AHMET ER RIFAÎ HZ.
01 Ocak 1970
HAYATI Rufâî Tarikatı’nın kurucusu, piri, büyük mutasavvıf Seyyid Ahmed er-Rufâi kuddise Sirruhu, (512-578/118-1182) yılları arasında yaşamıştır.Neseb-i Şerifleri Dmam Hüseyin bin Ali Radiyallahû Anhuma’ya vasıl olur.Ahmed er Rufâî’nin Hazreti Hüseyin Radiyallahu Anh soyundan gelen birSeyyid olduğunda bütün kaynaklar birleşir. Babası Seyyid Ali, Annesi iseEbu Eyyûb el Ensarî’nin torunlarından Fatıma el Ensarî’dir. Ahmet Rıfai Hazretlerinin dayısı, büyük alim Mensur (r.a.) şöyle anlattı:“Bir gün manevi alemde Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) gördüm. Bana,“Ey Mensur! Kız kardeşin kırk gün sonra Ahmet isminde bir çocuk dünyayagetirecek. Bu çocuğu, Aliyyül Kari Vasıti’nin (r.a.) terbiyesine teslim et. BuZat, ALLAH indinde azizdir, sakın ihmal etmeyiniz.” buyurdular. Tam kırkgün sonra Ahmet dünyaya teşrif ettiDedesi Seyyid Yahya, Abbasi halifesi tarafından Basra’da bulunan Şiiler veSünniler arasındaki kavgalara son vermek üzere görev verilmiş o da bugörevi en iyi şekilde yerine getirerek Basra, Vâsıt ve Batâih bölgelerindehuzuru sağlamayı başarmıştı. Dşte Ahmed er Rufâi’nin babası olan SeyyidAli bu zatın oğludur. Ahmed-er Rufâi, Bağdat ile Basra arasında Bataih(bataklık yerler) bölgesinde Ümmüabide köyünde dünyaya teşrif etmiştir.Seyyid Ahmed-er Rufâi Hazretleri, yedi yaşına kadar babası Seyyid Ali’ninnezdinde kaldı. Yedi yaşında iken babası vefat edince, devrin büyükmutasavvıflarından olan dayısı ve şeyhi Mansur el Batâihi, annesi vekardeşleri ile birlikte Onu himayesine aldı. Küçük yaşta hafızlığınıtamamladıktan sonra Peygamber Efendimiz’in manevî işareti üzerine dinîilimlerini tahsil için Şeyh Ali Ebu’l fazl el Vasıtî’ye teslim edildi. Şey AliyyülVasıtî hazretleri Peygamber efendimizin manevî emrine imtisalen Ahmed-er Rufâi’nin tahsil ve terbiyesinde büyük bir dikkat ve titizlikle hareketederek son derece ihtimam ve gayret gösterdi. Ahmed-er Rufâi aklî venaklî ilimlerde çok üstün bir gayret ve başarıyla ilim kariyerine sahip oldu. Hakiki bir fıkıh, hadis, tefsir alimi ve hakiki bir mutasavvıftı. Ayrıca çokmükemmel bir hatipti de... Seyyid Ahmet Rufai (r.a.); orta boylu, nuryüzlü ve buğday benizli idi. Saçları siyah, sakalı seyrek, alnı açık ve genişidi. Gözlerine sürme çeker, devamlı tebessüm eder halde bulunurdu. Öylegüzel konuşurdu ki, kalpleri harekete geçirir, sohpetine doyum olmazdı.Hatta bir keresinde cemaate vaaz-ü nasihat ediyordu. Cemaatte bulunanalimlerin Ahmet Rufai Hazretlerine çok fazla soru sorduğunu gören EbuZekeriyya (r.a.) onlara müdahale etti. Bunun üzerine Ahmet Rufai (r.a.)tebessüm edip, “Ey Ebu Zekeriyya! Bu dünya fanidir. Bırakınız ben hayattaiken sorsunlar.” buyurdular. “Bu dünya fanidir” buyurduğunda, cemaatfevkalade heycana kapıldı, içlerinden beş kişi orada vefat etti. Orada hazır bulunanlar içinden, ibadetlerini tam olarak yapamayan binlerce kişi tövbeedip doğru yola geldi. Ahmed-er Rufâi, Şeyh Aliyyül Vasıtî Kuddise Sirruhu’dan hem icazet aldı,hem de hırka giydi. Vasıtî Onun için : “Herkes üstadıyla, ben ise talebemRufâi ile iftihar ederim” demiştir. Ahmed-er Rufâi, Şeyh Aliyyül Vasıtî Kuddise Sirruhu’nun vefatından sonradayısı Mansur el Batâihî’nin terbiye ve irşad halkasına girdi. 