(1881-1922) İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nîn liderlerinden, Osmanlı Harbiye nâzın.
Asıl adı İsmail Enver'dir. İstanbul'da Divanyolu'nda doğdu. Doğumu İle ilgili olarak Türkçe ve Almanca otobiyografi¬lerinde farklı tarihler verilmektedir[293]. Ailesi Manastırlı olup babası. Ön-celeri Nâfia Nezâreti fen memurluğu ya¬pan, daha sonra surre emini olan ve si¬vil paşalık rütbesine yükselen Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanımdır. Küçük yaş¬ta gösterdiği aşırı istek sebebiyle henüz üç yaşında iken ibtidâî mektebine kay¬dedildi. Ardından Fâtih Mekteb-i İbtidâî-si'ne girdi. Bu okulun ikinci sınıfında iken babasının Manastır vilâyeti Nâfia fen me¬murluğuna tayini üzerine öğrenimine bu şehirde devam ettikten sonra yine aynı yerde askerî rüşdiye ve askerî idâdî tah¬silini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'ye girdi. Daha o sıralarda, yük-sek okullarda yaygın olan II. Abdülha-mid aleyhtarı propagandadan etkilendi¬ği otobiyografisinden anlaşılan Enver Bey, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'yi do¬kuzuncu olarak bitirip erkânıharp sınıfı için ayrılan kırk beş kişilik kontenjan içe¬risine girmeyi başardı.
Erkânıharp eğitimi sırasında bir defa Yıldız Sarayı" na götürülerek sorgulan-dıysa da hüküm giymedi. Ancak bu dö¬nemdeki İttihat ve Terakkî Cemiyeti fa¬aliyetlerine katılmadığı kesindir. Sınıf ikincisi olarak okuldan mezun olduktan sonra 1903 yılı Ocak ayında erkânıharp yüzbaşısı rütbesiyle Manastır" daki 13. Seyyar Topçu Alayı'na tayin edildi. Bu es¬nada Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katıldı. 1903 yılı Eylülünde Koçana'da bulunan 20. Piyade Alayı'nın birinci bölüğüne, bir ay sonra da 19. Piyade Alayfnm birinci taburunun birinci bölüğüne nakledildi. Nisan 1904 tarihinde Üsküp'tekİ 16. Süvari Alayı'n-da görevlendirildi. Aynı yılın ekim ayın¬da İştip'teki alaya giden Enver Bey iki ay sonra "sunûf-ı muhtelife" hizmetini tamamlayarak Manastır'daki karargâ¬ha geri döndü. Burada erkânıharp dai¬resinin birinci ve ikinci şubelerinde yir¬mi sekiz gün çalıştı, ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesi Ohri ve Kırçova mın¬tıkaları müfettişliğine tayin edildi. 7 Mart 1905'te kolağası oldu. Bu görevi sıra¬sında Bulgar. Rum ve Arnavut çeteleri¬ne karşı girişilen askerî harekâtta üstün başarılar gösterdiğinden dördüncü ve üçüncü Mecîdî, dördüncü Osmânî ni¬şanları ve altın liyakat madalyası ile ödül¬lendirildi; 13 Eylül 1906 tarihinde fev¬kalâde olarak binbaşılığa yükseltildi. Bul¬gar çetelerine karşı yürüttüğü faaliyet onun üzerinde milliyetçilik fikirlerinin etkili olmasında rol oynadı. Bu ay içinde Selanik'te kurulan Osmanlı Hürriyet Ce-miyeti'ne on ikinci üye olarak katıldı. Ma-nastır'a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilâtını kurma faaliyetinde bulundu. Bu faaliyetleri, Osmanlı Hürriyet Cemi¬yeti ile merkezi Paris'te olan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti'nin birleşme¬si ve ilk örgütün Osmanlı Terakki ve İt¬tihat Cemiyeti Dahilî Merkez-i Umûmisi adını almasından sonra daha yoğun ola¬rak sürdürdü. Terakkî ve İttihat Cemi¬yeti tarafından başlatılan ihtilâl ve sui¬kast girişimlerine katıldı. Faaliyetinin ih¬bar" edilmesi üzerine İstanbul'a davet edildi. Ancak 24 Haziran 1908 akşamı dağa çıkarak ihtilâlde öncü rolü oynadı.
