« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

07 Şub

2012

II.ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE SURİYE VE LÜBNAN'DA ARAP AYRILIKÇI HAREKETLERİNİN BAŞLAMASI VE DEVLETİN TEDBİRLERİ

Prof. Dr.Selçuk GÜNAY 01 Ocak 1970

Bilindiği üzere Araplar Osmanlı İmparatorluğu dahilinde yaşayan
Müslüman toplulukların gerek nüfus ve gerekse yaygınlık bakımından en
büyüklerinden birisidir. Osmanlı Padışahı Yavuz Sultan Selim'in ISI7'de
Hilafeti Osmanlılara geçirmesiyle Arap Dünyasının büyük bir kısmı üze-
rinde Osmanlı hakimiyeti. Bu durum Türk-Arap ilişkileri açısından yeni
bir dönemin başlaması manasına geliyordu(I).
Osmanlı Devlet yapısında Araplar "Kavim-i Nevip" olarak eddedilip
mümtaz bir yere sahip olurken, Osmanlı millet sistemi içindel,d yerlerini
alıyorlardı(2).
Ancak şurası muhakkclktır ki, Osmanlı yönetiminin Arap dünyası
üzerindeki hakimiyeti heryerde aynı özelliği taşımaması, şartların ve coğ-
rafyanın tesiriyle şekillenmiştir. Nitekim Osmanlı yönetimi bilindiği
üzere "Mağrip" ve "Maşrık" olar.ak vasıflandınlan Arap ülkelerinde ken-
dine has yönetim biçimlerini uyguluyordul)~.
Irak ve Suriye gibi ülkelerde eyalet sistemi uygulanırken, Mağrib
(Fas, Tunus, Cezayir) ülkelerinde merkez idarenin daha az etkili olduğu
bir sistem mevcuttu(4).
.Osmanlı Devletinin gerilmesine paralelolarak
Arap vilayetlerinde
yönetimin aksaklıklar ve bozukluklara uğraması kaçınılmaz gözüküyor-
du. Ancak tabiatiyle 19. yüzyıl ortalarında itibaren başlıyar~ Arap fikri
(1)
Muzaffer Kürkçüoğlu, Osmanlı Devletine Karşı Arap Bağımsızlık Hareketi (1908-
1918), Ankara 1982, s.7
.
(2) Zekeriya Kurşun, Yol Ayrımında Türk-Arap Ilişkileri. İstanbul, 1992, s. 18.
(3)
Hassan Saab, The Arab Federalist of the Ottornan Empire, Djambatan, 1958, s.114.
(<ı) Bemard Lewıs, The Arabs in History, London, 1966, s.161.
ve siyasi uyanışının ortaya çıkmasından birçok yeni faktörün rol oynadı-
ğınd şüphe yoktur<5).
Arap milliyetçiliğinin doğuşunda birtakı~ iç ve dış.faktörlerin rol
oynadığı görülmektedir. Bir yandan Osmanlı Imparatorluğunun merkezi
ve mahalli yönetiminin bozulduğu göze çarparken, diğer taraftan Avrupa
devletlerinin "Şark meselesi" içinde gördükleri Arap sorununa gittikçe
artan bir ilgi ve dikkatle müdahale ettikleri görülüyordu. Nitekim bu mü-
dahalelerin başlangıç noktası olarak Napolyon'un 1798'de Mısır ,işgali
gösterilir<6).
i
Esasen daha sonraki yıllarda Mısır' da Rifa Rofi el-Tahtavi ile başla-
yan "VatanseverIik" hareketi bu gelişmenin bir sonucudur.
Fransa başta olmak üzere Avrupa devletlerinin Arap alemiyle ilgi-
lenmeye başlamaları sadece siyasi ve stratejik sahada kendini gösterme-
meşi, fikri ve ticari alanlarda da isbat-ı vücut etmişti. Bu cümleden olarak
Avrupa Üniversitelerinde Arapça kürsülerin kurulması ve Avrupa serma-
yesine dayalı şirketlerin teşkil edilmesi gibi faaliyetler göze çarpıyordu(?).
Ancak tabiatiyle Arap milliyetçiliğinin vücut bulmasında en etkili
faktör, Arap dünyasının XiX. yüzyıl başlarından itibaren Batı alemiyle
çeşitli yollardan temasa geçmesiydi. Bu teması sağlıyanlar misyonerler,
Batı okulları gibi başlangıçta sadece entellektüel bir karekter gösteren ak-
tivitelerdi(S).
Arap fikri uyanış hareketini harekete geçiren unsurlar şüphesiz ki Hı-
ristiyan Araplar olmuştur. Bu hususta potansiyel gücü teşkil eden Ortado-
ğu ülkesi de Lübnan'dır. Tabiatiyle Lübnan'ın bu hareketlere beşik olma-
sının bazı sebebIeri vardır. Bunlardan birincisi; Lübnan'ın Hıristiyan
Araplar vasıtasıyla Hıristiyan Batı alemine yakın kültürel takib eden yıl-
larda Fransız ihtilali fikirlerini tanıtmak üzere yazılmış eserlerin Arapça-
ya tercümesi ve buna Arap Dili ve Edebiyatı sahasındaki kitapların da ek-
lenmesi Lübnan'daki fikri hareketliliğin de temel unsurunu oluşturur9).
Bunu takiben Arapça dergi ve kitapların neşredilmeye başlanması ve
dışarıya yapılan göçler (özellikle Amerika'ya) bu tür faaliyetleri iyice
hızlandırmıştır. Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, başlangıç safhaların-
da bu faaliyetleri yürütenler sadece Hıristiyan Arap unsurudur. Bunun da
temel nedeni, bu unsurun Avrupa kültür ve lisanına aşina olarak kültürel
bağlarını şekillendirmesidir< LO).
(5) Ömer Kükçüoğlu, A.g.e., s.8.
(6) Philip, Khitti, Tl\Tİhü'I-Arab, s. 876.
(7)
Kürkçüoğlu, A.g.e., s.lO.
(8) Zeine N. Zeine, The Emergence of Arab Nationalism, 1976 Newyork, s.33.
(9) Zeine N. Zeine, A.g.e., s.36.
(ıo) Bernard Lewis, Themiddle East And The West, İniana, 1944, s. 79.
Başlangıçta sadece entellektüel bir karekter arzede~. bu faaliyetler
daha çok Suriyeli aydınlar ile bilhassa BeYlUtAmerikan Universitesinde
öğrenim görmüş Hıhistiyan Lübnanlı unsurların fiili yoğunluğunda oluşu-
yordu. Bu suretle Lübnan Arap dünyası Batılı fikirlerin (milliyetçilik, de-
mokrasivs.) girdiği bir köprü vazifesini görmekteydiOı).
Diğer taraftan bu kültürel ilişkilerin kurulmasında Lübnan'ın coğrafi
mevkiinin de önemli bir rolü vardır. Zira Lübnan ilmi ve kültürel ilişkile-
riyle adeta Avrupa Devletlerinin Ortadoğudaki İslam Dünyasıyla ilişkisi-
ni sağlıyan önemli bir köprü vazifesini görmekteydi. Bazı Avrupalı tüc-
carlar Lübnan şehirlerinde oturuyor ve yerli halkla sadece ticari alanda
değil, kültürel ilişkilerini de sürdürüyorlardı. Hatta bu ticari ilişkiler o se-
viyeye gelmişti ki, Beyrut şehrindeki mağazalar tamamiyle Avrupa ma-
mülü mallarla dolmuştu(l2).
/
Tabiatiyle Arap milliyetçilik duygusunun uyanış sebepleri senelerce
bu tür açıklanamaz. Bilindiği üzere 1856 Islahat Fermanının azınlıklara
ve gayr-i müslimlere okul açabilme ruhsatı vermesi, belki de en önemli
aktivİtesini Lübnan'da göstermişti. Esasen 183 i'den sonra Cizvitlerin
Beyrut, Halep, Şam gibi merkezlerde okullar açması müstesna tutulursa,
bu yöndeki asıl faaliyet 1856'dan sonra ortaya çıkmaktadır. Nitekim Lüb-
nan'da 1860'da yabancılar tarafından açılan okul sayısı otuzüç.~ buluyor-
du(13).Bu okulların en büyükleri sonradan "Beyrut Amerikan Universite-
si" adını alacak olan Suriyeliler Protestan koleji ile Cizvit Saint-Joseph
Üniversitesi idi. Bunlardan ilki 1866'da diğeri de 1875'de kurulmuştuı-l14).
Özellikle Hıristiyan Arap gençlerine uygulandığı eğitim bakımından
Suriyeliler Protestan Kolejinin önemli bir rolü vardır..Zira burada uygula-
nan eğitim, mutad derslerin ve lisanın (Arabça, Ingilizce, Fransızca,
Türkçe ve Latince) yanısıra Arabların Eskiçal: Tarihi gibi dersler de müf-
redatta yer almaktaydı. Müslüman unsurun çocuklarını nadiren gönderdi-
ği bu okullar tabiatiyle Arap milli şuur ve duygusunun yeşerdiği ve yeşer-
tildiği mekanlar olmuştur.
Bu okullardan Arab milliyetçilik fikrinin önderleri diyebileceğimiz
bazı şahsiyetıerin yetiştiğini belirtmemiz ger,eklidir. Bunlardan birincisi
Lübnan'~a Hıristiyan bir ailenin çocuğu oıarak dünyaya gelen Nasif. Ya-
zıcıdır. Ozellikle Yazıcı araştırmalar ve yazdığı eserlerle ünlüdür. Ozel-
likle çevresine topladığı gençlere Arap milli duygusunu aşılayacak bir
(II) A. Hourani; Arabic Thougth in the Liberal, A.g.e., s. 273.
(12) A. Hourani; Arabic Thougıh in the Liberal, A.g.e., 273.
(13) Zeine N. Zeine. A.g.e., s.40; Kükçüoğlu, A.g.e., s.14.
(14) Esasen Lübnan'da Hıristiyanlara yönelik eğiıim f,Ulliyetlerinin ıemeli 17ve 18. yüz-
yılda bazı okullar açan Cizvitlerle başlamış ve Lübnan'da enıellektüel bir sınıfın or-
taya çıkmasına zemin hazırlamıştır.
ortam hazırlamıştır. Yazıcı daha çok ge~çlere dil itibariyle İslamlıktan
önce şanlı bir Arap geçmişi olduğu şuurunu vermeye çalışmıştı~15l.
Lübnanlı Hıristiyanlara milli şuur aşılamaya çalışan ikinci şahıs But-
rus el-Bustani (1819-83)00. Manıni cemaatine mensub bir aileden dünya-
ya gelen Bustani, NasefYazıcı'dan daha kuvvetli bir tahsil görm~~, Arap-
ça ve diğ~r diller üzerindeki hakimiyetini genişletmiştir. Ozellikle
Beyruttaki Ingiliz 've Am.~rikan konsolosluklarıyICl yakın teması olan
BOstani Beyrut Amerikan Universitesinde dersler vermiş ve 1863'de "El-
Medresetü'l- Vataniyye" adıyla bir okul tesis etmiştir. Bu okulda Arap dili
ve diğer' ilimler tedris ediliyordu. Arap diline olan sevgiyi kuvvetlendir-
me yolunda çalışmalar yapan BOstani "EI-Muhit" lügatiyle, "Dairetü'l-
Maarif' adını taşıyan ansiklopediyi yayınlıyordu(ı6l.
