HÂKİM en-NÎSÂBÛRÎ
01 Ocak 1970
Ebû Abdillâh Muhammed b. Abdillâh b. Muhammed el-Hâkim en-Nîsâbûrî (ö. 405/1014)
el-Müstedrek adlı eseriyle tanınan hadis hafızı.
3 Rebîülevvel 321 (3 Mart 933) tarihin¬de Nîşâbur'da doğdu. Babası veya ata¬larından biri alım satımda aracılık yaptığı yahut iyi pazarlık ettiği için "İbnü'1-Bey-yi'" künyesiyle [Kamus Tercümesi, 111, 196), Nîşâbur kadılığı yapması sebebiyle de "Hâkim" lakabıyla tanınır. Anne tarafından soyu muhaddis. fakih ve zâhid İb¬rahim b, Tahmân'a (ö. 163/780) dayanan îsâ b. Abdurrahman b. Süleyman ed-Dabbî'nin neslinden geldiği için Dabbî ve Tahmânî nisbeleriyle de anılır. Dokuz ya¬şında iken hadis öğrenmeye başladı ve on üç yaşında İbn Hibbân'dan hadis imlâ etti. Âlimlerle görüşmek üzere 341'de (952-53) İrak, 343'te (954-55) Horasan taraflarına seyahatler yaptı. Bu ilim mer¬kezlerinde ve Mâverâünnehir'de tanın¬mış muhaddislerle görüşerek âlî isnadlar elde etti. Sadece Nîşâbur'da 1000 ho¬cadan hadis dinlediği rivayet edilen Hâ-kim'in hocalarının sayısı 2000'i bulmak¬tadır. İlk hocası. Müslim'i görmüş olan babasıdır. Hadis ve hadis ilimleri öğren¬diği diğer hocaları arasında el-Müsned ve Tefsîrü'l-Kur3ân adlı eserleri bulun¬duğunu söylediği hafız Ali b. Hamşâz, zâhid Ebû Abdullah Muhammed b. Ab¬dullah es-Saffâr. hadis hafızı İbnü'l-Ah-rem, Ebü'l-Abbas el-Esam, Ebû Alî en-Nîsâbûrî ve Ebû Ahmed Hâkim el-Kebîr bulunmaktadır. Kıraat ilmini Ebû Ali Ha¬san b. Dâvûd en-Nakkâr el-Kûfî ve İbnü'l-İmâm diye tanınan Ebû Bekir Ahmed b. Abbas el-Bağdâdî gibi âlimlerden, fıkhı Ebû Ali b. Ebû Hüreyre el-Bağdâdî, Ebü'l-Velîd el-Ümevî ve Su'lûkî gibi fakihlerden öğrendi. Hadis hafızları İbnü'l-Ciâbî ve Hüseyin b. Muhammed el-Mâsercİsî ile hadis müzakere etti. Devrin tanınmış mutasavvıflarından Ca'fer el-Huldî, İbn Nüceyd ve Ebû Osman el-Mağribî*nin soh¬betlerinde bulundu. 3S5'te (966) Mâve¬râünnehir'de. 367de (977-78) Irak'ta, ayrıca Bağdat ve Rey'de imlâ meclisle¬rinde hadis okuttuğu bilinen Hâkim'in tanınmış talebeleri arasında Ebû Zer el-Herevî. Ebû Ya'lâ el-Halîlî. Ahmed b. Hü¬seyin el-Beyhaki, Abdülkerîm b. Hevâzin el-Kuşeyrî ve Ebû Salih el-Müezzin gibi âlimler vardır. Hocalarından Ahmed b. Ebû Osman el-Hîrî, Ebû İshak el-Müzek-kî ve Dârekutnî başta olmak üzere pek çok âlim kendisinden hadis rivayet et¬miştir. Hâkim en-Nîsâbûrî 337 (948) yı¬lından itibaren eser telifine başlamış, eserleri Ebû Yala el-HaRlî'nin söylediği¬ne göre 500, bazı kaynaklara göre 1000, hatta 1500 (İbn Asâkir, s. 228) cüz tuta¬cak hacme ulaşmıştır. Hâkim'i devrin dört tanınmış hafızı ile mukayese eden Ebü'l-Kâsım Sa'd b. Ali ez-Zencânî onun güzel eserleriyle diğerlerine üstün oldu¬ğunu söylemiştir.