Tikveş'teki örgütleme faaliyetinden sonra 21 Temmuz 1908'de Köprülü'ye geçen Enver Bey, 23 Temmuz 1908 ta¬rihinde II. Abdülhamid'in Meclis-i Meb'û-san'ı yeniden toplantıya çağıran iradesi sonrasında Selânik'e giderek bu şehir¬deki kutlamalara katıldı. Dağa çıkan su¬baylar arasında en kıdemlisi olduğun¬dan ve Kolağası Niyazi Bey ile beraber en önemli faaliyeti gerçekleştirdiğinden bir anda "kahramân-ı hürriyet" haline geldi ve bu tarihten itibaren yeniden Os¬manlı İttihat ve Terakkî Cemiyeti adını kullanmaya başlayan örgüt içindeki as¬kerî kanadın önde gelen isimlerinden biri oldu. 23 Ağustos 1908'de Rumeli Vılâyât Müfettişliği refakatine verilen Enver Bey, 5 Mart 1909'da 5000 kuruş maaşla Ber¬lin askerî ataşesi olarak görevlendirildi. Çeşitli aralıklarla iki yılı aşkın bir süre devam eden bu görev Almanya'nın as¬kerî durumuna ve sosyal yapısına büyük hayranlık duymasına yol açtı ve onu tam bir Alman hayranı haline getirdi.
31 Mart Vak'ası üzerine geçici olarak yurda dönen Enver Bey İstanbul'da Ha¬reket Ordusu'na katıldıktan sonra tek¬rar Berlin'e gitti. 12 Ekim 1910 tarihin¬de Birinci ve İkinci Ordu manevraların¬da hakem olarak görev yapmak üzere yeniden İstanbul'a geldi ve kısa bir süre sonra geri döndü. Mart 1911'de İstan¬bul'a çağrılan Enver Bey, 19 Mart 1911'-de görüştüğü Mahmud Şevket Paşa ta¬rafından Makedonya'daki çete faaliyet¬lerine karşı alınacak tedbirleri denetle¬mek ve bu alanda bir rapor hazırlamak üzere bölgeye gönderildi. Enver Bey do¬laştığı Selanik, Üsküp, Manastır, Köprü¬lü ve Tikveş'te bir yandan çetelere kar¬şı alınacak tedbirler üzerinde çalışırken öte yandan İttihat ve Terakkî Cemiyeti ileri gelenleriyle görüştü. 11 Mayıs 1911 tarihinde İstanbul'a döndü. 15 Mayıs 1911'de Sultan Mehmed Reşad'ın ye¬ğenlerinden Naciye Sultan ile nişanlan¬dı. 27 Temmuz 1911'de Malisör isyanı sebebiyle İşkodra'da toplanan İkinci Ko-lordu'nun erkânıharp reisi olarak Tries-te üzerinden İşkodra'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldı. 29 Temmuzda ulaştığı İşkodra'da Malisör isyanının bastırıl¬ması. İttihat ve Terakkî Cemiyeti'nin Ar¬navut üyeleriyle olan meselelerinin hallin¬de önemli rol oynadı. Daha sonra Berlin'e geçtiyse de İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırmaları üzerine yurda döndü.
