M. FUAD KÖPRÜLÜ’NÜN GÖZÜYLE MİLLÎ EDEBİYAT
Yrd. Doç. Dr. Oğuzhan KARABURGU 01 Ocak 1970
M. Fuad Köprülü, Türk kültür, sanat, edebiyat ve siyaset hayatında önemli bir yer işgal eden isimlerden birisidir. Hukuktan tarihe, dinden edebiyata kadar pek çok alanda kalem oynatmış hatta bu alanların öncül eserlerini vererek teorik çerçevelerini çizmiştir. Araştıran, okuyan, analiz eden, sistemleştiren ve üreten bir ilim adamı olarak arkasında binlerce makale ve onlarca kitap bırakmıştır.
En fazla kalem oynattığı alan ise hiç şüphesiz edebiyattır. Edebiyatın hem sanat hem de ilmî tarafı onu fazlasıyla ilgilendirmiş bu çerçevede pek çok esere imza atmıştır.
M. Fuad Köprülü, Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyat konusunda iki ayrı dönemde iki ayrı tavır sergiler. Bu durumu iki ayrı başlık halinde ele almak doğru olacaktır.
1. Yeni Lisan ve Millî Edebiyat Karşıtlığı (1910-1912)
2. Yeni Lisan ve Millî Edebiyat Taraftarlığı (1913)
1. Yeni Lisan ve Millî Edebiyat Karşıtlığı (1910-1912)
M. Fuad Köprülü, Fecr-i Âti topluluğu içerisinde yer almış biri olarak Servet-i Fünûn’un sanat ve estetik anlayışını sürdürür. M. Fuad Köprülü’nün Yeni Lisan Hareketi’ne karşı muhalifliğini sıkı sıkıya bağlı olduğu bu sanat ve estetik anlayışında aramak doğru olacaktır. Onun, başlangıçta bir dil hareketi olan Yeni Lisan Hareketi’ne karşı eleştirilerinde dille ilgili konulara hemen hemen hiç değinmediğini, değindiği noktalarda da bir sanat ve estetik duruşun arkasından olaylara baktığını görürüz. 1910-1912 yılları arasında bağlı bulunduğu Servet-i Fünûn estetiği, onun dil ve edebiyat hakkında görüşlerini şekillendirir ve bu çerçevede yazılar kaleme alır. M. Fuad Köprülü diğer taraftan Hippolyte Taine’in etkisinde de kalır. Hippolyte Taine, M. Fuad Köprülü’nün Yeni Lisan Hareketi’ne gerek muhalif gerekse taraftar olduğu zamanlarda düşüncelerinden istifade ettiği bir isim olur. Hippolyte Taine’ı okuyan ama onun düşüncelerini tamamıyla özümseyememiş olan M. Fuad Köprülü, kaleme aldığı yazılarında bir takım çelişkilere düşer. Özellikle Servet-i Fünûn dergisinde “Yeni Lisan” karşıtı yazılarında bu çelişkili tavrını sürdürür.
M. Fuad Köprülü, kaleme aldığı “Edebiyat-ı Milliye” isimli yazısı ile Yeni Lisan Hareketi’ne karşı ilk itirazlarını dile getirir. M. Fuad Köprülü’nün bu yazısı Ali Canip Yöntem’in Genç Kalemler’de yayımlanan yazılarını hedef alır ve bir cevap mahiyetini taşır.
