SUAL : Seyyid Kutub kimdir, bazı eserlerlerde sapık fikirleri ve hatta mezhepsiz olduğu ve idam edilmeden önce bu fikirlerinden tevbe ettiği, lakin es
01 Ocak 1970
EL-CEVAB: Seyyid Kutub l903 ‘de Mısır’ın Said bölgesi köyünde doğdu.Ailenin ikinci çocuğu idi. Birincisi Hamide Kutub, ikincisi kendisi, üçüncüsü Emine Kutub ve dürdüncüsü Muhammed Kutub.İlk okuldan sonra orta ve liseyi Kahire’de dayısının yanında okudu. Bu esnada ailesi de Kahire’ye taşındı. Yüksek tahsilini meşhur (!) Ezher’in Edebiyat fakültesinde yapmış olduğundan, her hükmü edebiyatçı yaklaşım ile ele alarak, ehl-i sünnet ve cemaat çizgisini tanımayanları kolay ikna etmiştir. 1941 yılında Sosyoloji doktorası için resmen Amerika’ya gitti. Önce sosyalist fikirleri yaydı..Sonraları Kahire müftüsü ve mason locası başkanı olan Abduh’un dinde reformist yolunu benimsedi.1966'da idam edildi..Görüldüğü gibi, Kutub; İslami ilimler okuyarak bir hak mezhebe göre bilgi sahibi olmak yerine, sosyoloji ve edebiyat alanında ihtisas sahibi birisidir.İslam’a yaklaşımı ve anlatışı, maalesef işte bu temelsizlik yüzünden hep hatalı olmuştur.
Ahmed Davudoğlu merhum, O’nun için :”Seyyid Kutb bir ediptir, biraz dini kültürü vardır.Sözü dinde sened olamaz.Çünkü, (icazetli) din alimi değildir” buyurmuştur.[1] Bir insanın sözünün dinde sened olabilmesi için icazetli ehl-i sünnet ve cemaat alimi olması lazımdır.Hele icazetsiz birinin tefsir yazması cinayettir.Şehid olmuş mudur, olmamış mıdır meselesi için : Üstad Necip Fazıl merhum:”Sahte Kahramanlar konferansımda gerçek kahraman olarak göstermiştim. Fakat sonradan gördüm ki, Seyyid Kutub bir İbni Teymiyye meddahıdır ve kellesini kaptırdığı sosyalizma yularının zoruyla Hazreti Osman (RA)’a adaletsizlik isnad eden ve dil uzatan bir bedbahttır. İdam edilmeden bu sapıklıklarından istiğfar ettiğini söyleyenler oldu. Eğer öyle ise şehid.. Değilse, mücadelesi kafire karşı bir sapığın davranışından ileri geçmeyen bir zavallı.”[2]
Bu son ihtimale göre şehid olsa bile, Seyyid Kutub ile meselemiz bitmiyor ve bitmeyecek. Zira yazmış olduğu sapık kitapları ve bir de ortada tefsir diye gezen, şahsi hezeyanları var..Bu tefsir isimli (Fi’zilail Kur’an) güya Kur’an tefsiri ve sapık kitapları piyasada gırla gidiyor. Mezhepsizler -tıpkı diğerlerine yaptıkları gibi- O’nun da kitaplarını yaymayı cihad biliyorlar. Çok ilginç olan bir şey de, İslam devleti kurma maksadlarını içeren kitaplarından Türkiye’de düzen koruyucuları hiç rahatsız olmuyorlar ! Yıllardır, her dönemde serbestçe satılmaktadır. Bu kişi, Mısır’da Nasır’a ve onun düzenine karşı mücadele vermedi mi ? Öyleyse onun kitaplarının TC için bir tehlike arz etmesi gerekmez mi ?! Tabi birileri onun sapık görüşlerle Ehl-i sünnete darbe vurduğunun farkında..Böyle adamların kitapları okunsun, ümmet bozulsun !
Kendisi tevbe edip, şehid olsa bile, bu temenni gibi bir söylenti, elde belge yok bir, ikincisi; ortalıkta gezen kitapları her gün binlerce insanı zehirliyor..Şimdi onun kitaplarındaki sapıklıkları yazmıyalım da, insanların sapanlarında artış mı olsun ? Şehitse, şehitliği kendine mübarek olsun.Amma tevbe etse bile, bu veballeri “Kim kötü bir çığır açarsa, peşinden gidenlerin günahlarından eksilmeksizin, kendisine yüklenir ” hadis mealinin belirttiği konumda olur..M.Şevgi Eygi’nin dediği gibi, “O bu kitablar yüzünde, mezarında kan terlemektedir.”[3]
İşte S.Kutub’un yanılgılarının ve ehl-i sünnet inancına uymayan görüşlerinden bazılarının vesikaları :
1- Seyyid Kutub, bütün kitaplarını müctehid edası içinde yazar.Yani kendisini müctehid yerine koyar..Bir İmamı Azam (RA) gibi sanır..Tefsirinde geçmiş ehl-i sünnet müfessirinden pek kaynak göstermez..”Kur’anı kendi reyi ile tefsir edenin yeri cehennem ateşi olsun”[4] hadis-i şerifini çok iyi düşünmek durumundayız.
2- Bütün kitapları ayet ve hadisten derlemedir.Ayetler herhangi muteber bir tefsire dayanmaz.Hadislerin yorumu, şahsı tarafından yapılır.Nasih, mensuh, sebeb-i nüzul ilimleri bilinmeden tefsir işine soyunmak büyük bir musibettir.
