Türk-İslam Güneşi, Asrın Yesevisi: Seyyid Ahmed Arvasi
Abdülkadir Şanlı 01 Ocak 1970
Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil inanabilmendir.” Seyyid Ahmed Arvasi
Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde Devlet-i Aliyye’yi kurtarmaya yönelik fikir akımları peyda olmuştur. Bu fikir akımları Türkçülük, İslamcılık ve Osmanlıcılık gibi isimler kazanmıştır. Bu akımlardan kimisi Türklüğü, kimisi İslamiyet’i, kimisi de devleti oluşturan unsurların ortak kültürünü kendisine düstur edinerek kurtuluş ümidi olmaya çalışmıştır. Osmanlıcılık ve İslamcılık deneme fırsatı bulup başarılı olamamış, Türkçülük ise Anadolu topraklarında sınırlı kalarak yeni devleti oluşturan toplumsal fikir gücü haline gelmiştir.
Cumhuriyet döneminde ise Atatürk’ten sonra Türkçülük de unutularak yalnız Batı eksenli kozmopolit düşünce devlet idaresine hakim olmuştur. Türklük, İslamlık ve Muasırlaşmak sistemli bir bütün haline getirilemediği gibi bu değerler birbiri ile çatışır hale getirilmiştir. Öz değerlerinden yoksun bir Türk gençliği yetişmiştir. Kimsenin ümit var olmadığı bir dönemde ise gençliği öz kültürüne döndüren, aslı gibi yaşatıp aslı gibi öldüren bir hareket -Ülkücü Hareket- ortaya çıkmıştır.Başbuğun açtığı bu yol önemli fikir adamlarına ilham kaynağı olmuş, onları bu yolda kalem oynatmaya meylettirmiştir.
Birbiri ile çatıştırılan değerlerimizi sistematik bir bütün haline getirme noktasında ise bu fikir pınarlarımızdan biri olan Seyyid Ahmed Arvasi karşımıza çıkmıştır.
Hayatı
15 Şubat l932 tarihinde Ağrı ilinin Doğubayazıt ilçesinde dünyaya gelen Seyyid Ahmed Arvasî’nin ailesi aslen Van'ın Müküs (Bahçesaray) ilçesine bağlı Arvas (Doğanyayla) köyündendir. Babası Gümrük Müdürlüğü’nden emekli Abdülhakim Efendi, annesi Cevahir Hanım’dır. Ailesi Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in soyundan geldiği için “Seyyid” sıfatıyla tanınmıştır.
Ailenin altı çocuğundan beşincisi olan Seyyid Ahmed Arvasî, ilköğrenimine Van'da başlayıp öğreniminin bu ilk kademesini Doğubayazıt’ta tamamlamıştır. Ortaokulu Erzurum'da bitiren Arvasî, lise öğrenimine Erzurum Erkek Öğretmen Okulu’nda başladı, bu öğrenimini de Erciş Öğretmen Okulu’nda bitirdi. 1952 yılında Konya'nın Doğanbeyli nahiyesinde ilkokul öğretmeni olarak göreve başladı. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik görevini sürdüren Arvasî, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nü 1958 yılında tamamlayarak çeşitli eğitim enstitülerinde pedagoji öğretmenliği yaptı. 1978 yılında İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü’nden yirmi dört arkadaşıyla birlikte siyasî sâiklerle sürgün edilen Arvasî, l979 yılında emekli olmak zorunda kaldı. Aynı yıl Milliyetçi Hareket Partisi Olağan Kongresi’nde Genel İdare Kurulu Üyesi sıfatıyla aktif siyasete atıldı.
12 Eylül 1980 darbesinden sonraki zulüm yıllarında Mamak zindanlarında çile dolduran S. Ahmed Arvasî ilk kalp krizini burada geçirdi. Bu olayı Başbuğ Alparslan Türkeş daha sonra şöyle anlatmıştır: "…tutukevinde geçirdiği kalp rahatsızlığı dolayısıyla Ankara Mevki Hastanesi’ne kaldırıldı. O gün daha dün gibi hatırımdadır. Görevliler kendisini hastaneye gitmesi için aşağıya indirdiler. Biz, yukarıda kalmıştık. Odamın penceresinden dış kapının açıldığı merdivenleri görebiliyordum. Arvasî hocamızı hastaneye götürecek cankurtaran henüz gelmemişti. Ayakta bekleyecek hâli yoktu. Bitkin bir vaziyette taş merdivenlere oturarak cankurtaranın gelmesini bekledi. Yukarıdan askere seslendim. Bir binbaşı çıktı. Kendisine Arvasî Bey’in rahatsız olduğunu, bir sandalye getirilmesi için emir buyrulmasını rica ettim. Bu ricamdan sonra sandalye getirdiler. Daha sonra cankurtaran geldi ve uzaktan birbirimize el sallayarak ayrıldık, vedâlaştık…” Bu tarihten sonra da inandığı ve uğruna başını koyduğu Türk-İslâm Dâvâsı’nı milletine anlatmayı sürdüren Seyyid Ahmed Arvasî, 31 Aralık 1988 tarihinde, daktilosunun başında iken Hakk’a yürüdü.
Fikirleri
Seyyid Ahmed Arvasi bir asırdan fazla süredir çatıştırılan Türklük ve İslamiyet’in birbiri ile çatışan değil,birbiri ile güçlenen değerlerimiz olduğunu ortaya koymuştur.
“Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.”
Arvasi milletin kurtuluşunu beynelmilelcilikte değil öz kültüre dönmekte görmüştür. Bu yolda ortaya koyduğu fikirleri ile Anadolu’ya İslam’ı yayan Yesevi misyonunun çağımızdaki yol başçısı olmuştur.
“Çok defa beynelmilelci sloganlara yapışarak vatan çocuklarını kendi öz tarihlerine milli ve mukaddes kültür ve medeniyetlerine, milli ülkülerine yabancılaştırmaya; dinlerine, dillerine, bayrağına ve tarihine düşman etmeye çalışıyorlar.”
Yetiştirdiği “Alperenler” ile gönülleri fethetmiştir. Türklüğün ve İslam’ın milleti bir arada tutan mayalar olduğuna inanmış, bu değerlerimizden vazgeçmenin tarihimizle ters düşmek olduğunun altını çizmiştir.
“Marifet, milleti çözerek -halk yığınları- meydana getirmekte değil halkı yoğurarak güçlü bir millet olmadadır.”
İslamiyet’i yegane kurtuluş yolu olarak görmüş, bu yolda milli kültürün varlığını inkar etmemiştir. Milleti biyolojik ırk olarak dar bir kavmiyetçilik anlayışı ile görmemiş, içtimai ırk olarak açıkladığı kültür birliğini ise asla inkar etmemiştir. “Benim içtimai mezhebim Türkçülüktür” diyerek milli kültürün önemini vurgulamıştır.
Türk Milleti’nin İslamiyet’e hizmetinin büyüklüğünün altını çizmiş, bu hizmetler ışığında Türk Milliyetçisi olmanın bir gurur olduğunu belirtmiştir. Fikirleri ve duruşu ile ülkücü gençlerin imanlı ve ahlaklı yetişmesinde fikir ışığı olmuştur. Hem lisan-ı hali ile hem de lisan-ı kali ile örnek bir ülkücü olan Arvasi Hoca, düşüncelerini hayatına tatbik etmiştir.
İnsanlığın kendine maddi olanları hedef olarak seçtiği parayı, makamı... kendileri için mabutlaştırdığı bir ortamda Arvasi, İmam-ı Kuşeyri’nin “İslam’da hürriyet, Allah’tan gayrısına kul olmamaktır.” sözünü düstur edinmiştir.
Hayatını Türk-İslam Ülküsü yolunda harcayan Arvasi, yaşadığı gibi Rahmet-i Rahman’a kavuşmuştur.
Sıra onun fikirlerinden ilham alan genç ülkücülerdedir.
“Şimdi sıra Türk-İslam Ülküsü’ne bağlı ve diriliş İslam’da diye coşkun bir heyecan içinde ayağa kalkan genç Oğuz çocuklarındadır.”
Arvasi’nin Gönlüyle Yazarın Kaleminden Bir Şiir:
Yıldızlar
Faydasız dünyanın kibirli ilminden,
Bilen cahilin korkak dilinden,
Aciz kulun kirli nefesinden,
Yıldızların ötesine ulaşmaya geldim,
Paranın kimde olmadığını bildim,
İman cemresinin yere düşmediğini gördüm,
Medeniyet ise bu gaflet ben sanki kördüm,
Yıldızların ötesine ulaşmaya geldim,
İhanet için emir mi var hüdadan,
Din İslam üzere inmedi mi cüdadan,
Hayırsız nesil reva mı millete Allah’tan,
Yıldızların ötesine ulaşmaya geldim,
Baki-i hakikiye varmak için doğdum,
Yürek ki ateşten düşmüş bir kordum,
Mazlum için kolay zalim için zordum,
Yıldızların ötesine ulaşmaya geldim,
Gökten inen dörttür ben iman ettim,
Dört nebiye de suhuf var idrak ettim,
Şerden sakındıkça hayrın zevkini tattım,
Yıldızların ötesine ulaşmaya geldim,
Yıldızların ötesini çok uzak bildim,
Yer ile gök arasında göçemem sandım,
Bu ilk değil ben daha pek çok aldandım,
Yıldızlar benim zindan kalbimde imanım,
Yıldızların ötesine ulaşmaya geldim…
Ömrünü İla-yı Kelimetullah yolunda harcayan Arvasi Hoca’nın, Peygamber Efendimizin Hadis-i Şerifinde müjdelediği “(Müslüman erkeklerden) kim, Allah yolunda, ilâ-yı kelimetullah için, devenin iki sağımı arasında geçen müddet kadar savaşacak olsa, cennet kendisine vacip olur.” rütbeye ermesi dileği ile ruhu şad, mekanı cennet olsun…
Eserleri
Şiir:
Sır (1955)
Tasavvuf – Düşünce:
İleri Türk Milliyetçiliği’nin İlkeleri (1965)
Kendini Arayan İnsan (1968)
İnsan ve İnsan Ötesi (1970)
Eğitim Sosyolojisi (1976)
Türk-İslâm Ülküsü (1977’den itibaren köşe yazılarının toplandığı eser)
İlm-i Hâl (1982)
Hasbihâl (1982)
Doğu Anadolu Gerçeği (1982)
Diyalektiğimiz ve Estetiğimiz (1982)