M. Fuad Köprülü, “Edebiyat-ı Milliye” yazısında millî edebiyattan neyin kastedildiğini, millî edebiyatçıların nasıl bir yol takip ettiklerini anlamadığını hatta millî edebiyata taraftar olanların bile bu hareketin mahiyetini tayin edemeyeceklerini belirtir ve bu hareketi, boş bir gürültü olarak görür:
“Henüz fikirlerini izah edemedikleri cihetle, Edebiyat-ı Milliye taraftarlarının bu terkip ile ne demek istediklerini, nasıl bir nokta-i nazar takip ettiklerini layıkıyla bilmiyorum; yalnız görüyorum ki ortada –belki kendilerini taraftar addedenlerin bile mahiyetini tayin edemeyecekleri- duradur, boş bir gürültü var.” (Köprülü, 1327/1911a: 3-4)
M. Fuad Köprülü, bu ilk yazısında Bilge Ercilasun’un da (Ercilasun, 1995: 124) belirttiği gibi “millet” kavramı ile “ırk” kavramını birbirine karıştırmıştır. Daha doğrusu Hippolyte Taine’in sosyolojik eleştiri metodu çerçevesinde ele aldığı “Irk-Ortam-Dönem” ilkesini yanlış yorumlamıştır. Hippolyte Taine’in ırk anlayışını eleştirerek, Yeni Lisancıların bu anlayıştan beslendiğini iddia eder. M. Fuad Köprülü’nün eleştirdiği ve karşı çıktığı Hippolyte Taine’in fikirleri ile Millî Edebiyatçıları suçlaması ve millî edebiyata karşı çıkması esasında M. Fuad Köprülü’nün içerisinde bulunduğu zihni karışıklığı da gözler önüne serer.
M. Fuad Köprülü, Servet-i Fünûn dergisinin 1042. sayısındaki “Halk ve Edebiyat” isimli yazısında yine Hippolyte Taine’in düşüncelerini eleştirmekle birlikte, Servet-i Fünûn’un sanat ve estetik çizgisini de devam ettirdiğini gösterir. M. Fuad Köprülü, Hippolyte Taine’in “edebiyat cemiyetin ifadesidir” sözünü kendilerine dayanak yapan millî edebiyatçıları eleştirir. Edebiyatı âdi ve hakiki olmak üzere ikiye ayırır ve hakiki edebiyatın “hiçbir vakit basit düşünceli, âdi zevkli bir kitle-i halkın ifade-i tahassüsatı” (Köprülü, 1327/1911b: 29) olamayacağını ifade eder. M. Fuad Köprülü’nün bu düşünceleri, Servet-i Fünûn yazarlarının düşünceleri ile örtüşür.
M. Fuad Köprülü, bütün medeni milletlerin hakiki edebiyatlarının yüksek bir edebiyat olduğunu söyleyerek beynelmilel bir edebiyat anlayışını ifade eder. Millî edebiyatçıların, millilik iddiasında bulunarak medeni milletlerin edebiyatları ile bizim edebiyatımız arasına setler koymaya çalıştıklarını iddia eder. M. Fuad Köprülü, beynelmilel edebiyat anlayışını öyle bir noktaya getirir ki, Tevfik Fikret ve Halit Ziya’nın sadece Fransız edebiyatından ilham almalarını eleştirir, Alman, Rus ve İskandinav sanatlarından da iktibaslarda bulunmalarını ister (Köprülü, 1327/1911c: 54).
M. Fuad Köprülü de, Yeni Lisan Hareketi mensuplarını, devrindeki pek çok kişi gibi söylemedikleri ya da beyan etmedikleri iddialarla suçlamak yolunu seçer. Özellikle dil konusunda ifade edilen iddialar gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır. Yeni Lisan Hareketi mensupları haksız yere, Çağatayca’dan Uygurca’dan kelimeler alacakları, ayrı bir dil oluşturacakları ve herkesin kullandığı tamlamaları çözerek komik kullanımlara yol açacakları yönünde suçlamalarla karşılaşırlar.
M. Fuad Köprülü, Yeni Lisan Hareketi mensuplarının bir taraftan dilde yeni bir şey getirmediklerini, dil hakkındaki düşüncelerinin altıyüz seneden beri kullandığımız Türkçe’den, Sinan Paşa’nın, Mütercim Âsım’ın, Şinasi’nin Türkçesinden farklı bir şey olmadığını söyler. Diğer taraftan da tasfiyecilerin bile fikirlerini daha makûl ve mantıkî bulduğunu ifade eder. M. Fuad Köprülü, bu konudaki hükmünü “Selanik gençleri sanıldığı gibi dile yenilik getirmemişlerdir” sözleri ile verir. Edebî dilin bir üst dil olduğunu, halkın dili ile edebiyat yapılamayacağını söyler. Flaubert’in sözünü taklit ederek, “terkipli ve terkipsiz eserler değil güzel ve çirkin eserler vardır” der (Köprülü, 1327/1911d: 365-366). M. Fuad Köprülü, dil konusunda da estetik ve sanat kaygısı penceresinden bakarak Servet-i Fünûn’un sanat ve estetik anlayışını devam ettirir.
