PROF. ÜLGENER'İN İKTİSADİ KALKINMA YAKLAŞIMI
Doç. Dr. Tevfik ERTÜZÜN 01 Ocak 1970
Hocam hakkında yazabilmek : .
Kendisine' mânen çok şey borçlu olduğum ve asıl önemlisi ger-
çek ilim adamının sahip olması gereken vasıfları bizlere ve yeni ne-
sillere en mükemmel şekilde göstermede âdeta seınboileşen rahmetli
hocamı, mütevazi ölçüde anma maksaclıyleyayınlanacak Armağan
kitap için kaleme alacağım makalenin konusunu belirlemede hayli
zorlandığımı itiraf etmeliyim. 1
Ülgener ihocanın önce öğrencisi, sonra asistanı ve daha sonra da
doçenti olarak onbeş yıllık maddî ve kalbi beraberliğin güzelliğini,
huzurunu ve şerefini yaşamış, onun engin ilim ve feyzinden nasibini
almaya çalışmış .biri olarak, benim için sorumluluğu olan böyle bir
görevi, ancak onun bir insan ömrüne sığması zor olan eserlerini,
üzerine inşa ettiği fikri odağını tesbit etmeğe çalışmakla yerine ge-
tirebileceğimi düşündüm.
lšendisinin de zikrettiği, J. S. Mill'in sadece iktisatçı olan iyi ik-
tisatçı değildir sözüne, bizzat kendisinin en iyi örneklerden biri ol-
duğu şüphesizdir. Prof. Ülgenerfi sadece ülkemizin yetiştirdiği en
güçlü iktisaıîçılardan biri olarak vasıflandırmak çok yetersiz kalır.
O, iktisatçı olduğu kadar, iktisat felsefecisi, kültür bilimcisi, sosyal
tarihçi, sosyolog ve metodolog idi. İncelenielerinde, çalışmalarında
ve eserlerinde bütün bu değişik taraflarını kullanmış olduğunu ve
bütün bu boyutlarını bir orkestra bütünlüğü içinde birleştirdiğini
görüyoruz. Başka bir ifadeyle, Prof. Ülgener'in kırk yıllık çalışmala-
rını önümüze döküp, onları dikkatlice inceleyip kavrarnağa çalışır-
sak, bütün farklı boyutlarının bir odak_etrafında toplandığını mü-
şahede ve tesbitte gecikmeyiz. ~\
Böyle bir anma yazısında, bize düşen görevin, hocanın bu fikri
odağırıı tesbit etmeğe ve aydınlatmaya ışık tutacak bir denemeye
girişmek olmak gerektiğine inanarak, bu incelemeyi yapma cesare-
tini kendimizde bulduk. f B B
'Neydi' bu fikri odak? Hoca, ömrü boyunca, bizce, çok hayati bir
soru'nun cevabını arama peşinde idi. Bu arayışını bazı çalışmala-
rında çok açık olarak dile getirdi, ancak bazılarında da oldukça ör-
tülü kalmayı tercih etti. Bıı örtü kaldırıldığında ve açık olanlarla
birleştirildiğinde, hocanın peşine düştüğü soru kendini bütün göv-
desiyle gözler önüne sermektedir: XV. yüzyıldanritibaren Batı top-
lumlarında teknolojik yeniliklerlebirlikte iktisadî kalkınma gerçek-
leştirilir iken, 'Doğu toplumlarında benzer yönde gelişmelere niçin
rastlanmamıştır? - ‹ « . e B '_
' ' ilirlocanın bu soruyu kendikeııdine sormasırıın ve cevap arama-
sının hiç şüphesizbir mesnedi bulunmalıydı; bu mesnedi ararken
karşımızda onun devraldığı kültür mirasını ve ilmî birikimini bul-
maktayız. - , - _
İki kültür çevresi: Aile ve Üniversite _
Ülgenerhoca, yetiştiği aile ocağında, devrin önemli ilim, fikir,
din ve san'at adamlarının sık_sık yaptıkları 'sohbetler içinde büyü-
müş, geniş bir kültür çevresinde Doğu ve İslâm dünyasının birçok
mes'elelerini yakından öğrenmek fırsatını bulmuştu. Genç yaşlarda
intisap ettiği İstanbul Üniversitesinde ise Almanyadan göç eden ilim
adaınları ile karşılaşmış_-ve onlar nezdinde temayüz etmiş, dikkatle-
ri üzerine toplamış ve birinci elden Batı dünyasındaki gelişmeleri
takip şansına sahip olmuştu.. Böylece, bir yandan kendi öz kültürü-
müze ve onun mes'elelerine âşina olurken, diğer yandan Batı ilim ve
kültürünü de yakından izlemek imkânını elde etmişti..
