim olarak tarhinin şu görevi üstlenmesi gerektiğini kaydetmiştir. Tarih herkese özellikle de devlet adamlarına geçmişteki gizli ve saklı olayları öğretip duyurmakla görevli olduğu gibi halkın bütün dünyaya ait menfaatlere dönük olarak okuyup değerlendireceği ve yönetici devlet adamlarınca da el üstünde tutulan menfaatleri çok bir fendir.

Cevdet Paşa genel faydacı yaklaşımını devlet örneğiyle desteklemiştir. Ona göre devlet düzeninin korunması devletin eski usullerinin tarih aracılığıyla tesbit edilip saklanması ve yeri geldiğinde günün şartlarına uygun bir şekilde yeniden ele alınarak devlette kullanılması faydalıdır.Bu nedenle tarih eğitim ve öğretimi çok gereklidir. Buradan da anlaşılacağı üzere Paşa tarihin amacını geleceği belirleme ve gelecekte mümkün olduğunca az hata yapmanın yardımcı unsurlarından biri olarak görmüştür.

Tezâkir-i Cevdet'e baktığımız zaman bir vakanüvisden çok şuurlu bir devlet adamını görürüz. Cevdet Paşa tarihi toplumun hizmetine sunarken sosyolojik bazı kaidelerden hareket etme zorunluluğu hissetmiş ve bunu eserlerine de yansıtmıştır. M.H.Yınanç "Osmanlı Tarihçileri" adlı makalesinde Cevdet Paşa için tarih hali aydınlatan mazidir. Yani o sadece tarihi vakalarla ilgilenmez içtimai hadiselerin esbab ve avamilini de araştırır dedikten sonra "zikrettiği vakaların sebeplerini daha evvelki vakaları bağlamak ve husule getirdiği neticeleri saymak ve aynı zamanda o devirdeki heyet-i içtimaiyemizin hayat ve zihniyetini canlandırmak hususunda Cevdet Paşa muassır olan garbın büyük müverrihleriyle hemayardır" demektedir
Cevdet Paşa'nın büyük bir tarihçi olmasında ve çağdaşlarına göre üstünlüğü bulunmasında şüphesiz onun tarih anlayışındaki farklılığından gelmektedir. Paşa şark vakanüvistliğine çağının garb tarih anlayışını getirmiştir. Ama bu onun Batı tarihçilerinden direk istifade ettiği anlamına gelmemelidir. Onun çok iyi bir medere eğitimi aldığını biliyoruz. Sağlam bir şark medeniyeti kültürüne sahip. Cevdet Paşa İslam ve Osmanlıdır. Çağdaşı olan tanziman müelliflerine üstünlüğü belki de bir parça bu vasfından yani Avrupalılaşmamış olmasından ileri gelmektedir. Paşa Encümen-i Daniş tarafından bir Osmanlı tarihi yazmakla görevlendirildiği zaman medreseden intikal eden sağlam bir şark kültürüne sahipti. Bu noktadan onun Batı tarih sistemleriyle yakın bir münasebeti olduğu düşünülemez. Zaten onun fikir yapısı yaptığı çalışmalarda bunu reddetmektedir.