27 yaşınakadar dayısından tasavvuf dersleri alarak çok kısa zamanda seyr-isülûkunü tamamladı. Daha sonra dayısı tarafından Ona “Şeyhü’ş-şüyûh”unvanı ile birlikte halifelik vererek kendisine bağlı bütün tekkelerinşeyhliğini verdi. Dayısı’nın vefatı üzerine bu yaşta posta oturdu. KuddiseSirruhu, bütün tekkelerin şeyhliğine getirilince, Onu çekemeyenler, iftiraatanlar eksik olmadı.Yıllar geçtikçe müritlerin sayısı artıyor, şanı şöhreti her tarafayayılıyordu.Bu durum Irak’taki bazı şeyhlerin Onu kıskanmalarına sebepoldu. Bir çok iftira, itham ve dedikodu ortaya atıldı. Neticede AbbasiHalifesi el Muktefî’ye, erkek ve kadın müritlerini aynı zikir meclisinde birarada bulundurduğu iddiasıyle hicrî 550 yılında şikâyet ettiklerinde, halifedurumu yerinde incelemek üzere bir müfettiş gönderdi. Durumu araştıranve inceleyen insaf sahibi müfettiş inceleme sonunda kanaatlerini bir raporhaline getirerek şöyle demişti: “Bu Seyyid ve müritleri sünnet yolundadeğillerse, yeryüzünde sünnet üzere hareket eden hiç kimse kalmamışdemektir.” Bunun üzerine Halifesine, yaptırdığı tahkikattan dolayı özürdileyen bir mektup göndermiştir.. Misafirler için verdiği yemek haricinden başka bir şey yemezdi. Kendisineait olan misafirhane, devamlı olarak dolup boşanırdı. Eli ayağı olmayanveya cüzzam gibi ağır hasta olan kimseleri yanına alır, onları bizzat kendielleriyle yıkar, temizler ve elbiselerindeki yırtıkları yamardı. Çok mütevaziidi. Daima az konuşurdu ve “Sukutla emrolundum.” buyururdu. Namazkılarken benzi sararır, kendinden geçerdi. Bir gün kendisi, “Namazakalktığım zaman sanki ALLAH Teala bana Kahhar sıfatıyla tecelli edecekdiye korkuyorum.” buyurdu. Ahmet Rıfai Hazretleri hayvanlara karşı çokşevkatliydi. Kimsenin bakmadığı temiz olmayan ve cüzzamlı bir köpeğebaktı, onu yıkadı ve besledi. Bir gün paltosunun eteğinde evin kedisi uyuyakaldı. Namaz vakti geldiğinde kediyi uyandırmaya kıyamadı ve bir müddetonu şevkatle seyretti. Uyanmayacağını anlayınca kedisinin yattığı yerikesti. O haliyle namaza gitti. Geri geldiğinde kedi uyanıp oradan gitmişti.Kesik parçayı paltosuna tekrar dikti. Aşırı derecede alçakgönüllü ve takva sahibi idi. Bir gün, “Dçinizde benimayıbımı, kusurumu görüpte söylemeyen var mıdır? Varsa lütfensöyleyiniz.” buyurdular. Orada bulunanlardan bir tanesi dedi ki: “Efendim,ben sizde bir kusur görüyorum.” Bunu işiten Seyyid Hazretleri hiç üzülmedi, söyleyeni kınamadı ve, “Ey kardeşim, lütfen kusurumusöyleyiniz.” buyurdu. O kimse, “Bizim gibi, size layık olmayan kimselerihuzurunuza kabul buyurmanızdır.”deyince, başta Ahmet Rıfai (r.a.) olmaküzere oradakiler ağlamaya başladılar. Bir ara Ahmet Rıfai Hazretleri,“Hepinizden daha aşağı olduğumu biliyorum ve ben sizlerinhizmetçinizim.” buyurdu. Dbrahim Besti isminde birisi, bir gün Ahmet RufaiHazretlerine hakaretlerle dolu bir mektup yolladı. Bu mektubu alan AhmetRıfai (r.a.), yanında bulunan birisine mektubu okuttu. Her türlü iftiranıniçinde bulunduğu bu mektup okununca, Seyyid Hazretleri sükunetledinlediler ve, “Doğru söylemiş. Eğer ALLAH Teala’nın indinde şüpheli birdurumum yoksa, insanların bana ettiği iftiralara hiç aldırış etmem.”buyurdular ve mektuba cevap olarak şunları yazdırdılar: “MuhteremDbrahim Besti Hazretleri, ALLAH Teala beni dilediği gibi ve istediği yerdeyarattı. Sizin doğruluğunuza güveniyorum. Hayır dualarınızdan benimahrum bırakmamanızı ve haklarınızı helal etmenizi yüksek zatınızdanistirham ediyorum.” Ahmed er Rufâi Hazretleri, Hicri 555 senesinde hacca gitmiştir. Hacdönüşü Medine’de Ravzaı Mutahhara’yı ziyaret etmiştir. PeygamberEfendimizin kabri önünde şu nidada bulunmuştur. “Esselâmü Aleyke yaCeddi!” Peygamber Efendimizin kabrinden: “Aleyküm Selam Ya Veledi”cevabı duyulmuştur.. O sırada orada bulunan bütün ziyaretçiler bu sesiişitmişlerdir. Bunun üzerine vecde gelen Seyyid Ahmed-er Rufâi’Hazretleri, titreyerek diz çöküp şunları söylemiştir. “Uzakta iken ruhumugönderiyordum. Bana, vekâleten toprağını öpüyordu, şimdi isehuzurundayım şu mübarek elini uzatıver de dudaklarım onunla haz duysun!..” Peygamber Efendimiz’in kabrinden nuranî eli dışarıya uzanmış vebütün ziyaretçilerin gözleri