Ülgener hoca, bu iki dünyayı kendi öz benliğifıde rneczetmesínı
de bilmiş ve bu zor işi ilmî çalışmalarına üstün bir üslûp ustalığı
içinde yansıtarak başarabilıniştir. Nitekim, en karmaşık iktisadî
mes'ele1eri açıklarken, -divan şiirimizin bir beyti veya bir rubaii ile
konuya berraklık kazandırması, onun bu güçlü yanından kaynaklan-
makta idi. Bu özelliklerininoluşmasında belirttiğimiz çevre şartları-
nın .rolü önemli olmakla birlikte, kendisindeki yaradılış ve şahsiyet
özelliklerinin de, böyle bir büyük soru'nun adamı olnıasındaki etki-
si şüphesizdir. ı . ' '
Prof. Ülgener, soru suna aradığı ve bulduğu cevapları çalışma-
larında sergilemede gecikınedi. Bu konuda, Ord. Prof. Fritz Neu-
mark'ın başkanlığında, kendisinin profesörlüğe yükseltilmesi için
teşkil edilen komisyon raporundan ‹‹İkt`isadi Hayatta Zihniye-tin Ro-
lü ve Tezahürleri» adlı incelemesi hakkında yazılan şu satırları ak-
tarmakla yetinmek istiyorunîı.‹‹ .., Eserin bu mevzua ait terminoloji
ve rnetodoloji sahasında meydana getirdiği yenilikler bilhassa dik-
kati çekmekte ve bu sebeple bu kitap,_batı dillerinden birine ter-
cüırıe edildiği takdirde büyük alaka göreceği tahmin edilmektedir.
Aln'ıanya'd_a Sombart ve Weber'in, İngiltere'de- Towney'in, Fransa'-
da I-Iauser' ve İtalya'da Fanfanini'nin_ iktisat zihniyeti hakkında çe-
şitli. istikametlerden yürütülınüş olan araştırmalarına, -Sabri Ülge-
ner'in Türk-İslâm dünyasına ait tetkikleri ehemnıiyetli bir Çontribu-
tion teşkil etmekte ve bilhassa Alman Tarihçi Mektebini kapayan
Sombart-Weber›nol(ta-i nazarını nıemleketimiz iktisat literatürüne
kazandırmaktadır.›› 194Û'lı yılların en büyük iktisat âlimlerinin bu
ifadelerinden sonra, onun bilimsel ehliyeti hakkında ilâve edecek
söz bulmamız mümkün değildir. t
Kalkınırıaya duyduğu ilgi; Meslek borcu ve ötesi ' _
' Prof. _Ülgener'in iktisadî kalkınma konusuna duyduğu ilgiyi,
'açık bir anlatımla ‹‹Milli Gelir, İstihdam ve İktisadi Büyümea kitabı-
nın önsözünde hemen yakalamaktayız. Hoca, orada şöyle diyor: «Ki-
tabı yazarken en fazla ehemmiyet verdiğim husus, ele alınan ba-
hisleri her defa azgelişmiş bir ekonominin mes'elelerine uydurmak
ve tatbik _etmek olmuştur. Milli gelir, istihdam ve- iktisadî büyüme
gibi ınilli iktisadın kaderi ile pek yakından ilgili bir konuda ileri
sürülen fikirleri sadece gelişmiş ve olgun ekonomiler için tasarlanan
şekli ile izah edip geçmeye gönlüm ve kalemim varmadı. İ-Ier bahsi,
istisnasız olarak, az gelişmiş yeya yeni gelişmekte olan bir ekonomi-
nin meselelerine kaydırmayı kendimce bir ‹‹mesIek borcw› saydım.
Bunda ne derece muvaffak olduğumu, kitabı okumak zahmetine
katlananlar daha iyi takdir edeceklerdir. Varılan sonuçların her za-
man kesin ve mutlak olduğu elbette iddia edilemez. Şu varki, mese-
lelerin değişik bir açıdan vaz'ı ve okuyucuya o yolda düşünme fır-
satının kazandırılması fikrimce problemin tam ve kesin çözümü ka-
dar elıemnıiyetli ve faydalıd1r.›› k ç
Açıkça ifade etmek isterim ki, hoca, makro ekonomik konuların
gelişmiş ekonomiler açısından takdiminde son derece başarılı oldu~
ğu gibi, her bahse gelişmekte olan ekonomiler açısından, zaman za-
man ülkemiz açısından bakarken, her zamanki bilimsel ciddiyet ve
hassasiyetini muhafaza etmiş ve meslek borcunu ifa etmenin öte-
sine geçerek son derece isabetli teşlıislerde bulunmuş ve çözümler
getirmiştir.
Kalkınınan'-ıışlık olgusu, esas olarak fakir ülkeleri ilgilendirmek-
le birlikte, günümüzde bu alandaki teorik katkılarııı genellikle ge-
lişmiş ülke iktisatçıları tarafından yapıldığı gözleıımektedir. Prof.