Kaynaklarda Hâkim'in güçlü bir hadis hafızı olduğu belirtilmektedir. Hocaların¬dan hadis hafızı ve münekkidi Ebü'l-Hüseyin Muhammed b. Muhammed el-Hac-câcî onun kendisinden daha kuvvetli bir hafız olduğunu söylemekte, devrin ta¬nınmış muhaddisi Hâkim el-Kebîr de ye¬rini ancak talebesi Hâkim'in doldurabi¬leceğini ifade etmektedir. Çağdaşı ve hemşehrisi hadis hafızı Ebû Hâzim el-Abdûyî, hadisleri ezberleme ve kusurla¬rını bilme hususunda Nîşâbur'da İmam Müslim'den sonra yetişen sayılı hafızlar arasında Hâkim'in adını da zikretmekte. İslâm dünyasında her dönemde birbiri¬nin dengi âlimler bulunduğu halde onun zamanında bir denginin bulunmadığını söylemektedir {İbn Asâkir, s. 230; Sübkî, IV, 159). Dârekutnî de Hâkim'in hıfzının Ebû Abdullah İbn Mende'ninkinden da¬ha sağlam olduğunu belirtmiştir. Devrin hadis âlimlerinin müşküllerini ona sorup hallettikleri, geniş hadis bilgisinden ve rivayetlerinden faydalanmak isteyen ta¬lebelerin İslâm dünyasının dört bir ya¬nından kendisine geldikleri bilinmekte¬dir. Talebesi Ebû Ya'lâ el-Halîlî, hocasına sorulan her soruya onun doyurucu ce¬vaplar verdiğini söylemektedir. Hâkim'in hadis ilimleri sahasında kendini iyi ye-tiştirdiği, hadislerin sağlamını ve zayıfı¬nı bilme, râvileri cerh ve ta'dîl etme ko¬nularında devrinin en tanınmış âlimleri arasında yer aldığı ifade edilmektedir. İbn Hacer, onun büyük bir âlim olduğunu söyledikten sonra hayatının son dönem¬lerinde hafızasının zayıflamaya başladı-ğına dair rivayetler bulunduğunu, ed-puhfö3 adlı eserinde kendilerinden ke¬sinlikle hadis alınmaması gerektiğini kaydettiği bazı kimselerin rivayetlerine el-Müstedrek'te yer vermesinin de bu¬nu gösterdiğini belirtmektedir. ei-Müs-tedrek'i hayatının son döneminde yazdı¬ğı için onu yeniden gözden geçirmeye fırsat bulamaması, hadisleri ve râvileri iyi tanımasına rağmen tenkit edilmesine sebep olmuştur. Hâkim, Sâmânîler dev¬rinde 359 (969-70) yılında Nesâ kadılı¬ğına getirilmiş, daha sonra kendisine teklif edilen Cürcân kadılığını ise kabul etmemiştir. Onun Sâmânîler'İn temsil¬cisi olarak Büveyhîler'e elçi sıfatıyla gitti¬ği ve görevini başarıyla yaptığı belirtil¬mektedir.
Hâkim en-Nîsâbûrî 3 Safer 405 (3 Ağus¬tos 1014) tarihinde vefat etti. Ebû Ya'lâ el-Halîlî'nin onun 403'te (1012) vefat et¬tiğini söylemesi bir zühul olarak kabul edilmiştir.
