« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

19 Haz

2012

Hz. Osman'ın Halife Seçilmesi

01 Ocak 1970

 Hz. Osman (r.a)'ın seçimi, kendisinden önceki iki halîfenin de seçiminden farklı bir biçimde olmuştur. 1- Hz.Ömer'in suikast sonucu yaralanmasından sonra, etrafındakiler ondan yerine bir halîfe adayı göstermeseni istediler. O da: "Eğer istihlâf etmeyecek olursam, benden daha hayırh olan (Rasûlullah) de istihlâfı terk etmişti. Edecek olursam, benden hayırlı olan (Ebû Bekir) de istihlâf etmişti" diye cevaplandırdı. Bundân sonra: "Bu işe, Rasûlullah'ın kendilerinden hoşnut olarak ayrıldığı şu altı kişiden daha lâyık kimse bulamıyorum" diyerek onların isimlerini şöylece sıralamıştır: Ali, Osman, Zübeyr, Talha, Sa'd b. Ebî Vakkas, Abdurrahman b. Avf (r. anhum). Bu altı kişiden kendi aralarından halîfeyi seçmeleri için kendilerine üç günlük bir süre tanıdı. Ayrıca görüşmelerine katılmak, fakat oy kullanmamak şartıyla, ensârın yaşlılarını; Hz. Hasan'ı, Abdullah b. Abbâs'ı ve kendi oğlu Abdullah'ı da aralarına almalarını istedi. Hz. Ömer'in vefat ve defninden sonra toplanan bu şûrâ heyeti, Abdurrahman b. Avf'ın ihtilâfı azaltacak bir teklifini kabul ederek, üçü kendi istekleriyle reylerini, şu şekilde kullandılar: Zübeyr, Hz. Ali'ye; Talha, Osman'a; Sa'd de Abdurrahman b. Avf'a, Bundan sonra Abdurrahman b. Avf, Hz. Osman ile Hz. Ali'ye "Arkadaşlar, hangimiz adaylıktan vazgeçerse seçme işini ona bırakalım" dedi. Hz. Ali ile Hz. Osman'ın sustuklarım gören Abdurruhman, onlara: "Öyle ise bununla uğraşmayı bana bırakıyor musunuz? Çünkü ben size rakiplik etmiyorum. Allah şahittir ki ben ikinizden bu işe daha lâyık olanınızı seçmeye çalışacağım" dedi. Onlar da: "Evet" dediler. Üç gün üç gece bütün halk tabakalarıyla ilişki kuran, hatta Medîne'ye girip çıkan kervanlara da bu konuda sorular soran Hz. Abdurrahman, umumî arzuyu anladı ve son olarak toplantısını yaptı. Bu toplantıda önce Hz. Ali'ye: "Yâ Ali, eğer ben seni emîr seçersem, İslâm ümmetine muhakkak âdil davranırsın. Eğer Osman'ı seçersem, muhakkak onun da sözünü dinler, emirlerine itaat edersin" dedi. Sonra Hz. Osman'a da aynı sözleri söyledikten ve bu şekilde her ikisinden de söz aldıktan sonra, Hz. Osman'a: "Ey Osman, elini uzat" dedi ve ona bey'at etti. Hz. Ali de, bey'at ettikten sonra kapılar açıldı ve halk da bey'at etti (İbn Sa'd, a.g.e., III, 61-2; İbnü'l-Esîr, a.g.e, III, 34 vd; İbn Kuteybe, a.g.e.,. I, 26-30; Tecrîd-i Sarih Tercümesi, IX, 360-I; Kandehlevî, II, 627-9; Şiblî, Asr-ı Saadet, V, 10-1; el-Mâverdî, a.g.e., 14). d-Hz. Ali'nin Halife Seçilmesi: Medine'de toplanan isyancılar arasından bir kaç kişi tarafından Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesi, İslâm Devleti'nin başkasının kalması sonucunu doğurmuştu. Hz. Osman (r.a)'ın şehid edilmesinden sonra isyancılar, bir kısmı Hz. Ali'ye, bir kısmı Sahâbe'nin daha başka ileri gelenlerine, başkanlık için bey'at etmek üzere başvurmuşlar ve hepsinden red cevabı almışlardı. Bir çıkmaza düşen isyancılar sonunda, bir günlük süre içerisinde bir halîfe adayına bey'at edilmeyecek olursa Hz. Ali'yi bir kaç ileri gelen sahabî ile birlikte öldüreceklerini bildirdiler. Bunun üzerine Sahâbenin ısrarı karşısında Hz. Ali, halifeliği kabul etmek zorunda kaldı. İsyancıların halîfeliği kabul etmesi için Hz. Ali'ye başvurmalarının birinde, Hz. Ali