Ülgener, bu garip duruma istisna teşkil eden, dünyadaki birkaç sos-
yal _biliınciden biri olmayı başarmıştır. Doğu toplumlarının ve Türk
toplumunun iktisaden geri kalmışlığının sebeplerini araştırmak, bul-
mak ve ortaya koymak onun çalışmalarının odağmı teşkil etmiştir
diyebiliriz. I-Iocaya göre, asıl güçlük lıadisenin tesbit ve teşhisinde
toplanrnaktadırf Ondan sonrası, işin bir adım ötesine geçmekten
ibarettir. l
Kalkınma mes'eleleriyle bu derece yakından meşgul olmasına
rağmen müstakil bir kalkınma kitabı yazmayıp, onları muhtelif ça-
lışmalarının içine yedirmesini şöylece açıklayabilirizı Bilindiği gibi,
1960'lı yıllarda kalkınma konusu, dünyanın ve ülkemizin popülarite-
si en yüksek olan konularından biri haline gelmişti. Kalkınmamışlı-
ğın sebeplerini o yıllarda izah denemelerine girenler hemen hemen
birbirinin benzeri öneriler getirmekte, adeta standartlaşrnış teklifler
ortaya koymaktaydılar. Kalkınma konusunda, çoğu siyasi partiler,
çoğu aydınlar, sendikalar ve kolay şöhret arayanlar söz birliği etmiş-
çesine aynı temaları işlemekteydiler. Her defasında, fakirliğin fasit
çemberi, emperyalizm, kapitalizm ve İslamiyet gelişmeınişlik fatu-
rasından en yüklü payı almaktaydı. İşte, Ülgener hoca, bu önyargılı
ve 'kesin' sonuçlu çalışmalara iltifat etmeyen ve bu tuzağa düşmeyen
çok ender aydınlardan biri olarak dikkatleri çekti. O daha 1940'lar-
da, kalkınma konusuna ilgi duyarken mes'elenin derinliğine nüfuz
etmek ve olayın perde arkasını çözmek peşinde olmuştu. Yoksa,
bu kervana katılmak, 1960'ların yüksek tansiyonu içinde hiç de zor
değildi. Ülgener hocanın getirdiği çözümlemeler, bugün birçok ke-
sim' tarafından geniş ölçüde rağbet bulmaktadır. O, bizce, kalkınma
iktisadi alanında bu yeni akımı başlattı ve bir büyük ufku gözler
önüne serdi. -
İşte, bu makalenin amacı, hocanın bu derin ufkunun nirengi
noktasını tesbit etmek ve onun bir ölçüde sisli kalan tarafına ber-
raklık kazandırmaktır. Kalkınma konusuyla bu ölçüde yakından il-
gilennıişbir ilim adamı için, ‹‹aynı zamanda bir kalkınma iktisatçısı
idi›› demek, sadece gerçeği teslim etmekten ibaret olacaktır.
‹‹İktisadi Kalkınman kavramlarına getirdiği berraklık
Prof. Ülgener'e göre, gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş ülkeleri
birbirinden ayıran temel husus, sosyo-ekonoınik yapılarının farklı-
lığında aranmalıdır. Gelişmekte olan ülkeleri şöyle tanımlar: «Nü-
fusun büyük çoğunluğu geri bir teknikle tarımda çalışan ve fert ba-
şına reel gelir seviyesi düşük olan ülkeler az gelişmiştir. Ancak, bu
ülkelerin ilkel topiumlardan ayırdedilebilmeleri için, iktisaden ge-
lişme hevesini ve potansiyelini -taşımaları gerekiım›
Bu tanımlamadan anlaşılmaktad-ır-ki, bir ülkede iktisadî kalkın-
manın gerçekleştirilebilmesi içín, 0 ekonomide sanayileşme yönün-
de gelişmelerin olması gerekir. Sanayileşme ile birlikte teknolojik
seviye yükselecek ve üretim ile verimlilik artacaktır. Bir başka de-
yişle, mevcut ekonomik yapı değişeeektir. Bu değişmenin sonucun-
da, tarımda çalışan nüfus azalırken, fert başına _gelir seviyesi de art-
mış olacaktır. Bütün lziunlarııı gerçekleşmesi ,ülkenin gelişme arzu
ve potansiyeline bağlıd1r.Eğer ekonomide bu özellikler mevcut ise,
onu ilkel saymak mümkün değildir. Zira, bu Vasıflarının mevcudi-
veti kalkınmanın önşartı dır. ' l
Ülgener hoca, ekonominin bünye değişikliğinden neyi kasdet-
mekteydi, bizce esas üzerinde durulmasi_gereken husus budur. Eko-
nomininjüretim gücü, üretim yapısı, istihdam yapısı gibi ekonomik
göstergerler yanında, hiç şüphesiz ekonomideki iktisadi karar birim-
lerinin zihniyet ve davranış özelliklerini müesseselerin etkinliğini