Şiî Olduğu İddiası. Hâkim'in hayatına yer veren bütün eserlerde onun Şiîliği tartışılmıştır. Bazı araştırmacılar Hâkim'İn Şiî olduğunu, bazıları Şiîliği'ni giz¬leyip Sünnî göründüğünü, bazıları da Hz. Ebû Bekir ile Ömer'e dil uzatmamakla beraber Hz. Ali'yi diğer üç halifeden üs¬tün tuttuğunu ileri sürmüşlerdir. Hâce Abdullah el-Herevî'nin, onu hadis rivaye¬tinde sika bulmakla beraber Rafızî diye suçlaması Zehebî ve Tâceddin es-Sübkî gibi âlimler tarafından şiddetle reddedil¬miş, bununla beraber Şia'ya meyli oldu¬ğu belirtilmiştir. Hâce Abdullah'ın koyu bir Hanbelî, Hâkim'in ise Şâfıî olması, ay¬rıca itikad bakımından o devirde Hanbe-lîîer'in şiddetle muhalefet ettiği Eş'arî mezhebine mensup bulunması da bu id¬diayı zayıflatmaktadır. Konuyu ayrıntılı biçimde İnceleyen Tâceddin es-Sübkî'ye göre Hâkim'in öncelikle bir muhaddis ol¬ması, muhaddisler arasında birkaç istis¬na dışında Şiî âlimlerin bulunmaması, kendilerinden ilim tahsil ettiği hocaları¬nın hepsinin Ehl-i sünnet'e mensup ol¬ması, Târihti Nîsâbûr'da biyografileri¬ne yer verdiği Sünnî âlimleri övmesi ve Şîa taraftarlarını bid'atçı sayan Eş'arî mezhebini benimsemesi böyle bir iddia¬ya ters düşmektedir {Tabakât, IV, 161-163)- Sübkî, bu ilk tesbitten sonra Hâ-kim'e Şiîlik nisbet edenleri de araştırdı¬ğını, onların bir kısmının -anlaşıldığı ka¬darıyla Hâce Abdullah'ın- Mücessime'ye mensup olmakla suçlandığını, bir kısmı¬nın Hâkim aleyhinde bir şey söylemedik¬leri halde bu tür sözlerin kendilerine nis¬bet edildiğini, ayrıca onu Sünnî görün¬mekle beraber Şiî olmakla itham edenle¬rin sözlerindeki tutarsızlığın ortada ol¬duğunu ifade etmekte, bu arada aynı zaman diliminde yaşayanların birbiri aley¬hindeki sözlerine önem vermemek ge-rektiğini belirtmektedir. Hâkimi Şiîliği'ni gizlemekle suçlayan İbnü'l-Kayserânî'nin buna gerekçe olarak Muâviye ve ailesi aleyhindeki aşırı tutumunu göstermesi güçlü bir delil sayılmamaktadır. Ebû Be¬kir b. Hidâyetullah el-Hüseynfnin Taba-kâtü'ş-Şâffiyye'sinde Hâkim'in Hz. Ali'¬yi Osman'dan üstün tuttuğuna dair ifa¬desi (s. 222) bir zühul eseri olmalıdır.
Hâkim'in Şiîlik'le itham edilmesinin başlıca sebebi, eî-Müstedrek'te Hz. Ali'¬nin faziletine dair yer alan rivayetlerdir. Bunların içinde en çok tenkide uğrayan rivayet ise "hadîsü't-tayr" diye meşhur olanıdır. Buna göre Hz. Peygamberin sofrasına kızartılmış bir kuşun getirildiği bir gün Resûl-i Ekrem, "Yâ Rabbi! En sevdiğin kulunu gönder de bu kuşu onunla beraber yiyelim" diye dua etmiş, bunun üzerine Hz. Ali çıkagelmiştir (e/-
