« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

30 Oca

2012

SULTAN MURAD II

01 Ocak 1970

(ö. 855/1451) Osmanlı padişahı (1421-1444, 1446-1451).

Zilhicce 806'da (Haziran 1404) Amas¬ya'da doğdu. I. Mehmed'in bir cariyeden olma oğludur (H. Hüsâmeddin, Amasya Tarihinde annesinin Amasya ayanından Divitdâr Ahmed Paşa'nın kızı Şehzade Hatun olduğunu kaydeder). On iki yaşına girince Amasya, Tokat, Sivas, Çorum ve Osmancık bölgelerini içine alan Rum vilâyeti beyliğiyle Amasya'ya gönde¬rildi. Bir yıl sonra Amasya kuvvetleriyle Börklüce Mustafa isyanını bastırmak üze¬re Saruhan ve İzmir tarafına hareket emri aldı. O sırada babası Çelebi Mehmed Se¬lanik'te Düzme Mustafa ile uğraşıyordu; Venedikliler Gelibolu'da Türk donanması¬nı yakmış, boğazı kesmişlerdi (29 Mayıs 1416). Bayezid Paşa Amasya ve Sivas kuv¬vetleriyle isyanı bastırdı. Murad Amasya'¬dan ayrılınca bu bölgedeki Moğol göçe¬beleri (Kara Tatarlar) kargaşalık çıkardılar. Şehzade, Bayezid Paşa ile beraber tekrar Amasya'ya döndü. 820-824 (1417-1421) yıllan arasında Rum (Amasya) sınırında Os-manlılar'a karşı önemli gelişmeler oldu. Şehzade Murad ve yeni atabeyi Rum bey¬lerbeyi Hamza Bey, Samsun'u İsfendiya-roğlu'nun elinden aldılar.[542] Bu başarıdan az son¬ra Şehzade Murad ölüm döşeğinde olan babası tarafından Bursa'ya çağrıldı. Ora¬ya gittiği zaman Çelebi Mehmed ölmüş¬tü. Bizanslıların yanında bulunan Düzme (Düzmece) Mustafa'nın harekete geçmesi korkusuyla vezirler padişahın ölümünü giz¬li tutmuşlar ve yeniçerileri bir bahane ile Anadolu'ya geçirmişlerdi. Bursa'da erkân ve bir kısım yeniçeriler tarafından kendi¬sine biat edilen Murad Osmanlı tahtına çıktı.[543]

O sırada on yedi yaşında bulunan 11. Mu¬rad, Çelebi Mehmed'in en büyük oğlu olup dört erkek ve yedi kız kardeşi vardı. Er¬kek kardeşleri Mustafa, Ahmed, Yûsuf ve Mahmud çelebiler idi. Ahmed babasının sağlığında ölmüştü. Mustafa on iki yaşın¬da olup bir yıl önce Hamîd-ili sancak beyligine gönderilmişti. Yûsuf sekiz ve Mahmud yedi yaşındaydı. Kardeş öldürme bir âdet şeklinde yerleşmiş olduğundan Meh-med Çelebi ölümünden önce çocuklarının hayatını korumak istemişti. Murad Edir¬ne'de Osmanlı tahtına geçecek, Anadolu Mustafa'ya kalacak, Yûsuf ve Mahmud Bi-zans imparatorunun yanına gönderilecek¬ti. Buna karşılık imparator Çelebi Mehmed'in kardeşi Mustafa'yı serbest bırak¬mayacaktı. Murad kardeşlerinin masrafla-n için imparatora her yıl para ödeyecekti.

II. Murad tahta çıktığında Bayezid Pa¬şa vezîriâzam ve Rumeli beylerbeyi olarak devlet işlerini yürütüyordu. Bayezid Paşa, gelen Bizans elçilerine Yûsuf ve Mahmud çelebilerin teslim edilmeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine Ii. Manuel Palaiologos, Lim-ni'de sürgün bulunan Mustafa ile bir an¬laşma yaparak onunla birlikte İzmiroğlu Cüneyd Bey'i serbest bıraktı ve on gemi¬lik bir donanma, Dimitrios Leontarios ku¬mandasında Bizans askerleriyle onlan Ge¬libolu önüne çıkardı.[544] Bizans Mustafa'yı meşru sultan ta¬nıyordu. II. Murad'a karşı sadece Bizans değil, Anadolu'daki beylikler de ayaklan¬mıştı. Germiyanoğlu Yâkub Bey, onun sul¬tanlığını tanımayarak Hamîd-ili sancak be¬yi olan Mustafa Çelebi tarafını tuttu. Ha¬mîd-ili arazisi Karamanoğlu tarafından iş¬gal edildi. II. Murad elçi gönderip yatıştır¬ma siyasetine başvurdu ve durumu kabul-lendi. Çelebi Mehmed'in 818'den (1415)

Murad'ı tasvir eden yağlı boya tablo [545] beri tâbiiyet altına aldığı Menteşeoğlu da ayaklandı ve bağımsızlığını ilân etti. Men-teşeoğulları Ahmed ve Leys, babaları İlyas Bey gibi 1421'de bastırdıkları paraya Os¬manlı padişahının adını koymadılar. Aydı-noğlu ve Saruhanoglu bu sırada bir kısım topraklarını tekrar ele geçirdi. II. Murad elçiler yollayıp Anadolu'daki beyleri yatış-tırmaya çalıştı. İsfendiyar Bey de Çelebi Mehmed'in himayesinde Çankırı, Kalecik ve Tosya'da yerleşmiş olan kendi oğlu Ka¬sım Bey'i oradan çıkarmıştı. II. Murad, İs¬fendiyar Bey'e karşı kuvvet gönderdi. Si-nop'a kaçan İsfendiyar Bey diğer Anadolu beylerinin aracılığı ile barış yaptı.[546] II. Murad, Düzme Mustafa karşısında taht mücadelesi için¬de bulunduğundan bu değişiklikleri kabul-lenmek zorunda kalmıştı.

Gelibolu'ya çıkan Mustafa Çelebi ahali tarafından iyi karşılanmış, ancak Gelibolu Hisarı'nda Şah Melik Bey ona karşı çıkmış¬tı. Mustafa, Gelibolu kuşatmasını İzmiroğ¬lu Cüneyd'e bırakarak kendisi Edirne'ye yürüdü. Onu her tarafta Yıldırım'ın oğlu ve sultan olarak tanıdılar. Mustafa'nın Edir¬ne'ye girmesini Önlemek için harekete ge¬çen Bayezid Paşa, Sazlıdere'de karşısına çıktıysa da emrindeki Rumeli askerlerinin Mustafa Çelebi tarafına geçmesi yüzün¬den ona itaat etmek mecburiyetinde kal¬dı, ancak Cüneyd Bey'in tahrikiyle idam edildi. Mustafa Edirne'ye girdi, bu haber üzerine Gelibolu Hisarı da teslim oldu. Fa¬kat Mustafa ile Cüneyd, daha önceki an¬laşmaya uyup kaleyi Bizanslılar'a teslim et¬meye yanaşmadılar. Bu durumda Bizans ile II. Murad arasında bir yakınlaşma olduysa da [547] anlaşma sağlana¬madı. Gelibolu geçidine ve donanmaya hâ¬kim olan Mustafa Çelebi İstanbul Boğazı'nı da tutmuş bulunuyordu. II. Murad o zaman denizde bir müttefik buldu. Yeni Foça podestası Giovanni Adorno, Manisa şap madenlerinden kalan borçlarının affı karşılığında, II. Murad için gemi ve asker hazırlamayı taahhüt etti. Ceneviz yardımı II. Murad'ın başarısında önemli bir âmil olacaktır.

Mustafa, 26 Muharrem 825'te (20 Ocak 1422) 12.000 sipahi ve S000 piyade ile Ge¬libolu üzerinden Anadolu'ya geçti.[548] Bursa yolunu ona ka¬patmak için Ulubat gölünün ayağı üzerin-deki köprü yıktırıldı. Mustafa Ulubat su¬yunun öbür tarafında kaldı. Onun 4000 ki¬şilik bir kuvvetle yapmak istediği baskın yeniçeriler tarafından sonuçsuz bırakıldı. O zaman Mihaloğlu Mehmed Bey uç bey¬lerini II. Murad tarafına geçmeye teşvik etti. Cüneyd'e gizlice İzmir beyliği ve Ay-dın-ili vaad edilerek kaçması sağlandı. Bu son tedbir Mustafa'nın ordusunda bozgu¬na yol açtı. Mustafa geri çekilince Hacı İvaz Paşa yapılan tahta köprüden yeniçe¬rilerle geçip onun yaya askerini, azeblerini kılıçtan geçirdi. Rumeli uç beyleri de ge¬lip II. Murad'a itaatlerini arzettiler. Mustafa Gelibolu'ya geçmeyi başardıysa da II. Murad'ın, Ceneviz gemilerinin yardımıyla Gelibolu'ya geçmesine engel olamadı. Ar¬dından Edirne'ye ulaştı, oradan Eflak ta¬raflarına hareket etti; ancak Kızılağaç Yenicesi'nde yakalandı ve Edirne'de idam edildi.[549] Diğer bir rivayete göre ise Mustafa Eflak'a, oradan Kefe'ye kaçmayı başarmıştı.

