« Ana Sayfa »      « İlkelerimiz »

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

ELMALILI HAMDİ YAZIR MEÂLİ

İrfan YÜCEL

Alparslan TÜRKEŞ

Alparslan TÜRKEŞ

Seyid Ahmed ARVASÎ

Ayhan TUĞCUGİL

M. Metin KAPLAN

Namık Kemal ZEYBEK

Prof. Dr. İBRAHİM TELLİOĞLU

24 Nis

2007

Cinayetlerin sorumlusu Milliyetçilik mi ihanet mi?

Ahmet GÜRSOY 01 Ocak 1970

“Milliyetçi değerler yükseldi, misyonerlik karşıtı söylemler dur durak bilmedi”

Eee?

Dolayısı ile yükselen milliyetçilik ve misyoner karşıtlığı Türkiye’de cinayetlerin alt yapısını kurdu.
Ne kolaycı bir mantık.

Gerekçe açık, suç ve suçlu belli. Eğer bu teori doğru ise şu da doğrudur:

Türkiye’de AB ve Amerikan işbirlikçileri öyle noktalara vardılar ki, milli kaleleri içten fethedecek hale geldiler. Bunun sonucu olarak toplumsal “benlik algısı” varlık bilincinin tehlikede olduğunu hissetti. Böylece, toplum tüm kazanımlarını vatan bütünlüğünü tehlikede hissettiğinden otomatik olarak reaksiyon gösterdi. Bu reaksiyonun yansıma biçimi milliyetçiliktir.

Haliyle milliyetçilik toplum katmanlarında anlamlı bulundu ve yükselişe geçti.

Aynı durum dini alanda da oldu. İslam ülkesinde bizzat Müslüman çocuklar Hıristiyanlarca ayartılmağa çalışıldı. Bu ayartma yine toplumun dikkatini çekti. Toplum, olağandışı bu gelişmeyi de tehlike olarak algıladı ve tartıştı. Sonunda misyoner karşıtlığı arttı. Dolayısı ile din bilinci yükselişle geçti.

Bu durum tamamen karşı başlatıcının etkisi sonucu psikolojik bir süreç olarak işledi. Dolayısı ile önlenemezdi.

Eğer iddia edildiği gibiyse, toplumu tahrik ederek milliyetçiliği yükseltenler, öfkeyi kabartanlar, asıl suçlulardır. Onlar, gençlerin psikolojilerine olumsuz tesir ederek, tahrik ettiler. Bunun sonucu olarak da cinayetler artmıştır.

Bu durumda tüm Amerikan taraftarları, misyonerler, AB muhibleri ve şimdi şu sıralar Malatya cinayetlerini “milliyetçiliğin ve misyoner karşıtlığının yükselişine” bağlayanlar Türkiye’deki cinayetlerin en temel sorumlularıdır.

Eğer onlar uslu dursalardı, toplumu germeseler, milli olanları zaafa uğratmasalar, ülkenin temel kaynaklarını yabancılara satılmasına müsaade etmeseler, dahası Türkiye’deki yabancılaşmanın öncüleri olmasalardı hiç şüphesiz kimse tehlike algılamayacak, durgun sular gibi, işlerin yolunda gittiğini düşünecek, dolayısı ile de cinayetler işlenmeyecekti.

Öyle ise?

Öyle ise cinayetlerin asıl tetikleyicileri yukarıda sözünü ettiğimiz tahrikçilerdir.
Sormak lazım: 1923’ten bu tarafa böyle cinayetler işleniyor muydu?

Hayır!

Peki Türkiye’de Hıristiyanlar yaşıyor, kiliseler de faaliyette miydi?

Evet!

Peki, şimdi neden arttı?

Toplumu, ötekine çevirmek isteyenlerin tutumu yüzünden.

Buna AB ülkeleri de dâhildir.

AB ülkeleri, “Pembe devrim” yoluyla Türkiye’nin içini kendi çıkar amaçları için boşaltmağa kalkmasalardı Türk toplumu reaksiyon göstermeyecekti.

Son zamanlarda “milliyetçilik yükseldi öyle ise cinayetlerin artması kaçınılmazdı” diyerek toplumsal olayları çözümlemek ve bu vesile ile milliyetçiliği mahkûm etmek isteyenlere vereceğim cevap budur.
Kimse kendini kusursuz olarak görmesin.

Önce kendisine baksın.

Cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa bu ülkede her zaman Hıristiyanlar var oldu. Kiliseler açık kaldı. Üstelik Türk milliyetçiliğinin en büyük önderi Mustafa Kemal Paşa’nın “Ne Mutlu Türk’üm diyene” diye haykırdığı dönemlerde ve dahası milliyetçiliğin Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu gibi kurumlaştığı dönemlerde, yani tam yükselişte olduğu dönemlerde bile kimse Hıristiyanları öldürmek için yarışa girmedi.

Öyle ise?

Sorumlu olan yükselişteki milliyetçilik değil, yükselişteki ihanettir!
Yani milliyetsizliktir.

Ziyaret -> Toplam : 125,54 M - Bugn : 124627

ulkucudunya@ulkucudunya.com