Müstedrek, III, 142). Bazı âlimlerin uy¬durma kabul ettiği bu hadis Zehebî, Alâî ve Tâceddin es-Sübkî gibi muhaddisler tarafından zayıf olmakla birlikte bir da¬yanağının bulunduğu gerekçesiyle savu¬nulmuş, ayrıca TJrmizTnin Sünen'i ile ("Menâkıb", 20) Nesâî'nin Haşâ'işu Emî-ri'1-mü'minîn *Alî b. Ebî Tâlib (s. 29) adlı eserinde de yer almıştır. Hâkim ve diğer bazı âlimler hakkında ileri sürülen Şiîlik iddiası Ehl-i beyt'i biraz daha fazla sevmekten ibaret olup Şîa mezhebini benimsemekle ilgisi yoktur. Hâkim'in de Hz. Ali'yi diğer halifelerden fazla sevdiği anlaşılmaktadır. Fakat onu diğer üç hali¬feden üstün tutmadığı el-Müstedrek'-te onları Hz. Ali'den önce zikretmesin¬den (ili, 61-147), Tâceddin es-SübkTnin bizzat görüp okuduğunu söylediği Kitâ-bü'1-Erbcfîn adlı eserinde ilk üç halife¬nin Hz. Ali'den üstün olduğuna dair bir bölümün varlığından anlaşılmaktadır {Tabakât, IV, 167). Allah'ı cisme benze¬ten Kerrâmiyye mezhebi taraftarlarının Hâkim'e cephe alarak onu evinden dışarı çıktığı takdirde öldüreceklerini söyleme¬leri üzerine Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî Hâkim'e bu mezhebin kurucusu Muhammed b. Kerrâm'ın faziletlerine, İbn Kesîr'e göre ise (el-Bidâye, XI, 355) Muâviye'nin faziletine dair birkaç hadis yazdırmayı ve böylece sıkıntıdan kurtul¬mayı tavsiye ettiği zaman Hâkim buna yanaşmamıştır. Onun bu tutumu, bazı¬larının söylediği gibi Şiîliği'ni değil hayatı pahasına da olsa hadis konusunda tâviz vermediğini göstermektedir.
Eserleri. 1, e/-Müstedrek* hle'ş-Şahîhayn {et-Müstedrek 'ate'ş-Şeyhayn). Müellif bu eserinde. Buhârî ile Müslim'in veya onlardan birinin ei-CâmiVş-şa-/uh'lerini tasnif ederken gözettikleri şartlara uyduğu halde kitaplarına alma¬dıkları rivayetleri derlemek İstemiş, fa¬kat eserde bazı zayıf, hatta mevzu riva¬yetler yer almıştır. 8803 rivayeti ihtiva eden eser Haydarâbâd'da (I-IV, 1334-1342) ve Mustafa Abdülkâdir Atâ tara¬fından Beyrut'ta (I-1V, 1411/1990) yayım-lanmıştır. Zehebî kitabı Telhîşü'1-Müs-tedrek adıyla ihtisar etmiş, bu çalışma¬daki 1181 rivayet İbnü'l-Mülakkın tara¬fından Muhtaşaru Îstidrâki'î-Hâfız ez-Zehebî hlâ Müstedreki Ebî *Abdülâh el-Hâkim adıyla ve yeni bilgiler eklene¬rek ihtisar edilmiştir (bk. bibi.). 2. Mac-rifetü cu/ûnn"/-[uşûli't-) ıhadîş*. Râm-hürmüzrnin (ö. 360/971) el-Muhaddi-şü'1-İâşıTmdan sonra bu sahada kaleme alınmış ikinci eser olduğu tahmin edilenlerinin karıştırıldığı söylenebilir. Eserin günümüze ulaşan bir nüshası Süleyma-niye Kütüphanesi'ndedir (Şehid Ali Paşa, nr. 346/2). Hâkim. Şahîh-i Buhârî ve Şahîh-i Müslim'i tanıtmak amacıyla yazdığı bu eserinde önce Resûlullah'ın söylemediği sözleri ona nisbet etmeyi yasaklayan rivayetleri bir araya getir¬mekte, kendilerinden ancak durumları açıklanarak rivayet edilebilecek 234 ka¬dar