ve piyasaların işleyiş tarzlarını da bünye değişikliği kavramı içinde
düşüıımekteydi. Gerçekten de, iktisadi kalkınmanın gerçekleştiril-
mesi için mutlaka makro-ekonomik göstergelerin büyümesi, artması
gerekir.'Büyümesiz kalkınma olamaz. Kalkınma süreci içinde, millî
gelir, istihdam, yatırım, tüketim, tasarruf ve dış ticaret gibi büyük-
Iüklerde elde edilecek artışlar yanında, tüketicilerin ve üreticilerin
tutum, davranış ve zihniyetlerinde-akılcılık ve iktisadîlik-yönünde
değişmelerin olması gerekir. ' '
Prof. Ülgener Türk iktisat literatüründe ‹‹biiyünıe›› ve ‹‹geliş-
me›› kavramlarını en ,açık tarzda birbirinden ayıran ilk -iktisatçıdır
diyebiliriz. Büyümeyi şöyle tanımlar: ‹‹İi<tisadî hayatın temel verile-
rincle _(işgücü, teçhizat), fert başına, bir yıldan iibürüne, yüksek bir
reel gelir sağlayacak şekilde devamlı artışlara büyüme adını veri-
yoruz.›› O halde, ekonominin, maddî olarak gövdesiyle genişlemesi-
ni ‹‹büyüıne››, yapı ve çatısıyla değişmesini de ‹‹gelişme›› olarak ta-
nımlamaktadır. Ancak, hoca'ya göre, büyüme ve gelişmeyi teorik öl-
çülerle ayırmak müınkün olsa dahi, iki hadise uygulamada birbiri
içine girmektedir. Zira, gövdesiyle büyüyen ekonomi, bünye ve çatı-
sıyla da değişmektedir. Hadiselerin bir araya gelişinden doğan kar-
ma akımın, ‹‹şu kadarı büyüme, şu kadarı gelişme» demek ise, kolay
değildir. ` .
Demek oluyor-ki, az gelişınişlikten kurtulmanın yolunu, ‹‹büyí.i-
me ve ekonominin bünyesindeki değişmeleri› olarak belirlenıiştir.
Bünye değişikliğinin en etkin aracı ise sanayileşmedir. Sanayileşnıe
sürecinde belirli seviyeye gelemeyen bir ülkenin, gelir seviyesi ne
kadar yükselirse yükselsin, gelirniş ülke sayılması mümkün olamaz.
Nitekim, Ülgener hoca, ‹_‹Büyüye1ı ekonomi, yatırımları yıldan' yıla
çoğaltabildiği kadar ve yatırım birimi başına daha yüksek bir hasıla-
temin_ ettiğinisbette hedefe doğru yol olıyor demektin› diyor. Birim
başına hasıla artışı ise, ancak sanayileşme ile sağlanabilir. Birçok
kereler, sanayíleşnıenin dengeli olmasına, sektörlerarası tamlaşma-
nın sağlanmasına ve özellikle alt-yapı yatırımları ile doğrudan pro-
düktif yatırımlar arasındaki âhengiıı tenıinine, sağlıklı bir gelişme-
nin gerekleri olarak dikkatleri çekmiştir.
Prof. Ülgener, büyümeyi ölçülebilir tarafı ile basit sembolik
ifadelere sığdırmak isteyen soyut modellerin lüzurnunu ve faydası-
nı inkâr etmenıekle- birlikte, onlar üzerinde fazlaca durınaınıştır.
Onun asıl üzerinde durduğu geri 'kalmışlığın sebebini aradığı fik-
rî odağını, gelişmenin ölçülemeyen-, ancak ‹‹anl_aşılabileıı ve yorumla-
ııabilem› tarafı teşkil etmiştir. İ I
_ Ülgener hoca, iktisadi büyümenin dinaınízminin sadece. geniş-
liğine değil, derinliğine doğru da işlemesi üzerinde durmuştur. Bü-
yümenin dinamizıninin derinliğine işlemesi, sadece iktisadîkuvvet-
ler tarafından belirlenınez. I-loca'ya göre, ‹‹çalışma ve kazanma kar-
şısında lıalkın davranışı, kıymet ölçüleri, teknik yenilikleri benim-
seme ve siııdirnıe melekesi, eğitim sistemi gibi, matematik kalıplar
içinde ifade edilemeyen unsurlar, iktisadi büyümenin hızlı veya ya-
vaş gerçekleşmesinde söz sabidirler. Matematik kesinliğiıı sınırları-
na varıldığı noktada, model çalışmaları, yerini, sosyal değişme ve
yoğrulmanın geniş tahliline, kısaca büyüme sosyolojisine bırakmış
olacaktıı'››.
Bu ifadeleı den, Hoca nın iktisadî kalkıınnanın temel unsurunu,
o ülkenin insan varlığının özelliklerinde" aradığı sonucuna varabili-
riz. Her ülke -insan varlığının yapısına göre, iktisadî kalkınma çaba-
sında farklı noktalara ulaşınaktadır. Bir başka deyişle, iktisadî kal-
kınmanın belirleyici unsuru ‹‹s_oyuI; modeller değil, somut insan mal-
zemesidir».