M. Fuad Köprülü, bu dönemde vezin meselesinde de aruz taraftarıdır. Aruzun uzun asırlar boyunca işlendiğini ve dilimize uyarak millî veznimiz noktasına geldiğini ifade eder. Millî veznimizin hece vezni olduğunu ama işlenmediği ve iptidailiğinden kurtulamadığı için de, bu hâliyle aruzun yerini almasının çok zor olduğunu belirtir. Yeni Lisan Hareketi karşıtlığı zamanında yazdığı yazılarında dile getirdiği düşünceleri ile ilgili olarak Nüzhet Haşim’e söylediği sözlerde de vezin hakkındaki düşüncelerinin bu çerçevede olduğunu görüyoruz:
“Ben o makalelerimde, lisanın esasen sadeliğe doğru yürüdüğünü, terkipler kaldırıldığı takdirde aruzun millî bir vezin olarak ibka edilemeyeceğini, henüz pek ibtidaî bir halde olan hece vezninin asırlardan beri işlene işlene güzelleşen aruzun makamına pek zor kâim olabileceğini, aruz taraftarı olmakla beraber, aynı zamanda bir milliyetperver olduğumu iddia ettimdi. ” (Gürler, 2007: 97)
Görüleceği üzere M. Fuad Köprülü, Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyat karşıtı olduğu dönemde, Servet-i Fünûn’un sanat ve estetik görüşüne sıkı sıkıya bağlı, aruz taraftarı, beynelmilel bir edebiyat anlayışına sahip, Hippolyte Taine’in fikirlerine itiraz etse de büyük ölçüde bu fikirlerin etkisinde bir tavır sergiler.
M. Fuad Köprülü, Balkan Savaşı’nın felaketle neticelenmesi ve Ziya Gökalp’la Selanik’te görüşmesinden sonra fikri manada bir değişim yaşar. Artık o Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyat karşıtı değil, taraftarıdır. 1913 yılından itibaren Türk Yurdu ve daha sonra da Yeni Mecmua ve Büyük Mecmua’da yazmaya başlar. Bu dergilerde kaleme aldığı yazılarında M. Fuad Köprülü, Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyat taraftarı olarak görülür.
2. Yeni Lisan ve Millî Edebiyat Taraftarlığı (1913)
M. Fuad Köprülü, 1913’ten itibaren safını değiştirerek Yeni Lisan hareketinin savunucuları arasına katılır. Bu tarihten itibaren Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyatın daha ilmî ve sağlam bir çizgide yürümesi için büyük katkılarda bulunur.
M. Fuad Köprülü, millî edebiyat hakkındaki düşüncelerini ifade etmeden önce, kendisinden önceki dönemde ve kendi döneminde millî edebiyatın nasıl algılandığı ve bu konuda neler söylendiğini değerlendirir. M. Fuad Köprülü’ye göre “millî edebiyat” kavramı uzun zaman yanlış, hatta ters anlaşılmıştır.