3 Eylül 1911 tarihinde Selanik'te ya¬pılan İttihat ve Terakkî Cemiyeti mer¬kez-i umûmî toplantısında İtalyanlar'a karşı bir gerilla savaşı yürütülmesi fik¬rini savunan Enver Bey bu görüşünü di¬ğer örgüt üyelerine de kabul ettirdi. 8 Ekim 1911 'de padişah ve hükümet yet-kilileriyle görüştükten sonra İskenderi¬ye'ye gitmek üzere 10 Ekim 1911 "de İs¬tanbul'dan ayrıldı. Mısır'da ileri gelen Arap liderleriyle çeşitli temaslar kurup 22 Ekim'de Bingazi'ye hareket etti. Çö¬lü geçerek 8 Kasım'da Tobruk'a ulaştı. 1 Aralık 1911'de Aynülmansûr'da aske¬rî karargâhını kurdu. İtalyanlar'a karşı yapılan muharebe ve gerilla harekâtında büyük başarılar elde etti. 24 Ocak 1912-de resmen Umum Bingazi Mıntkası ku¬mandanlığına getirildi. 17 Mart 1912 ta¬rihinde bu görevine ilâveten Bingazi mu¬tasarrıflığına tayin edildi. 10 Haziran 1912'de kaymakam oldu. Kasım 1912 sonlarında Balkan Savaşı 'na katlmak üzere Bingazi'yi terkederek tebdili kıya¬fetle İskenderiye'ye, oradan da bir İtal¬yan gemisiyle Brindisi'ye gitti. Viyana üzerinden İstanbul'a dönen Enver Bey, 1 Ocak 1913 tarihinde Onuncu Kolordu Er-kân-ı Harbiyye reisliğine tayin edildi. Kâ¬mil Paşa hükümetinin barış antlaşması imzalanması yolundaki çabalan aleyhin¬deki İttihat ve Terakkî eylemlerinde öncü rol oynadı. 10 Ocak 1913'te Nâzım Paşa ile görüşen Enver Bey, Harbiye nâzın ile Kâmil Paşa'nm İstifaya zorlanması ve ye¬rine savaşa devam edecek bir hükümetin kurulması konusunda anlaşmaya vardı. Daha sonra bu fikri. Kâmil Paşa'nm gö¬revde kalmasını isteyen Sultan Mehmed Reşad'a da kabul ettirmeye çalıştı.
Enver Bey ile İttihat ve Terakkî Cemi¬yeti'nin ileri gelenleri 23 Ocak 1913 ta¬rihinde Babıâli Baskını'nı gerçekleştirdi¬ler. Enver Bey öncü rol oynadığı bu hü¬kümet darbesinde Kâmil Paşa'ya istifa¬namesini imzalattı. Ardından padişahı ziyaret ederek Mahmud Şevket Paşa'nın sadârete getirilmesini sağladı. Ancak Edirne'yi kurtarmak amacıyla yapılan bu eylem sonrasında, planlanmasında En¬ver Bey'İn de görev aldığı askerî harekâ¬tın başansızlığı ve Edirne'nin Bulgariar'a terki İttihat ve TerakkTyi çok zor duru¬ma düşürdü. 12 Haziran 1913'te Mah¬mud Şevket Paşa'nın öldürülmesinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İt¬tihat ve Terakkî içindeki askerî kadro¬nun da lideri haline gelen Enver Bey ha¬yatî kararların alınmasında etkili oldu. II. Balkan Savaşı sırasında 22 Temmuz 1913'te Edirne'ye girişi toplum nezdin-deki prestijini daha da arttırdı. 15 Aralık 1913'te miralay, 3 Ocak 1914'te mirliva, aynı tarihte Ahmed İzzet Paşa'nın yerine Harbiye nâzın oldu. Büyük eleştirilere rağmen gerek kamuoyundaki yüksek prestiji gerekse İttihat ve Terakkî'nin fiilî gücü sayesinde çok genç yaşta ve hızlı terfi sonucu bu makamı elde etmiştir.