3- İcma ve Kıyas tanımaz. Sahabe için bile durum böyledir.Mesela, ‘’eğer bugün bazı kimseler zekatı kendi elleriyle verebiliyorlarsa, bu İslamın farz kıldığı bir şekil ve nizam değildir ” deme cür’eti kendisine aittir.[5] Ne var bunda diyenler meseleleri kavramamış insanlardır.Bu sözün ucu Hazreti Osman (RA) efendimize ve O’nun mübarek ictihadına ve bu ictihad sonucu oluşmuş, icma-i ümmet, yani Hazreti Osman radiyallahü anh efendimiz zamanında yaşayan tüm sahabelerin ittifakını reddemeye-Allah bizleri bu sapıklığa düşmekten korusun amin- götürür. Zira Hazreti Osman (RA) efendimiz ictihadıyla altın ve gümüş zekatlarının verilmesini sahiplerine bıraktı. Bu noktada Seyyid Kutub, hiçbir mezhep imamının demediğini demiş oldu..Zaten mezhepsizler, mezhepler üstüdür.
Müslüman ümmet, yüzyıllardır, altın, gümüş, para gibi görünmez değerlerini; Hz.Osman -radiyallahü anh- efendimiz ve sahabe-i kiramın icmaına uyarak zekat olarak veriyorlar. Kutub, yukarıdaki cümlesiyle hem müslümanları ve hem de sahabeyi, Hz.Osman efendimizi, bu İslam’ın farz kıldığı bir şekil ve nizam değildir diyerek farzı yerine getirmemekle; İslam dinini bilmemekle itham etmiş oluyor. Bu ne büyük enaniyet, nefse ve akla güveniştir.. Adam gözümüzün içine baka baka İslam büyüklerine yaldızlı edebiyatı ile hakaret ediyor. Buna rağmen bazı aymazlar da Kutub büyük alimdir diyebiliyorlar. (devam edecek)
[1] Ahmed Davudoğlu, Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri
[2] N.Fazıl Kısakürek, Doğru Yolun Sapık Kolları
[3] Ehl-i Sünnet İtikadı, sh: 10 Bedir yayınevi.
[4] Tirmizi
[5] Seyyid Kutub, Cihan Sulhü ve İslam, sh.150-158
Yararlanılan bazı kaynaklar: Tenkit yazılarını hazırlarken faydalandığım kaynaklardan bazıları şunlardır : Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in Doğru Yolun Sapık Kolları, Hac, Raporlar ve Sahte Kahramanlar adlı eserleri. Ahmed Davudoğlu merhumun Dini Tamir Davasında Din Tahripçileri adlı eseri, Mehmed Ali Demirbaş’ın Başlangıcından Bugüne Mezhepsizler adlı eserleri, Yusuf Nebhani hazretlerinin Şevahidü’l Hakk’dan Vehhabilere Cevaplar adlı eseri, Mezhepsizlik İslam Şeriatini Tehdit eden en tehlikeli Bid’attir adlı eserin sahibi Said Ramazan el-Buti, Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukukı İslamiyye ve İstilahatı Fıkhiyye Kamusu, Ehl-i Sünnet İtikadı Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi hazretlerinin Bedir yayınları tarafından hazırlanan eserinin önsöz, tenbih ve ihtar bölümleri, Allame Muhammed Abdurrahman Silheti hz.lerinin Seyf’ül Ebrar Mezhebsizlik ve Vehhabilik adlı eseri, Furkan dergisinin çeşitli sayıları, M.Şevki Eygi’nin Milli Gazetedeki makaleleri,Yusuf Kerimoğlu’nun Fıkhi Meseleler kitapları, Ehl-i Sünnetin Müdafaası (Bera’atül Eş’ariyyin) Bedir Yayınevi ve Sadrettin Yüksel hocanın Makaleleri; “Cemaleddin Efgani Etrafında Makaleler” isimli eserin yazarı Malatyalı Muhammed Reşad, Enver Baytan hocamızın “Sultan Hamidi Olmayan Maskaralıklar” adlı Mevsim yayınlarından çıkan eseri.Elbette son olarak muhterem Dr.Ebuberkir Sifil hocanın değerli makale ve kendisiyle yapılan sohbetler yaşayan bir alimin tesbit ve tarzının ayrı bir yeri var.
Bir şeyi daha açıklamakta fayda var : İsimlerini ele aldığım şahısların pek azı hariç yüzlerini bile görsem tanımam. Onlarla şahsi ve garazi bir davamın olmadığını; yalnızca fikir, düşünce ve itikadi zararları itibariyle, tenkit ettiğimin bilinmesini isterim.Bu aşırı görüşlü dinde reformcu insanlara inanmış olanların temel açmazlarından birisi de: Kendilerine yapılan, reformcuların batıl fikirlerinden örneklemeleri bir tarafa bırakıp; onların İslam’a saldıran yönlerini teşhir eden, zararlı yönleri konusunda insanları uyaran ulemayı, kişileri, ele alıyor olmalarıdır! Yani bir alim, Seyyid Kutub’un Sünnet Yolu’na uymayan vahim hatalı bir fikrini gösterse, gösterileni bırakıp, göstereni ele alıp, yıpratma garabetine düşüyor olmalarıdır, bu açmaz gibi gözüken hile..
Oysa Hz.Ali –-radiyallahü anh- efendimiz :”Doğru, kafirin dilinden de çıksa dahi, makbuldür” buyurmaktadır.Oysa burada söz konusu olan doğru tenkitler İslam alimlerinden gelmektedir. Meselenin püf noktası, tenkit eden ve edilen şahıs olmamalı, tenkidi yapılan düşünce (yazı, söz, cümle) olmalıdır.