II. Murad bunun arkasından Bizans üze¬rine yürüdü.[550] Elli günden fazla süren kuşatma sonuç vermedi. Kardeşi Küçük Mustafa o za¬man on üç yaşındaydı Karaman ve Ger-miyan beylerinin yanına kattıkları bir kuv¬vetle gelip Bursa'yı kuşatmıştı.[551] Bu durumda II. Mu¬rad İstanbul'a karşı son bir genel taarruz yapmış ve şehri kuşatmaya devam ede¬cek bir kuvvet bırakarak Edirne'ye gitmiş¬ti. Onun başarılarından endişeye düşen Anadolu beylerinden yalnız Karaman ve Germiyanoğuüarı değil, İsfendiyar Bey de saldırıya geçip Mustafa'yı desteklemekte gecikmedi. Rumeli'de Candaroğulları'nın müttefiki olan Eflak beyi aynı zamanda sal¬dırıya geçti. Venedik ve Macaristan da bu ittifakta yerini aldı. Küçük Mustafa vak'a-sı gerçekte II. Murad'a karşı yapılan genel saldırı hareketinin bir yönünü teşkil eder. Bursa'yı kuşatan Mustafa, II. Murad'ın gönderdiği Mihaloğlu kuvvetleri karşısın¬da kaçıp İstanbul'a sığındı. İmparator ile görüşerek Silivri'ye geçti; fakat Rumeli as¬keri karşısında tekrar kaçıp Kocaeli'ne git¬ti. Oradan İznik'e gelince şehir ona kapıla¬rını açtı; Bursa ovasının bir kısmını da ele geçirdi. Bursalılar, bir taraftan II. Murad'a imdatçı gönderdikleri gibi diğer taraftan şehir büyüklerinden Ahî Yâkub ve Ahî Ka-dem'i rica için Mustafa'nın lalası Şarabdar İlyas Bey'e yolladılar. Bunlar İlyas Bey'i Bursa kuşatmasından vazgeçirdiler. İznik'¬te yerleşen Mustafa'ya Anadolu'nun önem¬li bir kısmı itaat etmiş görünmektedir. II. Murad lalası YÖrgüç'ün ısrarı ile Bursa'ya gitmeye karar verdi. Önce Mihaloğlu gön¬derildi, arkasından kendisi Bursa'ya gel¬di. Oradan hareketle İznik'i muhasara et¬ti. Kış yaklaştığından Mustafa'nın kuvvet¬leri dağılmıştı. İlyas Bey kendisine Ana¬dolu beylerbeyliği verilmek suretiyle elde edilmiş, halk da tekrar II. Murad'a dön¬müştü. Mihaloğlu İznik'i kuşattı ve şid¬detli çarpışmalar oldu. Bir çıkış hareketi sı¬rasında içeri dalan Mihaloğlu ağır şekilde yaralandı. Ele geçen İznik yağmaya uğra¬dı. İlyas Bey'in getirip teslim ettiği Mus¬tafa idam edildi.[552] II. Murad, İzniK'i aldıktan hemen sonra Taraklı Borlu'ya kadar ilerlemiş olan İsfendiyar Bey kuvvetleri üzerine yürüyüp onun kuvvetlerini dağıttı. Küçük Musta¬fa'yı Bursa'ya gönderen Karamanlılar'dan Mehmed Bey ise Antalya'yı kuşattığı sıra¬da kaleden atılan bir top güllesiyle vuru¬larak öldü.[553] Kara¬man tahtı için çıkan iç mücadeleden II. Murad faydalandı ve tahta çıkmasına yar¬dım ettiği İbrahim Bey'e bir antlaşma im¬zalattı. Karamanoğlu 1421'de babasının aldığı Hamîd-ili'ni bıraktı ve Osmanlı tâbi¬liğini kabul etti.

Macar yardımı ile Tuna üzerinde geçit yerlerinden saldıran Eflak beyi, II. Murad'ın Anadolu'daki başarılarını öğrenin¬ce iki oğlunu rehine gönderip barış istedi. Öte yandan padişahın Bizans'a karşı bas¬kısı sürüyordu. Cemâziyelâhir 826'da (Ma¬yıs 1423) Turahan Bey, Hexamilion (Kerme) surunu zaptederek Mora'ya girmiş, Sela¬nik kuşatma altına alınmıştı. Venedik, Bi¬zans'ın ümitsiz durumundan faydalanıp bir anlaşma ile Selanik şehrinin idaresini devralınca (826/1423 yazı) yeni bir buna¬lım çıktı.

Venedik, Osmanlılar'ın Selanik işgalini tanıması için bir taraftan yıllık haraç ver¬meyi 1500-2000 duka teklif ediyor, diğer taraftan Pietro Loredano kumandasında donanmasını Gelibolu karşısına gönderi¬yor, nihayet genel bir taarruz için İzmir Beyi Cüneyd, Eflak beyi ve Macar kralı ile ittifak hazırlıyordu. Osmanlılar, İstanbul'un da Venedikliler'e teslim edileceği endişe¬sine kapıldı. Cenevizlilerin aracılığı ile li. Murad, Bizans imparatoru ile barış ant¬laşması imzaladı.[554] İmparator yıllık 300.000 ak¬çe haraç ödemeyi, Silivri ve Terkos hisar¬ları hariç Marmara, Ege ve Karadeniz kı¬yılarında 1402'den sonra aldığı yerleri geri vermeyi kabul etti.

İzmir Beyliği'ni ve Aydın-ili'ni ele geçi¬ren, ancak Osmanlı tâbiliğini reddeden Cü¬neyd Anadolu beylerini ve Bizans'ı tahrik¬ten geri kalmadığı gibi Venedik ile ilişkiye girdi; ona karşı 828'de (1425] Anadolu bey¬lerbeyliğine tayin edilen Hamza Bey'in Ha¬lil Bey idaresinde sevkettiği kuvvetler onu Akhisar civarında Gülnas'ta yendi. İpsili (Hypsela) Kalesi'ne sığınan Cüneyd teslim olmak zorunda kaldı ve soyu sopu ile bir¬likte imha edildi. Osmanlılar o yıl yalnız İz¬mir ve Aydın-ili'ni zaptetmekle kalmadı¬lar, Menteşeoğulları'nın ve Hamîdoğulla-n'nın Teke'deki kolunun topraklarını da ilhak ettiler. Bu sırada Venedikliler, Baye-zid'in oğlu olduğu iddia edilen bir Düzme Mustafa'yı daha meydana çıkardılar. 828 (1425) baharında Selanik'ten yola çıkan Mustafa Venedik donanması ile iş birliği yaptı. Kassandra ve Kavala Venedikliler'in eline düştü. Böylece Osmanlı-Venedik sa¬vaşı (1425-1430) başlamış oluyordu. Erte¬si yıl Osmanlılar kayıplarını giderdiler. Se¬lanik'ten tekrar çıkan Mustafa'ya Pazarlı ve Sarıca beyler karşı koydular. Savaş Ar-navutluk'a da yayıldı. Osmanlılar burada Venedik'e ait Draç'ı (Dyrrachium) kuşattı¬lar. Zilhicce 828'de (Ekim 1425) Venedik ile Macarlar arasında Osmanlılar'a karşı it¬tifak görüşmeleri başladı.[555]