Ayrıca Tarihinin kaynakları arasında da Batı tarihçilerine rastlanmaz Zaten Cevdet Paşa kendi sözleriyle de bunu yalanlamaktadır. Kendisi tarihi bir toplumbilimci nazarıyla ele almış ve bu şekil üzerine yazmıştır. Kendi tabiriyle "nev'i beşerin içtimaî mülabesesiyle arız olan ahval" yani toplumsal olaylarla meydana gelen hadiseler değerlendirilirken elbette o toplumun gözüyle bakıp değerlendirme yapmak gerekmektedir. Bu ise Cevdet Paşa'da mevcuttur.
Cevdet Paşa kendisinden önceki tarihçileri iyi tanımakta ve onlardan farklı bir tarih yazabileceğinin bilincindedir. Zatin vakanüvis olduğu zaman gerekli olan bilgi zeka. ve muhakemeye sahiptir. Yani gerekli olan techizatla mücehhezdir. Nasıl bir işe koyulduğunu ise şöyle anlatıyor. "Bin tarihine kadar şehnameci ve daha sonra vakanüvis adı verilen eshab-ı maariften bir kişi olayları zabtetmekle vazifelendirilmiştir. Bu sayede bu asra kadar Devlet-i Aliyye'de meydana gelen gündelik olaylar unutulmadan kaydedilmiştir" Cevdet Paşa hazır bulduğu bu malzemenin dikkatle kullanılacak bir malzeme olduğunu bilmektedir.
Vakanüvislerin şahsi hükümlerinin büyük bir dikkatle kullanılması gerektiğinin farkındadır.Selefleri hakkında şöyle demektedir. "Bizden önceki vakanüvisler yazdıkları asrın olaylarını muhakeme ederken asra göre kullanılan lisan her ne ise görüşlerini ona uydurarak kaleme almışlardır. Bu yüzden çok defa bir yerde beyan ettikleri mütalaa diğer yerde yazdıklarına ters düşmekte ve olayların aslını anlamak şöyle dursun vakanüvislerin gerçekte şahsi kanaatlerinin ne olduğu dahi gerçekte bilinmemektedir. Binaenaleyh olayların muhakemesinde onların hükmüne itimad etmeyip olayların akışını dikkate almak lazım gelir.
Paşa'nın seleflerine yönelttiği tenkit yalnız muhteva bakımından değil şekil bakımındandır da. Bu hususta "vakanüvislerin kaleme aldıkları tarihler tumturaklı bir dil ve eda-yı arz-ı hulus'da yazıla gelmiş olduğundan bunları gerçek bir tarih şekline koymak hayli değişikliği gerektirir" demektedir. Cevdet Paşa'nın amacı gündelik olayları rastgele sıralamak değil "faide-i tarihiye"dir. Bunun için üslub göstermeyecek ve söz inşasından kaçınacaktır. Onun için tarih toplumu teyakkuza geçiren bir bilim olmalıdır. Bu konuda kendisi " Tarihten murad olayların doğruluk ve yalnızlığını ve gerçek sebeplerini öğrenmek ve bunlardan ders almaktır" demektedir. Yani teyakkuz ve intibah'ı kastetmektedir.

Cevdet Paşa'nın faydacı bir tarih anlayışı yanında tarihi içtimai hadiselerle değerlendiren meydana gelen bir olayın tek başına değil ona sebep olan toplumsal ve siyasal bir bütünlük içerisinde değerlendiren bir anlayışa sahip olduğunu belirttik.Buna ilave olarak onu diğer müverrihlerden ayıran bir yönü ise olaylara objektif bakabilmesi ve yetiştiği eğitim biçimini en güzel bir şekilde yorumlayabilmesidir. Onun bizden bir tarihçi olduğu yani batı tarih anlayışını direk batıdan almadığının bir başka izahı da aşağıdaki şu sözleridir. Paşa burada kendi kültürünün ifadesini en güzel bir şekilde dile getirirken kuru kuruya kadere teslimiyetçi bir anlayış değil olayların belli sebepler dahilinde benzer sonuçlar verdiğini güzel bir şekilde dile getirmiştir:
"Şüphesiz tarihin akışı Allah'ın iradesine bağlıdır. İrade-yi ilahiye esrarına nüfuz etmek kâbil olmayan bir ilk sebep bir illet-i uladır. Ama tarihî hadiseler belli bir nizam ve teselsül yani muayyenet içerisinde gelişir Âdet-i ilahiye bütün olayları tabiî sebeplere rapt ve isnad etmek üzere caridir. Bu sebepleri ortaya çıkarmak da "fenn-i tarihin" vazifesidir ve mucip sebepler gösterilmeden sadece olayların hikayesinden hakikat-ı hâl anlaşılamaz".

Buradan da anlaşılıyor ki Cevdet Paşa'nın müşahhas tarih ile tarih felsefesi içiçedir. Tarihe bakarken onun asıl gayesi fayda sağlamaktır. Kendi tabiriyle "faide-yi tarih"tir
Tarihçiliğin düzgün ve faydalı bir şekilde yapılmasını vatan ve millet sevgisiyle paralel tutan Paşa tarihin sebepleri ve neticelerini kaydetmek ve sağlam bir şekilde aktarmanın gelecek nesiller için bir yadigar olduğunu kaydetmektedir.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 29569

ulkucudunya@ulkucudunya.com