,
'
BOstani'nin çalışmaları sadece akademik sahada değil aynı zamanda
\ fikir bazında da olmuştur. O öğrencilerine Avrupayı çok iyi tanımalarını
öğütlüyordu. Onun fIkirlerine göre bugün gelişmişolan ve medeniyet ho-
calığı yapan Avrupa, medeniyet namına ne öğrenmişse ArabIardan öğren-
mişti. Araplar bu şanlı geçmişlerine bakmalı ve gururlanmalıydılar. Ona
göre yakın zamanlarda ArabIarı ilerleten ve geliştiren, Mehmed Ali Paşa,
Katolik ve Protestan misyonerlerine Arablar teşekkür borçlu idiler. Busta-
ni'ye göre Arab dünyasının Avrupa'dan iktibas etmesi gereken iki şey
vardı. Bunlardan birisi milli birlik duygusu, diğeri de eşitlikti(l7).
Lübnanda ortaya çıkan 1859-60 olaylarından sonra Bustani'nin siya-
si cihetteki faaliyetleri Lübnan'ın ilk siyasi gazetesini çıkarmasına sebeb
oldu. Gazetenin adı "Nefır Suriye" (Suriye topluluğu) idi. Bustani bu ga-
zetede tıpkı Jön-Türkler' de olduğu gibi vatan sevgisi konusunu işliyordu.
O Osmanlı Devleti içinde ayri bir "Suriye" vatanı düşünüyor ve Tahta-
vi'nin daha önce Mısır'da taşıdığı fıkirlerle paralellik arzediyordu. Arap
ırkı fIkrini siyasi olarak gündeme getiren yine BOstani'dir. Ona göre
Araplardin taassubunu ortadan kaldırarak ortak Araplık şuuru etrafında
birleşmeliydile~ı8).
'
, Lübnan'da milliyetçilik şuurunun gelişmesinde etkili olan unsurlar-
dan birisi de ilim ve fikir cemiy~tleridir. Bunların ilki Yazıcı ve Busta-
ni'nin de üyesi olduğu "Sanat ve Ilimler Cemiyeti"dir. Diğer üyeler Lüb-
nan'da Amerikan misyoner teşkilatının üyesi olan Eli Simith ve
Comelius Van Dyek gibi yabancılardı(l?l.
(IS) G. Antonius, A.g.e., s.46-47.
(16) A. Hourani, A.g.e., s.99-IQO.
(17) A. Hourani, A.g.e., s.IQO,;G. Antonius, s; 49.
(18) A. Hourani, A.g.e., s. 101.
(19) G. Antonius, A.g.e., s. SI.
İki yıl gibi bir süre içinde cemiyetin üye sayısı elliyi bul'lluştu. Bus-
tani aynı zamanda cemiyetin sekreterliği ni de yapmaktaydı. Uyeleri ara-
sında Müslüman ve Dürzilerden kimse yoktu. Cemiyetin gayesi Araplar
arasında öğrenmeyi ve aydınlanmayı sağlamaktı. Dolaylı olarak Arap
uyanışının temellerinin atılmasında bu cemiyet etkili olmuştur20).
Bu cemiyetlerin ikincisi 1850'de Cizvitler tarafından kurulan, "Ori-
enta1 (Şarkiyat) cemiyeti"dir. Ancak bu cemiyet kısa bir müddet sonra fa-
aliyetlerini sona erdirmek zorunda kalmıştır.
Ancak bu cemiyetlerin üçüncüsü fakat en kapsamlısı olan "El-
Cemiyyetü'l-İlmiyye
El-Suriye" 1857'de kuruldu. Ancak bu cemiyetin
diğeı)kisinden farkı üyeleri içinde Müslüman ve Dürzilerin de yeralması-
dır. Uyeleri içinde Dürzi Emir Muhammed Arslan ve Hüseyin Baihum
gibi kişiler de vardı. 1860 olaylarından sonra bir müddet faaliyetlerini as-
kıya alan cemiyet dahasonra tekrar aktivitesine kavuştu. Hatta üye sayısı-
nı genişleterek İstanbul ve Kahire'de şubeler açmaya muvaffak oldu. Şu-
rası muhakkaktır ki, bu cemiyet Arap milli şuurunun gelişmesinde diğer
bütün cemiyetlerden daha aktif bir rol aldı. Nasif Yazıcı 'nın karındeşi Ib-
~~m Yazıcı da cemiyette aktif roloynayan üyelerin abaşında geliyordu.
Ozellikle İbrahim Yazıcı Arap ırkının eçmişteki başarılarını, Arap Edebi-
yatının mükernmelliğini ve Arapların şanlı geleceğini yazılarında ve şiir-
lerinde işliyordu. Aynı zamanda Yazıcı okurlarına bazı mesajlar da ileti-
yordu. Bu mesajlarında Yazıcı, kötü Türk idaresine karşı Suriyelileri
birleşmeye çağınyordu(21).
Suriyeli Hıristiyan Arap .yazarları bu önemli şahsiyetıerin dışında
Nevfel, Selim Nevfel, Miliail Şuhade, Sem'an Kulhum, George Feyat,
Resfan Dımeşki gibi Arap Dili ve Edebiyatının canlandırılmasına çalışan
kişileri de görmektedir22l.
\
Osmanlı yönetimine karşı gelişmeye başlıyan Arap !TIilliyetçilikha-
reketinin en önemli merkezlerinden birisi de Beyrut şehridir. Arap dünya-
sında ilk gazeteler Beyrutta yayınlanmıştır. Lübnan'ın ilk gazetesi olan
"Hadikatü'l-Ahbar" Halil Huri tarafından 1858'de neşredilmiştir. Yukarı~
da zikri geçen cemiyetlerin de Beyrutta teşkil edildiği görülmektedir. Bu
yönüyle Beyrut Arap milliyetçilik ve bağımsız hareketinin ilk önemli şeh-
ridir23).
(20)
(21)
(22)
(23)
G. Antonius, A.g.e. s. 52.
,
G. Antonius, A.g.e., s.53-54-55.
Hamid İnayet, Arap Siyasi Düşüncesinin Seyri. (Çev. Hicabi K.ırlangıç), 1991 İstan-
bul, s.33.
Davud Dursun, "Beyrut", mv, lA, evı, s.83.
Tabiatiyle Arap milliyetçilik hareketinin doğuşunda o sıralarda fikri
temelleri atılıp siyasi aktiviteye geçen Jön-Türkler ve fikirlerinin de'tesiri
olmuştur. Özellikle Türkçe üzerindeki yeni eserler ve Osmanlı Tarihin-
den ayn Yeni Türk Tarihi yazma çabalan (Süleyman Paşa ve Ahmet
Vefik Paşa gibi) esasen Osmanlı Devletine karşı bir hareket olarak şekil-
lenen Arap aynlık faaliyetlerinin iyice su yüzüne çıkmasında Arap aydın-
ları için iyi bir örnek oluşturacaktır. Nitekim 1870'i takib eden yıllarda
başta "Basiret" gazetesi olmak .~zere basın ve yayında ortaya çıkan yazı-
lar, bu fikri aaksettiriyordu(24).Ozellikle Osmanlı Jön-Türk fikriyatının ve
Arap aydınlanma aksiyonunun hemen hemen aynı yıllarda 0ı:taya çıkışı
aslında tesadüfi olmayan bir gelişmeydi. Tabiatiyle bu husus Islam dün-
yasının Avrupa fikriyatından etkilenme sürecinde hemen hemen aynı ge-
lişmeleri gösterdiğinin de bir göstergesiydi(25).
1860 ve 1870 yılıan arasındaki dönemde Beyruttaki neşriyat faali-
yetlerini biz daha çok Jön-Türklerin fikirleriyle eşdeğer olarak görüyoruz.
Bu naşirlerden birisi de Ahmed Faris EI-Şidyak'dır. Bu dönemde çıkan
gazetelerden birisi de Butrus EI-Bustani tarafından faaliyete geçirilen
"EI-Cinan" dergisidir. Bu dergi Osmanlı Devletinde eşitlik, hürriyet ve
biraz da laisizm fikrini savunuyordu(26).
Bütün bu fikri gelişmelerin tesiriyle ilk siyasi teşkilatlanma 1875'e
doğru başlamıştır. Suriye Protestan kolejinde okuya bazı gençler (ki bun-
lann sayısı 5'ti) Butrus EI-Bustani'rrin liderliğinde gizli bir cemiyet kı,ır-
dular. Bunların gayesi Müslüman ve Dfuzileri de bu gizli teşkilata dahil
etmekti. Çok geçmeden cemiyet 22 kişiye ulaştı. Beyruttaki mason loca-
lan da bu teşkilatlanmada bir hayli etkili olmaya başladı. Teşkilatın mer-
kezi Beyrut'tu. Çok geçmeden Şam, Trablus ve 'Sayda'da diğer şubeler
açıldı. Bu teşkilata üye olanların fikirleri ihtilalci karekter taşıyordu(27).
Sultan Abdülhamid'in tahta oturduğu sıralarda Lübnan ve Suriye bu
tür hareketlerle adeta çalkalanır bir vaziyetteydi. 1876 i. Meşrutiyetinin
ilan edilmesi ve Meclis-i Mebusanın kapatılması Araplann reform husu-
sundaki isteklerinin artarak devam etmesine sebeb oldu. Beyruttaki ilk
Arapça gazete olan "Lisanü'l-Hal" bu gayeyle neşredilmeye başlandı(2S).
Halil Serkis bu gazetede Lübnan ve Ortadoğu'da reformlar isteğiyle bir.,.
çok makaleler neşrediyordu. Ancak Kanun-ı Esasinin yürürlükten kaldı-
(24) Kürkçüoğlu, A.g.e., s. 17-18.
(25) Bemard Lewis, Middle East and west,
(26) A. Hourani, A.g.e., s. 263.
i877 yılında Osmanlı Mebusan Meclisi toplanırken "EI-Cinan" dergisi tenkitler
yağdırıyordu. Ancak 1886 da kapnana kadar bu dergi Osmanlı idaresinin kontrolüne
girmiştir.
(27) G. Antoinos, A.g.e., s. 79.
(28) Zeine N. Zeine, A.g.e.,s. 50.
nImamasına rağmen meclisi kapatarak sadrazamlıktan uzaklaştırdığı Mit-
hat Paşa'yı 1878 tarihinde Suriye valiliğine ataması bölgede büyük ümit-
ler meydana getiriyordu(29J.
Abdülhamid yönetiminin gittikçe kuvvet kazanan merkezi idaresine
karşı tabiatiyle en büyük tepki Suriye'den geldi. Esasen bu sırada Lübnan
ve Suriyedeki Arap aydınlan iki gruba ayrılıyorlardI. Bunlann birincisi
aydınlanmamış elit tabaka olarak vasıflandırılan gruptu. Bunlar Arap mil-
Iiyetçiliğinin tohumlannı ekiyorIardı. İkinci grup ise, organize edilmiş
Arap milliyetçilik hareketi idi. Birinci gruptan olanlardan birisi de Faris
NimrPaşa' dır{3°J.