8 Ocak 1914 tarihinde aynı zamanda Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliği gö¬revini de üstlenen Enver Paşa yeni göre¬vinde büyük bir gayretle, I. Balkan Sava-şı'nda bozguna uğrayan Osmanlı ordu¬sunun yeniden düzenlenmesine çalıştı. II. Abdülhamid döneminin yaşlı paşala¬rının tamamına yakın bir kısmı emekli edildi ve genç subaylar orduda önemli görevlere getirildi. Enver Paşa'nın mai¬yetinde çalışmış olan İsmet İnönü ve Kâ¬zım Karabekir gibi subaylar onun bu ça-balannın başantı olduğunu kabul ederler. Enver Paşa'nın bu düzenlemesi bir an¬lamda Cumhuriyetin kuruluşunda önemli rol oynayan askerî kadronun da Osmanlı ordu teşkilâtında yükselmesini sağladı. Enver Paşa. Harbiye nazırlığı sırasında "enveriye" adı verilen askerî başlıklar ve aynı adla anılan, sesli ve sessiz harfle¬rin her birinin ayrı yazılması ile uygula¬nan bir yazı biçimi gibi yenilikler yaptı. 5 Mart 1914 tarihinde Naciye Sultan ile evlenen Enver Paşa, İttihat ve Terakkî Cemiyeti tarafından Almanya İle İttifak anlaşması sağlamak İçin girişimlerde bulunmak üzere görevlendirildi. Enver Paşa'nın ilk girişim ve teklifleri Alman İmparatorluğumun İstanbul büyükelçisi Hans von Wangenheim tarafından red¬dedildi. Daha sonra Avusturya - Macaris¬tan yetkililerinin de baskıları ile Wan-genheim'ın ve Şansölye Betmann-Holl-weg'in İtirazlanna rağmen Kayser II. Wil-helm'in şahsî emriyle 2 Ağustos 1914 tarihli ittifak anlaşması imzalandı. Genel kanaatin aksine, ittifak anlaşması talebi Almanlar'dan gelmediği gibi bu alanda ittifaka yanaşmamakta uzun süre direnen de Alman İmparatorluğu olmuş¬tur. Dolayısıyla Enver Paşa'nın Osmanlı Devleti'ni bir oldubitti sonucunda Alman-lar'la ittifak anlaşması imzalamaya zor¬ladığı tezi doğru değildir; ayrıca hiçbir büyük Avrupa devleti tarafından ittifak sistemine dahil edilmeyen Osmanlı Dev-ieti'nin Alman ittifakını sağlaması gerektiği konusunda İttihat ve Terakki lider¬lerinin tamamı aynı kanaati taşıyordu.
Enver Paşa'nın arkadaşlarından ayrıl¬dığı taraf, ittifak anlaşmasının savaşa girmek zorunda bırakmadığı Osmanlı Devleti'nin Almanya'nın yanında sava¬şa girmesini arzulamasıydı. 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale önüne gelen Goe-ben ve Breslau adlı Alman savaş gemi¬leri peşlerindeki İngiliz gemilerinden ka¬çabilmek için giriş izni isteyince kendi¬siyle görüşen Kress von Kressenstein'in talebiyle Enver Paşa re'sen verdiği bir emirle gemilerin içeri alınmasını ve eğer takip etmek isterlerse İngiliz gemilerine ateş açılmasını emretti. Takip ettiği ta¬rafsızlık politikası alanında Osmanlı Dev-leti'ni çok zor durumda bırakan bu ka¬rardan sonra da Enver Paşa Almanya lehine savaşa girilmesi yolundaki bas¬kılarını sürdürdü. Olayları yaşayan bazı subaylar, 22 Ekim 1914'te Enver Paşa'-nın Amiral Souchon'a Karadeniz'deki Rus donanmasına saldırılması için şifahî emir verdiğini iddia etmektedirler. Ancak bu konuda yazılı bir emir 25 Ekim 1914'te Enver Paşa tarafından amirale gönde¬rilmişti. 29 Ekim 1914 günü Karadeniz'e manevra gerekçesiyle çıkan Osmanlı do¬nanmasının Rus Çarlığı liman ve gemilerine saldırısı sonrasında Enver Paşa, müttefiklere tazminat ödenerek taraf¬sızlığın korunması fikrini savunan hükü¬met üyelerine karşı savaşa giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu.