Kalkanmanın' temel unsuru: İnsan varlığı
İktisadi kalkınma olğusuna hocanın koyduğu teşhis, ,toplumu
teşkil eden insan varlığının kalkınmada belirleyici rolü oynadığı tar-
zındadır. Toplumsal, kültürel, davranışsal, moral ve zihinsel özellik-
leriyle insanı, iktisadî kalkınmanın en önemli unsuru veya vasıtası
olarak diişünegelıfniştir. Çünkü, sahip olduğumuz insan malzemesinin
bu özellikleri, onun kalkınma karşısındaki tepkilerinin, davranışla-
rının ve duygularının farklı olmasına yol -açmaktadır. -
Prof. Ülgener'in insan varlığını kalkınınaınn en önemli unsuru
sayması, onun takipçisi olduğu Weberyen -düşünce ekolüııden cid-
dî surette etkilenmesinden kaynaklarımaktaydı. Nitekim, yaklaşık
iki asır önce, Max Weber, insanın iktisadî karar ve davranışlarının,
Zihniyetine ve ahlâk değerlerine bağlı olduğunu savunan sosyolojik
yaklaşımının temellerini atnııştı. Ülgdner hoca, bu ekolün, Doğu (İs-
lâm) dünyasındaki-belki de-tek temsilcisi idi. Hatta, ülkemizde uzun
yıllar iktisat ve maliye hocalığı yapan Prof. Neumark, onun Weber'
in İslâm ahlâk ve zihniyeti konusuııdaki eksikliklerini tamamladı'-
ğını» ifade etmiştir.
- Prof. Ülgenere göre, Doğu topluınlarının geri kalmasından en
büyük pay, insan varlıklarının davranış, tutum ve zilınjyetlerinde
aranmak lâzım gelir. Hoca'nın bu inancını, şu cümlelerle son derece
çarpıcı bir biçimde yansıttığını görüyoruz. «İktisadî analize insan-
sız değil, tam tersine insandan başîayarak girmek gerekir. İktisadi
yaşayış, sadece mal ve para yığınlarının bir araya geiişinden ibaret
bir madde dünyası değildir. O yığınların altında,-kendine bas tavır
ve davranışları ile-insan-gerçeği yatar... İktisadi gelişmeyi sadece ik-
tisadî ölçülerle tahlil etmek mümkün değildir ve gelişmeyi engelle-
yen ne tabii kaynaklar ve ne de sermaye kıtlığı olup, asıl sebep-in
san-faktöründeki yetersizliklerdim. _ -
Bu teşhis ve tesbitlere, günümüz Batı iktisatçılarının çoğu-belki
farklı noktalardan hareket ederek- katılmakta ve aynı sonuçlara ulaş-
maktadırlar. Ancak ne giriptir ki, ülkemiz aydınlarının bir kısmı bu
görüşlere asla iltifat etmemişler, Türkiye'niıi kalkınmasında asıl
önemli faktörün- sermaye yetersizliği- olduğu yıllar boyu söylenmiş,
yazılmış ve dikkatler bu noktaya çevrilirken, asıl önemli olan ‹‹insan
varlığn› gözlerden ve dikkatlerden -belki de bilinçli olarak- kaçırıl-
mak istenmiştirğ Halbuki, sermayeyi yaratan ve kullanan unsurun
insan olduğu gerçeğinden hareket edilerek, işe kendi insanımızı kal-
kınınaya inandırrnak ve yönlendirmek noktasından başlansaydı, her-
halde bugünkiinden daha fazla mesafe almak- mümkün olurdu.
Prof. Ülgener,- kalkınmada insana ve onu zihniyetine atfettiği
önemi, ‹‹Türkiye'nin İktisadi Gelişme Meseleleri» adlı kollektif kita-
bın takdim yazısında şöyle dile getiriyor:
«Demokratik çizgide yürütülmesi istenilen herhangibir plan, ba-
şarı şartını, üretici ve tüketici olarak geniş çevreierin -halkın- planı
benîmsemesinde, belki daha doğru olarak plan fikrine ısınmasında
bulur. Halkın desteğinden yoksun bir plan, ne kadar mükemmel ha-
zırlanmış olursa olsnn, daha başında akamete mahkûnıdur. Isınma
sözü, planı bizzat yürütecek ve kullanacak olanların da, onu benim-
semeleri ve üzerinde kaprisli oynamalardan sakınmalarını içine alır.
Bu ise, icra organının en başından en alt kademelerine kadar-soruna
lu kişilerin davraııısını-şumulüne alan bir noktadır. Olup bitenlere
bu açıdan bakınca, yainız planın neresindeyiz gibi, götürü bir so-
ruda kalmayıp, ondan da önce planı anlamının neresindeyiz, suali-
rıi kendi kendimize sormamız ve cevabını aramamız gerekecektir.
Her halde, yenmemiz lâzım gelen zorluklardan biri ve belki en bü-
yüğü buradadın.
