« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 May

2010

Seyyid Abdülhakim el-Hüseyni

01 Ocak 1970

Gavs hazretleri... Büyük Mürşit... Seyyid Muhammed'in oğludur.



Seyyid Muhammed, Hazret'in halifelerindendi. Ancak üstatlarına: "Efendim, siz hayatta iken ben halifelik yapmam, bu yüzden beni ma'zur görün. Saadetli ömrünüz boyunca, bu fakiri dizinizin dibinden ayırmayın, gizleyin. Şayet benim ömrüm sizden sonra devam edecekse bu durumu birine bildirip, halifeliğimi vasiyet edersiniz." diyecek kadar mahviyet sahibi... Ne garip ki, bu zat mürşidinden evvel vefat edecek ve mürşidi de onun hakkında şu yücelik ifadesini kullanacaktır :



"Allah (CC)'a yemin ederim ki, şu memlekette Seyyid Muhammed gibisini görmedim. Sizler sakın onu zamanındaki diğer alimlerle karıştırmayın. Siz hiç kendisine halifelik verilipte bunun saklanmasını isteyen birini gördünüz mü? kendisi halifemiz olduğu halde yaşadığımız sürece bunun gizlenmesini istedi."



Seyyid Muhammed'in (K.S) H. 1322 tarihinin 10'una rastlayan perşembe günü öğle ile ikindi arasında Baykan ilçesinin Kermet köyünde bir oğlu dünyaya gelir.Seyyid Muhammed, bu durumu şöyle ifadelendirir: "Allah (CC)'ın lütfu ile bugün bir erkek çocuğum dünyaya geldi. Adını Abdülhakim koyup, sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okudum. Fıkıh alimi olması arzusuyla göbeğini "Basuri" adlı fıkıh kitabı üzerinde kestim."



Seyyid Muhammed'in Celaleddin adında bir oğlu daha olup bu çocuk beş yaşında vefat etmiştir. Hafize ve Esma adında iki de kızı vardır.



Şeyh Abdurrahmani Tahi'nin halifesi Şeyh Abdulkahhar (K.S) bir gün Arınç köyüne gelir. Çok küçük yaşta olan Şeyh Abdulhakim'i görünce, şöyle der: "Allah (CC) bağışlasın bu çocuk kimindir, bu ilerde büyük bir zat olacak. Ancak bir kusurunu görüyorum, çok halimdir."



Ayrıca Hazret de (K.S) Norşin'den Siyanüs'e gelince Seyyid Abdülhakim onu iki defa ziyaret edip, üçüncü kez ziyaretine gittiği zaman, "Bu kimin oğludur" dedi. Cemaat, "Seyyid Ma'rufun torunudur" Hazret (K.S) dua edip şöyle der: "Bu çocuk gelecekte büyük bir zat olacaktır.



Gavs'ın diğer sadat gibi tahsil hayatı çeşitli yerlerde geçmiştir.



Babasından Kur'anı öğrendikten sonra, Siyanüs köyündeki Hazretin medresesinde üç yıl, ardından Norşin'e giderek orada yedi yıl, Norşin'den Şeyh Fethullahi Verkanisi'nin köyüne gidip iki yıl, oradan da Arbo köyüne giderek üç yıl ve nîhayet Suriye'ye yönelip Hazne köyünde hem zahiri, hem batıni ilmine devam edip orada tamamlarlar.



Bilfiil yirmi altı yıl ilm tahsili ile uğraşırlar. İlim tahsil ettiği üstatları şunlardır:



1-Molla Muhammed Emin (Melle Mezin) Büyük Molla



2- Şeyh Muhammed Arbovi



3- Molla Zahir



4- Muhammed Selimi Hezani



5- Ahmed El Haznevi.



İki defa evlendiler. Birincisi kendilerinden on beş yaş büyük bir akrabasından dul bir hanımefendi Seyyide Fatıma. Bu evlilikten, Seyyid Muhammed, Seyyid Muhammed Raşid, Seyyid Zeynel Abidin (Bu zat küçük yaşta vefat etmiştir.) isminde üç oğulları, Halime ve Hatice isminde iki de kız çocukları olmuştur.