824'ten (1421) beri Eflak ve Sırbistan üzerinde Macar nüfuzu kuvvetlenmişti. II. Murad bu iki memlekette tekrar Os¬manlı hâkimiyetini kurmaya çalıştı. Macar himayesinde olan Eflak Beyi II. Dan'ın ye¬rine Radu'yu getirmek için 82Tde (1424) Osmanlı uç kuvvetlerinin yaptığı harekâ¬ta karşı Macar Kralı Sigismund Orsova'ya geldi. Osmanlılar 1426'da Dan'ı ve Macar kumandanı Pippo'yu bozguna uğrattılar. Bir Sırp kaynağına göre Sofya'ya gelen II. Murad, Vidin'den Tuna'yı aştı ve Macarlar'a önemli kayıplar verdirdi. Sırp Despotu Ste-fan Lazarevic İşkodra, Drivasto, Dulcigno (Ölgün) gibi limanlan zaptetmiş olan Ve¬nedik'e karşı 1421'den beri savaş halinde olup II. Murad ile dostluğa önem veriyor ve Arnavutluk'taki Osmanlı uç beyleri ken¬disine yardım ediyordu. Fakat çok geçme¬den Stefan, Venedik ile bir antlaşma yap¬tı (12 Ağustos 1423) vebunu 1426'da tas¬dik etti. Onun her yıl Macar kralının yanı¬na gitmesi ve Osmanlılar'a tâbiiyetini unut¬muş görünmesi Edirne sarayının gözün¬den kaçmıyordu. 829'da (1426) Sırbistan'a giden Osmanlı elçisi onun Macaristan'dan dönmesini bekledi, ancak despot tarafın-dan kabul edilmedi. Bunun üzerine Sof¬ya'da bulunan II. Murad bir ordu yollayıp Alacahisar'a (Kruşevac) kadar memleketi¬ni yağmalattı. Despot hemen bir elçi gön¬dererek Alacahisar'a kadar olan yerleri terkedeceğini, her yıl haraç vereceğini, Ma¬carlar veya kendisi tarafından Osmanlı top¬raklarına tecavüz edilmeyeceğini bildirdi. Osmanlılar da Bosna'ya karşı kendisine yar¬dım etmeyi kabul ettiler. Stefan, Srebrenica'ya (Serebrenik) yürürken Osmanlı uç kuvvetleri de güneyden Bosna'ya girdiler ve Hırvatistan'a kadar ilerlediler (829/1426 yazı). Stefan'ın ölümüyle (19 Temmuz 1427) onun mirası meselesi Sırbistan üzerinde Osmanlı-Macar mücadelesini birdenbire şiddetlendirdi. Stefan, despotluğu yeğeni Georg Vulkovic'e Vılkoğlu Brankovic bı¬rakmıştı. Fakat II. Murad, Olivera'nın Yıl¬dırım Bayezid ile evliliğini öne sürerek ken¬disinin meşru vâris olduğunu söyledi, Bu arada Sigismund gelip Belgrad'ı işgal et¬ti. Osmanlı kuvvetleri de Alacahisar ve Tu¬na üzerindeki Güvercinlik (Golubac) Kale-si'ni ve Macar adasını aldılar. O kış Macar kralı Güvercinlik'i kuşattıysa da, Vidin uç beyi Sinan'ın yaptığı baskın üzerine geri çekildi; kuvvetlerinin önemli bir kısmı Tu-na'da boğuldu veya esir edildi. Yeni des¬pot Vılkoğlu elçi gönderip Stefan ile padi¬şah arasında yapılmış eski antlaşmayı ye¬niledi, ayrıca kızını padişaha zevce olarak vermeyi kabul etti. Osmanlılar Eflak'ta da üstün geldiler. Sigismund 830 (1427) İlk¬baharında Dan ile birlikte tekrar Eflak'a girmiş ve Yergöğü'yü almıştı. Fakat ertesi yıl Osmanlı hücumları sebebiyle Dan, pa¬dişaha sadakatini arzett. Bundan sonra II. Murad ile Macar kralı arasında üç yıllık bir ateşkes imzalandı (831/1428).

Devletin Tuna üzerinde meşgul olduğu yıllarda (1426-1428) Venedik yeni barış teklifleriyle Selanik işini kabul ettirmeye çalışmış, yıllık vergiyi 300.000 akçeye ka¬dar çıkarmıştı. Bu sırada doğuda baş gös¬teren gelişmeler onları tekrar ümitlendir¬di. Macar kralı ile ilişki kuran Karamanoğ-lu, Macarlar Güvercinlik'i muhasara eder¬ken Anadolu'da harekete geçmiş, Beyşeh-ri'ni işgal edip Şarabdar İlyas'ı esir almış¬tı.[556] Rumeli'den ayrılamayan padişah Hamîd-ili'ni Karaman-lılar'a bırakmak zorunda kaldı. Venedik, Karamanlılar ile Kıbrıs Kralı Janus vasıta¬sıyla bir ittifak için ilişkiye girdi. Diğer ta¬raftan Şâhruh'un büyük bir ordu ile Ana¬dolu'ya doğru yürüdüğü haberi Timur devrinde olduğu gibi bütün Hıristiyanlık âleminde sevinçle karşılandı. Venedik 832'-de (1429) savaşı şiddetlendirdi. Ağustos¬ta Venedik Amirali Pietro Mocenigo, Geli¬bolu Limanı"na saldırdı; limanı kapatan du¬varı yıktıysa da burayı alamadı. Gelibolu karşısında beş gemi bırakarak çekildi. II. Murad, Selânik'e karşı yine kesin bir hare¬kete girişemeyip doğudaki gelişmeleri en¬dişe ile izlemeye başladı, Şâhruh'a karşı onun ölümüne kadar (850/1447) mutedil bir siyaset güttü, Timurlular'ı tahrik etmekten kaçındı, daima bağlılığını teyit et¬ti. Şâhruh'a karşı cephe alan kuvvetler Karakoyunlular ile Memlükler idi. Malatya ve Divriği'ye kadar Anadolu içine sokulmuş olan Memlükler'in de belli bir Anadolu si¬yaseti vardı. Onlar, Dulkadırlılar'la Karamanoğulları'nı kendi himayeleri altında tutmak ve Osmanlılar'ın birleştirme, do¬ğuya doğru genişleme siyasetine karşı koy¬mak istiyorlardı. 832'de (1429) Şâhruh ikin¬ci defa büyük ordusu ile batıya doğru yürü¬dü. Müşterek tehlike karşısında Osmanlı-Memlük ilişkileri dostane bir hal aldı. Bir yıl Önce Altın Orda Hanı Uluğ Muhammed Han da II. Murad'a bir mektup göndere¬rek Toktamış ile Bayezid arasındaki dost¬luğu anıyor ve Eflak Beyliği'ni ortadan kal¬dırmak için birleşme teklifinde bulunu-yordu.[557] Şâhruh'un Selmas Meydan Muharebesinde Karakoyunlukuvvetlerini perişan etmesi [558] önünde Ana¬dolu ve Suriye yolunun açılması Memlük¬ler gibi Osmanlılar1! da kaygıya düşürdü. Ancak Şâhruh'un Azerbaycan'dan Herat'a geri dönmeye karar vermesi onlara rahat bir nefes aldırdı.

II. Murad, Selanik meselesini çözmek için o kış hazırlıklarını tamamladı. Cemâ-ziyelevvel 833'te (Şubat 1430) bütün or¬dusu ile Selanik üzerine yürüdü. Beyler¬beyi Hamza kumandasında Anadolu kuv¬vetleri de bu sefere katıldı. Venedik do¬nanması yetişmeden 4 Receb'de (29 Mart) sabaha karşı yapılan genel bir taarruzla kale alındı.