önünde O, bu eli öpmüştür. Bu hadise (Burhan) bir tevatür derecesinde hacılar arasında yayılmış,bütün Dslâm ülkelerinde duyulmuştur. Şahidler arasında devrin tanınmışsofileri de vardır. Abdukadir Geylâni Hazretleri, Seyyid Ahmed-er Rufâi’Hz.leri için : “ Sahabe-i Kiram, müçtehidinden mada tabakat-ı evliyadanhiç kimse Ahmed’er Rufaî Hazretlerinin makamına vasıl olamamıştır.”Demiştir.Hicri 560 yılında Abbasi halifesi olan el-Müstencid, kendisini Bağdat’adavetinde karşılamak üzere oğlunu vazifelendirmiştir. Sarayda davetlilerarasında devrin ileri gelen Şeyhleri- mutasavvıfları da hazır bulundular.Her biri sırayla sohbet eder, söz sırası Ahmed-er Rufâî hazretlerine gelincebir konuşma yapmış Halife el Müstencid, Ahmed-er Rufâî’nin sohbetiniağlayarak dinlemiştir. Daha sonra Seyyid Ahmed-er Rufâî babasınınBağdad’taki türbesi civarında zikir meclisi tertip ederek, Halifenin de bizzatbu mecliste bulunmuştur.Kaynaklarda Rufâî hazretlerinin, ikinci bir defa daha hacca gittiği , arafatta Hızır (a.a) ile karşılaştığı ve Hızır’ın kendisine tac ve hırka giydirdiği ifadeedilmektedir.Dlk eşi Hatice binti Ebi Bekir el Vasıt- en Neccavi’den Fatıma ve Zeynep adlıiki kızı olmuş, eşinin vefatından sonra evlendiği ikinci eşi Rabia’dan sonraSalih isminde bir oğlu olmuş ve küçük yaşta vefat etmiştir. Nesli iki kızı iledevam etmiştir. Fatıma^dan Dbrahim Azeb (609) ve Ahmed-el Ahdar(645) adlı devrinde meşhur olan iki Sûfî, Zeyneb’den ise ikisi kız, altısıerkek torunları olmuştur. Bunlardan Dzzeddin AHMED Sayyad (574-670)Rurâîye’nin Sayyadiye kolunun kurucusu olup, Rufâî Tarikatının Dslâmâlemine yayılmasında tesiri olmuştur.Ahmed-er Rufâî Hazretleri, Hicrî (578), Miladî (23 Ağustos 1182) tarihindeşiddetli bir ishal hastalığı sonunda vefat etmiştir. Vefatından önce ; “Benidilenci keşkülü yerine koymayın, tekkemi bugün harem, öldükten sonramezar etmeyin. Ben Hakk Tealâ’dan tek olarak yaşamayı diledim. O benitoplum içinde yaşattı. Öldükten sonra belki o muradıma erişirim. Topraküstünde her ne varsa eninde sonunda yine toprak olacaktır.” Bu sözü ilekeramet buyurmuşlardır. Türbe-i Saadetleri yanında kimse yoktur. Kırınortasında tenha bir yerde Bağdad’ın güneyinde Vasıt yakınlarındabulunmaktadır.Ahmed-er Rufâî Hazretleri’nin tasavvuf ve Tarikat anlayışı, kitap vesünnete tabi olan bir anlayıştır. Onun ifadeleri içerisinde Dslâm dini, zahirve batını ile bir bütündür. Kalp cesetsiz olmaz, Kalbi olmayan bir cesed ise çürür. Tasavvuf ilmi,kalbin ıslahından ibarettir. Tarikat şeriat demektir. Hakikat, Şeriatamuhalefet etmez. Tasavvuf, söz konusu ettiği Tarikat, şeriatın bizatihiiçinde taşıdığı mana ve hikmetlerdir. Tasavvuf, Yün hırka ve taç giymekdeğildir.Tasavvuf; hüzün hırkası, sıdk tacı, tevekkül elbisesinde bürünmektedir.Dnsanın kalbi haşyet, bedeni edep, nefsi........,, benliği yokluk ve dili dezikir örtüsü ile örtündüğü takdirde tasavvuf yolunda bulunmuştur.Mükemmel sofi her halde Hz. Peygamber (a.s)’a tabi olan ve kullukderecesini en yüksek derecede olarak benimseyen kimsedir. Kul ancakAllah’dan gayri herşeyin kulluğundan kurtulduğu ve hürriyet makamınaulaştığı vakit, mükemmel bir kul olabilir. Tasavvuf edeptir. Bu da Peygamber’in sünnetine tabi olmakla kazanılır.Derviş olmak için cemiyet hayatından uzaklaşmak gerekmez. Müritler,dünyevi meşguliyetlerini terk etmeksizin helâl ve harama dikkat ederekgafletten uzak kalmak suretiyle Hakk yolunda ilerleyebilir. Bütün iş, kalbitemizlemek ve temiz tutmaktır. Kerametlere rağbet etme. Çünkü velilerbundan kaçınmışlardır. Müritler için ne bir noksanlıktır, ne de Allah’ınkapısından ayrılma Kalbini Rasulullah’a yönelt, şeyhin ve mürşidinvasıtalarıyla O’nun yüce kapsından yardım iste..