İlk zevcesinin teşvikiyle ikinci defa yine akrabasından olan Seyyide Sıdıka ile evlenmişlerdir. Bu izdivaçtan da, Seyyid Abdulbaki, Seyyid Ahmed, Seyyid Abdulalim, Seyyid Muhyiddin, Seyyid Enver adlı oğulları ve dört kızı olmuştur.



Zahiri ilimlerde büyük bir alim olan Gavs hazretleri ahlaken çok halim idi.



Onu görenler halinden etkilenip hidayete ererdi. Gavs, çoğu zaman şöyle derdi: "Üstat Abdulkahhari Zoheydi, hakkımda şöyle demiş: "Bu zat iyidir, ancak bir kusuru vardır. 0 da çok halim olmasıdır. Elhamdülillah bu kusur ne büyük bir kusurdur."



Doğru ve faydalı sözleri tamamen dinler gerekirse cevap verirdi. Yoksul kişilerle oturup sohbet eder, onların arzu ve isteklerini karşılayıp gönüllerini hoş tutardı.



Küçük çocukları çok sever ve derdi: "Çocuklara yedi yaşından itibaren namaz kılmayı öğretiniz, on, on beş yaşları arası kılmazlarsa icap ederse dövünüz. Siz bu çabayı gösterin, onlar sonunda bırakırsa ebeveynleri mesul olmaz. Gençlikte yapılan ibadet çok makbuldür. Bir insan gençliğinde Allah'a kulluk etmezse, ihtiyarladığı zaman ne dünyaya ne ahrete yarar.



Bir gün mübareğe dediler: "Efendim bazı kişiler sizin münkirliğinizi yapıyorlar, siz ne dersiniz." Cevaben buyurdular : "İmamı Şafii (R.A) buyuruyor: Huzuru İlahide Rabbi Teala bana şefaat hakkı tanırsa önce münkirlerime şefaat edeceğim. Çünkü onlar bizim terakki etmemize sebep oluyor. Elbet bizim iyiliğe iyilikle cevap vermemiz gerekir." Yine Hasanı Basri (R.A) de kendi gıybetini yapanlara, iyiliğe iyilikle muamele edilir deyip, bir tabak şeker hediye göndermiş " Allahü Teala' nın İzniyle biz de öyle yaparız, onları severiz."



Ahlaken olduğu gibi takvada da tek...



Bir gün bazı sofilere Fatiha suresini talim ettiriyordum lisanları değişik olduğundan bu kişiler "sıratellezîne" derken doğru telaffuz edemiyordu. Bu yanlışlıkları düzeltmek için onlara ders vermeye başladım. Bizim bu dersimize Bilvanis seyyidlerinden bir tanesi itiraz edip dedi:



- Bunu bırakın, sadatlardan söz edin. Çünkü bir laf eksiğe veya fazlalığa bakmazlar. Ben de:



- Eğer yapılan ibadetler şeriata aykırı olursa, Allah (C.C) katında makbul değildir, dedim. Seyyid bana kızarak dedi:



- Şah ı Hazne'nin huzurunda bir alim, Şahı Hazne'nin haline kalben itiraz etti. Bu durumun farkına varan Şahı Hazne o alime bir nazar etti. Alim yere düştü, sonra sarığı boğazına dolaştı. Seyyidin bu sohbetinden ben çok korktum. Çünkü mübarek Seyyiddir, kalbi incinmiştir. Ben de bu işte zarar etmiyeyim diye durumu Gavs'a anlatmak için mübareğin yanına vardım. Gavs hazretleri akşam rabıtası yapıyordu. Rabıtayı bitirdikten sonra, dönüp bana dedi ki:



- Allah (C.C)'ın yolu nasılsa insan öyle anlatmalıdır. İtiraz edip buna darılan, darılsın, hangi büyük kayayı isterse kafasını o taşa vursun.



Gavs hazretleri en çok Akaid ve ilmihal bilgilerini öğrenmeye teşvik edip, derdi: "Akidesi zayıf olanın imanı da zayıftır. Zayıf olan iman her zaman tehlikededir. Dinin ayakta kalması ilimledir." Şahı Hazne diyor: "Dünyayı isteyen ilim okusun, Ahireti isteyen de ilim okusun."