Osmanlılar Selânik'i fethettiği sırada Ve¬nedik Amirali S. Morosini, Epir sahillerin¬de oyalanıyordu. Şehrin düştüğü haberini alınca senato Arnavutluk'taki toprakları için de korkmaya başladı. Morosini'ye ve¬rilen talimatta barış görüşmeleriyle bera¬ber Gelibolu'ya saldırabileceği bildiriliyor-du. Şâhruh'un Azerbaycan'da bulunduğu haberi gelince (1430 baharına kadar Ka-rabağ'da kalmıştır) Venedik Selânik'i geri alma ümidine kapılarak oraya taarruz em¬ri gönderdi. Morosini, Gelibolu'ya gelip Emîr -Süleyman- Burgazı denilen hisarı kuşat¬tı ve Osmanlılar'a önemli kayıplar verdir¬di (833/1430 yazı). Venedik donanması Bo-ğazlar'da Osmanlılar'ın her türlü askerî ve ticarî gidiş gelişini durdurdu. Bunun üze¬rine Hamza Bey, Lapseki'de ilk barış ka¬rarlarını imzaladı.[559] Selanik ve civarındaki Osmanlı hâkimiyeti tanınıyor, buna karşı Arnavut¬luk'taki şehirlerle İnebahtı'da (Lepanto) Venedik hâkimiyeti yıllık 236 duka haraç

karşılığında kabul ediliyor ve Boğazlar'da Türk gemileri için şerbet gidiş geliş taah¬hüt ediliyordu [560] Venedik, II. Murad ile barış yapınca hemen Ceneviz'e karşı savaşa gir¬di. Osmanlılar eski müttefiklerine erzak ve gemi vererek her türlü yardımda bulun¬dular. Osmanlı-Venedik ilişkileri bozuldu, savaşın yeniden başlama tehlikesi belirdi. Fakat o sırada Osmanlılar Arnavutluk'ta önemli sorunlarla karşılaştılar; Venedik'in tarafsızlığı büyük önem kazandı. Osman¬lılar, Arnavutluk'un güney ve merkez kı¬sımlarında kendi idarelerini kurmuşlar, kuzeyde ve dağlık bölgelerde kabilelere dayanan Arnavut beylerini haraçgüzâr tâ-biler olarak bırakmışlardı. Bunların içinde en kuvvetli kişi, Akçahisar (Kroya) kuzeyin¬de Yuvan-ili'nde hâkim bulunan İvan (Yu¬van) Kastriota idi. Diğer Arnavut beyleri gi¬bi o da yıllık tahsisat vaadi alınca Venedik tarafına dönmekten ve onlara hizmet et¬mekten çekinmedi. 1428'de Venedik hi¬mayesine girmişti ve oğlu İskender Bey, bir Osmanlı beyi sıfatıyla Venedik arazisi¬ne saldırırsa bundan kendini sorumlu tut-mamalarını rica ediyordu [561] Selanik'ten sonra Yuvan-ili'ne gelen Os¬manlı kuvvetleri ona tekrar boyun eğdir¬diler. Aynı zamanda Rumeli Beylerbeyi Si¬nan, Epir'de Toccolar arasında çıkan an-laşmazlıktan faydalanarak Yanya ve hava¬lisini ilhak etti. Carlo Tocco, despotluğun kalan kısmında merkezi Arta Osmanlılar'a yıllık haraç ödemeyi kabul etti (1430). Os¬manlılar bu önemli fütuhattan hemen sonra bölgede 835'te (1431-32) yeni bir tahrir yaptılar. Arnavutluk'ta köylerin ti-mar olarak taksimi esnasında mukave¬metler görüldü. Âsilere karşı hareket eden Evrenosoğlu Ali Bey bir boğazda pusuya düşürülerek ağır kayıplara uğratıldı. Os¬manlılar bu isyanı Venediklilerin tahrik et¬tiğini tahmin edip ihtarda bulundular. Biz¬zat II. Murad, Serez'e gidip harekât saha¬sına yakın bulunmak istedi.[562] İsyan bastırıldı. Venedik Senatosu, âsilere yardım edilmemesi için Arnavut¬luk'taki makamlara emir göndermişti. O zaman dağlara sığınan Arnavut âsi sen-yörleri Macar kralı ile ilişkiye girdiler. Kral, Balkanlar'da Osmanlılar'a karşı yeni bir müttefik bulduğuna inanarak onları teş¬vik etti. Hatta 838'de (1435) yanında bu¬lunan Osmanlı saltanat iddiacısı Kosova'-da idam edilen Şehzade Yakub'un oğlu Dâvud Çelebi'yi gizlice Arnavutluk'a sok¬tu. Bu suretle Osmanlılar'ı yarım yüzyıl uğraştıran Arnavut meselesi ortaya çık¬mış oldu.

II. Murad, Selanik fethinden sonra Bal¬kanlar'da Yıldırım Bayezid'in imparatorlu¬ğunu ihya etmiş sayılabilirdi. Eflak ve Sır¬bistan sıkı bir şekilde Osmanlı tâbiliği al¬tına sokulmuş, Arnavutluk ve Epir'de Os¬manlı hâkimiyeti yerleşmişti. Bosna kra¬lı, Arta ve Mora despotları, nihayet Bizans imparatoru haraç ödeyen tâbiler duru¬mundaydı. Venedik dahi Balkanlar'da elin¬de tuttuğu yerler için haraç ödüyordu. Bi¬zans ve Sırp despotluğu fetret devrinde Osmanlılar'dan aldıkları yerleri geri vermiş¬lerdi. 1432'de Edirne'ye gelen B. de la Bro-quiere padişahın kudretini şöyle tasvir et-mektedir: "Bana söylendiğine göre o, sa¬vaştan hoşlanmaz. Bana da öyle görünü¬yor; zira elindeki kuvvetleri ve büyük ge¬liri kullanmak istediği takdirde, hıristiyan âleminden gördüğü az mukavemet göz önüne alınırsa Avrupa'nın büyük bir kıs¬mını fethetmek onun için işten değildir.[563]

1431'de Macarlar'la mütareke sona er¬mişti. Sigismund'un elçisi sultandan, kra¬lın Bosna, Sırbistan, Eflak ve hatta Tuna Bulgaristanı üzerinde üstün hâkimiyetinin resmen tanımasını istedi. II. Murad bu is¬tekleri sert bir şekilde reddetti. Macarlar, Balkanlar'da mücadele için hazırlığa geç¬tiler. Kralın yanında II. Murad'a karşı kul¬lanmak üzere saltanat iddiacıları toplan¬mıştı. Bunlar Osmanlı şehzadesi Dâvud Çelebi'den başka Yanya üzerinde hak iddia eden Memnon Tocco, Bulgar tahtını isteyen Frujin idi. 1434'te Bosna Kralı II. Tvrtko ve Sırp Despotu Vılkoğlu Georg, Sigismund'un yanına geldiler. Aslında Sırp despotu, 1433'-te kızı Mara'yı li. Murad'ın zevcesi olarak büyük bir çeyizle(400.000 duka Edirne'¬ye göndermiş, oğlu Gregor, uç beyi İshak Bey'le İşkodra'ya kadar ilerleyerek Vene-dikliler'e karşı Zeta'da eski iddiaları gün¬deme getirmişti. Despotun Osmanlılar'a bu kadar bağlı olduğu bir sırada Macar-lar'a iltihakının sebebi tamamen belli de¬ğildir. Bunda defterdar Faziullah'ın önem¬li etkisi olmuş görünmektedir. Semendi-re'yi inşa ve tahkime izin vererek Sırp des¬potuna yumuşak davrandığı iddia edilen Sarıca Paşa azledilmiş, amansız fetih ve savaş taraftarı Fazlullah devletin siyaseti¬ne hâkim olmuştu. Kral II. Tvrtko'ya ge¬lince onun toprakları Osmanlı akınlarına uğramıştı. 143S'te Eflak'ta sadık bir Os¬manlı tabii olarak ölen Aldea'nın yerine Macar yardımı ile I. Vlad Drakul geldi. II. Murad, Osmanlılar aleyhine bozulan den¬geyi sağlamak için harekete geçti. Uç bey¬lerini Eflak ve Erdel üzerine gönderdi (839/ 1436). Fakat bu sırada Anadolu'da durum tekrar karıştığından harekâta devam edilemedi.