Ülgener hocanın, 60 lı yılların sonunda yazdığı bu satırlar-
dan «plaıı» kelimesini çıkarıp, yerine ‹‹piyasa»y1 koyduğ?umuzda, ay-
nı tesbitlerin bugün de geçerli olduğu, yanı iddia edildiği gibi şekil-
de ‹‹model›› değişikliğine rağmen, esasta fazlaca bir Şeyin değişmedi
ği anlaşılmaktadır. ` - '_
Nasıl planlamaya ve plan zihniyetine ısinınadarı ve benimseme-
den onu terkettiysek, ‹‹serbest piyasa ekonomisimin gerektirdiği
zihniyeti benimsemediğiniz ve onun icaplarını yerine ğetirmediğiniz
takdirde, kısa bir süre içinde onu da terkedip,.kendimizi yeni ara-
yışlar içinde bulacağınıız yönündeki endişemi burada ifade etmek
isterim. _
Metod tercihi: Özde olup biteni anlamak
Prof. Ülğenefiıı kalkınınamişlığın. temel belirleyicisi olarak insan
varlığını tesbit ederken, Alman Tarih Felsefesi ekolünün metod arı-
layışından geniş ölçüde istifade ettiğini görüyoruz. Bu ekolün önern-
li temsilcilerinden biri olan Soıııbarfa -göre, «her çağını kendine gö-
re hakim bir zihniyeti vardır ve çağın iktisadi yaşayış tarzı onunla
beIirlenir››. 0 halde, iktisadi yaşayış seviyesini maddi vasıtalardan
ziyade, insan ve toplum zihniyetini belirleyen unsurlar tâyin etmek-
tedir. " ,
Hoca, böyle bir metod anlayışından tanı mânasıyle etkilenmiş-
tir. Gelişmernişliğin sebeplerini ararken kullandığı metodu şöyle
açıklar : ‹‹Bir sosyal fiil ve davranış olan iktisadi olayları, dıştan ey-
lem ve sayı tarafı ile -açıklamak- kadar, içindeki öz ve mâna tarafı
ile de -yorumlayıp, anlarnak- kaçınılmazzdır. Öyleki şancak bu şekliy-
le olaylara bir bütün olarak bakılabilecektir. Böyle bir metod kul-
lanıldığı takdirde, pozitif bilimlerin karşısına sosyal bilimleri değil,
manevî bilimleri koymak gerekmektediı-»_ _ _
Gerçekten, gelişmemişliğin sebeplerini sadece eldeki vasıtalar-
la ve ölçülebilir datalarla açıklayan -pozitivist metod-un yetersiz kal-
dığı anlaşılnıaktadır. Kalkınnıayı engelleyen bütün faktörleri, pozi-
tif incelemenin alanına sokmak ve birşeyin doğruluğunu onun ölçü.-
lebilirliğínde aramak geçerli bir yol değildir. İşte, iktisadî kalkınma-
nın sayı ve ölçüye yansımayan taraflarını ortaya koyabilmek için,
manevî ilirıılerin kullandığı metoda; onun, ‹‹anlayıcı ve yorunılayıen›
metod anlayışına başvurmak gerekir. '
_ Bu metod anlayışını Ülgener hoca şöyle dile getiriyor: ‹‹Tabiat
ilminin, pozitif olarak, dış verilere dayalı-açıklayıcı-nıetoduna kar-
şı, manevî ilmin mânâ ve espri tarafına yönelik-anlayıcı-metodu esas
alınmaIıclır». - ' ' ‹ '
Prof. Ülgener, böyle bir metodu kullanmak suretiyle, gelişme-
ınişlik olgusundakí bütünlüğü parçalamadan ve sadece ölçülebilir
olmaltahdidine kendini bağlamadan, gelişmemişliğin sebeplerini izah
etmiştir. Bu metodun bir gereği olarak, gelişmemişliğe yol açan, öl-
çülebilir ve ölçülemeyen faktörlerden hangisinin ilk sebep olduğunu
araştırmak gereksizdir. Il-Ioca'yai göre, -ilk sebebi-_ aranıaktan uzak
durmak ve ikisini birlikte düşünmek gerekir. _ i
_ Özde olup biteni anlama ve yorumlama metodu kullanıldığı tak-
-dirde, gelişnıenıişliğin sebebi olarak karşımızda, insan ve toplumun
sahip olduğu zihniyet ve ahlâk yapısını bulmaktayız. Prof. Ülgener'e
göre, ‹‹iktisat ahlâk ve\ zihniyeti, insanın gündelik .iş ve davranış öl-
çülerine hitap eden kaidelerin toplamı deınektir-ki, temellerini top-