Karşılıksız, garazsız şeyhine hizmet et. Ona karşı son derece terbiyeli veedepli ol. Gıyabında dahi onun şerefini koru. Kendini onun hizmetine ver,evinde hizmeti arttır. Huzurunda az konuş. Ona tanzim ve vakarla bak.Ona sakın küçümseyici bakışlarla bakmayasın. Kardeşlerine öğüt ver,kalplerini kazanmaya çalış. Dnsanların arasını bul. Dnsanları Allah’ayöneltmeye bak. Sadakat ve ihlasla dervişlerin yolundan gitmelerini sağla.Kalbini Zikir ile, kalıbını da fikirle tamir edip güzelleştir. Gayen su üstündeyürümek, havada uçmak olmasın. Bunları balıklar ve kuşlar da yapıyor.Himmet kanatlarıyla sonsuzluklara uçabiliyor musun ? Sen ona bak...Ahmed-er Rufâî hazretleri, kendisinin tevazu, zül, inkisar yoluylamatlubuna vasıl olduğunu, bunları tarikinde bir esas olarak tercih ve tespitettiğini söylemektedir. Menkıbeler içinde fevkalade tevazuunu gösteren örnekler vardır.Bunlardan birinde kendisine iftira, hakaret ve küfür dolu sözler sarf edenbir şeyhe karşı, “Efendim, sizin hilminiz büyüktür, affınız geniştir. Benneyim ki, ne kıymetim var ki bu kadar hiddete kapılıyorsunuz. Ben, sadecehizmetkarlarınızın en miskiniyim, ayaklarının tozuyum.” Şeklinde yumuşakve mütevazı bir söz ile mukabele etmesi üzerine, Ahmed-er RufâîHazretleri’ni kızdıracak başka bir söz bulamayan Şeyh “Görüyorum ki siznefsinizden sıyrılıp çıkmışsınız. Şimdi mülk sizindir., nimet sizindir ve sizinneslinize aittir. Beni de bağışlayın” demiş ve müritleri arsına girmiştir. Bunevi menkıbeler ve eserlerindeki ifadeler Onun şahsiyetini ve tarikat pirleriarsındaki hususiyetini gösteren çizgilerdir.Şu nokta dikkat çekicidir ki birkaç keramet olayı istisna ondan bahsedenmenkıbeler daima Onun davranış ve ahlâkını, insanlarla münasebettetevazu ve hoşgörüsü ve ağırbaşlılığını anlatmaktadır. Bu özelliği ile“Tasavvuf Güzel Ahlaktır. Tarifinin müşahhas bir örneği olarakgörülmektedir.Ahmed-er Rufâî Hazretleri, dört büyük kutuptan biridir. AbdüulkadirGeylani Hazretlerinden sonra Kutbiyet makamına yükseldiğini kaynaklarbelirtmektedir. Gavsiyet ve Kutbiyet âlemi kendisine bundan önce de birkere daha tevdi edildiği ve onun bu vazifeden af dilediği, bunun üzerineAbdulkadir Geylani’ye verildiği, O’nun ölümü üzerine tekrar kendisine tevdiedilince bu vazifeyi kabul ettiği ve onaltı sene birkaç ay bu makamdabulunduğunu ifade etmektedirler. Kendisine Ebül Alemeyn (iki sancaksahibi) künyesinin bu duruma işret olarak verildiği kaydedilmektedir.Ahmed-er Rufâî Hazretleri müritlerini şöyle müjdeliyor:“ Rabbim bana lütf’ü ihsanınla gözlerin göremediği, kulakların işitmediği,beşerin akıl ve hayaline gelmediği, bir çok nimetler ihsan etti. O’nunkerem elçisi Rasulullah, (s.a.v.) beni temin edip söz vermiştir kiMüridlerimi, sevenlerimi, zürriyetimi sevenleri, yerinde kaim olanlarıellerinden tutup kaldıracak ve kurtaracak. Bu hal, kıyamete kadar böylesürecek. Dşte ruhen biat böyle hasıl oldu. “Allah (c.c) verdiği sözden dönmez.”Şu halde Onun yolunda gidenlerin sahip oldukları büyük nimet ve müjdeyibütün açıklığı ile ifade eder.Ahmed-er Rufâî Hazretleri, Mecal bin Yunus ve Abdül Mü’min adında ikimüridi ile sahrada geziyorlardı. Birbirlerine olan sevgi ve muhabbetleri pekziyade idi. Onların bu yakınlığı ve duydukları manevi haz, her ikisini desarhoş etmişti. Bu durum onları zaman zaman kendilerinden geçiriyordu..Cezbeye tutuluyorlardı. Hatta müritlerden biri;-Sana bu kadar zamandır Ahmed-er Rufâî Hazretleri’nin yakınlığından sanane erişti?Diğeri:-Ne dilersem kabul edilme lutfu.-Dile bakalım Allah (c.c) lutfedecek mi ?-Ya Rabbi ateşten azad olduğuma dair şu aciz kuluna bir ferman göster. Diye niyaz etti.-Allah (c.c)sonsuz kerem sahibidir. Fazlına nihayet yoktur. Ve iki müridinönüne bir yaprak sağa sola yalpa yaparak bir kâğıt düştü. Kâğıda baktılar,Kâğıt bembeyazdı. üzerinde hiçbir yazı yoktu. Alıp Seyyide götürdüler. Vehiçbir şey söylemediler. Seyyid bu bembeyaz kâğıda baktı ve hemen şükürsecdesine kapandı. Secdeden başını kaldırınca:- “Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun ki bağlılarımın cehennemdenkurtuluşunu bana dünyada gösteriyor.” Buyurmuş. “ Bunun üzerinde yazıbulunmayan beyaz kâğıt “ diyen oradakilere:- “Evlatlarım kudret eli siyahla yazmaz, bu nurla yazılmıştır.” Cevabınıvermiştir.Ahmed-er Rufâî Hazretleri, çok farklı özelliklere sahipti.Peygamber Efendimize çok yakın idi. Ona her şeyi ile tutkundu.Cenab-ıHakk, yaradılışında onunla kader birliği içinde yaratmış, bir takımhikmetlerle onun isminin müsemması kılmıştır. Dünyaya gelmeden annesive dayısı Mansur el-Bataîhi’ye rüyalarında isminin Ahmed olmasımüjdelenmiş ve emredilmiştir. Küçük yaşta Peygamber Efendimiz gibiyetim kalmıştır. Nesli kız evlatları ile devam etmiş, erkek evladını küçükyaşta kaybetmiştir. Hayatında kendisine hakaret edilmiş, eziyet görmüş, Oise Peygamber Efendimiz gibi sabırla, dua ile mukabelede bulunmuş,hasımlarına karşı tevazu göstermiştir.