838'de (1435) Şâhruh'un tekrar batıya hareketi Macarlar'da ve Osmanlılar'a bağlı memleketlerde heyecan uyandırdı. Şâh-ruh, bütün Anadolu hükümdarlarını ken¬di himayesi altında göstermek istiyordu. Zilhicce 838'e [564] doğru Ka-rayülük ve oğullarına, Dulkadırlı Nâsırüd-din Mehmed'e, Karamanoğlu İbrahim Bey'e ve nihayet II. Murad'a hil'atler gönderip kendi memleketlerinde onun nâibleriymiş gibi bu hil'atleri giymelerini istedi. Osman¬lı sultanının hil'ati giymesi ve Şâhruh'a tâ¬bi görünmesi Mısır sultanının canını sık¬tı. Zira Timurlular'a karşı Anadolu'da en güvenilecek kuvvet Osmanlılar idi. Bu sı¬rada Karakoyunlu İskender'i takip eden Umurlular Osmanlı sınırında durdular. To¬kat'a sığınan İskender bir süre burada kal¬dı. 839 (1436) bahan gelince Osmanlılar bu tehlikeli misafirden bir an önce kurtul¬ma çaresine baktılar. Şâhruh, bütün Ana¬dolu hükümdarlarına İskender'i kendi top¬raklarına kabul etmemeleri ihtarında bu¬lunmuştu. Şâhruh tehlikesi kalkınca Os¬manlılar, Kayseri'yi ele geçirmiş olan Ka-ramanoğlu'na karşı Dulkadırlılar'ı destek¬lediler. Cemâziyelâhir 840'ta (Aralık 1436) Karaman kuvvetleri Amasya Beylerbeyi Yörgüç Paşa'yı sıkıştırdılar.[565] Bunun üzerine II. Murad, Dulka-dırlılar'la beraber doğudan ve batıdan Ka¬raman ülkesine saldırdı. Tokat'tan gelen bir Osmanlı ordusu Dulkadırlı Süleyman ile birlikte Kayseri'yi kuşatırken II. Murad, Rumeli ve Anadolu kuvvetleriyle Akşehir'e girdi.[566] Kara¬man kuvvetleri mağlûp edilerek Konya, Beyşehir (Beyşehri) ve bütün Hamîd-ili ele geçirildi. Taş-ili'ne sığınan İbrahim Bey Osmanlı kuvvetleri tarafından orada da ta¬kip edildi. Bunun üzerine Karamanoğlu İb-rahim Bey, Mevlânâ Hamza'yı ve Murad'ın kız kardeşi olan karısını gönderip barış is¬tedi. II. Murad Konya halkını Karahisar'a sürmekten vazgeçtiğini, Hamîd-ili arazi¬sini yanında bulunan İbrahim'in kardeşi îsâ'ya verdiğini bildirdi.[567] Karamanoğlu îsâ Bey kardeşine karşı başarılı olamayarak mak¬tul düştü. Osmanlılar Akşehir. Beyşehir ve yöresini muhafaza ettiler.

Macar Kralı Sigismund'un Ölümü (9 Ara¬lık 1437) ve Macaristan'da taht için mü¬cadelenin başlaması üzerine II. Murad, 1437'den sonra üç yıl içinde Sırp Despot-luğu'nu tamamıyla ortadan kaldırmayı ve Eflak'ta hâkimiyet kurmayı başardı. Sigismund'un ölümünün ilk sonucu, Eflak Be¬yi Drakul'un oğullarını Edirne'ye getirip rehine bırakarak Osmanlı tâbiiyetini ka¬bul etmesi olmuştur. Ertesi yıl II. Murad bizzat büyük bir ordunun başında Maca¬ristan'a sefere çıktı. Sefer sırasında II. Mu¬rad Tuna'yı aşarak Erdel'in merkezi Zibin Önlerine gelmiş, on beş gün kadar burayı kuşatmış, etrafa akıncılar göndermiş, ardından Eflak'a gir¬miş, oradan Edirne'ye dönmüştü.[568] II. Murad bu seferde Macar-lar'dan hiçbir karşılık görmedi. Bu durum¬da Sırbistan'ın ve Eflak'ın işgali mümkün görünüyordu. Drakul ile Vılkoğlu Edirne'¬ye çağrıldılarsa da gelmediler. II. Murad Şevval 842'de Mart 1439 Sırbistan'ı ele geçirdi ve despotun merkezi Semendire'-yi zaptetti.[569] Vılkoğlu daha önce burasını oğ¬lu Gregor'a bırakıp Macaristan'a kaçmış¬tı. Segedin'de küçük bir orduyla bekleyen yeni Macar Kralı Albert hiçbir yardımda bulunamadı. Osmanlı kuvvetleri, aynı yıl Üsküp uç beyi İshak Bey oğlu îsâ Bey ida¬resinde Bosna kralının merkezi Yayça'yı (Jaice) almaya çalıştı. Kral II. Tvrtko yıl¬da 2500 altın haraç vermeyi kabul etti. Nihayet 844'te (1440) II. Murad, Sırp mira¬sının Macarlar'ın elinde kalan kuvvetli nok¬tası Belgrad Kalesi'ni de zaptetmeye ça-liŞtı. Altı ay süren kuşatma bir sonuç ver¬medi. İlk defa Türkler'e karşı kullanılan tü¬fek ateşi bu başarısızlığın âmillerinden bi¬ri gibi görünmektedir. Ancak o yıl yeni Ru¬meli Beylerbeyi Şehâbeddin Şahin Paşa önemli gümüş madeni merkezi olan No-voberda'yı (Novobrdo) ele geçirdi.

Belgrad başarısızlığı II. Murad için bir dönüm noktası oldu. îsâ Bey Bosna'dan çı¬karıldı. Macarlar, Yanko'nun idaresinde Os¬manlı kuvvetlerine karşı başarılı harekâtta bulundular (845/1441). Sırbistan uç beyi Mezid Bey pusuya düşürüldü. Ertesi yıl Şehâbeddin Paşa'nın ordusu yukarı Yalomitza'da baskına uğrayıp dağıtıldı. Bu yenilgiler hıristiyan âleminde Türkler'e karşı bir Haçlı seferi açma şevkini uyandırdı. Yanko'nun zaferi Venedik'te büyük mera¬simle kutlandı.[570] Osmanlı bas¬kısı altındaki Bizans da yeni ümitlere ka¬pıldı. Daha 143Tde imparator, bütün yük¬sek Ortodoks rahiplerini yanına alarak Katolik kilisesiyle birleşme işini görüş¬mek için Avrupa'ya gitmiş, Floransa Kon-sili'nde kilise birliğini imzalamış, bir Haç¬lı seferi düzenlenmesini planlamıştı.

Osmanlılar Floransa Konsili'ni kaygıyla karşılamış, imparator İstanbul'a döner dön¬mez II. Murad elçilerini gönderip güvence istemişti.[571] 1442'de im¬paratorun temsilcisi Janaki Torzello, İtalya ve Macaristan saraylarına giderek Haçlı tasarısının bir an önce uygulanması için büyük faaliyet gösterdi. Bizans imparato¬ru Karamanoğlu ile de temasta idi. Erdel'-deki bozgun haberini alan Karamanoğlu İbrahim Bey, Akşehir ve Beyşehir üzerine yürüdü (846/1443). II. Murad hemen kapı¬kulu askeriyle harekete geçti. Diğer taraf¬tan Amasya kuvvetleriyle şehzade Alâed-din yürüdü. Bu defa Osmanlılar, Konya ve Lârende dahil Karaman-ili'ni yağma ve tahrip ettiler; ancak Rumeli'deki durumu göz önüne alan II. Murad barış imzaladı ve Edirne'ye döndü.

Büyük kısmı tımarlılardan oluşan Os¬manlı ordusunun sonbaharda dağıldığını iyi bilen Yanko yanında Sırp despotu ve yeni Macar Kralı Ladislas oldu¬ğu halde Tuna'yı aştı [572] Rumeli kuvvetlerini bozarak Niş ve Sofya'yı aldı, Meriç vadisine yol veren son Balkan geçitlerine dayandı. II. Murad bun¬ları Zlatica Zlatitsa (İzladi) geçidinde kar¬şıladı ve durdurdu.[573] Macarlar'ın Balkan içlerine ka¬dar ilerlemesi Batı'da olduğu gibi Balkan-lar'da ve Anadolu'da yeni hareketlenme¬lere yol açtı. İskender Bey kaçıp Arnavut-luk'a koşmuş, isyanı alevlendirmişti. Gü-ney Arnavutluk'ta Araniti tekrar faaliyete geçti. Bu sırada II. Murad'ın çok sevdiği ve güvendiği oğlu Alâeddin Ali Çelebi'nin Amasya'da öldüğü haberi geldi. Bu haber Murad'ı çok sarstı. Padişah, Macarlar'a kar¬şı gerektiği şekilde savaşmamış ve dağı¬lıp gitmiş olan uç kuvvetlerinin büyük beyi Turahan Bey'i yakalatıp Tokat'a hapse gönderdi. Devletin siyasetini idare eden Çandariı Halil Paşa, her tarafta fedakârlık¬larda bulunarak barış sağlamaktan baş¬ka çare göremiyordu. Anadolu'da Kara¬manlılar tekrar harekete geçmiş, Sivrihi¬sar, Beypazarı, Ankara ve Karahisar'a ka¬dar ilerlemiş, Akşehir ve Beyşehir bölge¬sini işgal etmişti.

II. Murad, 1444 Ocağında bir mütare¬ke için Macarlar'la temasa geçmişti. Sırp despotunun kızı padişahın karısı Mara Sultan bunda Önemli rol oynadı. Macar kralı ile Yanko ve despotun elçileri Edir¬ne'ye gelerek bir anlaşma yaptılar.[574] Sırp Despotlu¬ğu, 1427'de Stefan'ın ölümündeki haliyle Güvercinlik dahil Vılkoğiu'na geri verile¬cek, her iki taraf Tuna'yı aşmayacak, Bul¬garistan üzerinde padişahın hâkimiyeti ta¬nınacak, Eflak beyi padişaha tâbi olmaya devam edecek, vergi verecek, fakat kendisi padişahın yanına gitme görevinden affolunacaktı.

