Hangisi doğru? / Mahir KAYNAK
01 Ocak 1970
27 Mayıs darbesinin 50. yılındaki tartışmalardaki çelişkiler günümüzü de yanlış değerlendirmeye neden olacak kadar belirgindi. Bir taraf millet iradesine karşı tavrı nedeniyle darbeyi eleştirirken diğerleri DP iktidarının demokrasinin kurallarına riayet etmediği için devrildiğini söylüyordu. Demokrasi kurallara uymak mı yoksa halkın iradesine saygı mıdır? Bu sorunun cevabı güçlü olanın iddiasının doğru olduğu ve bu doğrunun şartlara göre değişeceğidir.
Darbenin arkasındaki dış gücün ne olduğu konusunda da belirsizlik vardı. Bazıları darbeyi ABD destekledi derken içerde CHP’nin süreçte önemli rol aldığını iddia ediyor ama bunun büyük bir çelişki olduğunu fark etmiyordu. Gerçekten otuz küsur subayın, komuta kademesinin bilgi ve onayı dışında, bir darbe gerçekleştirmesi mucizeyi aşan boyuttaydı. Üstelik bu kişilerin ortak bir örgütlenmesi de söz konusu değildi. Birçoğu darbe esnasında komiteye dahil edilmişti. Komiteyi oluşturan subayların ortak bir hedefi yoktu. Nitekim on dörtler olarak adlandırılan kanat kısa sürede tasfiye edilmiş ve bu kanadın ABD’ne yakın olduğu söylenmişti. Hatta Madanoğlu kanadının Türkeş’i idam etmeye karar verdiği ama Türkiye’deki CIA şefinin müdahalesiyle bunun engellendiği ve sürgüne razı olunduğu söyleniyordu. Burada iki çelişki ortaya çıkıyor: Birincisi ABD’nin desteklediği kanat tasfiye edilmişse geriye kalanların dış desteği yok muydu? Varsa bu desteği hangi güç sağlamıştı? İkinci çelişki darbeyi destekleyen CHP’nin lideri İnönü ABD karşıtı idi ve sonraki dönemde bu çatışma apaçık gözlendi. Bu ABD’nin darbeyi planlayan değil ona ilişen bir güç olduğunu ve sonradan etkisiz hale geldiğini gösterir.
Gerçekte darbeyi yapan subayların ne ordu içinde ne de toplumda bir örgütlenmesi yoktu. Başka bir gücün planladığı eylemde figüran olmaktan öte bir rolleri olmadı. Biz tüm tartışmaları bunlar üzerinden yaptık ve gerçeğin zerresini bile bilmedik. Şu anda da Yassı adadaki hukuksuzlukları, yargılananların karşılaştıkları yüz karası uygulamaları tartışıyoruz ve duygusallığımız mantığımızı bastırıyor. Sonuç olarak vicdanlı, insancıl oluyoruz ama kimse bizi akıllı bulmuyor.
Bugün benzer bir süreci yaşıyoruz. Bir taraf halk iradesini göklere çıkarırken diğerleri kurallara sığınıyor. Ülkeye yön vermek isteyenler bu durumu gülümseyerek izliyor. Madem halkın iradesi üstündür diyorsunuz ben de onu yönlendirir ve sizi kendi silahınızla vururum diyor. Bir kasetle CHP’de halkı temsil eden delegeleri bir yandan öbürüne savurdum, öyle eylemler yaparım ki güvendiğiniz dağları karla kaplarım diyor.
Topluma yön verenlerin eylemlerini lehimize sayıp bunu engellemezsek aynı tuzağa bizi de düşürürler. CHP’deki süreci doğru değerlendirmeliyiz. Alternatifi olmadığı ve örgütü kontrol altında tuttuğu için konumunu sürdüren Baykal’ı bir kasetle tabanın desteğinden mahrum bırakıp demokratik bir yolla tasfiye ettiler. Bu konuda da bir dış operasyondan söz ediliyor ama bunun kim olduğu ve hangi organizasyonuyla yaptığı bilinmiyor. Baykal’ın ABD politikalarına yakın olduğu söyleniyorsa deviren kim?