“Bazıları bunu ‘kavimlerin eski seciyelerini gösteren bir edebiyat’ tarzında tevil ederek destan ve koşma tarzına döndüler; bazıları ‘mahallî renkleri aksettiren bir edebiyat’ sanarak eski ‘gül, bülbül, lale, piyale, ney, mey’ mefhumlarından tekrar ilham almak istediler; millî edebiyatın gazelden ve koşmadan ibaret olduğuna bir türlü inanamayanlar da büsbütün makûs bir düşünce ile hareket ederek ‘yeryüzünde tek bir medeniyet varken bugünkü medeni milletlerin edebiyatları arasında Çin’dekini hatırlatan yeni bir set çekilemeyeceğini’ iddia ettiler…” (Köprülü, 1917: 4)
Bizim için “millet” kavramı nasıl yeni ve layıkıyla anlaşılmamışsa, “millî edebiyat” kavramı” da yeni olduğu için anlaşılmamıştır:
“ ‘Millet’ medlulü bizde henüz pek yeni anlaşıldığı için şimdiye kadar ‘millî edebiyat’ ihtiyacı ve bunun ne demek olduğu zaruri olarak anlaşılamadı. ‘Millet’ nasıl yeni bir telakki ise, ‘millî edebiyat’ da aynı suretle bizim için yeni bir telakkidir ve ‘millet’ nasıl asrî bir cemiyet demekse ‘millî edebiyat’ da ‘asrî edebiyat’ yani millî şahsiyeti en yüksek derecede gösteren ‘ibdaî edebiyat’ demektir.” (Köprülü, 1917: 6)
M. Fuad Köprülü, Yeni Lisan Hareketi’ne karşı olduğu dönemde itirazlarını Hippolyte Taine üzerinden yapıyordu. Eleştirilerinin merkezinde Hippolyte Taine ve onun fikirlerini benimseyen millî edebiyatçılar vardı. Yeni Lisan Hareketi taraftarı olduğu dönemde ise Hippolyte Taine’in fikirlerini benimser gözükür ve yazılarında Hippolyte Taine’in düşüncelerine daha çok yer verir. İlk başlarda karşı çıktığı Hippolyte Taine’in “edebiyat cemiyetin ifadesidir” sözünü nerdeyse pek çok yazısının merkezine koyar ve düşüncelerini bu söz etrafında açıklamaya çalışır. Millî edebiyat onun için artık şimdiye kadar gördüğümüz hareketlerin, cemiyetin yaşadıklarının tabiî bir neticesidir:
“Millî edebiyat cereyanı, bu şimdiye kadar görmüş olduğumuz hareketlerin tabiî bir neticesidir. Memlekette meşrutiyet ilân edildikten, yani milletin hâkimiyeti nazariyesi kurulup yerleştikten sonra edebiyatın hayat ile yakından ve sıkı bir şekilde alakadar olması son derece lüzumluydu. Hele memleketteki diğer unsurlar, yani azınlıklar, içinde zaten öncelerden beri var olan milliyet cereyanları kuvvetle meydana çıktıktan sonra, Türklerin daha uzun müddet bunu kavramamaları, bunun farkında olmamaları imkânsızdı. Bilhassa bir takım millî felaketler bu cereyanı kuvvetlendirdi ve hemen hemen bütün gençliği, az zaman içinde, bu cereyanın etrafında toplandı” (Ünaydın, 1985: 212)
M. Fuad Köprülü, millî edebiyatın basite indirgenecek bir hareket olmadığını, hayatın bütün unsurlarına nüfuz etmeye ve bu konularda fikir ve kanaat sahibi olmaya çalışan bir hareket olarak nitelendirir. Milliyetçi duruşun halkçılıkla beslendiğini ve halkın veznini alarak milletin ruhunu edebî eserlere yansıtmaya çalıştıklarını söyler:
“(…) millî cereyan yalnız dilde ve edebiyatta değil, hayatın bütün unsurları hakkında belirli fikirlere ve kanaatlere sahip olan, yahut olmak isteyen bir sentezdir. Dil ve edebiyatta nelere ehemmiyet verdiğimize, nelere meylettiğimize gelince; bütün milliyetçiler gibi biz de halkçıyız. Yani halkın dilini, halkın veznini alarak bu milletin ruhunu edebî eserlerde dile getirmek, bunun felâketlerine ağlamak, bunun sevinçlerinin sırdaşı olmak istiyoruz.” (Ünaydın, 1985: 213)
Böylelikle M. Fuad Köprülü’nün başlarda savunduğu aruz vezninden vazgeçtiğini ve onun yerine hece veznini daha çok benimsediğini görürüz. Dil konusunda da fikirleri köklü değişikliklere uğrar. Türkçe’nin bütün yabancı dillerin nüfuzundan kurtarılmış haliyle, memleketin her köşesinin güzelliklerini ve ruhunu yansıtan bir dil olacağını söyler. Bu dil ile yapılacak edebiyat şahsiyet sahibi, teknik bakımından mükemmel ve köklerini maziden alan bir edebiyat olacaktır.