Bu tarafta barışı sağlama bağladığına inanan II. Murad kapıkulu ile Karamanlılar'a karşı Anadolu'ya geçti. Karaman'ı is¬tilâya girişmeyip Bursa Yenişehri'nde İb¬rahim Bey'in elçileriyle bir "sevgendnâme" imzaladı. İbrahim Bey, Murad Bey ve oğ¬lu Mehmed Bey'e her yıl oğlunu bir kuv-vetle göndermeyi taahhüt ediyordu. II. Murad 1438'de aldığı yerleri (Beyşehir, Seydişehir, Oklukhisan, Akşehir] İbrahim'e geri veriyordu.

II. Murad böylece batıda ve doğuda al¬dığı önemli yerlerden çekilmiş oluyor, fa¬kat devleti tehlikeli durumdan kurtararak her tarafta barışı sağladığına inanıyordu. Bu inançla Cemâziyelevvel 848'de (Ağus¬tos 1444) Mihalıç'ta kapıkulu ve beyler önünde oğlu II. Mehmed lehine resmen tahttan indi ve Bursa civarında kendisini zühd ve takva hayatına verdi.[575] Son olaylar, büyük oğlunun ölü¬mü, uç beylerinden gördüğü muhalefet kendisini bu karara sevketmiş olmalıdır. Çağdaş kaynaklar onu duygusal, iyi kalp¬li, tasavvufa, sanata ve ilme meraklı oldu¬ğu kadar azimli bir şahsiyet olarak tasvir eder. Fakat II. Murad eğlenceye ve işrete fazla düşkündü. Çağdaş Osmanlı takvim¬lerinden Rum ve Arap tarihlerine kadar bütün kaynaklar bu noktada birleşir. Son felâketler, halk ve asker arasında onun bu kusurlarını daha göze batar hale getirmiş olmalıdır. Ayrıca saltanattan çekilerek ken¬dini ibadete ve riyazet hayatına vakfet¬mesi dikkat çekicidir.

II. Murad'ın tahtını on iki yaşında bir çocuğa bırakarak çekilmesi devleti ağır bir bunalıma sürükledi. Devlet içinde Çan-darlı Halil Paşa büyük bir kudret kazandı. Diğer vezirler, bilhassa Şehâbeddin ile II. Mehmed'in lalaları Zağanos ve İbrahim ona karşı cephe aldılar. Haçlı taarruzu her za¬mankinden daha ağır bir şekilde kendini gösterdi. Bizans imparatoru, Venedik, pa¬palık ve Yanko, Türkler'e karşı kesin dar¬beyi vurmanın tam zamanı olduğunu dü¬şünüyordu. II. Murad, despota toprakla¬rını iade ettiği ve antlaşma maddelerini yerine getirdiği halde onlar, Macar kralına Segedin'de verdiği yemini bozdurdular. 4 Ağustos 1444'te kral Türkler'e karşı Haç¬lı seferine çıkacağını teyit etti. Bu şartlar altında Edirne'de halk telaşlanmaya ve ile¬ri gelenler Anadolu'ya kaçmaya başladı. O yaz Rumeli'yi ayaklandırıp tahtı küçük Meh¬med'in elinden almak üzere saltanat id¬diacısı Orhan Çelebi İstanbul'dan çıkarak İnceğiz'e geldi. Orada tutunamayınca Dob-ruca'ya çekildi. Şehâbeddin Paşa'nın sıkı takibi neticesinde hiçbir başarı kazana-madan tekrar İstanbul'a kaçtı [576] Macarlar'ın Tuna'yı aştığı gün Edir¬ne'de hurûfî katliamı yapıldı ve bedes-tenle 7000 evi kül eden büyük bir yangın çıktı. 4-8 Cemâziyelâhir 848'de [577] Tuna'yı aşan Macar-Eflak ordu¬su Kuzey Bulgaristan üzerinden Varna ci¬varına kadar sokuldu. Aynı zamanda kuv¬vetli bir Venedik donanması Gelibolu Bo-ğazı'nı kesmiş, ancak Sırp despotu taraf¬sız kalmıştı. Edirne'de savunma hazırlık¬ları yapılırken diğer taraftan II. Murad'a adam gönderildi. Kırgın hükümdar gel¬mek istemediyse de ısrar üzerine hareke¬te geçti, süratle Edirne'ye yetişti. Şehâ-beddin ile Zağanos onu Edirne'de bırak¬mak ve II. Mehmed'i ordunun başına ge¬çirmek istediler. Nihayet Halil Paşa'nın ısrarıyla II. Murad başkumandan olarak ha¬reket etti; II. Mehmed ise resmen padi¬şahlığı muhafaza ediyordu.

Varna Meydan Savaşı'nda [578] Macar kralının ağır süvari kuvvetleriyle yaptığı şiddetli taar¬ruz başlangıçta başarılı oldu. Osmanlı hat¬ları dağıldı. Macarlar II. Murad'ın karar¬gâhına çok yaklaştılar. Murad'ın ric'at et¬mesine Karaca Bey engel oldu. Asker pa¬dişahın bayrağı etrafında tekrar toplan¬dı. Macar Kralı Ladislas yeniçeriler tara¬fından sarıldı, atından düşürülüp başı ke¬sildi. Osmanlılar'ın karşı saldırısı zaferle neticelendi. Haçlı ordusu başkumandanı Yanko güçlükle kaçabildi. Zafer, Edirne'¬ye ve bütün İslâm memleketlerine beşâ-retnâmelerle duyuruldu. Bir Balkan tarih¬çisine göre bu zafer, Bizans'ın kaderini ta¬yin etmiş, Balkanlar'da Türk hâkimiyetini kesinleştirmiştir.

Çandarlı Halil Paşa, Murad'a daima ger¬çek padişah muamelesi yapıyordu. Fakat Murad, İstanbul'daki taht iddiacısına kar¬şı oğlu Mehmed'in durumunu sarsmak is¬temedi. Edirne'de kısa bir süre kalıp Ma¬nisa'ya döndü. Aydın, Menteşe ve Saru-han illerinin geliri kendisine tahsis edildi. Varna'dan sonra memlekette nüfuz ve ik¬tidarı tekrar kurulmuş olduğundan Ma¬nisa'da bir padişah gibi yaşıyordu. Bu dö¬nemde Çandarlı ile rakipleri arasında mü¬cadele şiddetlendi. II. Mehmed'i Bizans, Sırp despotu ve Anadolu beylerine karşı sert bir siyaset takibine teşvik eden Zağa¬nos ve Şehâbeddin paşalar Murad'ın mü¬dahalesine sebep oldular.

Dış tehlike bütünüyle ortadan kalkma¬mıştı. Macarlar Tuna üzerine harekete geç¬tiler. Onlarla iş birliği yapan Eflak beyi Yer-göğü'yü ele geçirdi. Osmanlı tahtında hak iddia eden Dâvud Çelebi Dobruca'ya çıka-rıldıysa da bir şey yapamadı. Bu sırada bir yeniçeri isyanı patlak verdi. Görünüşe nazaran Halil Paşa'nın tahrik ettiği isyan genişledi; isyancılardan bir kısmı İstanbul'¬daki taht İddiacısı Orhan'ın yanına gitme tehdidinde bulundu. İsyan halkın yardımıy¬la bastırıldı. II. Murad'ın tekrar saltanat tahtına gelmesi devletin iç ve dış güvenli¬ği için gerekli görülüyordu. Halil Paşa onu gizlice tahta çağırdı. II. Murad 8 Safer 8S0'de (5 Mayıs 1446) Manisa'dan acele yola çıktı. Ardından, belki Edirne'deki is¬yan sebebiyle fikrini değiştirerek Bursa'-ya geldi. Ağustos sonlarında oğlunun ha¬beri olmaksızın Rumeli'ye geçip Edirne'¬ye ulaştı. II. Mehmed'e tahttan babası le¬hine vazgeçtiğini söylettiler. Zağanos ve Şehâbeddin paşalar bu değişikliği istemi¬yordu. II. Murad iki yıllık bir aradan sonra tekrar saltanata geçmiş oldu; Mehmed veliaht sayıldı. Zağanos ve Şehâbeddin pa¬şalar onunla birlikte Manisa'ya gönderildi.[579]