Savaşa girilmesinden sonra Enver Pa¬şa Harbiye nâzın olarak askerî harekâ¬tın yönetimini de ele aldı. Ancak kendi¬sinin tamamen bir Alman kuklası olup onların isteklerini yerine getirmeye ça-lıştığı şeklindeki görüşler doğru değil¬dir. Bizzat Alman belgeleri. Enver Paşa'¬nın çeşitli hususlarda Alman askerî yet¬kilileriyle çatıştığını göstermektedir. En¬ver Paşa'nın I. Dünya Savaşı sırasındaki fiilî tek kumandası Kafkas cephesinde olmuştur. 1 Kasım 1914'te Osmanlı-Rus sınırını tecavüz eden Ruslar 4 Kasım'da Köprüköy'e gelmişler, Enver Paşa da 3-4 Kasım tarihinde Osmanlı ordusuna iler¬leme emri vermiştir. Cepheye giden En¬ver Paşa, ileri harekâta derhal girişilme¬si fikrine karşı çıkan Hasan İzzet Paşa'-yı görevinden aldı ve 18 Aralık'ta ileri harekâtı başlattı. Maiyetindeki kuman¬danların itirazlarına rağmen ileri hare¬kâtı ağır kış şartlan altında sürdüren Enver Paşa, Sarıkamış Harekâtı olarak anılan bu harekâtta 90.000 kişilik ordu mevcudunun çok büyük bir bölümünün Allahüekber dağlarında donarak ölmesi veya Ruslar tarafından Öldürülmesi üze¬rine 10 Ocak 1915'te cepheyi terkede-rek İstanbul'a döndü. Bunun dışında sa¬vaş sırasında aktif cephe görevi yapma¬mış olan Enver Paşa'nın prestiji söz ko¬nusu bozgun sebebiyle sarsıldı. 14 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa kabinesinin İstifası ile Enver Paşa'nın da Harbiye na¬zırlığı sona erdi ve 1-2 Kasım 1918'de İttihat ve Terakkrnin diğer yedi lideriy¬le birlikte Arnavutköy'den bir Alman de-nizaltısına binerek Odesaya kaçtı. Ülke¬yi terkettikten sonra 1 Ocak 1919 tarihli irade ile askerlikten tardedildi.
Enver Paşa'nın ülkeyi terkinden önce Sadrazam Ahmed İzzet Paşa'ya yazdığı mektupta kullandığı ifadeler, onun Azer¬baycan'da müstakil bir Türk hüküme¬ti kurmaya çalışacağı intibaını uyandır-maktaydı. Nitekim Kırım'da Berlin'e gi¬den arkadaşlarından ayrılarak amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey'in dene¬timinde bulunan Kafkasya'daki ordu bir¬liklerine ulaşmak üzere oraya hareket etti. Ancak kayalara bindiren takanın batması sonucunda bunu gerçekleştire¬mediği gibi bölgedeki birliklerin etkisiz hale getirilerek kumanda heyetinin tu¬tuklandığını öğrenince de Berlin'e git¬meye karar verdi. Nisan 1919'da Berlin'e gidip Babelsberg semtine yerleşti ve Al-manya'da yeniden teşkilâtlanmaya çalı¬şan İttihat ve Terakkî'nin faaliyetinde rol oynadı; ayrıca İngilizler'le de çeşitli pazarlıklarda bulundu, fakat bu alanda bir anlaşma sağlanamadı. Eski arkada¬şı Hans von Seect aracılığıyla, Enver Pa¬şa Talat Paşa ile birlikte 1919 Ağustos ayı sonunda Bolşevik liderlerinden Kari Radek'i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyaret etti. Radek İttihat ve Terakkî'¬nin bu iki liderini Moskova'ya davet et¬ti. 10 Ekim 1919 tarihinde Mehmed Ali Sâmİ takma adı ve Rusya'daki Türk Hi-lâl-i Ahmer temsilcisi bir doktor kimli¬ğiyle uçakla Berlin'den Moskova'ya ha¬reket eden Enver Paşa, 13 Ekim'de Kö-nigsbergeve 15 Ekim'deShiaulai'ye(Ut-vanya) vardı. Daha sonra Abeli'ye iniş ya¬pan uçak yolcuları Litvanya yetkilileri ta¬rafından gözaltına alındılar ve Kaunas'a gönderildiler. Enver Paşa Kaunas'taki hapishanede iki ay geçirdikten sonra tek¬rar Berlin'e döndü. Bu sırada hapisten çıkan Radek'in talebi üzerine bazı İtti¬hat ve Terakkî liderleri Moskova'ya ha¬reket ettiler ve 27 Mayıs 1920 tarihin¬de burada buluştular. Berlin'de kalan Enver Paşa da çeşitli temaslardan sonra Altman adına düzenlenmiş sahte bel¬gelerle yola çıktı. Ancak uçağı yine zo¬runlu iniş yapınca tekrar yakalandı ve Riga Hapishanesi'ne götürüldü. Burada komünist bir Alman yahudisi olarak mu¬amele gören Enver Paşa tekrar serbest bırakıldı. 