Hıristiyan Araplara göre Osmanlı Devleti kendilerinin devleti sayıl-
mazdı. Ancak onlar çok geçmeden başarılı olmanın tek şartının Müslü-
man Araplann desteğiyle mümkün olabileceğini gördüler. Onlara göre
Müslüman Araplar arasında da Arabizm (Arab milliyetçiliği) fikrinin
yaygınlaştırılması gerekiyordu. Bunun sağlanması halinde Türklere karşı
ilk önce Lübnan ve sonra diğer Arab memleketleri de ayaklanabilirdi(3I).
1877-78 savaşının Osmanlı Devletinin aleyhine neticelenmesi Arap
milliyetçiliği fikrini kendilerine bayrak edinen Arap aydınlannın faaliyet-
lerini de artırmasına sebeb oldu. Ozellikle Suriyeliler bu dönemde Suri-
ye'nin geleceği üzerinde fikir yürütmeye başladılar. Bu grubun başında
Ahmed El-Sulh vardır. Beyrut ve Sayda'da nüfuzlu kişileri kendi soyuna
safına çekmeye çalışan bu şahıs, bu arada'Cezayirli önder Emir Abdülka-
dir'i de ziyaret eder32). Aynı zamanda birçok kişilerle Hama, Humus,
Haleb, Lazkiye'de yapılan temaslarda Şam'da gizli bir kongrenin yapıla-
rak, Şam vilayetinin bağımsızlığının ilan edilmesine ve Emir Abdülka-
dir'in Suriye vilayeti yöneticisi olarak tayin edilmesine karar verilir.
Ancak, Emir Abdülkadir Osmanlı hilafetiyle bağlann kopanlması fikrin-
de değildir. Kongrenin büyük çoğunluğu da emirle aynı fikirleri taşımak-
tadır. Kongrede yine çoğunluk Türk-Rus savaşının sonucunu beklemek
taraftarıdır. Eğer işgalci güçler bu savaş sırasında Suriye'yi işgal etmek
isterlerse, bundan faydalanılarak Suriye'nin bağımsızlığı istenilebilirdi(33J.
Ancak yabancı işgali için bir istek vuku bulmazsa, Mısır ve Balkan
ülkelerinde olduğu gibi bir oto!Jomi istenebilirdi. Bu gayelerle toplanan
(29) Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 50.
(30) Lübnanlı olan bu Faris Nimr Paşa etrafında Yakub Sariaf ve Şahin Makarius gibi
gençlerI e "E1-Mukaddem" adlı gazeteyi çıkanyordu, Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 51-
52.
A. Hourani, A.g.e., s. 266; Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 53-54.
Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 54, Emir Abdülkadir'in Suriye'deki faaliyetleri hk. bkz,
Ercüment Kuran, Abdülkadir TDV. lA, c. i, s. 232-233.
Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 55.
kongre 30 kadar lider ve eşrafın katılmasıyla faaliyetlerine başladı~ Ancak
kısa bir süre sonra da dağılmak zorunda kaldı. Kongre üyeleri kongrenin
aldığı kararları duyurmak için etrafa yayıldılar. Ahmed EI-Sulh bir kez
daha Cezayirli Emir Abdülkadir ile buluşmasına rağmen Berlin kongresi-
nin beklenilmeyen bir şekilde sonuçlanması bu kararları daha ileri götüre-
medi(34).
Ancak bütün bu gelişmeler hareketin ihtilalci karekterini önleyeme-
di. 3,4 yıl bu şekilde gizli bir hususiyet arzeden cemiyet, gayelerini tahak-
kuk ettirmek üzere 1880'de kimin yazdığı belli olmayan afişlerini Beyrut
caddelerine asmaya başladı. Bütün bu faaliyetleri cemiyetin ,genç men-
subları yürütüyorlardı. Bu gençler beyannameleri kopye ediyorlar, çoğal-
tıp etrafa dağıtıyorlardı. Böylece Beyrut şehrinin duvarları yapıştırılan bu
yaftalarla doldurulmaya başlanmıştı. Aym zamanda çeşitli beyannameler
hazırlanarak Suriye'nin çeşitli yerlerine dağıılıyordu. Bu beyannamelerde
Türk idaresinin kötülüğünden, şanlı geçmişi olan Arap milletinin varlı-
ğından ve bağımsızlığından bahsediliyorduOS). '
Nitekim Mısır'dan Osman Bey isminde bir görevlinin 17 Şaban
1298 tarihiyle yolladığı arizaya dereedilen yazıda yeralan beyanname ha-
reketin ihtilalci vasfım gösteriyordu. Mahiyeti itibariyle önemli gördüğü-
müz bu beyannamenin metni şöyledir: Arap Milletinin Beyannamesidir: .
"Ey Müslümanlar!
Bir hayli kUrUnlrgüzeran etmiştir ki, gerek Arab milleti ve gerek mil-
let-i Mesihiyenin Türk'ün pençe-i inekide ve zulmünden çektikleri enva-ı
felaket ve mucib-i harab ve izmihlal-i bilad ve memleketinizi netice ver-
miştir. Hatta şimdiki hal bizleri isal eylemiştir. Ve bununla beraber el-
yevm vukuu melhuz bulunan muharebeye metkır olmak üzere bizlerden
iane matlub edilecektir. Ve iş bu muharebeye güya hukukumuzu mütkıfaa
ve düşmanı biladımızdan mütkıfaa içindir, deyu tkıva edeceklerdir. Ve iş
bu Türkler ahd-i karibe kadar Rum ve Bulgar gibi tebalarına zulm (?)
ederek Karatkığ ve Sırb ve Boğdan ahalisinden vergü namiyle haraç ah-
zederlerdi.Uıkin şimdi onlar istiklaliyyet şerefine nail olalı Türkler içün
onların kanlarını içmeğe medyun kaldığı cihetle şimdi artık bütün efkar-
larını Arap milleti tarafına çevirip altıyüz seneden beru mecbül oldukları
zulmü haklarındaicra edeceklerdir.
Ey Arap Milleti!
Malumunuzdur ki, geçende VUkubulan Rusya ve Sırb ve Karadağ
muharebeleri sizlerin kan ve malınız ile olup harp (1877-78 Osmanlı-Rus
Savaşı) esnasında evladınızı ileri sürmüş ve mükafat sırasında gerüye bı-
(34) G. Antonius, A.g.e., s. 93, Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 55.
(35) G. Antonius, A.g.e., s. 79-80, Zeine, N. Zeine, A.g.e., s. 55.
,
i
rakılmışlardır, Belki onlara cibanet ve hiyanet nisbet ederek Fellahlar
yani Araplar harbden firar etmek içün parmaklan katederler, idi demiş-
lerdir. Ve şimdiye kadar bizlerdenferiklik ve livalık ve miralaylık rütbesi-
ne bile nail olmuş yoktur. Ancak bu rütbeler kendi vatanıanna ihanetlik
eden ve şeref-i namuslarını düşmana füruht eyleyen Türkler'e hasredil-
miştir. Ve muharebeden pek azı kurtularak vatanıanna avdet etmiş olan
evladımız ise devletden bir mikdar maaşa nail olmak şöyle dursun, ihanet
ve zulüm ve hakarete mazhar olmuşlardır. Tezekkür ediniz ki aba ve ec-
dadınız ne derece şerif ve şecaat ve ne mertebe gayret ve hamiyyet gibi
syat-ı memduhe ile muttasıflar iken şimdi kendi halinize nazar eylediğiniz
takdirde halet-i makuse müşahade edersiniz. Ve Türk devletinin pençe-i
esaretinden ve kabza-i istabdadisinden kurtulup saha-i istiklilliyete ve
vasıl olanların haline nazar edersiniz. Onlan gıbta olunur bir haletde ve
refahta ve mücazat ve mükafata adilane bir halde görürsünüz. Ve sizler
ise ettiğiniz sadakatın semeresi olarak hakkınızda Türk'ün taaddiyatını
görürsünüz. Acaba ne vakte kadar uykuda ve ne zamana kadar gaflette
kalacaksınız, Bilmezmisiniz ki, Yunan ile muharebe edilür ve ol muhare-
beden sonra Türk devletinin kuvvet ve iktidan kalmayub, artık sizlere te-
veccüh ederekkanlarınızı emmek ve emvalinizi nehb ve nisanızı ve genç
oğlanlarınızı hekt eylemek gibienva-ı zulm ve tesaddi icrasına mecbul
olacaklardır. Ve sizlere vaad eyledikleri şeylerin husulü şöyle dursun,
dürlü, dürlü vaadler ile aldatıp altıyüz seneden beri sizleri ettikleri hile
ve gaŞydan geri durmayacaklan derkardır. Vatanınızın hukukunu muha-
faza içün düşmanı müdafaa etmek üzere diyerek sinin-i atiye vergü ve
şehr tekalifine mahsuben sizlerden akçe matlub edeceklerdir. Halbuki
öyle olmayub nukud ve emvalinizi safahat ve israfa sarf eyleyeceklerdir.
Ve düşman karşısında kanlannızı döktükten sonra bütün bizleri Yunan'a
satub sizlere cevab olarak (mukadderat-ı ilahiye böyle imiş) diyecekler-
dir.
Ey Müslümanlar!
Nazar ediniz ki, iş bu Türkler biladımızı Rusyolu ve Sıblu ve Kara-
doğlu ve Bulgar nasıl derk vefuruh etdi/er. Namusliırını ne suretle Rus-
yaluya ve muahharen evvelki gün Karadoğlu'ya bey' etdi/er. Ve bundan
sonra Yunan'anice yerler füruht olacaktır. Göreceksiniz. Türkün sahte
ihtimam ve techizatına mağrur olmıyasız. Zira bilahere gerek bi/adınızı
ve gerek sair müslüman kardeşlerinizin vatanlarını düşmana eslim eyle-
yeceklerdir. Ey din karındaşlanmız ne vakte kadar sükut edeceksiniz.
Cebel-i Lübnan ahalisi gıbta olunur bir halde deği/ midir. Ve Mısır ahali-
sinin dahi suret, refah ve rahatları ne mertebeye varmıştır. Bunların nail
olduklan rahat ve asayiş haline sizler nail olabilecekmisiniz. Ve şeref-i
istiklaliyete nail olmanız içün kanlarınızı akıtmalısınız, Sırblulara ve Bul-
gar/ara ve Rum-Eli ahalisine nazar ediniz ki, onlardan ümera ve vüzera
ve ayan ve zabitan ve kübera ve memurin mevcuddur. Sizler nerede, onlar
.nerededir. Sizden bugünde bir emir veya bir vezir veya bir müdir varmıdır?
Büyük ve küçük herbiriniz hakir vefakir, mal ve a mendl ise bütün
Türk elindedir. Girid Ceziresi ahalisini görünüz ki, istikldliyeti nasıl istih-
sal etdiler.