mecruh râviyi kaydetmektedir. Mü¬ellifin ed-Du'aia3 adıyla anılan eserinin, bu bölümün müstakil olarak istinsah edilmesinden meydana gelmiş bir cüz olması muhtemeldir. Ashap, tabiîn ve sonraki râvilerin adlarını üç kısımda alfa¬betik olarak önce her iki eserde bulunan¬ları, daha sonra da birinde olup diğerin¬de bulunmayan râvileri yine üç kısımda ele aldığı bölüm, Zâhiriyye Kütüphane-si'ndeki nüshasına dayanılarak Kemâl Yûsuf el-Hût tarafından Tesmiyetü men ahrecehümü'l-Buhârî ve Müslim adıy¬la yayımlanmıştır (Beyrut 1407/1987). Ar¬dından Buhârfnin güvenmediği râviler, Şahihayn'da künyeleriyle meşhur râvi¬ler, Müslim'in kendilerinden rivayet et¬mesi sebebiyle tenkide uğradığı râviler, Buhârrnin nisbelerini zikretmediği şeyh¬leri, BuhârFnin görüştüğü ve kendilerin¬den hadis duyduğu halde rivayetlerini el-Câmi<u'ş-şahîh"me almayıp sadece istişhâd ettiği hocalarının adlan ve Bu¬hârî ile Müslim'in Şaftîhayn'daki hocala¬rının adları zikredilmektedir. Eseri Rebî" b. Hâdî Ömer el-Medhalî el-Medhal ile'ş-şahîh adıyla neşretmiştir (Beyrut 1984). Abdülganî el-Ezdî. el-Medhal'de gördüğü bazı yanlışları düzeltmek mak¬sadıyla Taşhîhu'l-(Keşfü'l-) evham elle-tî fî Medhali EM 'Abdillâh el-tfâkim adıyla bir eser kaleme almış, eserini ta¬mamladıktan sonra Hâkim'e göndermiş. Hâkim de tenkitleri sebebiyle kendisine teşekkür etmiştir. Bu eser Kitâbü'1-Ev-hâm elletî fi'1-Medhal adıyla Meşhur Hasan Mahmûd Selmân tarafından ya-yımlanmıştır (Zerkâ |Ürdün| 1987). 6. Târîhu Nîsâbûr. Hâkim eserinde önce İslâmiyet'in başlangıcından kendi zama¬nına kadar olan Nîşâbur tarihini ele al¬mış, bu şehre gelen sahabe, tabiîn ve di¬ğer İslâm büyükleriyle Nîşâbur'da yeti¬şen âlim ve önemli şahsiyetlerin, burada ilmî faaliyette bulunan ve bu şehirde ölen kimselerin, ayrıca kendi hocalarının biyografisini altı tabaka halinde kronolo¬jik olarak yazmıştır. Müellif, 2500'den fazla kişi hakkında bilgi ihtiva ettiği söy¬lenen eserde (E/r., I, 250) Nîşâbur'un mescidlerini. kalelerini, mahallelerini, kabristanlarını da tanıtmıştır. Ali b. Zeyd el-Beyhakî'nin on iki cilt olduğunu kay¬dettiği kitabın (Târî/j, s. 33; Sezgin, I, 222de 12 cüz) günümüze gelip gelme¬diği bilinmemekte, Hatîb el-Bağdâdî'nin Târîhu Bağdâd'da. Sem'ânînin el-En-sdb'da ve İbn Hallikân'ın Ve/eyâf'ta eser¬den iktibaslarda bulunduğu görülmek¬tedir. Kitabın Arapça bir müntehabın-dan, adının Ahmed b. Muhammed b. Ha¬san olduğu sanılan Halîfe en-Nîsâbûrf-nin Terceme-i Târîh-i Nîşâbûrî adıyla yaptığı Farsça tercümesi günümüze ulaş¬mış. Bursa Hüseyin Çelebi Kütüphanesi'n-de bulunan nüshası (nr. 778) Behmen Kerimî tarafından Târîh-i Nîşâbûr adıy¬la yayımlanmıştır (Tahran, ts.