lumda carîolan din ile örf ve adetler oluşturmaktadım. Ancak, bu-
rada -İslàm dini açısından yapılmak gereken çok önemli bir nüans
vardır. Ülgener hocalya, göre, ‹‹insanımızı yorumlayıp anlamada, İs-
lâm dininin, iktisat zihniyeti üzerinde, orjinal hükümleri ile değil,
geniş yığııılara ulaşmayı başaran gündelik, basit mistik telkinler yo-
luyla tesirli olduğu müşahede edilmektedim. O halde, İslâm dünya-
sının geri kalmasının sebepleri, iktisadî zihniyete damgasını vuran
bu telkinlerde aranınalıdır, İslâm dininde değil! Kaldı-ki, lıoca'ya gö-
re, eldeki mevcut belgeler, lslâm'ın milletlerarası ticaretin çok ge-
liştiği şehirleşmiş bir bölgede yeşerdiğini ve geliştiğini doğrulamak-
tadır.. ı ı ' '
Prof. Ülgener, ‹‹İlk ve öz şekliyle İslâm'ın iktisadî gelişmeyi en-
gellediği düşiinülemez, ancak kitleler üzerinde tesirli olan mistiktel-
kinlerin ve bunların yapıldığı tarikatların iktisadî zihniyet üzerinde
rol oynadığı muhaİl‹:kaktır››, demek suretiylekanaatini açıkça ortaya
koymaktadır. I _
'Gelişrnemişliğiıı, iktisadî ahlâk ve zihniyeti belirleyen ve insan
davranışlarınr şekillendiren bu ölçülemeyen unsurlarının çok iyi
kavranması, anlaşılması ve yorumlanması gerekir. Ancak, Prof; Ül-
gener, pozitif bilimin açıklayıcı ve ispatlayıcı metodunu .da hiçbir
zaman gözardı etmeınektedir. Diyor ki, ‹‹İktisadî- kalkınmamışlığı,
maddi vasıtaların yetersizliği ile açıklamaya çalışmak ne kadar yanlış
ise, sadece manevî açıklamalara dayandırınak da o kadar .yanıltıcı-
dıı-», Ve ekliyor: «... Toplunıların geçirdiği- değişiklikleri katı bir
-maddecilile ile açıklanıak ne kadar yanlış ise, tek yanlı-olarak -ma-
nevî, spritüalist- izah şemalarına başvurmak da o_ derece yanlıştır.
İslâm dininin ve özellikle '-tasavvufun zihniyet dünyamızı şekillen-
dirmedeki payı, dikkatli ve ölçülü şekilde tesbite çalışmalıdır. Bu
pay, günümüzde, eskisi kadar net ve açık olarak görünmeyebilir...
Kültüriimüzün ,ve iktisadiyatımızın içinde bulunduğu buhran bu
noktada aranınalıdır. Eskisi tüketilrniş, fakat yerine yeni birrulı ve
muhteva getirilmediği için, dünün değerleri kuru ve çıplak şemalar
halinde boşluğa bırakmış haldediler››. _ t .
` Bu ifadelerden, Prof. Ülgener'in iktisadi kalkınmaya bakışında-
ki orijinalitesi de ortaya çıkmıs olmaktadır. Ülkemizde ona gelin~
ceye kadar, heınen hemen hiç kimse, pozitivist metodun yanında
mutlaka anlayıcı metodu kullanmak gereğine işaret etınemişti. İlk
defa Ülgener hoca, ancak her iki metodun birlikte kullanılarak kal-
kınmaınışlığın sebeplerinin tani olarak izah edilebileceğine ısık tut-
tu. İçinde bulunduğumuz buhrandan çıkış için, kültür değerlerimize
sahip çıkmak ve onlara yeni bir ruh ve muhteva vermek gereğini
açık bir biçimdegözler önüne serdi. ç e ,-
. Kalkınma yaklaşımı: Kendine özgü kalkınma -a
Prof. Ülgener, ~insan gerçeğini- devre dışı bırakan ithal model-_
lerle, sağlıklı ve kalıcı bir kalkınmayı gerçekleştirmenin mümkün
olamayacağını, milli-manevi değer sistemimizi esas alan, ancak onu
günün ve çağın ihtiyaçlarına göre yorumlayan ve şekillendiren çö-
zümlerin tek çıkış yolu olduğunu ortaya koydu. Ona göre, insanı so-
yutlaştıran değil, nıillî-manevî değer sistemi içinde somutlaştırarak
dikkate alan modeller en gerçekçi ve en sağlıklı çözümlerdir.