II. Murad tahta çıkınca ilk olarak, yeni Haçlı taarruzlarına cesaret veren Arna¬vutluk isyanını bastırmak, Eflak voyvoda¬sı ile Mora despotunu itaat altına almak¬la uğraştı. Mora'ya sefer yaparak 8 Ra¬mazan 850'de (27 Kasım 1446) Hexamilia (Kerme) suru önünde göründü. Surlar ele geçirilip yıkıldı.[580] Akıncılar yarımadanın her tarafına yayılır¬ken kendisi Petras ve Klarentza'ya kadar ilerledi, oradan Edirne'ye döndü. Paleolog-lar tekrar Osmanlı tâbiiyetini tanıdılar. Türkler'in yeniden güçlendiğini gören Ef¬lak Beyi I. Vlad Drakul padişahla anlaşmak istediyse de Yanko tarafından öldürüldü 851/1447 Papa ve Macar kralı ile ilişkiye geçip yardım alan İskender Bey, Arnavut¬luk yolu üzerinde Kocacık Hisan'nı Svetigrad ele geçirmişti. Onun Venedik ile arasının açılması üzerine 852 (1448) yazın¬da II. Murad büyük bir ordu ile Arnavut-luk'a gelerek Kocacık Hisan'nı geri aldı; fa¬kat az sonra Yanko'nun Arnavutluk'a doğ¬ru yürüdüğü haberi alındı. Sofya'ya çeki¬len padişah ordusunu yeniden düzene sok¬tuktan sonra Kosova ovasında onları kar¬şıladı. Üç gün süren çetin bir muharebe¬den sonra Macarlar yenildi.[581] Yanko, 1444'teol-duğu gibi ateşli silâhlarla takviye edilmiş arabaların himayesinde çekilebildi. Sırplar bu defa da Macarlar'la iş birliği yapmadılar ve Karamanlılar Murad'a askerî yardım gönderdiler. Yanko Kosova'ya doğru yürürken Eflak Beyi Dan oğlu Vladislav, Niğbolu'dan geçip Osmanlı topraklanna taarruz etmişti. 853'te (1449) yeni Rumeli beylerbeyi Dayı Karaca Bey Yergöğü'yü geri aldı.

854 (1450) yazında II. Murad oğlu Mehmed'i yanına alıp Arnavutluk'a ikinci sefe¬rini yaptı. Bu defa Akçahisar'ı kuşattıysa da Yanko'nun tekrar saldı¬rıya geçeceği söylentisi üzerine uzayan ku-şatmayı kaldırarak kuvvetlerini geri çek¬ti. O senenin kışında Murad'ın oğlu Meh-med'in Dulkadıroğlu Süleyman Bey'in kızı Sitti Hatun ile evlenmesi dolayısıyla Edir¬ne'de muhteşem bir düğün yapıldı. Düğü¬nün ardından II. Murad hastalanarak ve¬fat etti Öldüğünde kırk sekiz yaşındaydı. 9 Cemâ-ziyelevvel 850'de (2 Ağustos 1446) tanzim ettirdiği vasiyetnamesinde, "Şöyle buyur¬du ki: Bursa'da merhum oğlum Ali yanın¬daki kabrin katında koyalar ... Üzerime bir çâr dîvâr türbe yapalar, üstü açık ola ki üzerime yağmur yağa ... Soyumdan sopumdan her kim ki ölecek olursa benim yanımda komayalar, katıma getirmeyeler" diye vasiyet ediyordu; ayrıca bütün kullarını azat etmişti.[582]

Çağdaş Arap tarihçisi İbn Tağrîberdî'ye göre [583] hü¬kümdarlığı uzun sürmüş, yükselmiş, haş¬met kazanmış, saadete ermiş ve Rum (Anadolu) hükümdarlarının en büyüğü ol¬muştur. Cihaddan asla geri kalmamakla beraber eğlenceye ve zevke düşkündü. Halka karşı âdil oiup onların işleriyle yakın¬dan ilgilenirdi. Aynı zamanda cömert ve İyi huylu idi. Eğlence ve çalgı erbabını se¬verdi. Bu hali civar memleketlerde yayıl¬mış, her taraftan çalgıcılar onun yanına akın etmeye başlamıştı. Fakat bir cihad haberi gelince derhal kalkar, her şeyi bı¬rakırdı.

Dedesi Yıldırım Bayezid ve oğlu Fâtih Sultan Mehmed gibi fütuhatçı bir padi¬şah olmayan 11. Murad'ın barış severliğin-de, Çandarlılar'in ihtiyat siyaseti kadar si¬yasî şartlar da rol oynamıştır. Fakat zama¬nında devlet tehlikeleri karşılayacak ve so¬nuçta ülkeyi genişletecek bir güce eriş¬mişti. Onun döneminde Osmanlılar'ın Bal-kanlar'da yayılması ve yerleşmesi kesin¬leşmiştir. Ducas, "Bugün Gelibolu Boğa-zı'ndan Uına'ya kadar olan yerlerdeki Türk¬ler Anadolu'da bulunan Osmanlı tebaası Türkler'den fazladır" der.[584]

II. Murad devrinde merkezde hakiki ik¬tidarı ve merkezle eyaletler arasındaki iliş¬kileri belirleyen güçler ve şartlar sonraki devirlerden oldukça farklı idi. Gerçi Bro-quiere [585] padişahın çok kuvvetli olduğunu belirterek, "Bildiğim hü¬kümdarlar arasında Osmanlı padişahı te¬baası tarafından en ziyade itaat gösteri¬len hükümdardır" demekteyse de onun ik¬tidarını fiilen belirleyen güçler merkezde veziriazam ile kapıkulu, eyaletlerde ise uç beyleridir. M. Murad döneminde Çandar-lılar'ın devlet içinde üstün yeri kuvvetlen¬miştir. Rebîülevvel 823 tarihli Oruç Bey vakfiyesine göre, birinci vezir Bayezid, ikinci vezir Çandarlı İbrahim, üçüncü vezir Hacı İvaz paşalardı. Çandar-lılar, Rumeli'de Çelebi Mehmed'in rakiple¬rine hizmet ettikleri için eski nüfuzlarını kaybetmişlerdi. Çelebi Mehmed, Bayezid Paşa'ya güveniyordu. Bayezid Paşa, li. Mu¬rad tahta çıktığı zaman vezîrîâzam ve Ru¬meli beylerbeyi olarak bütün devlet işleri¬ne hâkimdi. Ulemâdan olan ve asker üze¬rinde doğrudan doğruya bir nüfuzu bu¬lunmayan Çandarlı İbrahim, Hacı İvaz ile beraber Bayezid Paşa'dan kurtulmayı ba¬şardı ve vezîriâzamlığı ele geçirdi, ölümü¬ne kadar [586]1 bu mevkide kaldı. İkinci vezir mevkiine ge¬çen Hacı İvaz Paşa da bertaraf edildi. Mu¬rad, Çandarlı İbrahim'in, ondan sonra Fazlullah Paşa'nın, en sonra da Çandarlı Ha¬lil'in etkisinde kalmış görünmektedir. Ve¬nedik belgelerine göre 1428 Ağustosunda İbrahim Paşa birirjci, Mehmed Ağa ikinci vezir, Sinan Bey Rumeli beylerbeyi olarak devletin en nüfuzlu şahsiyetleri idiler. Çan-darlı'nın ardından Amasyalı Mehmed Ağa [587] veziria¬zam olmuştur.[588] Raguza belge¬lerine göre 1431 Ekiminde Sarıca Paşa ikin¬ci ve Halil Paşa üçüncü vezirdi. Mehmed Paşa, vakfiyelerine göre 1440'ta hâlâ ve¬ziriazam görünmektedir.[589] Bu devirde başlangıçta, Rum aslından olan Sarıca Paşa büyük nü¬fuz kazandı, fakat 1435 veya 1436'da azle¬dildi. O sırada gaza ve fütuhat siyasetinin ateşli taraftarı olan Kadı Fazlullah'in nü¬fuzu üstün geldi. Fazlullah 840'ta (1436-3 37) divanda vezir olmuş görünmektedir, Ducas'a göre II. Murad onu birinci vezir (vezîriâzam) yapmış ve o da Sırbistan ve Macaristan'a karşı sa¬vaş siyaseti izlemiştir. 846 yılı sonlarında (1443 başlan) Çandarlı Halil'in birinci ve¬zir ve Fazlullah'ın ikinci vezir olduğu tes-bit edilmektedir. 1443'te vezirler Halil ve Fazlullah paşalarla Fenârîzâde Hasan Pa¬şa idi ve bunların hepsi de ulemâ kökeninden geliyordu. Halil Paşa, Mehmed ve Faz-lullah paşalar azledildikten sonra 1453'e kadar mevkiini tam bir yetkiyle işgal et¬miştir. 1446'da II. Murad, Halil Paşa'nın çabasıyla tekrar tahta çıktığı zaman Sarı¬ca Paşa ikinci ve İshak Paşa üçüncü vezir¬diler.