AHMET ER RUFAD HZ.KERAMETLERD Seyyid Ahmed er Rufai Hz. 555 Hicrî (Miladi 1160) tarihinde Doksan binhüccacın gözleri önünde Efendimizin Mübarek elini(yedi beyzasını) öper.Dünyanın muhtelif yerlerinden insanlar, ziyaret için Ravza-ı Mutahhara’yatoplanmışlardır. Bu esnada derinden gelen bir inilti şöyle terennümediyordu:
Fiy hâletil bu’di ruhu küntu ursiliheTukabil-ul arda inni vehiye naibetiVehezihi devlet-ül eşbehu kad haderatFemdut yemiyneke key tahza bihe şefeti..“Arada uzak mesafeler varken saygıyla elinizi öpmek için vekâletenruhumu gönderiridim. Şimdi ise cismanî varlığını görmek gözle nasip oldu.Mubarek elini uzatasın ki şu hasretli dudaklarım haz ve sevinçle dolsun.!”Nefesleri kesecek bir hadise , elektriklenmiş vücutların derin bakışlarıutulmayacak bir tabloyu seyrediyordu.Bunun üzerine Nebiler nebisinin mübarek eli nuranî cismiyle Merkad-işerifinin altından uzandı. Ve Rufaî Hz. O yılki hacılardan çokça kalabalıkşahitler huzurunda onu öptü..yeri ve göğü velveleye boğmuş bir haldesarhoş bakışların önünde Seyyid Rufaî (k.s.) mübarek başını Ravza-imutahhara’nın eşiğine koyarak “Bu mukaddes eşiğe yüzümü koyuyorum,beni çiğneye çiğneye geçiniz.” Bunun üzerine alimler, arifler başkakapılardan çıtılar, Müridan kendisinden geçti Ellerine o anda ne geçti isevücutlarına sokmaya başladılar. Çivi, şiş, bıçak, kama vs. neye ve neryerastlarlarsa sapladılar. Bir kısım müptedi ise O’nu çiğneyerek çıkarlarken büyük Veli şöylediyordu: -“Allah’ım manevî gücümü, îmanımı zât’ı Ecelli-Âla’na ve bilgimi depeygamberine karşı arttır. Bu hali yoluma bir hüccet kıl..”Bu hadiseye Abd’ül Kadîr Geylanî (ks.) Cenab Zağferanî,Şeyh Adib.Müsafir., Şeyh ve Aliyyul Heyti b.Kays, Şeyh Ali b.Umeys, Şeyh AliTaberi şahid olmuşladır.Bu vak’a o kadar doğrudur ki, bir çok ulemanın şu şekilde bir fetvavermesine sebep teşkil etmiştir.:“-Her kim bu kerameti inkâr ederse .. delâlete düşer ve sapar”Bu vak’a aynı zamanda Dönemin Tasavvuf akımları arasında büyükdalgalanmalara yol açtı. Bu olay üzerine pek çok şeyh dergâhını kapatıpAhmed-er Rufaî ‘ye mürid olarak geldi. Seyyid ile aynı yıllarda yaşamışGavs’ul Azam Abdulkadir Geylanî (Ks.), O’nu evliya üzerine hüccet-i ilahîolduğunu söyledi.Ahmed_er Rufaî’nin haline nigahban olan Abdulkadir Geylani hazretleriO’nu en güzel şekilde tarif ediyordu. “ Ashab-ı Güzin Al-i Beyt-Rasûl-ülEmîn ile cümlesi müctehidin hazeratından maada tabakat-ı evliyadaAhmed-er Rufaî mertebesine kimse vâsıl olmadı. Buyurdukları mervîdir..
Seyyid Ahmed Er Rifai' ninEl Hikem Er-Rifai' sinden :Bismihi Teala;Her türlü hamd'ü sena alemlerin Rabb-ı Allah'a mahsustur. Allah'ınsalat ve selamı, efendimiz Muhammed aleyhisselama, onun ;soyuna vebütün ashabına olsun.Yine Allah'ın selameti bizim ve Allah'ın salih kullarının üzerine olsun.Naçiz .kul Ahmedcik'den, kardeşimiz, muhteşem şeyh AbdüssemîHaşimî'ye.Allah; bizim, onun ve bütün Müslümanların yardımcısı olsun Amin!..Ey kardeşim!Sana, Allah'tan korkmayı ve Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem'insünnetine uymayı öğütler, bu nasîhatıma hırsla ve sımsıkı sarılmanıdilerim. Zira benim bu öğütlerim, sana ve senin gibilere faydalı olacaktır,înşallah!..Sakın bu öğütlerimi, onlara ehil olmayanlara vermeğe kalkışma.Eğer böyle yaparsan, emaneti ehlinin gayrine vermekle haksızlık etmişolursun.Ey Abdüssemî!Derviş, nefsine yardımcı olduğu ve ona dayandığı zaman rahatsızolur, sıkıntıya düşer, Dşi Allah'a bıraktığı takdirde ise O, onu çevresinemuhtaç etmeden kendisine yardım eder ve başarıya ulaştırır.Akıl, faydalar hazînesi ve saadet iksiridir. Dlim; dünyada şeref,ahrette yüceliktir.Ariyet - emanet nesne Dle, ancak hakka karşı perdelenmiş olanlariktifa eder (Allah sevgisinin dışında dünya hayatı ile alakalı her şeyariyettir, emanettir, kişinin dinde ödünç olarak bulunmaktadır. Güngelecek, her insan, bütün bu ödünç nesnelerden kopacaktır. Geride kişi ilekalabilecek yegane şey ise, Allah sevgisidir, Allah aşkıdır. Madem ki, Allahaşkından gayri her şey emanettir. O halde. Hakka kargı perdeli olmayankişi. bu emanetlerle iktifa etmez, tatmîn olmaz. Bilakis, ödünç- emanetolmayan, geçici olmayan ve kendisiyle beraber ebedî olarak kalabilecekşeye yani Allah sevgisine ve Allah aşkına yönelir. Emanet nesnelerle ise,ancak Hakka karşı perdeli olanlar iktifa eder. tatmin olur ve avunur.(Mütercim)).