Ey Müslümanlar!
Sizler bahadır olduğunuz halde kavm-i Arabsımz. Işinizi istiklale
ihale ediniz. Zira ecdadımz hürriyetle yaşayıp harb ve kıtalde kesb-i işti-
har etmişlerdir. Sizler ise hukukunuzdan gafil ve vazifenizden naimlersi-
niz. Ve bu gafletde kalır iseniz nadimlerden olursunuz.
Ey Suriye Mesihfleri!
Müslümanlar ile ittihad ediniz ve hürriyetinize nail olmağa kesb-i is-
tidad ediniz. Zira Türkler sizlerden haşyet ederler. Ve içinizde bulunan
konsoloslardan havfederek gerek sizlerin nisa ve iyallerinizin hürriyetle-
rini hedk edemezler. Heman ihvammz müslürrranlarla beraber hulus-ı
kalb ile ittihad ediniz. Çünkü böyle umur ve mesalihinizin mercii birdir.
Ey Müslümanlar ve Ey Mesihfler!
Türk elinden bizim halas ve necat bulmamız kelime-i vahide ve yed-i
vahide mütevakkifdır. Bunların hulusiyle millet-i Arab Türk'ün esaretin-
den kurtulur. Işte şimdi harb-i ahire zamamdır ki,fırsatı iğtinam ediniz.
Yoksa haib ve hasir kalırsınız. Zinhar ve zinhar Türklere evladımzdan bir
nefer malımzdan bir dirhem vermiyesiz. Zira Türkler onların din ve dün-
yalan dirhem vermiyesiz. Zira Türkler bilad ve vatanlarınızı füruht etmek
efkanndadırlar. Zira onların din ve dünyaları dirhem ve dinar, ahiretleri
azab-ı nar ve arsızlık onlarca iftihardır.
Fi 7 Rebiu'l-Sani Fi 98"(36)
Görüldüğü üzere beyanname Osmanlı Devletine ve Türklere karşı
Arapları isyn ettirme gayesiyle kaleme alınmıştır ve ihtilalci bir karekter
taşımaktadır. Esasen beyannamenin büyük.kısmında müslüman Araplara
hitab edilmesi Arap ayrıhkçıhk faaliyeti içinde o zamana kadar Hıristi-
yanlar ölçüsünde aktivite göstermeyen müslüman Arapları ve hareket
içine entegre etmektir. Temel gaye ise Hıristiyan ve Müslüman Arapların
bu harekat içindeki organizasyonu temin ederek Türklerin karşısına daha
kuvvetli bir halde çıkmaktır. Şüphesiz ki ve bunun gibi aynı mahiyet ar-
zeden beyannameler cemiyet tarafından Suriyenin her tarafına neşredil-
miştu.(37).
(36) BOA, 'Yıldız Ar. kısım No: 18 Evr. No: 94/26.
(37) G. Antonius, A.g.e., s. 80.
Osmanlı yönetiminin bu tür ihtilalci hareketler karşısındaki tavn, ne
oltur. Esasen şunu belirtmek gerekir ki Sultan Abdülhamid bu gelişmeler
olur olmaz durumu Beyrut'da incelemek için elemanlar görevlendirmişti.
Osmanlı mülki makamlan tarafından evlerde aramalar yaptınlıyor ve bazı
şüpheli kişilerin tutuklanması yolunda tedbirler alınıyordu. Rivayetlen.~
göre Suriye valisi Mithat Paşa bu gizli cemiyetin varlığından haberdar
idi. Esasen Mithat Paşa Suriye valiliğine büyük ümitlerle atanmıştı. Paşa-
nın çeşitli yerlerdeki valiliklerde olağanüstü başarılar göstermesi onun bu
yeni vazifeye atanmasında etkili olmuştu(3S). .
Suriye valiliğine atanan Mithat Paşa ise Mabeyne gönderdiği yazı ve
layihalarda Suriye'de Osmanlı devletinin aliyhine cereyan eden vahim
duruma bir nebze olsun elmas etmek lüzumunu hissediyordu. Nitekim 12
Muharrem 1296 tarihiyle gönderdiği yazıda Suriye Vilayetinde göreve
başladığı anda devlet otoritesinin ve hizmetlerinin dumura uğramış oldu-o
ğunu ve 1877-78 Osmanlı-Rus Harbinin kötü gidişi iyice hızlandıedığım
belirterek alınan tedbirlerin yetersiz bir durumda kaldığını, eğer gerekli
çareler bulunmazsa dur:umun daha da vehamet kesbedeceğini beyan edi-
yor ve şunlan söylüyordu: "Bu cümle ile beraber iş bu kıtanın mevki ve
mahalee fark ve ihtilafi gibi sekene-i mevcuResi dahi İslam veHıristiyan
ve Dürzi ve Nusayri ve mütevali asair ve urban olmak üzere birtakım ka-
bail-i multelifeden mürekkeb olarak içinde tahrikat ve teşvikat icabına
uğramış ve dürlü dürlü efkar ve amale düşmüş birtakım halk dahi bulun-
mayla bunlann nesk-i vahid üzere ve mutamt bir bir icade ile ıslahı halle-
ri hasıl ve kabil olmayarak(39).
Suriye hakkında ilgili yazısıyla daha sonra göndereceğini beyan etti-
ği layihasında Mithat Paşa Suriye'nin Arap, Türk, Türkmen, Dürzi, Nu-
sayri, Rum, Maruni, Katolik, Protestan, Süryani, Ermeniler başta olmak
üzere dinleri ve dilleri ayn 24 paşaya göre böyle yapıya sahip olan ülke-
nin İngiltere ve Fransa'nın Dürzi ve Marunileri himaye etmek yoluyla Su-
riye ve Lübnandaki bu kanşık durumu iyice hızlandırdığı görülüyordu.
Hatta Maruni ve Dürziler bu himaye dolayısıyla elde ettikleri imtiyazatın
genişlemesi isteğine düşmüşlerdi(40).
Mithat Paşa gerek Suriye ve gerekse Lübnandaki bu kötü gidişe dur
demek için alınması gereken tedbirler üzerinde durur. Uzun denebilecek
hiyilıasında Mithat Paşa Suriye kıtasındaki vergi, askerlik ve asayiş mese-
(38)
(39)
(40)
İngiltere'nin Beynıtkonsolosu
J. Dickson'un 3 Temmuz i880'de Londra'ya gönder-
diği yazıya bakılırsa bu beyannameleri kaleme alan kişi Mithat Paşa'dır. Ancak elde
başka bir belgenin olmayışı bu görüşü destekleyecek bazı fikirlerin ortaya atılmasını
imkansızlaştırmaktadır. Bunun için bkz. Zeine N. Zeinc, A.g.e., s. 58-59; E. Antoni-
us, A.g.e., s.80.
BOA, Yıldız Es. Eur. Kıs. No:31, Eur No: 1051 Zarf No:62, Karton: 79.
BOA, Yıldız, Esas.Eur. Eur. No:966, Kıs. 31, Zarf:62.
leIeri üzerinde durur ve bu konularla ilgili çeşitli tekliflerini gündeme ge-
tirir. Onun ileri sürdüğü bir başka mesele de Akka sancağı ve Maan kaza-
sında Hırıstiyanlar ve Ecnebilerin mahsusan gönd~rmiş olduğu"misyoner-
lerin vasıtasıyla tahrik edilerek bölge üzerine Ingiltere ve Fransa'nın
dikkatlerinin celbedilmek istenmesidir. Ancak Paşa bu layihasında özel-
likle Beyrut merkez olmak üzere odaklaşan Arap ayrılıkcı faaliyetlerin-
den söz etmez(4\).Ancak bütün bunlara rağmen Mithat Paşanın layihasın-
da belirttiği tedbirleri alma yolundaki faaliyetleri SUriye halkının
memnuniyetini mucib oluyordu. Suriye'de neşredilen El-Cenne adlı gaze-
tede Mithat Paşa'ya atfen yazılan teşekkür yazısı bunu gösteriyordu. Adı
geçen yazıda Mithat Paşa'nın bu faaliyetlerinin başarıya ulaşacağından
bahisle şu ifadelere yer veriliyordu:
"Babasının oğluna ettiği ihtimam gibi dikkat ve itina eden şek ve
şüphesine olarak devlete hizmet eylediği misillü ahaliye dahi Mithad
Paşa hakkında bir cümle ahali ibraz-ı müessir-i teşekkür ve memnuniyyet
eyler42l.
Bütün bunlara rağmen Mithat Paşa'nın Suriye valiliğinden alınması
olayı gerçekleşiyordu. Sefue23 Teşrin-i evvel 1879 tarihinde sadrazamlı-
ğa gönderdiği yazıda Mithat Paşa'nın alınmasından dolayı teessürü beyan
ederek Suriyenin bulunduğu bu halde Mithat Paşa'nın çekilmesinin
vahim netice doğuracağından bahseder43l.
,.
Daha sonra Suriye valiliğine tayin edilen Ahmed Hamdi Paşanın bu
memleket hakkındaki arizası da Osmanlı Devleti açısından tehlikenin bo-
yutlarının bir hayli büyümüş olduğunu göstermiştir.
Ancak Hamdi Paşa'ya göre öyle büyütülecek bir tehdid ve tehlike
yoktur. Zira Suriye büyük bir çoğunluğu devlete sadık topluluklardan
meydana gelmektedir. Bu yönden Hamdi Paşa Mithat Paşa dönemi sıra-
sında Suriye'de alınan tedbirleri ahmakça bir hareket olarak görmektedir.
Ancak Hamdi Paşa bunları söylerken İngiltere ve Fransa başta olmak
üzere bazı nüfus odaklarının ülkenin büyük çoğunluğunun müslüman ol-
masından dolayı Hıristiyanların fıkirlerini ifsad etmek fiiliyatında bulun-
duklarını da belirtir<44l.
Hamdi Paşa'nın belirttiğine göre Osmanlı Devleti aleyhinde çalışan-
lar bazı Avrupa gazetelerine bu yolda yazılar yazdırarak Arabistan'a neşr
için bazı Türkçe ve Arapça gazeteler çıkarmak gibi ifsad hareketlerine gi-
(41) BOA, Aynı yer.
(42) BOA, Yıldız, ES.Eur. No:1051, Zarf.6 i,Kart No:79.
(43) BAO, aynı yer.
(44) BOA, Yıldız, Esas Eur. Kıs. No: 18, Eur No: 1606, Zarf:3, Karton:40.
rişiyorlardı. Devlet bunlara engelolma yolunda faaliyetlerde bulunmasına
rağmen, Paris'te ittihad namıyla çıkan Türkçe ve Arapça gazetenin Suri-
ye'ye girmesine de mani olması gerekiyordu. Hamdi Paşa bu konuda alı-
nan tedbirlerden bahsederek Suriye'nin heryerini haberdar ettiklerini söy-
lüyordu(45).