1920 Ağustos ayının başında üçüncü defa Berlin'i terkeden Enver Pa¬şa Stettin, Königsberg, Minsk ve Smo-lensk üzerinden 16 Ağustos tarihinde Moskova'ya ulaştı. Burada gayet iyi kar¬şılandı ve Kremiin'in büyük duvarına ba¬kan Sofıskaia Naberezhnaya semtinde¬ki bir konukevine,yerleştirildi. Enver Pa¬şa eski İttihatçı arkadaşları ve Orta As¬ya'dan gelen temsilcilerle görüştü. Ayrı¬ca Çiçerin, Radek, Zinoviev ve Lenin ile görüşmeler yaptı ve Sovyet-Alman te¬maslarında arabuluculuk görevini üst¬lendi. Berlin'den Moskova'ya gelmesin¬de yardımcı olan eski arkadaşı Hans von Seect'e yazdığı 25 ve 26 Ağustos tarih¬li iki mektuba göre, Troçki ve temsilcisi E. M. Skliansky ile yaptığı görüşmeler¬de Anadolu hareketine silâh yardımında bulunulmasını istedi ve söz dahi al¬dı. Yine Sovyet'er'in desteğiyle İslâm İh¬tilâl Cemiyetleri İttihadı adında bir örgüt kuruldu. Enver Paşa, 1 -8 Eylül 1920 ta¬rihinde Bakü'de gerçekleşen Doğu Halk¬ları Kongresine Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı temsilen katıldı. Ankara hükümeti de kongrede İbrahim Tâli (Öngören) ta¬rafından temsil edildi. Ancak bu kongre önemli sonuçlar doğurmadı. Sovyetlerin ihtilâlci grupları değil Mustafa Kemal, Rızâ Şah, Çang-Kay-Şek, Emânullah Han gibi tarafsız liderlerin yönetimlerini des¬tekleme kararı Enver Paşa'nın işini zor-laştırdı. Ekim 1920 başlarında yeniden Berlin'e döndü ve lüks Grünevvald sem¬tine yerleşti. Daha sonra İsviçre'ye giden Enver Paşa burada Hakkı Paşa ile görü¬şerek Rusya'dan Anadolu'ya askerî yar¬dım göndermek üzere bir gizli teşkilât kurmaya karar verdi. Komitede H. von Seect'in eski yaveri Binbaşı Fischer ve Alman Harp Bakanlığı'nda askerî teçhi¬zat sorumlusu Yüzbaşı Kress de bulun¬maktaydı. Ancak Moskova'dan gerekli maddî yardım sağlanamadı. Halil Paşa'¬nın Enver Paşaya yazdığı 4 Kasım 1920 tarihli mektuba göre bu alandaki yeni talepler de Karahan tarafından redde¬dildi. Enver Paşa 1921 Şubatı sonunda yeniden Moskova'ya gitti ve burada Çi-çerin ve yeni Ankara hükümeti temsilci¬si Bekir Sami Bey ile çeşitli görüşmeler yaptı. 16 Temmuz 1921'de Mustafa Ke¬mal Paşa'ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikâ-yetlere ve Anadolu hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. 30 Temmuz'da Ankara'ya yönelik Yunan saldırısı başla¬dığında Enver Paşa diğer İttihatçı lider¬lerle birlikte Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a gitti. Bu sırada Trabzon'daki Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti de açıkça onu destekliyordu. 5 Eylül'de burada yapılan ve Halk Şûralar Fırkası toplantısı olarak ilân edilen İttihatçı toplantısında Anka-ra'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne, İttihatçı sürgünlerle soğuk ilişkilerin so¬na erdirilmesi için başvuruda bulunul¬ması kararlaştırıldı. Ancak Sakarya za¬feri Enver Paşa'nin planlarının bir defa daha bütünüyle değişmesine yol açtı. Baku'yu terkeden Enver Paşa Tiflis, Aş-kâbâd ve Merv'e uğradıktan sonra Ekim 1921 tarihinde kendisine refakat eden Teşkilât-1 Mahsûsa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer bazı İtti-hatçılar'la birlikte Buhara'ya gitti. 8 Ka-sım'da Türk subaylarla birlikte tekrar yola çıktı ve 19 Kasım'da Akbulağ, 21 Kasım'da Başçardak kışlağına ve 24 Ka¬sım'da Gurgantepe'ye ulaştı. Burada Ce-dîdci aleyhtarı Lakay İsmail Bey'in esiri durumuna geldi. Şubat 1922 sonunda buradan kurtulan Enver Paşa Ruslar'a karşı savaşan Basmacılar'ı örgütlemek için tekrar Duşanbe ilerisindeki kışlak¬lara gitti. 24 Temmuz'da Ruslar'ın Du¬şanbe'yi alması üzerine geri çekilerek Sa¬tılmış kışlağına vardı. Buradan Belcuvan bölgesindeki Âbıderyâ köyüne geçti ve son karargâhını burada kurdu. 4 Ağus-tos 1922'de karargâhta düzenlenen kur¬ban bayramı töreninde maiyetinde ka¬lan askerlerle bayramlaşırken âni bir Rus baskınına uğradı; yanındaki otuza ya¬kın atlı ile yöneldiği Çegan tepesi mev¬kiinde giriştiği çarpışmada ön safta vu¬ruşurken öldürüldü. Enver Paşa'nın eş¬yaları müfreze kumandanı Kulikof tara¬fından Taşkent'e gönderildi. Bu eşyalar daha sonra Moskova'daki askerî müze¬ye nakledildi. Cenazesi Âbıderyâ köyün¬de toprağa verildi.
