İki farklı Nedim portresi
Beşir Ayvazoğlu 01 Ocak 1970
Şair Nedim denince aklınıza ne gelir? Bir israf, zevk ve eğlence devri olan Lâle Devri'ni terennüm etmiş bıçkın bir şair, dünyaya dört elle sarılmış, hayatı vur patlasın, çal oynasın yaşayan bir zevk-perest, meyhanelerden çıkmayan bir ayyaş, cinsel eğilimleri şüphe uyandıran bir çapkın...
Evet, divanı ve bugüne kadar ciddi araştırmalar yapılmadan yazılıp çizilenler zihnimizde böyle bir Nedim portresi şekillendirmiştir. Peki, arşiv kaynaklarına dayanılarak yapılacak bir araştırma da aynı neticeyi verir mi? Bu sorunun cevabını Prof. Dr. İsmail E. Erünsal, Harvard Üniversitesi Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü tarafından 'Turkish Sources' serisinde yayımlanan Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları (The Archival Sources of Turkish Literary) adlı eserinde arıyor.
Uzun yıllar Harvard Üniversitesi'nde görev yapan rahmetli Prof. Dr. Şinasi Tekin'in kendi imkânlarıyla 1970 yılında başlattığı "Sources of Oriental Languages and Literatures-Turkish Sources" (Doğu Dilleri ve Edebiyatları Kaynakları-Türkçe Kaynaklar) serisi, eşi Prof. Dr. Gönül Alpay Tekin ve Prof. Dr. Cemal Kafadar tarafından devam ettiriliyor. Cemal Kafadar, bilindiği gibi, bu yıl Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü'ne lâyık görülen önemli bir tarihçidir.
"Turkish Sources"ın ne kadar önemli olduğunu anlatmak için, sadece Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin tıpkıbasım, indeks ve İngilizce tercümeden oluşan baskısını zikretmek bile yeter. Türkçenin ve Türk kültürünün en önemli kaynaklarından biri sayılan Divanü Lügati't-Türk'ün İngilizce tercümesi de büyük boy üç cilt halinde aynı seride yayımlandı. Kabusname'nin Orhan Gazi devrinde yapılmış bilinen en eski tercümesi ise Kanadalı Türkolog Eleazar Birnbaum'un geniş bir incelemesiyle birlikte serinin altıncı kitabı olarak basılmıştı. İsmail E. Erünsal'ın tamamen arşiv kaynaklarına dayanarak yazdığı eserinin 77. kitap olduğunu söylersem, serinin kültür ve edebiyat tarihimiz açısından ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.
Türk Edebiyatı Tarihinin Arşiv Kaynakları, on makaleden oluşuyor. "Şair Nedim'in Muhallefatı", her biri kültür ve edebiyat tarihimizin karanlık noktalarına ışıklar düşüren bu çok önemli makalelerin sonuncusu.
Muhallefat nedir? Ölen birinin geride bıraktığı şeyler, tereke... Birisi öldüğü zaman, mirasçıları tarafından talep edilmesi veya devlet tarafından gerekli görülmesi halinde hazırlanan tesbit tutanaklarının yer aldığı defterlere "Muhallefat Defteri" denirdi. İsmail Bey'in şu değerlendirmesine dikkatinizi çekmek isterim: "Mirasçıların tek tek belirtilerek ölenle yakınlıklarının ortaya konulması, terekede yer alan eşyanın teker teker sayılması ve değerlerinin belirlenmesi, ölenin sahip olduğu gayrımenkullerin, kölelerin, cariyelerin tesbit edilmesi, borç ve alacaklarının belirlenmesi bu defterleri iktisadî ve ictimaî hayatımız ve hukuk tarihimiz için değerli bir kaynak haline getirmektedir."
Şair Nedim de ölünce, muhtemelen karısı ve kızlarının talebi üzerine muhallefatı tesbit edilerek tek tek kayda geçirilmiş. Açıkçası artık Nedim'in yaşadığı mahalleden mirasçılarının isimlerine, evindeki kitaplarından kürklerinin cinslerine, oturduğu minderlere, yaslandığı yastıklara ve bunların o devirde kaç akçe ettiklerine kadar her şeyini biliyoruz.
Belgedeki kayıtlara göre, eşi Ümmügülsüm ve kızı Lübabe'yle birlikte, Beşiktaş'ta, Tekerlek Mustafa Çelebi Mahallesi'nde yaşayan Mahmud Paşa Mahkemesi Naibi Nedim Ahmed Efendi'nin kitapları, mesleği gereği, çoğu fetva kitabı olmak üzere, dinî ilimlerle ilgilidir. Ayrıca her babayiğidin altından kalkamayacağı Arapça ve Farsça divanlar -bunlardan biri şair El-Maarri'nin ulema terekelerinde hemen hiç rastlanmayan bir eseridir- ve bir Tercüme-i İncil, Nedim'in kitapları arasında yer alıyordu. Hâfız-ı Şirazî'ye özel bir ilgisi olmalı ki, iki nüsha Divan-ı Hafız'a sahipti. Beşiktaş'ta oturduğu ev kendisine ait değildi, fakat herhalde Kâğıthane'deki Sa'dabad eğlencelerinde kullandığı, mutfağı ve kenefi de bulunan on iki hazneli büyük bir çadırı vardı. Ve tabii devrin büyükleri tarafından armağan edilmiş siyahî bir cariyesi, mücevheratı, değerli kürkleri... Kürklerinden birine tam 20 bin akçe fiyat biçilmişti. Terekenin toplam değeri 500 bin akçeyi aşıyordu. Borçları ödendikten sonra mirasçılar arasında taksim edilen bu servet, Nedim'in saray çevresine yakın olduğu, ilminin ve şairliğinin takdir edilerek korunup kollandığı, tabii bir de tutumlu bir adam olduğu anlamına gelmektedir.
İsmail Erünsal Hoca'ya göre, arşiv kaynakları, Ramazanlarda Sadrazam huzurunda tefsir dersleri verdiğini, Aynî Tarihi'nin mütercimlerinden biri ve şuara tezkirelerindeki kayıtlardan "müderrisîn-i kirâm taifesine dâhil" bir âlim olduğunu bildiğimiz Nedim'in portresinin geçen yüzyılın başlarında şekillendirilen Nedim'e hiç benzemediğini söylüyor.
Peki divan? Cevap: Nedim, şiirlerinde kendi hayat tarzını yansıtmıyor, devrin müşterek lügatini kullanarak ortamın şiirini yazıyordu.
Nedim'in bir bayram kasidesinde bayramı cihan pazarının güzelliği, parlaklığı ve süsü diye tarif ettiğini hatırlatarak Kurban Bayramınızı tebrik ediyorum.