Diğer taraftan Hamdi Paşaya göre asıl önemli olan mesele çeşitli un-
surların yanyana yaşandığı Cebel-i Lübnan, Cebe~.-iDüruz ve Cebel-i Nu-
.sayriye gibi Lübnan'ı meydana getiren yerlerdi. Ozellikle Arapça gazete-
lerin bu bölgelerde faaliyetleri ve tesirlerine dikkat çeken Paşa alınması
gereken tedbirlerin alındığını, ancak daha semereli sonuçlar alınması için
bu konuda yukarı makamlaraulaştırdığı hususların gözardı edilmemesini
de istiyordu(46).
1882-1885'de ortaya çıkan iki gelişme Arap ihtilalci hareketlerini et-
kilemiştir. Bunlardan biri Mısır' daki Urabi Paşa isyanı, diğeri de
Sudan'daki Mehdi hareketiydi.
. 1885 de Şam'daki Fransız konsolosu Gilbert Fransız dişişleri bakan-
lığına gönderdiği yazıda Sudan'daki Mehdi ile Arap kabile şeyhleri ara-
sındaki anlaşmadan bahseder. Ona göre her iki tarafın gayesi Türkleri
Arap ülkelerinden kovmak ve onun yerine otonom bir Arap federasyonu
teşkil etmekti. ancak tabia~yle bu hareketler Osmanlı İmparatorluğunun
Arap bölgelerinde fazla yaygınlık göstermemiştir. Birçok Arap lideri de
Avrupa'nın emperyalist politikasının farkındaydı (1885 de Şam'daki
Fransız konsolosu Gilbert Fransız dişişleri bakanlığıına gönderdiği yazıda
Sudan'daki Mehdi ile Arap kabile şeyhleri arasındaki anlaşmadan bahse-
der. Ona göre her iki tarafın gayesi Türkleri Arap ülkelerinden kovmak
ve onun yerine otonom bir Arap federasyonu teşkil etmekti. Ancak tabia-
tiyle bu hareketler Osmanlı ımparatorluğunun Arap bölgelerinde fazla
yaygınlık göstermemiştir. Birçok Arap lideri de Avrupa'nın emperyalist
politikasının farkındaydı (1885 de Şam'daki Fransız konsolosu Gilbert
Fransız dişişleri bakanlığına gönderdiği yazıda Sudan'daki Mehdi ile
Arap kabile şeyhleri arasındaki anlaşmadan bahseder. Ona göre her iki ta-
rafın gayesi Türkleri Arap ülkelerinden kovmak ve onun yerine otonom
bir Ar<;ıpfederasyonu teşkil etmektL Ancak tabiatiyle bu hareketler Os-
manlı Imparatorluğunun Arap bölgelerinde fazla yaygınlık göstermemiş-
tir. Birçok Arap lideri de AvrupaYnın emperyalist politikasının farkınday-
dı(47).
.
1882'de Suriyeyi gezen Fransız yazarı Gabriyel Charmes (Voyagı En
Syrie) adlı eserinde Lübnandaki bağımsızlık hareketlerini şöyle anlatır:
(45) BOA, Aynı yer.
(46) BOA, Aynı yer.
(47) Zeine N. :leine, A.g.e., s. 60-61.
"Bağımsızlık duygusu yayılmakta. Benim Beyrnt'da olduğum sırada
genç Müslümanlar okullar ve hastaneler açmak ve memleketi kalkındır-
mak için yoğunbir hareketlilik içindeydiler. Bu aktivitenin enterasan
yönü gizlilik içinde bağımsızlık kokularının gelmesidir. Teşkil edilen ce-
miyetler organizasyonlara Hıristiyanlan katmak ve onlan milli mücadele-
lerini dinlemek kararını aldllar"(48J.
,
Yine başka bir Fransız olan Denis de bu konu ile ilgili müşahadeleri-
ni şu cümlelerle belirtir:
"Heryerde birtek şeye rastladım. Türklerden nefret. Bu akımın tek
bir özelliği vardır. O da nefret etmektir. Yeni yükselen bir Arap hareketi
karaltı gibi gözükmektedir(49).
,
.. Ancak Osmanlı Devleti bu hareketleri başıboş bırakacak değildi.
Ozellikle II. Abdülhumid'in Pan-tslamizm P9.litikasl büyük bir kısmı
müslüman olan Arap milletini de kuşatıyordu. Ozellikle Devlet bu politi-
ka açısından bir hayli ~tifti. Nitekim Hicaz bölgesi, Basra Körfezi,
Yemen ve Mısır'da Pan-Islamist politikanın uygulamaya koyuluşu bu fi-
kirlerin aktiviteye geçtiğini gösteriyordu(50).Daha sonraki yıllarda "Hicaz
demiryollan" atılı"!1yla b,aşka bir cihetten harekete geçen bu aktif siyaset
başlangıçta Araplar indinde nüfuzlu kişilere yaklaşma politikasıyla kendi-
nı gösterdi. Bu gayeyle II. Abdülhamid Araplan sarayın resmi görevlileri-
ne.dahil etti. Diğer taraftan II. Abdülhamid Arap ileri gelenleri ve Arap
kabile rdsleri arasında denge kurmak için çalışıyordu. Bu yüzden Şeyh
Muhammed Zafır ve Ebul-Hüda Efendi gibi .Araplar arasında meşhur si-
malara yaklaştı. Hatta Ebul-Hüda Efendi ve Izzet Paşa'yı kendine danış-
man olarak görevlendirmesi de bu politikanın icabatındandIt5ll.
Diğer taraftan II. Abdülhamid tahta geçtikten sonra ülkenin her tara-
fında yaptığı üzere Arap vilayetlerinde de çeşitli eğitim müesseseleri aça-
rak Arap unsurunun eğitimini sağlamaya ÇalıŞtı.Bunun yanısıra B,edevi
çocuklarının eğitimi açılan aşiret mekteblerinde başlatılıp devam ettiril-
rnek faaliyeti de kendini göstermiştir52l.
Sadece birkaç örnek olarak saydığımız bu faaliyetler imparatorluk
dahilinde Türkler dışında en kalabalık müslüman unsur olarak Araplann
Osmanlı hilafeti çatısı altında kalmasına mütevakkıftı. Tabiatiyle bu poli-
(48) E. Antonius, A.g.e., s.89-90.
(49) E. Antonius, Aynıyer.
(50) Arap dünya~ındaki İslamcı politika yolunda daha geniş bilgi için bkz. Cezmi Eras-
lan, ll. Abdülhamid ve Islam Birliği. İstanbul, 1992, s.259-300.
(51) E. Antonius, A.g.e., s.71, Zeine N. Zeine, A.g.e., s. 47, Zekeriya Kurşun, A.g.e.,
s.35-36.
(52) B. Kodaman, Aşiret Mektebleri, TKAE Der. c. XV, Sayı:ı-n.
tika kendinden önceki dönemde bir hayli hızlanan Arap aynlıkçı hareket-
lerini bir müddet için durdurur gibi olduysa da tam anlamıyla da sona er-
dirmeye muvaffak olamadı.
Nitekim bu gelişmeleri Mabeyne hitaben 1884'de yazılan Arapça bir
mektup belirtmektedit53). Mektupta belirtildiğine göre Lübnanlı Hıristi-
yanlar üzerinde 'Fransanın etkisi o derece büyüktür ki bunlar 1870-71
deki Fransız-Alman harbinde Fransa'ya onbeşbin gönüllü savaşçı yolla-
mayı Fransa devletinden istemişlerdi. Ancak aynı Lübnanhların 1877-78
Osmanlı-Rus Savaşında Osmanlı Devletine yardım olarak bir nefer bile
göndermemeleri manidarw. İngiltere ise daha savaşçı olan Dürzi ve Nu-
sayrileri kışkırtmaktaydı. Mektupta belirtildiği üzere İngiltere' de teşekkül
ettirilen bir cemiy~t marifetiyle Trablusşam iskelesine çıkarılan bir takım
silah ve cephane ıngilizlerin türlü türlü hileleriyle gümrükten geçirilerek
çöl bölgesine sevk edilmişti. İngilizlerin y.olinşaatında çalıştırmak baha-
nesiyle bazı Urban'ı silahlandırarak Tedmür kalesini merkez ittihat etmek
istemişlerdi, ancak İngilizlerin bu faaliyeti Osmanlı Devleti tarafından et-
kisiz hale getirilmişti. Mektup sahibine göre İngiltere'nin bu tür tedbirleri
Rusya'nın Fırat bölgesine sarkmaması cihetind idi(54).
Bu sıralarda hususi memuriyetle Beyrut'a gönderilen Hüseyin Rıza
Paşa 1304 (1887) yılında Mabeyne gönderdiği mufassal layihada Lübnan
ve Beyrutta alttan alta bazı faaliyetlerin yütürüldüğünü beyan ediyordu.
Paşaya göre özellikle Marunilerin ifadında Fransa devleti ve dolayısıyla
Fransanın Beyrut konsolosluğunun büyük ölçüde payı vardı(55).
.
Aynca Hüseyin Paşa mufassal layihasında, Fransa'nın Marunileri,
Ingiltere'nin de Dürzileri iltizam ederek Lübnan'da eski oyunları sahneye
.getirmekten başka bir iş yapmadıkları yolunda aynntılı bilgiler vermekti.
Daha çok lübnan'ın asayiş ve vergi meseleleri üzerinde durarak şu fikirle-
ri serdetmektedir:
"...ve Cebelde Maruni taifesi tevaif-i saireye nisbetle pek kesretül-
efrad olduğundan bunlar vasıtasıyla Fransa nüfuzunun cereyan etmesinin
ehernmiyeti hükümetçe nazara alınarak Fransızlara karşı dl1f!Ilakve kesr-i
nüfuzlarında kuvvetli bulunmak mütelaasıyla mukaddemen Ilgiltere Kon-
solotosuna bazen temayül edilmiş ise de, alel-ıtlak müdahalaH ecnebiye-
nin maddi ve manevi mazarratı derkar olarak bu babda ehemmiyet ve ha-
kikat derecatım araştırmak kabilolmayacağından
başka İngilterelilerin
dahi bir müddetten beri tuttukları politika mevakiince Frans.anın Suriye
ve Cebelce olan temayülat politikası kadar belki daha ziyade Ingülüzlüle-
rin nüfuz ve müdahalelerini dahi nazif idüğünden ... "(56).
(53) BOA, Yıldız, Esas Eur, 86/1, s.80.
(54) BAO, Yıldız, Aynı yer.
(55) BOA, Yıldız, Esas Eur No:244, zarf No: 126, Karton No:7.
(56) BOA, Aynı yer.
Şüphesiz ki Hüseyin Rıza Paşa'mn Lübnan'la ilgili tesbitieri çok ye-
rinde ve manidardır. Aynı konuyla ilgili olarak sadrazam Kamil Paşa'nın
Mabeyn'e yolladığı arizada da aynı görüşlere yer ve'rilerek, Napolyon Bo-
napart zamamndan beri Lübnan'la ilgilenen Fransa'nın faaliyetlerine
temas ediliyordu. Kamil Paşa'nın belirttiği üzere, yatılı ve gündüzlü mek-
teblerde okuyan Cebel-i Lübnan'lı gençler otuz yıldan fazla bir za~an
zarfında kendilerinin en büyük hamisi olarak Fransayı görmektedirler. In-
giltere'de gün geçtikçe ona göre bölgede ağırlığını artırmaktadır. Paşa
daha çok Lübnan'daki askeri ve imar faaliyetlerine arizasında yer verir<57).