Enver Paşa'nm siyasî ve askerî kari¬yeri hakkında değişik ve birbiriyle çeli¬şen yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilâlin¬de oynadığı rol, Trablusgarp Harbi'nde-ki başarılan sebebiyle kamuoyunda bü¬yük prestij kazanan Enver Bey'in aleyhi¬ne Mondros Mütarekesinin ardından bir kampanya başlatılmış, 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver Paşa ve arkadaşla¬rını gereksiz yere I. Dünya Savaşı'na gi¬rilmesinden sorumlu tutmuş, Mütareke dönemi faaliyetleri de maceracılık ola¬rak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde lehine ve aleyhine yoğun yayın yapılma¬sı, Enver Paşa hakkında objektif bir de¬ğerlendirmede bulunulmasını güçleşti¬ren temel sebebi oluşturur.
Yetiştiği dönemin Osmanlı zâbitânı için¬de kendini geliştiren Enver Paşa Make-donya'daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde öncü rolü onu halk kahramanı mertebe¬sine getirdiği gibi İttihat ve Terakki Ce¬miyeti içindeki durumunu da güçlendir¬miş, 1913 Babıâli Baskını'ndan itibaren gerek bu örgütün askerî kanadının ge¬rekse Teşkîlât-ı Mahsûsa'nın lideri haline gelmiştir. Bu dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa'nın Fransız¬ca ve Almanca'yı iyi düzeyde kullanabilen ve Batı düşünürlerinin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu göstermektedir.
Enver Paşa'nın askerî faaliyetlerini de¬ğerlendiren yakın arkadaşları ve maiye¬tindeki subaylar, kendisinin Balkan Harbi'indeki tensîkatı büyük bir dirayet ve basan ile gerçekleştirdiğini, ancak I. Dün¬ya Savaşı'nda Doğu cephesi harekâtın¬da aşın atak girişimi yüzünden Sarıka¬mış faciasına yol açtığını belirtirler. En¬ver Paşa'nın 1. Dünya Savaşı'na girilme-sindeki sorumluluğu ve rolü ise son dö¬nemlerde yayımlanan Alman ve Avustur¬ya belgelerinden anlaşıldığına göre daha ziyade Goeben ve Breslau zırhlılarının Bo-ğazlar'dan geçirilmesi ve Rus limanları¬nın bombardımanı emrinin verilmesi çer¬çevesinde şekillenmektedir. Enver Pa¬şa'nın Alman zaferine olan büyük inancı sebebiyle bu olaylarda birinci derecede sorumluluk sahibi olduğuna şüphe yok¬tur. Onun Mütareke sırasındaki faaliyet¬leri ise özellikle son dönemlerde yayım¬lanan belgelerin ışığı altında şahsî giri¬şimler olmaktan ziyade İttihat ve Terak¬ki kadrosunun faaliyetleri olarak değer-lendirilmelidir. Ancak Enver Paşa'nın maceracılık boyutlarına varan hareketleri konusunda yorumda bulunulurken için¬de yaşadığı çağın da bir maceracılar ça¬ğı olduğu hesaba katılmalıdır.