Kendi çocuğunu kaybetmiş ağıtçı, kiralık ağıtçı gibi değildir (Kendi özevladım kaybetmiş olan ana ağlar. Ücret mukabili ağıtçılık yapan (Kiralıkağıtçı) kadın da ağlar. Fakat kendi öz evladım kaybetmiş ananınağlamasıyla, kiralık ağıtçının ağlaması bir değildir. Biri kaybettiği evladınınaçışım yüreğinin taaa derinliklerinde durarak ve yüreği parçalanarak ağlar.Diğeri ise, yüreğinde acı duymadan, zoraki ve yapmacık bir şekilde,sadece ah-vah çeker).Din büyüklerinin etrafında nice takunya sesleri uçtu ve niceleridîninden oldu (Bazı kişiler, dîni bütün insanların yaranda bulundu ki altsırada çeşitli yollarla dindarlık gösterişi yaparlar. Çok kerre, bu hareketleririya île karışık olur. Riya kansan amellerin ise Allah indinde hiçbir değeriyoktur. Amellerine riya karıştıran kişi, amellerini zayi etmiş demektir).Ağızdan çıkan iki söz vardır ki, dînde iki gediktir. Bunlardan biri«vahdet» üzre konuşmaktır. Diğeri de tahdîs-i nimet hududunu aşanşathiyyatdır. Kişinin sicil defteri, arkadaşlarıdır, kendileriyle hemhal olduğukişilerdir. Dnsanların çektikleri bütün meşakkatler hep baş olma sevdası venefsin şiddetli arzuları için. Bütün hesapları, da, gene baş olma ve nefsinarzularım tatmin etme üzerine. Bütün gayeler bu ikisinde toplanmış...Şerîata aykırı olan her iddia zındıklıktır.Allah'ı tanımanın son hududu, keyfiyetsiz ve mekandan münezzeholarak Onun varlığına katiyetle inanmaktır. Hakka karşı perdeli olanlariçin, ölüm hastalığının ağırlığının hissedilmesi Allah'ı tanımabasamaklarının ilkidir, işte bunun içindir ki. bize söyle denmiştir —Ölmede 'önce ölünüz!.. Ölüm hali, perdeleri kaldırır. Nitekim hadîs deşöyle varit olmuştur:— Dnsanlar uykuda (gaflet uykusunda) dırlar. Öldükleri zaman uyanırlar.Allah'ı O' na layık olmayan sıfatlardan tenzîh etmeden öncekitevhîdînin tamamı şirktir. Tevhîd, kalbde bulunan batınî öyle bir kuvvettirki, Allah'a atalet isnadına ve Onun bir şeye benzetilmesine manî olur. Git;Allah'ın huzuruna layık olmayan duygu ve temayüllerden temizlen de gelAllah'ın yoluna muvafık olmayan-her hal ve hareketin, bir hayalden, birvehimden ibarettir.Ey miskin!Ucüb; kendini beğenmişlik atından in! Nice hatalar,, nice sürçmelervardır ki, kişiyi çukura düşürür. Nice ilimler vardır ki, semeresi cehalettir.Nice cahillikler de vardır ki, semeresi ilimdir. Dlmin getireceği efendiliksende nasıl bulunsun ki, sen, ilmine zillet kisvesini giydirmişsin!