Kamil Paşa Lübnan' daki durumun vehametini gözler önüne sermek için
kendi arizasına, aslen Şam1ı olan Doktor Binbaşı Yusuf Mihail Hamaye
isminde birisinin Lübna~ hakkındaki raporunu da eklerneyi ihmal etme-
miştir.
Raporundan Lübnan'lı bir Hıristiyan olduğu anlaşılan Yusuf Mih;pl
Beyrut'a gittiği sırada Paskalya yortusu dolayısıyla ziyaret ettiği kilise
Malatyos Fekat adındaki bir katolik rahibin halka şu nutku irad ettiğini
belirtmektedir:
/
"Ey Suriyeliler! Bakınız nasıl bir hususta Fransızlar sayesinde te-
rakki ediyorsunuz. Fransızlar sayesinde ulum veffin-un tahsil ediyorsu-
nuz. Söyleyin iz ey Süriyeliler! Böyle bir devlet-i muazzamanın sayesinde
bulunuyorsunuz. Onun ziyasıyla münevversiniz. Güneş gibi şuaları üzeri-
,nize atıyor. Şefkat ve merhametleri sizi ihata ediyor. Böyle bir millet-i
mufahhame ki her evsaf-ı hamideyi havi ve her milletden alidir. Böyle bir,
şvk ve merhamet hiçbir devlette bulunmuyor. Söyleyin iz ey Suriyeliler ki,
evladlarınızı böyle bir adil devlet vikaye ediyor. Mübarek olsun ol Fran-
sızların toprağı ki, böyle bir millet-i necibeyi havidir. Öyle bir hayırlı se-
mere veriyor. Görüyorsunuz, ey Suriyeliler, Fransız millet-i azimesi ulum
veffinunda her milletden ziyade ilerliyor. Sanayi ve imalatda sair millet-
lere tavakkuf ediyor. Ey Suriyeliler, söyleyin iz ki, böyle bir malumatlı
millet-i mükerreme vasıtasıyla terakki ediyorsunuz. Daha nice, nice iyilik-
ler göreceksiniz. ilh. "(58).
,
Rapor sahibine göre bu heyecanlı ifadeler ticaret ve sanaatlarını geri-
leteceğinibekIedikIeri Fransa'yı Lübnanlılar'a dah~ da ısındırmak gayesi-
ni gütmektedirler. Doktor Yusuf Mihail raporunda Ingiltere ve Fransa'nın
aynı zamanda Lübnan'daki Müslümanları da tahrik ettiklerini de belirtir.
Bütün bu olayların Suriye'nin diğer cihetlerine, Trablusşam, Lazkiye ve
Akka gibi mahallere sirayet edebileceğini ileri sürer. Ona göre başka bir
tahlike de, Avrupa' dan gelip eski eserleri görmek veya resimlerini almak
maksadıyla Lübnan'ınçeşitli
yerlerini gezen Avrupalı seyyahların ger-
(57) BOA, Yıldız. Saol. Hus. Maruzat, 208n9.
(58) BOA. Aynı yer.
çekte askeri noktaları ve yolları tesbit eden erkan-ı harbler olması ihtima-
lidir59).
Görüldüğü üzere Suriye, Irak ve Hicaz gibi bölgelerde Arap milliyet-
çilik fikri yeşertilerek Arapların Osmanlı Devletinden ayrılması yolunda
ilk faaliyetler neticesim vermeye başlamıştır. II. Abdülhamid devrinde
Arap milliyetçiliği açısından bir dönüm noktası da 1895 tarihidir. Çünkü -
bu tarihte Suriye aydınları Milli Arap komitesini kurarak Arapça konuşan
bütün Osmanlı tebasına milliyetçilik fikirlerini aşılamağa giriştiler60). Bu
dönemin en önemli yürütücüsü ve fikir öncülüğünü yapan kişilerin başın-
da Abdurrahman EI-Kevakibi gelmektedir. Aslen Halepli bir aileden
gelen Kevakibi özellikle ll. Abdülhamid dönemi istibdadı olarak vasıtlan-
dırd.ığı idareye karşı çıktı ve görüşlerini bu konuda yoğunlaştırdı. ''Tebayi
ü'l-Istibdad" ve "Ummu'l-Kur'a" adlı eserlerinde bu konuyla ilgili fikir-
lerini şekillendirmiştir. Kevakibi Arapların Osmanlılardan ayrılmasını ve
Arapların tümünün din ayrımı gözetmeksizin birliğini savunan ilk müslü-
man Arap yazarlarındandır. Onun döneminden başlayarak birlik yolunda-
ki Arap hareketi önderliğinin
yavaş yavaş Hıristiyan Arap yazarların
elinden çıkarak Müslüman yazarların eline geçtiğini söylemek mümkün-
dür<61).Kevakibi'nin fikirleri bir Arap Hilafeti konusu etrafınôa yoğunla-
şır. Böylece anadili Arapça olan güçlü bir Arap Devleti kurulabilecektir.
Bütün bu sebebIerden dolayı İslam'ın merkezi Arabistan'a nakledilerek,
Kureyş soyundan bir hilafenin intihabiyle yeni bir siyasi oluşum meydana
getirilmeliydi(62).Bu fikirleriyle sonradan gelen Arap milliyetçileri Keva-
kibi'yi fikir babaları olarak tanımlamışlardır.
Osmanlı Devletinin içinde bu fikri ve s.iyasigelişmeler olurken, dışta
da birtakım faaliyetler ortaya konuyordu. Ozellikle Hıristiyan Arapların
Amerika'daki faaliyetleri bu cümledendir. Ancak Osmanlı Devleti dışarı-
qaki bu gelişmeleri hariciye elemanları vasıtasıyla yakından izliyordu.
Ozellikle Osmanlı Devletinin Waşington Sefiri Ali Ferruh Bey'in Ameri-
ka'daki Arap faaliyetlerinin yanısıra Ermeni ve Yahudi unsurunun çalış-
malarını takib ettiğini Mabeyn'e gönderdiği şifreli telgratlardan takib et-
meriıiz mümkün olmaktadır63).
Ali Ferruh Bey özellikle Suriye asıllı bazı Arapların o sıralarda Os-
manlı Devleti aleyhinde ki faaliyetlerini de yakından izliyordu. Ali Ferruh
Bey, Mabeyne gönderdiği Haziran 1896 tarihli telgrafta Suriyeli Yusuf
Melüf adında birinin Osmanlı Devleti aleyhinde "EI-Eyyam" adlı bir ga-
zete çıkararak bu kişininadı geçen faaliyetleriyle kendisini çok meşgul
(59) BOA, Aynı yer.
(60) Zekeriya Kurşun, A.g.e., s.30.
(61) Hamid Inayet, Arap Siyasi Düşüncesinin Seyri, s. 193.
(62) Hourani, A.g.e., s.272-273, Zeine N. Zeine, A.g.e., s.62-63.
(63) BOA, Yıldız Esas Evr. c. II,Zarf:54, Karton: 136.
ettiğinden bahsediyor<64l.Waşington setiri Ali Ferruh Bey, bu gazete sahi-
bine aleyhteki neşriyatı değiştirmesi yolunda ihtar çekilerek dava açıldığı-
nı belirtiyor. Ancak 1 Aralık 1898 tarihli telgrafında ise Yusuf Me'lufun
bu tür al~yhteki neşriyatı bırakarak daha ihtiyatlı bir lisan kullanmağa
başladığını da Mabeyn'e bildirmektedir<65l.
Anlaşılan oydu ki, Osmanlı Devletinin Amerika'daki Hıristiyan Su-
riyelilerin Faaliyetlerini yakinen izlemekle kalmayıp birtakım tedbirler
alma yoluna gitmesi bir müddet sonra etkisini gösterecektir.
iBu hususu Ali Ferruh Bey de ifadeleriyle teyid etmektedir. New-.
york'da "Eı-tslah" gazetesini neşreden "Şibii Dumus" ile "Yusuf
Melufun Osmanlı Devleti aleyhindeki faaliyetlerine devam etmemeleri
için onlara para verilerek maaşa bağlanmaları hususunun fazla büyütül-
memesi gerektiğini, zira bu kişinin yayın organlarının esasen Hıristiyan-
lar üzerinde fazla bir etkisi olmadığından bahseder<66l.
Ali Ferruh Beyaldığı tedbirlerle "El-Islah" ve "EI-Eyyam" gazetele-
rinin abonelerinin giderek azalmakta olduğundan bahisle Paris'te Osman-
lı Devleti aleyhinde neşriyatta bulunan "Halil Ganem"in Waşington' daki
bu şahıslara neşriyata devam etmeleri yolunda destek verdiğini söylüyor-
du. Bütün bu gelişmelere set çekmek için Ali Ferruh Bey, Newyork'da
bulunan Ortadoks ve Marunilerle yaptığı toplantı da, bu grupların liderle-
ri olan Rafail ve Korkmaz Efendilerin padışaha ve devlete bağlılık yolun-
da konuşmalar yaptıklarını beyan eder. Ancak gerek bu gazetenin, gerek-
se başka Suriyelilerin faaliyetleri Waşington Sefaretini uğraştırmaya
devam edecektir<67l.
Diğer taraftan Hariciye Nazareti ve Waşington'da cereyan eden bu
gelişmeleri yakinen takib ediyordu. Ali Ferruh Beyaynı zamanda Harici-
ye Nezaretini de durumdan haberdar etmektedir. Nitekim Hariciye Neza-
reti, Ali Ferruh Bey'in durumla ilgili değerlendirmelerini Sadaret'e bildi-
riyordu. Bu yazıda "El-Islah" gazetesi sahibi Şibli Nasıfın Yusuf
Meluf'un emir ve direktifleri ile hareket ettiği, bu şahısların kusurlarını
affettirmedikçe Waşington sefaretine kabul edilmeyeceklerini ve böyle
yapıldığı takdirde gazetelerini tatile mecbur olacakları bildiriliyordu(68l.
Osmanlı Devleti bir yandan da kendi sınırları iç~ndeAraplara yöne-
lik ayırıcı faaliyetleri büyük bir dikkatle izliyordu. Ozellikle İngilizlerin
Suriye, Filistin ve diğer bölgeledeki bu tür faaliyetleri yakinen takib edili-
(64) BOA. Aynı yer.
(65) BOA. Aynı yer.
. (66) BOA. Aynı yer.
(67) BOA. Aynı yer: Ömer Kürkçüoğlu. A.g.e.• s.32.
(68) BOA. Yıldız Sad. Hus. Mar. 394/113.
yordu. Bu hususta birçok örnekler vardır. Bunlardan birisi de Kudüs'de
Ingiliz misyoner mekteblerinden birisinin müdürü olan "Liz" adındaki bir
İngilizin tetkik ve takibidir. Osmanlı Devletinin aleyhine çalışmalan ta-
hakkuk eden bu kişinin tekrar Kudüs'edönmek
üzere Osmanlı Devletine
yaptığı müracaatlann reddedilerek, durumun İngiliz hariciyesine bildiril-
mesi sadrazamlıkça kararlaştırılmıştı(69).