“Bizim istediğimiz dil, Arapça ve Acemce’nin olduğu kadar, Fransızca’nın yahut herhangi bir yabancı dilin nüfuzundan da kurtulmuş olan ve kendi güzelliğini sadece kendinde bulan bir dildir. Bizim istediğimiz edebiyat bütün unsurlarını milletten alan, böylelikle Rus romanı, Norveç tiyatrosu gibi kendine mahsus belirli bir şahsiyete sahip olan edebiyattır. Bir edebiyat ki onda bu memleketin her köşesini bulmak, her türlü güzelliklerini görmek; ruhunun en gizli kalmış bölgelerini bile meydana çıkarabilmek mümkün olsun. Fakat bundan, bazılarının zannettiği gibi; dil, bütün Arapça ve Acemce kelimeleri çıkarıp atacak kadar şiddetli bir temizleme hareketine uğratacağımız, sırf kültürce gelişmemiş, halk yığınlarına mahsus ibtidaî bir edebiyat yapmak istediğimiz manası çıkarılmamalıdır. (…) Bizim istediğimiz millî edebiyat teknik bakımdan öteki milletlerden, Avrupalılardan yani bunların edebiyatlarından farksız olacak, fakat yine onların edebiyatları gibi, belirli bir şahsiyete sahip olacak. Bir kelime ile hülasa etmek gerekirse diyebilirim ki bizim yapmak istediğimiz şey bir çeşit romantizm hareketidir. Fakat tıpkı Alman romantizmi gibi köklerini millî maziden, halktan alan, taklide, yabancı zevklere isyan eden, şahsiyetini arayan bir hareket. ” (Ünaydın, 1985: 214-215)
Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyatın değiştirmeye çalıştığı dil, Tevfik Fikret ve Halit Ziya Uşaklıgil’in eserleri ile hakim kıldığı dildir. Hem bu isimlerin kurdukları estetik hem de dil, millî edebiyatçılar tarafından değiştirilerek yeni bir devir başlatılacaktır.
“Bugünkü millî edebiyat cereyanı, doğrudan doğruya bu iki şahsiyete karşı [Halit Ziya Uşaklıgil-Tevfik Fikret] yapılan bir aksülamel mahiyetinde telakki olunabilir. Çünkü edebiyatımızın umumi cereyanı üzerinde hakikaten müessir olanlar, yalnız bu ikisidir; dünkü ve bugünkü umumi nazım lisanına ayarını veren nasıl Fikret ise, aynı suretle, nesir lisanına ayar veren de Halit Ziya Bey’dir. Bugünün gençliği, bu iki şahsiyetin hâkimiyetinden silkinip kurtulmaya, onların estetiğinden ayrılmaya çalışıyor; tabii, yavaş yavaş muvaffak olacağını da gösteriyor. Bu muvaffakiyet tamam olduğu gün, edebiyatımızda büsbütün yeni bir devir, galiba Cenap Bey’in söylediği ‘edebiyat-ı hayatiye’ devri açılacak ve gençlik, zevk âleminde eski esaretten kurtulduğunu ancak o zaman ilan edebilecek.” (Köprülü, 2007: 70-71)
M. Fuad Köprülü, millî edebiyatın geleceğinden ümitlidir. Bu yolda kendisinin ilmi araştırma ve incelemeleri de millî edebiyatın kökleşmesinde önemli bir rol oynamıştır.
