KUTLU DOĞUM HAFTASI
Ali Rıza UĞURLU 01 Ocak 1970
Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakk’ı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali
Harabi
İnsanlar vardır; doğarlar, yaşarlar, ölürler. Yaşayış sayfasında bir izleri bile kalmaz, zaman alanında bir sözleri bile söylenmez, sanki doğmamışlardır, sanki yaşamamışlardır. Bunlardan ne bir ses kalır, ne de bir nefes.
Halbuki insanlar vardır, ömürlerini sürüp giderler; fakat zaman onlar için akar, düşünce onların hayatını örer, inanç onlara bağlanır, sevgi de düşmanlık da onlara yönelir. Onların adları toplumu sürükler, hatıraları devletler kurar. Onlar için zulme göğüs gerilir. Onlar için birlik dirlik olunur.
Cehaletin en karanlık devrinin yaşandığı Arap çöllerinde bir ışık doğuyordu. Öyle bir ışık ki; insanların en yücesi, en seçilmişi, en aydınlatıcısıydı. Bu ışık, vahiy yoluyla taşıdığı kutsal kelâm da, geliş sebebini insanlığa şöyle müjdeliyordu:
“Ve biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya, 107) Diyordu.
O, âlemlerin “Gül Yüzlü” Muhammed’iydi. İnsanlığa rahmet olarak gönderilmişti. Yüceliklerle donatılmıştı. Biz Aleviler, O’nun dünyaya gelişini çok özel günler olarak kutlamaktayız.
Bu yüce insanlar, ışıklarıyla sadece karanlık dünyamızı değil, aynı zamanda manevi feyziyle de, daralan gönüllerimizi aydınlatmak, zihinlerimizi berraklaştırmak için görevlidirler..
Bu günler, Yüce Yaratanımıza yürekten yakarış ve yönelişin, kirlenmeye yüz tutmuş gönüllerimizi arındırmanın, kısaca bize kendimizi bulma ve bilmenin imkanlarını sunan mübarek günlerdir.
Dünyamıza zuhuru ile nurlandıran Hz. Peygamber’in âleme teşrifini kutladığımız, onun bireysel ve toplumsal hayatımızı aydınlatan insanlık ve merhametini, insaf ve adaletini, sabır ve metanetini, kerem ve cömertliğini, kısaca insanlığa sunduğu değerleri anlayıp hayatımızı onun yüce ahlakıyla güzelleştirdiğimiz zaman anlam kazanacaktır.
O gönderilen ışık, nur ve davetçi, âlemlere rahmet İslam peygamberi Hz. MUHAMMED’i bizlere gönderdiği için Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd, âlemlerin rahmeti olan Muhammed Mustafa’ya ve onun temiz yüce Ehl-i Beyt’ine salat ve selam olsun. Işıkları hep yol göstericimiz olsun.
İyiliklerin ve güzelliklerin temsili olan Peygamberler vasıtasıyla karanlıklar aydınlığa, kötülükler iyiliğe, insanlık da nura kavuşmuştur.
Öyle bir nur ki: “Eğer seninle çekişip - tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ etmektir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Al-i İmran Suresi, 20)
“Gayb (Fizik Ötesi Âlem) nurundan bir kandildir o” (Ahzâb Sûresi, ayet 46; Hadîd Sûresi, ayet 28 ) Hallac-ı Mansur diyor ki: “Bir ışıdı ve eski yerine döndü, bütün kandillere üstün geldi ve sultan oldu hepsine. Aylar arasından parıldayan bir ay, bir ay ki burcu, sırlar feleğinde” (Hallac-ı Mansur; Tavasin ) İmam Cafer Sadık’a göre “Allah’ın her şeyden önce yarattığı Hz. Muhammed’in nurudur ve Allah’ın yarattıkları içinde ilk vücut verdiği, Hz. Muhammed’in zerreleridir. Kalemin ilk yazdığı, “Lâ İlâhe İllâllah, Muhammedün Resulullah, Aliyy-ül Veliyullah”.