Tabiatiyle İngilizlerin faaliyetleri bu kadar dar bit sahaya münhasır
kalmıyordu. Aslen Mısırlı olup, Adana vilayeti tercümanlığında bulunan
Mustafa İzzet Bey'in sadarete gönderdiği II Şubat 1311 tarihli layiha İn-
gilizlerin Hicaz'daki Arap ayrılıkçılık hareketini n~sıl ve ne yonde destek-
lediklerini gözler önüne sermektedir. Mısır'da ıngilizlerin Hicaz'daki
arap ayrılıkçılık hareketini ~asıl ve ne yönde desteklediklerini gözler
önüne sermektedir. Mısır' da ıngilizlerin giriştiği Osmanlı aleyhdarı pro-
paganda hakkında İzzet Bey şunlan söylemektedir:
"Hele İngilizlerin hulülünden itibaren mekteblerde bulunup onların
sayesinde çıkan ve çıkmak üzere bulunan gençlerin kısm-ı küllisi, yani
yirmi yaşlarından otuza olan gençlerin istifadelerini ingiliz menafii
nokta-i nazarından temin ettik/erinden ve ötedenleri gerek mehafil-i res-
miye ve umumiyede ve matbuat-ı vataniye ve ecnebiyede dahi okudukları
ders kitaplarında Devlet-i Aliyyenin su-i ahvali veyahud zaafiyet haberle-
rini işide, işide ve telakki ede, ede cihet-i Saltanat-ı Seniyyeden birfayda
beklemiyecekleri kendilerınce takarür etmiş olduğundan kendileri Avrupa
sayesinde hayatbulmak ve Devlet-i Aliyyeye itimad etmemekfikrini tervic
eylemekde ve bu yerleşmiş olan fikirler ile binlerce ahaliyi saptırmış ol-
duklarında şüphe yoktur'~10).
Aynı layihada Ms. Bonuet isimli bir İngiliz'in on, oniki yıldan beri
Mısır siyasetinde etkili bir şahıs olduğundan bahsedilerek adıgeçen kişi-
nin Suriye, Yemen ve Hicaz bölgelerine Arap kiyafetinde giderek bir
hayli taraftar kazanmış olduğu zikredilmektedir. Defalarca Arabistan'a
gidib gelen bu İngiliz'in temel hedefi Arabistan'daki Urbanı Osmanlı
Devleti aleyhine tahrik etmiş olduğu belirtilmekte ve Bonuet'in yeni bir
Arabistan seyahatine çıkacağı Sadarete istihbar edilmekteydi(?').
Suriye ve Lübnan'ın tabiatiyle merkeze daha yakın olması devletin
bu bölgelerde yıkıcı maskatlarla gezen Avrupalılan daha kolay bir şekil-
de takib etmesine sebeb oluyordu. Nitekim 1314 yılında Cebel-i Lübnan
dahilinde dolaştığı rivayet edilen bir Fransız albayı ile ondokuz yaşında'
bir İngilizin bölgedeki faaliyetlerinin izlendiği Suriye vilayeti tarafından
Sadarete bildiriliyor ve bölgeye gelen bu şahısların özellikle Beyrut,
(69) BOA, Yıldız Sadaret Hus. Maruzat 295/2,12 Nisan l3ıo.
(70) BOA, Yıldız Sad. Has. Maruzat, 294113.
(71) BOA, Aynı yer.
Halep ve Kudüsten geldikleri belirlenerek ona göre tedbir alınması isteni-
yordu(72).Sadaret makamı ise bu şahısların bölgede rahatça dolaşmalarına
imkan verilmemesi gerektiğini ve bunların gezilerinin Lübnan'daki un-
surları Devlet aleyhine kışkırtmaktan başka bir işe yaramıyacağını ifade
ederek, devletin daha sıkı tedbirler alması yolunda Mabeyn'e bilgi veri-
yordu(?3).
Bu sıralarda Petersburg'da yayınlanan "Neviye Vremiya" gazetesin-
de yayınlanan "İngiltere'nin yeni bir entrikası" başlığıyla yayınlanan bir
yazı bu devletin Arap meselesini Arap yarımadasına nasıl taşımak istedi-
ğinin de bir göstergesiydi. Hariciye nezaretindenbu hususta sadrazamlığa
gönderilen bir belgede yeralan bu bilgiler Ceziretül-Arab'daki durumun
hile ve desiselerinin Arap yarımadasında arttığından bahisle Mekke-i Mü-
kerreme ernirinin Hilafet meselesinin İngiltere tarafından kabul edildiği
beyan ediliyordu. İngiltere tarafından Mekke emirine gönderildiği beyan
edilen mektupta şöyle deniliyordu:
"...Fakat zat-i alileri sütale-i tahireden olmak hasebiyle Emiru'l-
mü'minin bulunduğunuzdan marru'z-zükr emirin Hilafeti Ingiltere hükü-
mütince tasdik olunduğundan zaman-ı taraf-ı ali-i emaretpeniihilerinden
. bu tasdiki müeyyed fetvanın itası namekardır. OLvakit İngiltere hükümeti
Makam-ı Celal-ı Hilafet varidatından kısm-ı azamının zat-ı afileriyle
evlad ve ahfadınıza aid olacağını tasdik edecekdir. Bir de Mekke-i Mü-
kerreme ile Medine-i Münevvere ve tevabi-i memalik-i müstakile-i ema-
retpenahilerinden olduğu ilan edilmektedir. Bu tasavvurun mevki-i icraya
vası esnasında Devlet-i Aliyye veya başka bir devleti muhasemeye ibtidar
etmek isterse Ingiltere hükümeti bir müdahale-i siyasiye ve askeriye tari-
kiyle buna muhalefet edecektir"(7S).
Diğer taraftan İngiltere "Hilafet" politikası etrafında Ceziretü'l-.
Arab'ı Osmanlı Devletinden koparına yolunda bir hayli yol katetmişe
benziyorlardı. Osmanlı Devletinin Arap Bedevi aşiretlerine verdiği. sene-
lik ellibin Osmanlı kirasına karşılık İngiltere BeI11~ayyoluyla Osmanlı
karşıtı aşiretlere para ve silah tedarikedebiliyordu. Ozellikle de İngilizler,
bu faaliyetleri sırasında Mısır' daki nüfuzlarını çok iyi bir şekilde devreye
sokabili yorlardı(?6).
'(72)
(73)
(74)
(75)
(76)
BOA, Yıldız Sad. Hus. Maruzat 383/122.
Osma~lı makamlanna göre Lübnan'da dolaşan Fransız Miralay Kolonjel adında bi-
riydi. Ingiliz sefareti ise ondokuz yaşındaki İngilizi, "Ingiliz Zadeganı" olarak gös-
termişti.; BOA, Aynı yer.
BOA, Yıldız Sad. Hus. Maruzat 400/87, 2 Cemaziycl-ahir i3 17.
BOA, Ayn. yer, bu hususta daha geniş bilgi için bkz. Cezrni Erasıan, ıst. 1992,
s.265-275.
BOA, Ayn. yer; ı.Süreyya Sırma, Osmanlı Devletinin Yıkılışında Yemen isyanlan,
s.87-98.
İngiltere'nin Arapların meskün olduğu topraklan, "otonomi" sistemi-
ne çevirmekten gayesi Ortadoğuda izlediği politikanın da bir gereğiydi(77).
Suriye'de Osmanlı Devleti aleyhine çalışan sadece büyük devletler
değildi Bazı Mısırlılar da bölgede Osmanlı Devleti aleyhindeki faaliyet-
lerini sürdürüyorlardı. Bu tür kişilerin faaliyetlerinin izlenmesi ve bunlara
imkan tanınmaması yolunda sadır olan iradenin yanısıra Suriye'ye gelen
bütün Mısırlılar'ın bu irade mucibince gözetim alındığı Dahiliye vekale-
tince Sadrazamlığa iletiliyordu(78).
Bu sıralarda Suriye ve Lübnan'dan hiç de içaçıcı olmayan haberler
de varid oluyordu. Nitekim Suriye vilayetiyle Lübnan'ın muhtar bir idare-
ye tahvili yolunda gizli bir cemiyetin kurulduğu merkeze ihbaren gelen
haberler arasındaydı. Bu sırada Suriye valisinin de yirmi kişiden oluşan
ve Dürzilerin de bulunduğu bu cemiyete toplantıda başkanlır ettiği de
gelen haberler arasındaydı. Ancak gerek Lübnan'da Dürzilere pek iyi
gözle bakılmaması ve gerekse valinin daha önceki hizmetleri gibi husus-
lar bu konuda yapılan ihbann asılsız' olduğunu isbat eder mahiyetteydi(79).
Ancak bütün bu gelişmeler bir yana Suriye ve Lübnan'da ayrılıkçı faali-
yetlerin el altından yürütüldüğü de bir gerçekti.
.
Osmanlı Devletinin Arap ayrılıkçı hareketlerini kontrolü bu yolda
yapılan basın ve yayın faaliyetlerini yakinen izlemek cihetinde olmuştur.
Bilindiği üzere Osmanlı İmparatorluğunda Arapça gazetelerin neşredil-
meye başlanması -1828'de Kahire'de
yayınlanmaya
başlıyan "EI-
Vekayiü'l-Mısıriyye" gazetesi ile başlar. Ancak Arapça neşriyatın yoğun
bir şekilde ortaya çıkışı özellikle Beyrut merkez olmak üzere Lübnan ve
Suriye'de 1856 Islahat fermanından sonra mümkün oldu~Osmanlı Devle-
tinin pülitikasına uygun olarak Halil Nuri tarafından neşredilen "Hadika-
tü'l-ahbar", Ahmed Faris El-Şidyak'ın neşrettiği "EI-Cevaib" bu cümle-
dendir80).Bunun yanısıra bir de Osmanlı Devletinin Suriye ve Lübnan'da
bizzat Arapça olarak neşrettiği bazı gazeteler de mevcuttu. 1865 ve 1866
yıllannda Şam ve Haleb'de neşredilen "Suriye" ve "EI-Fu.rat" gazeteleri
bu resmi yayınlardandır81). Ancak Arap matbuatı arasında Islamiyeti mü-
dafaa edenler ve türlü hedefleri olanlann yanısıra Osmanlı hükümetine
karşı mücadeleyi şiar edinenlerin olduğu da bir gerçektir. l869'dan sonra
Beyrut'da neşredilmeye başlıyan "El-Basir" gazetesini, Butrus EI-
Bustani'nin neşrettiği "EI-Cenne" gazetesi izlemiştir. Ayrıca yine Halil
(77)
(78)
(79)
(80)
(81)
BOA, Yıldız Esas Evr. Kıs. No;9 Evr. No. 2638, zarf:72 Karton:4.
BOA, Yıldız Sad. Hus. Maruzat, Dosya No:445, Sıra No:445, Sıra No:5, 29 Zilhicce
1320.