Saçına - sakalına sürdüğün boyanın, ihtiyarlığını örttüğünü sanma. Oboya, sadece saçının - sakalının rengini değiştirir,ihtiyarlığım örtmez,gidermez. Eğer kişi, bir dağdan diğer bir dağa bir adımda gidebiliyor olsaonun, bunu yapmağa kalkışmaması ve yerinde oturmağı daha fazîletlidir.Yine, salahiyetli dahi olsa, kişinin, Allah'ın zatı ve sıfatları hakkında konuşmaktansa sükut etmesi dahafaziletli bir davranıştır.Kim ki halka karcı kibirlenir ve kendisini onlardan üstün görürse,Allah kalında alçalır.Kim ki kendisini kulların üstünde görürse Allah'ın nazarından düşer.Her halin, başka bir hale dönüşmesi yine Kendi içinden ölür.'' Her zahirinkendisinde,, yine kendisini gizleyen hassa mevcuttur.Kim ki sabır gömleğim giyerse, acelenin oklarından salim olur,Sarsılmaz îman sahibi kişi için yüksek bir dağın tepesine bir mızrakdikilerek orası işaretlense ve kişi oraya bırakılsa, ayrıca sekiz gecerüzgarlarında üzerine esse o kişinin bir kılını bile kıpırdatamazlar. Yalancı,hep bid'atlarla birlikte olur, bid'atlara arka çıkar. Akıllı kişinin hedefi iseonlardan uzak durmaktır.Kim ki kemale ererse, onun nefsi, Rabbından gayri her şeydenuzaklaşır. Yaratılmışların tamamı ne zarar verebilir, nede tayda getirebilir.Allah'ın, kulları ile arasına gerdiği nice perdeler vardır. Kim ki buperdeleri kaldırabilirse işte o,Allah'a vasıl olur.Şanı yüce olan Allah'tan gayrisinden emîn olmak, korkunun takendisidir. Allah'tan korkmak ise, Ondan başkasından emîn olmakdemektir. Her hal ve hadisenin altında ilahî bir sebep ve hikmet vardır.Eğer bunu anlamış olsaydın, onunla durduğunu, onunla harekete geçtiğimve ona müsahhar olduğunu yani onun emrinde bulunduğunubilirdin!..Çalışınız. Güzel ameller işleyiniz. Miskin olmayınız. Sebepleredeğil, Allah'a güvenip dayanmanız. Her insan, ancak kendisi için takdîredilene muvaffak olabilir.Süfî, ahlakî temizliğe eren ve kalbini kötü ahlaktan temizleyen kişidir.O, başkalarının fevkinde kendisinde bir meziyet görmez. Allah'tan gayriher şey, kişiyi Allah'tan ayıran perdelerdir. Kim ki bu perdelerdenkurtulursaAllah'a vasıl olur. Zaman bir kılıçtır. Kendisini keseni keser.Akıllı kişinin alameti şunlardır:
— Minnet ve meşakkat anlarında sabırlı olmak,— Bolluk ve genişlik demlerinde mütevazî olmak,— Daima ihtiyat cihetin! tercih etmek,— Noksanlıklardan münezzeh ve yüce olan Allah'a talib olmak.Arif kişinin alameti de şunlardır:— Halini açığa vurmamak,— Doğru sözlü olmak,— Boş ve manasız emellerden sıyrılmak,Dünya hayatı ile ahiret hayatı şuiki kelime arasındadır:— Akıl,— Dîn.Dlim odur ki:— Seni cehalet mertebesinden yükseltir,— Körü körüne efendilik iddiasından vazgeçtirtir,— Seni, azim sahibi dîn büyüklerinin yoluna sokar.Şeyh-mürşid o kimsedir ki:— Sana nasihat ettiği zaman anlamanı sağlar,— öncülük ettiği zaman hedefe götürür,— Elinden tuttuğu zaman seni kaldırır, yüceltir.Şeyh-mürşidin zahirî de şeriattır, batını da şeriattır. Tarikat, şeriatınta kendisidir."Batın zahirin gayridir." diyen yalancılar, bu tarikat hırkasınıkirlettiler. Onlar öyle derler. Arif ise şöyle der:— Batın, zahirin batınıdır ve zahirin halis özü ve cevheridir. Kur'an, bütünhikmetlerin ummamdır. Fakat dinleyen kulak nerede!...Necat - kurtuluş sesi, Allah'ın takdîratına rıza gösterme kapısı çalındığızaman işitilir. Allah'ın takdîratına razı ol. Öylece uyu. Dşte senin için hakîkîemniyet ve selamet o zamandır. Babası, anası, dayısı, amcası, malı-mülkü
ve adamları ile övünen kişi, ma'rifetullah'ın kokusunu tatmamıştır. KDBDR Yalnız kendisine değer veren kişinin Allah indinde hiçbir değeri yoktur.Eğer bir abid, bütün insanlarla cinlerin ibadeti kadar ibadet etse, fakat buarada kendisinde zerre miktarı bir kibir bulunsa, o, Allah'ın daResulullah(sav)'ın da düşmanlarındandır...Üç haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa o kimse velî-Allah dostuolamaz. Meğer ki Allah onu o kötü hasletlerden temizlemiş ola: Bunlar:— Ahmaklık,— Ucüb; kendini beğenmişlik,—Buhul; cimriliktir. Allah'a ve halka karşı insanların en yalancısı,kendisini diğer insanlardandaha hayırlı görendir.Zulüm ve haksızlığın her çeşidi, kendisini diğerinsanların üstünde görmektir.Zülüm ve haksızlık, insanın dünyalık yalancımertebelere haris olmasından meydana gelir. Kişinin, hakkı olmadığıhalde, bir cümle île veya bir celse, mümin kardeşinden üstün olmayıistemesî de bu cümledendir. Diğerleride buna kıyas edilebilir...Kim ki insanlardan alacağım kaba kuvvetine dayanarak alırsa, onlarınkalbinde kendisine karşı kin ve düşmanlık tohumları ekmiş olur.. Kim dealacağım tatlılıkla alırsa, kendisi güçlü birisi de olsa, zayıf da olsa,insanların kalbinde, kendisinin iyiliğim itiraf edecek bir duygu bırakmışolur.Allah'ın mülkünde Allah korkuşu ve takva ne güzel arkadaştır. Yine Allah'ınmülkünde, ihlas ne güzel ferahlık, ne güzel neşedir.Bir kulda, "Ben"kelimesinin hançerinden bir bakıyye bulunduğu sürece, o, kemal ehlininmertebesine erişemez.