Hz. Mevlana da; “Bir mum dahi eriyip gideceğini bildiği halde, etrafına ışık saçmaktan geri durmaz, ey insan sen ki yaratanın kudretiyle dopdolu iken neden geri durasın?” der. Öyleyse o Muhammedi nurdan nasiplenmemiz gerekmektedir. Nasiplenmek de O’nun yolunu barış içinde sürdürmektir.
İnsanlar arasında kin ve nefretin, çatışmaların alevlendiği, şiddetin arttığı, nefsi arzuların hat safhaya ulaştığı, tabiatın hoyratça kullanıldığı günümüz dünyasında, âlemlere rahmet olarak gönderilen Yüce Peygamberimizi anlamaya ve anlatmaya, O’nun sevgisi etrafında birleşmeye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktayız.
“Ben sadece güzel ahlakı tamamlamak üzere yüce Yaratan tarafından sizlere tebliğci olarak gönderildim” diyen Hz. Muhammed; gelir eşitsizliğinden cinsiyet ayrımcılığına, kadın sömürüsünden haksız yere kazanç sağlayanlara kadar insanın, insan üzerindeki haksız hâkimiyetini kaldırmış, tüm insanların eşit ve bir olduğunu söylemiş ve tüm yaşamı boyunca bunu ahlaklı yaşamın esası olarak kabul etmiştir. O bize Allah’a iman edip onu sevmeyi, ona bağlanarak iç barışı ve doğru yolu bulmayı, ibadetlerle hayatımızı anlamlı kılmayı, dürüstlüğü, emaneti korumayı, kimseyi incitmemeyi, iyi ve yararlı insan olmayı öğütlemiştir.
Aleviler – Bektaşiler - Mevleviler Allah Resulünü böyle bilmişler ve böyle sevmişlerdir. Ahmet Yesevi Hazretlerini bir düşünelim; Pir-i Türkistan lakaplı o büyük Veli 63 yaşından sonra yaşamını yeraltında sürdürmüştür. Sebebi ise, “Yüce Peygamberimiz 63 yaşında Hakk’a yürümüş, ben yeryüzünde nasıl sefa süreyim” olarak ifade etmiştir. Tabiidir ki bu aşkı anlatmaya, yazmaya bizim gücümüz yetmez.
Türk yurtlarına, “yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevenlerin nefesleri hayat verdi.” Nefesleri besleyen din, sevgi ve rahmet olarak tüm insanlığı kucakladı. Çünkü; sevgi, güzeldir. Sevgi, rahmettir. Sevgi, şefkattir. Sevgi, ümittir, inançtır. Seven-sevilen ne güzeldir.
Öyle bir sevgi, öyle bir rahmet ki; Muhammed Mustafa ve onun Ehlibeyt’i eliyle gerçekleştirilen inkılap dışında hangi hareket, devşirdiği nimetleri başkalarına, sorumluluk ve çilesini kendi ailesine yükleyebilmiştir!
Mevlana Hazretleri der ki: “Allah’ın birtakım kulları vardır ki onlar aziz’dir, sevgilidir ve sevilirler. Allah onlara taliptir. Âşıkların bütün işlerini onlar yerine getirir. Âşığın “İnşallah erişiriz” dediği gibi, Allah da “O aziz isterse” der. Kalem, buraya geldi ve ucu kırıldı.” (Mevlana, Fihi Mafih )
Tüm bu söylenenlerin ışığında Kutlu Doğum Haftası, gül yüzlü Peygamberimizin insanlığı sevgiyle birleştiren, kucaklaştıran çağrısına kulak vererek tüm hayatımızı anlamlaştıralım.
Kutlu Doğum, insanlığa sevgi, huzur ve barış getirmesini, sevgili Peygamberimizin bize aktardığı yüce değerleri daha iyi anlamamıza vesile olmasını Yüce Allah’tan niyaz ederim. Ehl-i Beyt’in yüce atası Hz. Muhammed’in doğumu tüm âlemlere kutlu olsun…