'
BOA, Yıldız Sad. Hus. Maruzat, Dosya No: 415, Sıra No:89, 24 Muharrem 1319.
M. Hortmann, "Matbuat" lA, c. s. 365.
Bu hususta daha geniş bilgi için bkz.: Nesimi Yazıcı, Osmanlı Devletinin Araplarla
Meskün Bölgelerindeki Resmi Vilayet Basını Konusunda Bir Değerlendirme, Belle-
ten, sayl:22 i,s.2047-2068.
Sarkis tarafından 1877'de "Lisanü'l-Hal" gazetesi de çıkanlmış bulunu-
yordu. Bunun yanısıra Cizvit Papazlannın ve OrtadoksIarın yayınladığı
bazı gazetelerde mevcuttu.
Şüphesiz ki Arapça olarak Suriye'de ve diğer Arap memleketlerinde
neşredilmeye başlıyan gazetelerin sayısı II. Abdülhamid zanında bir hayli
artış göstermiştir. Nitekim Beyrutta El-Zehra, EI-Pevaid, El-Miskat, EI-
Necah, EI-Nahla, EI-Nafır ve EI-Ahval gazeteleri Meşrutiyete kadar neş-
redilen gazetelerdir. Suriye'de ise siyasi gazete olarak çıkan Lübnan, EI-
Ravza ve El-Arz gazeteleri de 1891'den sonra neşredilen yayın organlan
arasındadırS2) •
.
Bunun yariısıra Batı merkezlerinde neşredilen bazı Arapça gazete ve
dergilerin çokluğu da bu dönemde dikkatimizi çekmektedir. ıtalya'da EI-
Müstakil, Fransa'da EI-Anba, Ebul-Havl, EI-İttihad, EI-Basir, Londra'da
EI-İttihadü'l-Arabi, El-Hilafe, Miratü'l-Ahval ve Newyork'da "Kevkeb
Amerikan" bunlann başlıcalandırS3).
II. Sultan Abdülhamid'in saltanatının ilk yıllanndan itibaren Osman-
lı yönetiminin bu tür neşriyatla müdahaleye başladığı görülür. Nitekim
i88I'de Mısır' da neşredilen "Miratü ~ş-Şerk" adlı gazetenin incelenmeye
alınması yolunda emir sadır oluyordu(84).
Diğer taraftan Osmanlı Devleti yabancı gazetelerde Arap meselesi
ile ilgili olarak neşredilen. birçok yazıyı da takib ediyordu. Nitekim Ara-
bistan ile Mısır'daki "Pırka-i milliye"sinin bazı Osmanlı aleyhtarı teşeb-
büsleriyle ilgili "İstanbul" gazetesinde yer alan haberler hakkında tahki-
kat İCrası gerekli görülüyordu. Gelen haberlere göre adı geçen cemiyet
Arabistan, Suriye, EI-Cezire, Mısır ve Trablusgarb arasında kuvvetli mü-
nasebetler kurma gayretiyle çalışıyordu. Bu yolda Berlin sefaretinin yap-
i .
tığı tahkikat neticesi gazetelerde varid olan haberlerin asılsız olduğu orta-
ya çıkmıştı(8S).
Özellikle Mısır'da neşredilen bazı neşriyatın Osmanlı ülkesine girişi
hakkında bazı kısıtlamaların getirildiği görülmekteydi. Mesela Mısır' da
neşredilen "Mahnalik" adındaki Arabça kitabın muzır münderecatından
dolayı ülkeye sokulmaması hakkında sadır olan irade bunun bir ömeği-
dir<86).Yine aynı tarihlerde Mısırda Neşredilen "EI-İstikamet" gazetesiyle
(82) Ancak, Suriye'degünlük
matbuatın kararsız bir halde oluşu bazı Suriyelilerin yayın
faaliyetlerini Mısır'da devam ettirmesine zemin hazırladı. Mesela 1876'da Selim
Takla günlük "EI-Ahram" gazetesini neşretti. M. Hartmann, Matbuat, IA es. 365.
(83) M. Hartmann, Ayn. yer, s. 365.
..
(84) BDA, Yıldız. Sad. Has. Maruzat, Dosya No: 161, Sıra No: 150. Dzellikle Mısır'da
neşriyatta.
(85) BDA, Yıldız Sad. Hus. Maruzat 20 cemaziyel-ahir 1310 tarihli belge.
(86) BDA, İrade-i Hususiye Gen. No: 372, Hus. NO.38, 15 R. 1315.
ve "Re-i Dal Mısri" ile "EI-Ahram" gazetelerini~. de Osmanlı memleketi
dahiline intikal ettirilmesi de yasaklanıyordu(87l. Ozellikle İskenderiye'de
neşredilen "EI-Ahram" gazetesinin birçok nüshalarının Osmanlı Devleti-
ne dahil edilmesi yolunda bazı iradelerde sadır oluyordu. Yine Mısır' da
çıkan "El-Hakim" ve"vel-İttihadü'l-Mısri"
gazetesi de ülkeye sokulması
yasaklanan gazeteler arasında yer alıyordu(88l.
Diğer taraftan Amerikanın çeşitli şehirlerinde neşredilen bazı gazete,
dergi ve benzeri yayınların da devlet tarafından sıkı bir sanSÜfealındığı
da görülüyordu. nitekim Newyork'da neşredilen "Kevkeb-i Amerika" na-
mındaki Arapça gazetesinin hiçbir nüshasının Osmanlı Devletine sokula-
mıyacağı hükmü yanında(89l.Amerika'nın çeşitli şehirlerinde neşredilen
Arapça kitaplardan dokuz yüz nüshasının bedeli ödenerek toplattırılması
hususunda da tedbirler alındığı görülüyordu(9(l).
Osmanlı De,,:!etinin ısrarla tasib ettiği dış neşriyattan birisi de "Hila-
fet" gazetesiydi. Ozellikle Rumeli bölgesine de gizli olarak yollanan bu
gazetenin memlekete sokulması karşısında bazı tedbirler alındığı görülü-
yordu(9I).Necib Hindiye ve biraderleri olan Emin ve Abdullah Hindiye
namındaki adamlar tarafından neşredilen bu gazetenin önce Kahire'de
daha sonra da Londra'da tab ve neşredildiği belirtiliyordu. Muzır kişiler
olarak vasıflandırdan bu şahıslar Hürriyet gazetesinin naşiri Selim
Paris'in yetiştirmeleri idiler. Bunların maksatları hainlikten ziyade şantaj
yaparak devletten para koparmak olarak vasıflandırılmaktadıt92l.
Osmanlı Devletinin bu sansÜf faaliyetleri bir hayli yekün arzeden ör-
neklerle doludur. Bunun yanısıra yabancı gazetelerde Arap meselesi ile il-
gili yeralan haberler ve devletçe yakinen takib edilebiliyordu. Buna bir
örnek "Bulgarya" isimli gazetede neşredilen bir haberdir. Haberlerde
"Arabistan" cerniyeti namına bütün Arabistan'a tevzi edilen beyanname-
nin incelenmesi yolunda iradenin sadır olmasıdıt93l.
Osmanlı Devleti sınırları içerisinde yeralan Arapları aynlıkçılığa
.sevketmek için sadece gazete ve benzeri neşirorganlan kullanılmıyordu.
Bütün bu faaliyetlerin yanısıra Arapça hazırlanan beyannameler özellikle
Ceziretül-Arab'da neşredilmeye çalışılıyordu. Aden cihetlerinden
Yemen'e sevkedilen "Hilafet" gazetisinin yanısıra "Vahdet ül-Arap"
adıyla bazı beyannameler de İngilizler marifetiyle Yemen Bölgesine sev-
(87) BOA, İrade-i Hus. Gen. No:X437, Hus. No:94 26 Rebiül-evvel 1315.
(88) BOA, İrade-i Hus. Gen. No:408, Hus. No:65, 21 Cemaziyyül-evvel 1315.
(89) BOA, Ayn. yer.
(90) BOA, trdde-i Hus. Gen. No: 133, Hus. No:122, 22 Zilhicce 1320.
(91) BOA, İrade-i Hus. Genel No:249, Hus. No:80, 24 Sefer 1320.
(92) BOA, Yıldız, Sad. Hus. Maruzat, Dosya No:432, Sıra No:6.
(93) BOA, İrade-i Hus. Genel No: 175, Hus. No:83, 26 Sefer 1323.
/
kediliyordu(94l.Tabiatiyle bütün bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Me-
sela Mısır matbuatının Osmanlı qevleti aleyhinde giriştiği neştiyat
Mısır' daki Osmanlı fevkalade komiseri Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafın-
dan takib ediliyor ve bu hususta Dersaadet'e bilgi veriliyordu(95l.
Ancak II. Abdülhanıid'in saltanatının sonlarına doğru İkinci Jön-
Türk hareketinin ve fikriyatının gelişme göstermesi Arap milliyetçi faali-
yetlerini de derin etkilenıiştir ..Şüphesiz ki bu dönemİn fikir sahasındaki
en etkili şahsiyetlerinin başında Necib Azuri gelmektedir. Lübnanlı bir
Maruni olan Azuri 1905'de büyük devletlere gönderdiği Manifestoda
Dicle ve Fırattan Süveyş'e kadar uzanan hayali Arap devletinin kurulaca-
ğını beyan ediyordu(96l.Şurası muhakkaktır ki II. Abdülhamİd devletin
bütün önleyici faaliyetlerine rağmen Arap ayrılıkçılığının gelişmesini
kesin olarak önliy'ememİşse de belli bir seviyede tutmağa muvaffak ola-
bitmiştir. Ancak Imparatorlukta Jön-Türk faaliyetlerinin gelişmesine pa-
ralel olarak gelişen Arap mİlliyetçi aksiyonunun büyümesinin önüne geçi-
lememİştir. Nitekim ikinci Meşrutiyetin ilanını takiben Arap
ayrılıkçılarının çeşitli vasıtalarla güçlerini ortaya koymaları bunun isbatı-
dır. Şüphesiz ki konuyla ilgili arşiv belgelerinin ilerideki tasniflerle daha
da artması ve dönemİn Arap matbuatının enine, boyuna araştırılması
Arap ayrılıkçılık hareketinin daha da şumüııü olarak ortaya konulması ne-
ticesini doğuracaktır. Esasen bu tür araştırmalar günümüz Ortadoğusunun
bugünlere nasıl geldiğinin de bir göstergesi olabilecektir.
(94) BOA, İrade-i Hus. Gen"No:387, Hus. No:46, 18 Rebiül-ahir, 1320.
(95) BOA, Yıldız Sad. Hus. Maruzal, Dosya No: 424, Sıra No:89, 21 Kanun-ı sani, 1317.
(96) "L. Recil de La Nation Arabe" adlı eserin sahibi olan Necib Azuri'nin İkinci Meşru-
tiyeı dönemi Arap milliyetçilik hareketinin fikri önderi olduğu da malumdur. Bu hu-
susta bkz. Zeine N. Zeine, A.g.e., s.66-67; Hourani, A.g.e., s.277-278.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 32330

ulkucudunya@ulkucudunya.com