}. Richard N. Frye'nin Târîhu hılemâ'ı ehli Nîsâ¬bûr adıyla neşrettiği eser (The Hague 1965) [Elr., I, 250) muhtemelen Târîhu Nîsâbûr'un muhtasarıdır. Abdülgâfir el-Fârisî, Târîhu Nîsâbûr'a Kitâbü's-Si-yâk U-Târîhi Nîsâbûr adıyla 510(1116) yılına kadar gelen bir zeyil yazmış, İbra¬him b. Muhammed es-Sarîfînî bu eseri el-Müntehab min Kitâbi's-Siyâk li-Târîhi Nîsâbûr adıyla hulâsa etmiştir. Kâtib Çelebi Zehebfnin Târîhu Nîsâ-bûr'u ihtisar ettiğini söylemektedir (Keş-fü'?-?unûn, I, 308). 7. Su'âlâtü'l-Hâkim en-Nîsâbûrî li'd-Dârekutnî ii'1-cerh ve't-ta'dîl. Mükerrerleriyle birlikte 531 râvinin ne ölçüde güvenilir olduğu husu¬sunda kısa bilgiler ihtiva eden eserden Hatîb el-Bağdâdî, Zehebî ve İbn Hacer el-Askalânî başta olmak üzere birçok müellif faydalanmıştır. Bilinen tek nüshası Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphane-si'nde bulunan eser (lif. Ahmed, nr. 624/ 23) Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkâdir tarafından yayımlanmıştır (Riyad 1404/ 1984). 8. Su'âlâtü Mes'ûd b. CAÎÎ es-Siczî ma'a es'İleti'l-Bağdâdiyyîn ıan ahvâli'r-ruvât. Râvilerin cerh ve ta'dîli-ne, ayrıca hadisle ilgili bazı konulara dair sorulan 342 meselenin cevaplarını ihti¬va eden eseri Muvaffak b. Abdullah b. Abdülkâdir neşretmiştir (Beyrut 1408/ 1988). 9. el-Fevâ'id (Fevâ'idü'ş-şüyûh). Eserin bir nüshası Dârü'l-kütübi'z-Zâhi-riyye'de bulunmaktadır (Mecmua, nr. 55/6, vr. 583-72b). 10. Cüz* (Chester Beatty Li-brary, nr. 3904, vr. 1-11).
Fuat Sezgin, müellifin ŞFru aşhâbi'l-hadîş adlı bir eserinden söz etmekteyse de iGAS, I, 222) Hâkim el-Kebîr'e ait ŞFâ-ru aşhâbi'î'hadîş'in (M. Nâsırüddin el-Elbânî, s. 252, nr. 892) adı değiştirilmek suretiyle ona nisbet edildiği kütüphane kayıtlarının aynı olmasından da anlaşıl-maktadır. Kaynakların belirttiğine ve ken¬disinin el-Müstedrek'te verdiği bilgilere göre Hâkim'in ayrıca şu eserleri bulun¬maktadır: ed-Pu'afâ3, el-Emâlî (el-Emâ-li'l-'aşiyyât), Fezffilü Fâ\ıma, Fezâ'ilü'ş-Şâti'î, Haşâ'işü'l-hşere, el-Hîel Cİlelü'l-(ladfe), Kitâbü'd-Du'â*, Kitâbü'l-Erbcfîn (Tâceddin es-Sübkî bu eserde, ilk üç ha¬lifeyi Hz. Ali'den üstün tuttuğuna dair bir bab bulunduğunu bizzat gördüğünü söylemektedir), Kitâbü'1-Künâ {ue'l-el-kâb), Maktelü'î-Hüseyin (bu eserinden kendisi söz etmektedir: el-Müstedrek, III. 177), ei-MaVi/e fî zikri'l-muhadramîn {el-Müstedrek, I, 24), Mu'cemü şüyû-hi'1-Hâkim (Terâcimü'ş-şüyûh), Mü-zekki'î-ahbâr, Şalâtü'd-duhâ, Terâcimü'I-müsned 'alâ şarti'ş-Şahihayn, et-Tabakât. Kettânî'nin ona nisbet ettiği eAvâIî Mâlik İse (er-Risâtetü't-müstet/a-fe, s. 356) Ebû Ahmed Hâkim el-Kebîr'e aittir (İbn Hacer, el-Mecmatu'l-müıesses, I, 329-330).