II. Murad devrinde uç beyleri devlet için¬de Önemli bir rol oynayacak kudret ve nü¬fuza sahipti. Başlangıçta Mihaloğlu Meh¬med Bey, onun ölümünden (825/1422) sonra Paşa Yiğitoğlu Turahan Bey uç kuv¬vetlerinin başı oldu. Turahan Bey, Tırhala ve Yenişehir merkez olarak Yunanistan ve Mora'ya yapılan akınları idare ederdi. İkin¬ci uç bölgesi başlangıçta Selânik'e karşı Serez ve Arnavutluk'ta Ergiri idi. Bu böl¬ge Evrenosoğulları'ndan Ali, îsâ ve Barak'a aitti. Ali ve Isâ beyler sırayla Arnavut-ili uç beyi oldular. Üçüncü uç bölgesi Üsküp'-tü. Burada Paşa Yiğit Bey'den sonra evlât¬lığı İshak Bey, onun Ölümünün ardından oğlu îsâ ve Mustafa beyler hâkimdi. Bun¬ların faaliyet alanı Sırbistan ve Bosna idi. İshak Bey akınlarını Hırvatistan'a ve Dal-maçya'ya kadar genişletti. Dördüncü böl¬genin merkezi Vidin olup buradan Sırbis¬tan, Macaristan ve Eflak'a karşı seferler yapılırdı. Niğbolu'da Fîruz Bey'in oğlu Meh¬med Bey ve Silistre'de Gümülüoğulları fa-aliyetteydi.

Bu uç sancakları, eski Osmanlı geleneği¬ni devam ettiren irsî ve yarı feodal bir ya¬pıya sahipti. Uç beyleri padişaha ve mer¬kezî kuvveti temsil eden beylerbeyine kar¬şı gelmekten, saltanat iddiacılarını dahi desteklemekten çekinmezdi. İzlâdi sava¬şında Kasım Paşa'ya gerektiği şekilde yar¬dım etmedikleri için padişahın emriyle Turahan Bey yakalanıp Tokat'a hapse gön¬derilmiş, fakat Varna muharebesinden son¬ra mevkiine iade edilmişti. Murad uç bey¬lerine hiçbir zaman güvenmedi. Bu dö¬nemde hıristiyan kuvvetlerinin gittikçe daha fazla ateşli silâhlar kullanması ve Yanko gibi güçlü bir düşmanın ortaya çık¬ması üzerine uç beyleri zaaflarını anla¬mışlar ve merkeze daha sıkı bağlanmak gereğini duymuşlardır. II. Murad'dan son¬ra onların 1420 yıllarındaki kudret ve nü¬fuzu tarihe karışmıştır.

Osmanlı ilim hayatı II. Murad devrinde büyük bir ilerleme göstermiştir. Bu dö¬nemde müftü ve kadı Molla Yegân'ın ki¬şiliği hâkimdir. Fâtih Sultan Mehmed dev¬rinin birçok üstadı, bu arada Hızır Bey ve Hatibzâde Tâceddin İbrahim onun yetiş-tirmelerindendir. Murad döneminde Ara¬bistan, Türkistan ve Kırım'dan birçok değerli ulemâ gelmiştir. Başlıcalan Molla Gürânî, Alâeddin et-Tûsî, Şerefeddin Kırîmî, Şeydi Ahmed Kırîmî, Bahrü'l-Cuîûm sahibi Alâeddin es-Semerkandî, Seydİ Ali Arabî ve Acem Sinan'dır. Çoğu Seyyid Şe-rîf el-Cürcânî'nin ve Sa'deddin et-Teftâ-zânî'nin talebeleri olup bu iki üstat ara¬sındaki ilmî tartışma konularını Anadlu'ya getirerek ilmî hayata canlılık vermiş¬lerdir. Osmanlılar arasında tasavvufa eği¬lim kuvvetle devam etmekteydi. Bu de-virde Zeyniyye İle Mevleviyye yüksek mah¬fillerde rağbet görmüştür. Bayramiyye de çok yayılmıştı. II. Murad'ın Hacı Bayrâm-ı Velî müridlerine vergi bağışıklığı tanıma¬sı bu tarikatın yayılıp gelişmesine yardım etmiştir. 1438-1458 yılları arasında esir olarak Türkiye'de kalmış olan Fr. Georgius de Hungaria, II. Murad'ın dervişlerle sıkı ilişkisine temas etmekte ve dânişmendler, dervişler, sûfîler ve hurûfîler olarak dört di¬nî zümreden söz etmektedir. Bu dönem¬de Hacı Bayram hulefâsından Yazıcızâde ailesi Türk kültür tarihinde seçkin bir yere sahiptir. Yazıcızâde Mehmed'in Muham-mediyye'si ve Ali'nin Murad'a ithaf etti¬ği Selçuknâme'sı devrin iki kuvvetli akı¬mını temsil eden eserlerdir. Birincisinde tasavvuf, ikincisinde Oğuz geleneği belir¬mekte, her ikisi de o devir Türkçe nesrinin mükemmel örneklerini oluşturmaktadır. Bu dönemde hâkim olan Oğuz-Kayı gele¬neği daha ziyade pratik siyasî bir gayeye hizmet etmekte olup bu da Osmanlı hanedanını Timurlular karşısında yükselt¬mek ve Türkmen çevrelerinde nüfuz sağ¬lamaktır. II. Murad devrinde birçok eserin Arapça ve Farsça'dan Türkçe'ye çevrilme¬si Osmanlı Türk kültürünün gelişmesi ba¬kımından önemli olmuştur.

II. Murad, Bursa'da Simavlılar mahalle¬sinde Muharrem 830'da (Kasım 1426) ta¬mamlanmış olan camisinin etrafında bir zaviye ile bir medrese yaptırmış, bunların 22 Şevval 833 (14 Temmuz 1430) tarihli vak¬fiyesi günümüze ulaşmıştır. II. Murad'ın ve oğlu Alâeddin'in türbeleri de buradadır. Bursa'nın bu köşesi Muradiye adını taşır. II. Murad büyük eserlerini Edirne'de yap-tırmıştır. Tunca kenarında dârülhadisi İn¬şa ettirdikten dört yıl sonra [590] Şeyh Şücâeddin Ka-ramânî için mescid ve zaviye kurdurmuş-tur. Bu devrin büyük mimari eserleri Ye-nicami ile (sonra Üç Şerefeli adını almış¬tır] Ergene Köprüsü'dür (Uzunköprü). Üç Şerefeli Cami'de imparatorluk döneminin büyük cami tipinin ilk örneği görülür. II. Murad 1438'de Macaristan seferine çıkar¬ken caminin temelini atmış, fakat bina ancak 1447de bitirilebilmiştir. Caminin avlu¬sunda yapılan Üç Şerefeli Medrese, Fâtih döneminde Sahn-ı Semân kurulduktan sonra da imparatorluğun yüksek medre¬sesi mevkiini muhafaza etmiştir. Bu kül¬liye bir dârülfakr ve imaret ilâvesiyle ta-mamlanmıştır. Ergene Köprüsü, Üç Şere¬feli Cami ile beraber yapılmaya başlanmış ve 1443'te tamamlanmıştır. 392 m. uzun¬luğunda 174 gözden oluşan köprünün ba¬kım ve güvenliği için bir ucunda mescid, imaret, hamam ve pazarlar yaptırılarak Ergene kasabası kurulmuş, halkın bir kıs¬mı vergilerden muaf tutulmuş ve köprüye zengin vakıflar bağlanmıştır. Ayrıca onun Manisa Sarayı'nı inşa ettirdiği, Üsküp, Alacahisar, Selanik, Merzifon'da adını taşıyan camiler ve diğer hayratının bulunduğu be¬lirtilir. II. Murad bu muazzam eserleri dola¬yısıyla "ebü'l-hayrât" unvanını kazanmıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 30172

ulkucudunya@ulkucudunya.com