Bunun için ilim çok önemlidir. Bakınız Rabbi Teala buyuruyor: "Allah'tan gereği gibi ancak alimler korkar." însan hayatı dünyeviyesinin her anını sünneti seniyyeye göre ayarlamalıdır.



Hazret dünyayı değiştirdikten sonra, Gavs yarım kalan ilmi şeriatını tamamlayıp, seyri sulukunu yapmak için Şeyh Muhammed Selim-el Hizaniye intisap etmek ister.



Bu işe karar vermeden önce istihare yapan Gavs, gördüğü rüyayı şöyle anlattı:



- Rüyamda; Hazret, Şahı Hazne ve ben beraber bulunuyorduk. Hazret Şahı Hazne'ye şöyle dedi:



- Şeyh Ahmed, Seyyid Abdülhakim'in babasının bizde çok emeği vardır. Onun için sen ona gözün gibi bak. Bu rüyayı şahı Hazneye intisap için işaret sayan Gavs, doğru Hazne yolunu tutar. Şahı Hazne'yi ziyaret edip tarikat almak istediği zaman, Şahı Hazne der:



- Abdülhakim sen tarikat almadın mı?



- Gavs, evet kurban önceden almıştım. Şah-ı Hazne:



-Kimin tarikatını almıştın ? Gavs:



- Hazret (K.S)'ın tarikatını.



Bu cevabı tebessümle karşılayan Şah-ı Hazne der:



- Hepimiz Hazret'in tarikatındayız. Senin tarikat almana lüzum yoktur. Tövbe verip, tarikat vermez. Bu hale şahit olan Şahı Hazne'nin halifesi Molla İbrahim şöyle der: Seyyid Abdülhakim, niçin böyle yaptın, bir menfaat görmezsin, bak bir kişi bir mülk alsa, onu istediği gibi tasarruf edip kullanabilir ve fayda görür.



Kişi sahip olmadığı mülkün üzerinde tasarrufta bulunabilir mi? Elbette ki bulunamaz. İşte mürşidi kamil de böyledir. Kendi tasarrufuna alabilmesi İçin, kendi eliyle müride tarikat vermesi gerekir. Kendi müridi olmayan bir kişi üzerinde hiç bir mürşit tasarrufta bulunamaz.



Bu sözlere çok üzülen Seyyid Abdülhakîm der: Biz bu işin böyle olduğunu bilmiyorduk.



Bir gün tekrar Şahı Hazne'yi ziyaret eden Gavs, der:



- Kurban ben tarikat tazeleyeceğim, Şahı Hazne:



- Hepimiz Hazretin (K.S) tarikatındayız. Senin tarikat tazelemene lüzum yoktur. Gavs :



- Efendim ben o zaman talebe idim, tarikatla fazla meşgul olamadım.



Bu konuşmalardan sonra Şahı Hazne, Gavs'tan "îstihare" yapmasını ister. Bu söze çok üzülüp renkten renge giren ve mahzun olan Gavs der:



- Yoksa beni rahmet kapısına kabul etmeyecek mi? Ben nereye gideyim, imanım tehlikede, ben imanımı nasıl kurtaracağım?



Emir gereği istihare yapan Gavs, o gece gördüğü rüyayı halife Molla İbrahim'e anlatır. Rüyası şöyledir: Çok kalabalık bir cemaat vardı. 0 cemaatta Hazret, Şah-ı Hazne ve Şahı Hazne'nin halifesi Molla Mehmed de vardı. Namaz vakti olduğu zaman, Molla Ahmed kamet etti, Şahı Hazne de İmam oldu, bize namaz kıldırdı.Bu rüyadan Şahı Hazne'ye intisaba izin çıktığını bildiren Molla Mehmed der : Seyyid Abdülhakim, müjdeler olsun, işin tamam.



Rüyasını Şahı Hazne'ye anlattığı zaman, mübarek der:



"İnşaallah Hazret'in izni vardır. Gel sana tarikat vereyim."



Bu hale çok sevinen Gavs böylece Şahı Hazne'ye intisap eder.

Ziyaret -> Toplam : 125,28 M - Bugn : 32911

ulkucudunya@ulkucudunya.com