İnsanımızın değer sistemine ters düşmeyecek,'iş disiplinini, me-
tod ve tekniği, akılcılığı telkin edecek, onu iş ve vazifeinsanı haline
getirecek ve sosyal sorumluluk şuurunu verecek bir yaklaşım çıkış
yolunun ta kendisi olacaktır. Madem ki, geri kalmışlığın en önemli
sebebi-insan gerçeği-dir, 0 halde, çıkışın ve çözümün başka yerlerde
aranması beyhudedir. ' _ _
Ülgener hoca, «İZM'ler ve SİSTEMLER›› adlı makalesiniıı son
satırlarında şöyle diyor: ‹‹Marx'ın sadece maddî-teknik kalıplarla
oyalanıp durduğunu, hisleri ve ihtirasları ile insan gerçeğinin derin-
leriııe inmediğini sananlar bugün için çok gerilerde kalmış sayılır-
lar: 1\/IarX'ın ve günümüz Marx'çı antropologların vardıkları sonuç-
açık kesiııdír: Maddi-teknik faktörün belirleyici etkisi yine devam
etmekle beraber, son sözü söyleyecek olan -insan-gerçeği; insan ha-
muru demek de mümkün! Aslında kapitalizm gibi sosyalizm de tek-
nik altyapı ve üretinı ilişkileri bir yana, katıksız Batılı kafanızı harcı
sayılabilir. Nitekim, Marx, kapitalizmin kaçınılmaz olarak sosyaliz-
me çevrileceğini isbatlamaya çalışırken çok belirli bir insan mode-
linden hareket etmişti: Burjuvası gibi proletaryası da okur yazar,
iliklerine kadar bilinçlenmiş batılı insan tipleri, mayanın batılı-
sından batı sosyalizmi! Despotundan ceberrut-despotik sosyalizm!
Eyyamcısından da -hiç şüpheniz olmasın- sadece eyyam sosyalizmiI››.
' Bu ifadelerden de açıkça anlaşıiıyorki, Prof. Ülgener, bir sosyal
bilimci, bir iktisat felsefeçisi _ve bir kalkınma iktisatçıısı olarak, baş-
ka ülke insanları tarafından yoğrulup kotarılmış, lıazırcı modellerle
kalkınmanın başarılayacağını vurgulamak istemekteydi. 0, millî tip-
te çözümlerden yanaydı. Kendi insanımızdan hareket _eden ve geniş
kesimler tarafından desteklenen çözüınlemelerin kalıcı olacağını sa-
vundu. Bir makalesinde, ‹<...elde edilen gelişmenin ıneyvalarmı za-
man zaman daha yüksek bir istiiılâk (tüketim) halinde, alâkalı çev-
relere tattırmak lâzım gelecektir. Gerekli tasarrufu yaratmak gibi
çok haklı olan bir gayret, ifrata götürülüp bir nev'i -kemerleri sık-
ma- şekline sokulduğu zaman halkin bu modelin arkasında gitmek-
te devam edeceğini sanmalpçok hatalı bir düşünce olur›› demekle,
geniş kitlelerin desteğinin ne kadar önemli olduğuna işaret etmek-
teydi. Böylece bir yandan-insan varlığı-nın iktisadi kalkınmada oy-
nadığı -vasita- rolüne işaret ederken, diğer yandan âdil bir kalkın-
man1n,`ancak insan refahını hedef almakla gerçekleşeceğini vurgu-
lamaktaydı. ‹‹İnsan refahinı artırmaya dönük olmayan, insanı mad-
den ve mâiıen tatmin etmekten uzak modeller-insan-dan hareket et-
miş olsalar dahi, maddeci kaîıplardan öteye geçemezlen› diyordu.
Bir başka deyişle, ona göre, ekonomi' ve insan hem kalkınnıa süreci
içinde ve hem de bu sürecin sonunda bütünleştirilmelidir. Bu bütün-
leşme ise, ancak ülkemiz insanına ve toplumuna uygunbir mode]
içinde sağlanabilir. _ ı `
Prof. Ülgener'in getirdiği bu yaklaşımın, ülkemizde ve dünyada
genellikle kullanılan bilinen kalkınma Yaklaşımlarından çok farklı
olduğu görülüyor. 0, açıklayıcı metoda da yer verdi, ölçülebilir fak-
törleri ihmal etmedi. Ama, sadece orada da kalmadı. Ölçülemeyen
faktörlerin önemini vurğularken, emperyalizm teorisinin veya fakir-
liğin fasit çemberinin çok ötesine giderek meseleyi ele aldı. Esasen
bu klâsikleşmiş izahlar, XX. yüzyılın ikinci yarısındakí gelişmeler
karşısında kökünden sallanmaktaydı. Ülgener hoca'nın getirdiği izah
şemaları, bugün başta Japon örneği olmak üzere, birçok ülkedeki
kalkınmamışlıktan kurtulma veya kalkınmamışlık içinde çırpınma
olgularını en doyurucu şekilde bize' anlatmaktadır.
Onun, kapitalizmin, sosyalizmin ve komünizmin hep benzer
özelliklere sahip batılı kafanın eseri olduğunu, bizim insanımızın ise
farklı olduğunu, dolayısiyle çıkış yolunun da farklı olması gerekti-
ğini biliınsellolarak ortaya koyması, hizmetlerinin en büyüğüdür.
Ülgener hocanın, ülkemizin yetiştirdiği bir ilim adamı olarak,
bütün gelişmekte olan ülkeler için vardığı sonucu bir cümle' içinde
özetlemek istersek; her ülkenin kendi çıkış yolunu, kendi şartları
içinde, kendisinin bulması en doğru yoldur, şeklinde ifade edebiliriz.