Şathıyyat ile uğraşan kimse, şer'î hududu aşmadıkça şathıyatıyla baş başakalır. Kemal ehli büyükler, onların hizmetine devam ederler (Şatahat veyasathıyye Allah'a karşı teklifsiz almak ve hazan ilahî tasarrufa müdahaleeder tarzda söz söylemek demektir. Şathıyyatın ölçüsüz olanları insanışeriatın zahirine göre küfre bile düşürebilir. (Naşir)).Kuru ve kör iddiacılık, nefsteki bir ahmaklık kalıntısıdır ki, kalb onutaşımaz. Onu ancak ahmakın dili konuşur. Allah'ın nimetlerim dile
getirmek, Allah'a yakınlığı hatırlamak ve kulluk mertebesin! aşmaktankurtulmak demektir.Arif ne dünyaya itibar eder, ne de ahirete.Kemalin tamamı şunlardan ibarettir:l) Allah'dan gayri hiçbir şeyin sevgisine gönlünde yer vermemek,2) Dünyevî meselelerden ve olup bitenlerden ötürü sevinmeyi terketmek,3) Ebedî ve ezelî olan Allah'ın huzûrunda,yokluk-fena kisvesini giyipmütevazî olmak.Sakın şeyh - mürşidinin tekkesini harem, kabrini sanem (put), halini geçimkaynağı yapma.Hak yoluna sülük etmiş asıl mürid odur ki, oyolda ihlasla ve sadakatle katettiği merhaleden dolayı şeyhi onunla iftihar eder. Yoksa, asıl mürîd,şeyhiile iftihar eden değildir.Kim ki Allah'ın kelâmından gayrine kulaklarım tıkarsa, "...Bugün mülkkimindir?" (O kavuşma günü onlar kabirlerinden fırlayıp çıkarlar. Onlardansadır olan hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Allah buyurur: Bugün mülkkimindir? Sonra, yine kendisi cevap verir: Bir olan,Kahhar olan Allah'ındır. (Mümin süresi, ayet:16)) nidasını işitir. Neticedeyalan, ucüb, enaniyet - benlik, güçlülük ve başına buyrukluk atından inerve ubudiyet - kulluk makamında yerine oturur.Tasavvuf ehlinin bazısının ayağım kaydıran vahdet-i vücud konusunda sözsöylemekten sakın. Şathiyyata varan ölçüsüz sözlerden de sakın. Çünküböyle ölçüsüz sözlerle küfre düşüp kafir damgası yemek, günahlaperdelenmekten daha beterdir.Şanı Mübarek ve yüce olan Allah şöyle buyurur:— Hiç şüphe yok ki, Allah, kendisine şirk koşulup ortak tanınmasınımağfiret etmez.Ondan başkasını, dileyeceği kimseler içinmağfiret eder... (Nisa Suresi, Ayet: 48). ÖLÇÜ Eğer birisinin havada uçtuğunu görürsen,onun gerek sözlerini ve gereksefiillerini şerîat terazîsindetartıp uygunluğunu görmedikçe kendisine itibar etme!Sakın ha, Allah yolunun yolcuları tasavvuf erbabının gerek sözlerinde ve
gerekse fiillerinde kendilerine karşı çıkma!.. Onların hallerini kendilerinebırak. Ancak, şeriatın tamamen reddettiği bir durum mevzubahis ise, ozaman şeriatla beraber ol.Masivayı, yani Allah'tan başka şeylerin sevgisini terk etmeden öncehakikatlerden konuşmağa kalkışmak, nefislerin hevaî arzularıcümlesindendir. Kim ki, nefsindeki hevaî bir arzuya uyarak hakdan ayrılır da batılayönelirse o, dalalette bir mekan tutmuş olur.Marifetullah kapılarının ilki,noksanlıklardan münezzeh ve yüce olan Allah ile ünsiyettir. Zühd, Azîz veCelîl olan Allah'a yönelenlerin attıkları ilk adımdır. Kim ki Allah'ı sevenbirisi olarak ölürse şehîd olarak ölmüş olur. îhlaslı olarak yaşayan mes'üd - bahtiyar olarak yaşar. Her iki husus da,şanı yüce olan Allah'ın vereceği muvaffakiyet iledir...Kim ki nefsi ile birlikte Allah yoluna girerse kahren (zorla) geri çevrilir.Butarikat, yâni Allah yolu yolculuğu, babadan ve dededen miras olarak eldeedilmez. Bu yol; Bazı cahiller, sırf onun-bunun sözlerini nakletmekle, mal -mülk ile ve sadece bedenî hareketlerden ibaret kalan zahirî amellerle butarîkata ulaşılacağım sandılar. Hayır. Allah'a yeminle söylerim ki öyle değil.Allah yolu yolculuğuna ancak doğrulukla, nefsin kibir ve gurur duygularımkırmakla, alçak gönüllülükle, Allah'm kudreti karşısında aczini itirafla, seçkin peygamber Muhammedaleyhisselamın sünnetine uymakla ve Allah'dan gayri her şeyin sevgisiniterketmekle nail olunur...Kim ki izzet ve Celal sahibi Allah ile teşerrüf ederse izzet sahibi olur. Kimde Allah'tan başkası île izzet sahibi olmağa kalkışırsa izzet ve şeref sahibidamadan kalır.Allah'ın kitabı, toplayıcı öyle bir ayettir ki,onda rabbânîayetler toplanmıştır.Allah kime ki kitabinin batınî manalarını anlamayı ve şeriatın zahirînesarılmayı ihsan ederse o kişi iki ganîmete birden konmuş olur.Kim ki sırf kendi fikri ve kendi görüşü ile hareket ederse dalâlete düşer,sapıtır, batından da zahirden de mahrum kalır.