onlara bu işe kendilerinin değil, Bedir Ashabı ile Şûrâ ehlinin yetkili olduğunu bildirdi. Hz. Ali'ye çoğunluk bey'at etmekle birlikte, bey'at etmeyenler de vardı. Bu bey'at etmeyenler arasında sahâbeden olan kimseler de bulunuyordu. Hatta Şam halkı, başta Muâviye olmak üzere, toptan bey'at etmemişti. Böylelikle, Hz. Ali'nin halifeliği çoğunluğunun bey'atı ile gerçekleşmiş oluyordu (İbn Sa'd a.g.e, III, 31-2; İbnu'l-Esir a.g.e, III 98; İbn Kuteybe a.g.e, I, 47-52; Şiblî Asr-ı Saadet, V, 76; Ashâb-ı Kiram, I; 307). Râşid halifelerin başa geçme şekilleri ile ilgili açıklamalar, kısaca bunlardan ibârettir. Bu dört halife hakkında Hz. Peygamber'in övücü, değerlerini açıklayıcı pek çok hadîsi vardır (Meselâ bk: Buharî Fedâilu's sahabi n-Nebeviyye, 7, 8, 9; Müslim, Fedâilu's-Sahâbe; Ebû Dâvûd, Sünne 8; Dârimî, Sünen, Rü'ya 13, vs.). Ashab da bu kanaatleri paylaşıyordu. Ondan sonra gelenler de -bazı fırkaların dışında- hepsi hakkında olumlu düşünür. Onları başa geçme şekillerinin meşrûluğu kadar, uygulamalarının da İslâm'ın özüne tam anlamıyla uygunluk gösterdiği açıkça kabul edilir. Bu nedenle Raşid Halîfeler dönemi uygulamaları, her yönüyle kaynak kabul edilmiştir. Bu arada Raşid halifelerin siyasî uygulamalarında da İslâm idare hukukunun çok önemli noktalarını açıklığa kavuşturdukları şüphesizdir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in peygamber olmasıyla başlayan Saadet Asrı, Hz. Ali'nin şehîd edilmesiyle sona erer. Bu parlak dönem, müslümanların yalnızca övündükleri tarihî bir miras değildir. Aynı zamanda çağlar boyunca İslâm toplumlarının "boyasıyla boyanmak istedikleri" eşsiz bir dönemdir. Çünkü bu çağın insanları "İnsanların yararına çıkartılmış, Allah'a inanmaları nedeniyle, iyilikleri emreden, kötülüklerden vazgeçirmeye çalışan en hayırlı bir ümmetti" (Alu İmrân, 3/110). Hz. Ali'nin başa geçmesine rağmen Şam valisi Muâviye b. Ebi Süfyan Hz. Osman'ın katillerinin bulunmasını ileri sürerek, ona bey'at etmekten kaçınmıştır. Mesele Hz. Ali'nin şehid edilmesi, sonradan Hz. Hasan'ın halîfelikten Muâviye lehine feragati üzerine, belirli bir süre için siyasî planda da olsa kapanmış oluyordu. Hz. Hasan, Muâviye'den sonra halîfeliğe kendisi geçmek şartıyla feragatte bulunmuştu. Ancak bir süre sonra Hz. Hasan'ın vefatıyla, Muâviye'nin kendisinden sonra oğlu Yezid'i veliahd tayin edip, onun için hayattayken bey'at alması, Râşid Halîfeler dönemine son vermiş oldu. Artık nebevî hilâfetin yerini meliklik (krallık) almış oluyordu. Bu durum böylece sonuna kadar devam etti; devlet başkanlığı belirli ailelerin tekelinde kalmış oldu. Zaman zaman başa geçen bazı yöneticiler âdil uygulamalarda bulundular; Şeriât hükümlerinin dışına çıkmadılar. Bu arada İslâm'a aykırı bir sürü iş yapıldı. Devlet eliyle yapılan İslâm'a aykırı bu uygulamalar, zamanla arttı; bazan da azaldı. Fakat günahkârlıklarına rağmen bu yöneticiler, İslâm dışı bir düzeni arzulamış veya bütünüyle İslâm'a aykırı hükümler getirmiş değildirler. İlk olarak halifeliğin tartışılabilir ölçüler içerisinde bile olsa, melikliğe veya saltanata dönüşmesi, elbette ki İslâm'dan önemli bir sapmadır. Siyasî hayatta başlayan bu sapmalar artmış ve bunlar yakın bir tarihte kelimenin tam anlamıyla İslâm toplumunun "özünün değişmesi" ile sonuçlanmıştır.

Ziyaret -> Toplam : 125,27 M - Bugn : 28440

ulkucudunya@ulkucudunya.com