“Millî edebiyat cereyanı, hayatın bütün sahalarında kendini gösteren derin tahavvüllerle, inkılâplarla müterafık olarak yürüyor; lisanda, zevkte, hayatta, eski esasların suretle yıkılıp değiştiği bu devir, fikir ve tenkit devresidir; asıl sanat devri, bu istihzar mesaisinden sonra, bütün şaşaasıyla doğacak! Eğer muarızlarımız hayatı durdurmak kabil olduğuna inanıyorlarsa, varsınlar eski zevki, eski sanat telakkilerini yaşatmak için hâlâ çabalayıp dursunlar…” (Köprülü, 2007: 66)
Daha önce gerçekleşmesini ümit ettiği hususların teker teker gerçekleştiğini gören M. Fuad Köprülü, 1915 yılında yazdığı bir yazısında dört yıl gibi kısa bir zamanda gelinen noktayı tespit eder. Bununla birlikte bazı şeyler de zaman içerisinde daha iyi bir noktaya gelecektir:
“Millî hayatın bu pek zarurî ve ânî sadmesi neticesinde, bugün eski edebiyattan tamamen ayrılmış ve çok uzaklaşmış bulunuyoruz. Artık aruzun eski muayyen kalıpları yıkılmış, ‘Fikret-Halit Ziya’ neslinin süslü ve yapmacıklı lisanı bırakılmış, Fransız edebiyatından alınan örnekler kıymetini kaybetmiştir. İtiraf edelim ki henüz sanatkârlık itibarıyla onlar kadar zarif ve kıymetli eserler yazılmadı. Millî veznimiz henüz işlenmemiş, haşin sesli bir âlettir; ona yeni hayatın musikisini nefhedecek nesilleri istikbalin fecirlerinden bekliyoruz. Sonra, lisanımız büyük bir sanatkârın, üstad bir nesir yazarının elinde yumuşamış değildir; millî hikâyelerimizde, üslûpçularımızda daha zarurî bir kabalık var. Biz bunları hepsini itiraf ediyoruz. Fakat ne beis var? Millî hayatın yaratıcı kuvveti yarın edebiyat sahasında da âbideler kurmaya başlayacak, millî şairler millî mevzuları yaratırken hece veznini en nefis bir musiki âleti gibi maharetle kullanacaklardır.” (Köprülü, 1990: 15)
M. Fuad Köprülü, 1910-1912 yıllarında benimsediği pek çok şeyden 1913 yılından sonra vazgeçmiştir. Yeni Lisan Hareketi ve millî edebiyat taraftarlığı yıllarında, hece veznini millî veznimiz olarak kabul etmiş ve aruz veznini bırakarak hece vezni ile şiirler yazmaya başlamıştır. Servet-i Fünûn’un dil ve estetik anlayışını terk ederek, halkın değerlerinden ve dilinden beslenen bir edebiyatın, millî bir edebiyatın taraftarı olmuştur. Gerek yazdığı yazıları gerekse edebiyat sahasındaki araştırma ve incelemeleri ile sadece millî edebiyatın kökleşmesini sağlamamış, aynı zamanda Türk edebiyatının ilmî usullerle incelebilmesinin önünü de açmıştır. Türk ilim hayatı ve edebiyatı güçlü bir ilim adamının kaleminden çıkan eserlerle zenginleşmiştir.
Kaynakça:
Ercilasun, Bilge (1995), İkinci Meşrutiyet Devrinde Tenkit, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay., Ankara.
Gürler, Zeynep Lamia (2007), Nüzhet Haşim’in Millî Edebiyata Doğru Eseri, (Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Marmara Ünv. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul.
Köprülü, M. Fuad (1327/1911a), “Edebiyat-ı Millîye”, Servet-i Fünûn, C. 41, Nu. 1041, 5 Mayıs 1327, s. 3-7.
Köprülü, M. Fuad (1327/1911b), “Halk ve Edebiyat”, Servet-i Fünûn, C. 41, Nu. 1042, 12 Mayıs 1327, s. 29-31.
Köprülü, M. Fuad (1327/1911c), “Edebiyatlar Arasında”, Servet-i Fünûn, C. 41, Nu. 1043, 19 Mayıs 1327, s. 54-58.
Köprülü, M. Fuad (1327/1911d), “Yeni Lisan”, Servet-i Fünûn, C. 42, Nu. 1082, 16 Şubat 1327, s. 365-370.
Köprülü, M. Fuad (1328/1912), “Türklük ve Yeni Lisan”, Servet-i Fünûn, C. 42, Nu. 1091, 19 Nisan 1328, s. 5793-582.
Köprülü, M. Fuad (1917), “Millî Edebiyat”, Yeni Mecmua, C. 1, Nu. 1, 12 Temmuz 1917, s. 4-7.
Köprülü, M. Fuad (2007), Bugünkü Edebiyat, Akçağ Yay., Ankara.
Köprülü, Orhan F. (1990), Köprülü’den Seçmeler, MEB Yay., İstanbul.
Öksüz, Yusuf Ziya (1995), Türkçe’nin Sadeleşme Tarihi, Genç Kalemler ve Yeni Lisan Hareketi, TDK Yay., Ankara.
Ünaydın, Ruşen Eşref (1985), Diyorlar ki, KTB Yay., Ankara.