Memleketini yar, yârini memleket gibi seven adam...
Fatma Barbarosoğlu 01 Ocak 1970
Bu gün Tevfik İleri'nin hayatı üzerinden yol almak istiyorum. Yol alırken Sadık Yalsızuçanlar'ın Vefa Apartmanı isimli romanı bize mihmandarlık edecek. Vefa Apartmanı Sadık Yalsızuçanların Tevfik İleri'yi anlattığı belgesel romanın adı. Gerçi kitabın kapağında anı roman denilmiş ama bendeniz anı roman yerine belge roman ifadesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü roman Tevfik İleri'nin mektupları ve evlatlarının anlattıkları üzerinden yol alıyor.
Tevfik İleri kimdir?
1911 yılında Rize'nin Hemşin kazasında dünyaya gözlerini açmış, 27 Mayıs darbesinde yargılanıp ömür boyu hapse mahkum edilmiş, Kayseri cezaevinde kanser hastalığına yakalanarak 31 Aralık 1961 yılında vefat etmiş bir siyasetçi Tevfik İleri.
Ahlakı; iş ahlakı, eş ahlakı,siyasi ahlak diye kompartımanlara bölmeden bir bütün olarak yaşadığı için bütün arkadaşları tarafından dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile takdir edilmiş bir memleket evladı.
Memleket evladı tabirini çok önemsiyorum. Türkiye'nin herhangi bir yerinde doğmuş olmamız bizi memleket evladı yapmaz. Doğduğumuz ve dahi doyduğumuz yerlere götürdüğünüz hizmettir bizi memleket evladı yapan.
Tevfik İleri memleketini yar, yarini memleket gibi seven bir kuşaktan geliyordu.
Erkek ağlamaz sözüne karşılık "insan olan ağlar" diyen bir yürekle yaşıyor Tevfik İleri. İnsan olan... İnsan olmak için en ziyade hasret duymaya ihtiyacımız var belki de. "Bu sabah oldukça şiddetli yağmur yağıyor. Bu yağmur da İzzet'e, Haluk'a, Paşa'ya, Hemşin'i muhtelif cepheleriyle anlatıyor. Hemşin ve Hemşin'de yaşamak birden bire yüreğimde tüttü. Kim bilir Allah neler nasip etmiş. Herşeyi unutup Hemşin'i zevkle hatırladım ve hissettim."
Birkaç ay sonra kavuşacağı henüz kız mı erkek mi olduğunu bilmediği evladı için bir günlük tutar İleri: "Büyük bir hasretle beklediğim aziz yavrum. Bu herkesin...yani 1938 yılına sarhoş ve ahlaksızca girdiği bir gecede ben bunları düşünerek sana ithaf ederek deftere başlıyorum. Ben bugün 27 yaşındayım. Sen henüz yoksun. Bu yazılar benim olduğu kadar senin de tarihin olacak... Biliyorum ki ölümümde sana bundan daha kıymetli bir şey bırakmayacağım."
Elli yaşında vefat ettiğinde şerefli bir isimden başka bir şey bırakmıyor evlatlarına. Yıllarca Bakanlık yapmış İleri'nin bir evinin bile olmadığına dikkatinizi çekmek isterim.
Yassıada mahkumlarından orada yediklerinin bedelinin istendiğini, merhum Menderes'in idam bedelinin dahi ailesinden istendiğini biliyorsunuz muhakkak.
Tevfik İleri vefat edince aile kira vermekte güçlük çekiyor.
Mesai arkadaşları, hemşerileri bir araya gelerek bir ev yapıyor İleri'nin ailesi için. Aile bu eve Vefa Apartmanı adını koyuyor.
II-
Günümüz insanının dilinde sevgi sözcüğü çürümüş bir sakız. Lakin sevme kabiliyeti her geçen gün azalıyor.
Sevmek gün boyu tekrarlanarak muhatabı bıktırmak için kullanılacak bir fiil değildir. Sevmek bir eylemdir. Sevgi görünmek ister. Ama tüketim kültürünün kodları ile değildir bu görünme. Yani "biz ne kadar sevgiliyiz, en sevgiliyiz, biriciğiz" mesajını, face sayfalarında fotoğraflar üzerinden cümle aleme ilan etmek değildir.
Sevgi eylemin dili ile başlar. Ne demek istiyorum? Bütün geçmiş zaman halk hikâyelerini, aşk hikâyelerini hafızanızın kayıtlarından çıkarmayı deneyiniz. Ferhat dağları delmişti. Kerem türlü çileler çekmişti.
Modern kültürde kayınpederler ve kayınvalideler damatlarından elbette dağları delmesini beklemiyor.
Bir erkeğin aile sorumluluğu taşıyıp taşıyamayacağına dair hangi yoldan kanaat edineceğiz?
Üniversite mezunu, ihtisas yapmış bir gencin sınıflarını birincilikle geçmiş olması, girdiği bütün sınavlardan yüksek puan almış olması, onun hayat sınavında da başarılı olacağı anlamına gelmiyor.
Küresel kapitalizmin şiddetini bu kadar hissettirmediği zamanlarda, gençlerin hayat karşısında ne kadar istikrarlı bir duruş sergileyeceğine dair kanaat edinmek için çalıştığı iş ortamı bir yere kadar fikir verebilirdi. Onun için hiçbir yerde dikiş tutturamamak, hiçbir kesere sap olamamak gibi olumsuz tanımlamalar eşliğinde adı anılan delikanlıların evlenmesi bir hayli zordu. Tabi tersi de söz konusu idi. Ustalar, amirler helal süt emmiş, çalışkan, verdiği sözü yerine getiren özü sözü bir gençleri evlendirmeyi kendileri için vazife bilirlerdi.
Modern dünya, insanların doğdukları yerde doyamamaları üzerinden serpilip gelişti. Küresel kapitalizm ise sadece nesnelerin kullanılıp atılacağı değil insanların da kullanılıp atılabileceği ilkesinin mihmandarlığında yol aldı.
Küresel kapitalizm ile evliliklerin ne alakası var?
Çok alakası var.
Küresel kapitalizm sosyal devlet anlayışını öldürdü. İş hayatındaki istikrarı öldürdü. Hiç kimse hiçbir yere kök salamıyor. Yüzergezer insanların yaşadığı bir dünyada muhkem kurumlar varlıklarını eski muhkemlik üzerine sürdüremiyor.
Yani memleket sevgisi olmayınca yarini memleket, memleketini yar gibi seven adam gibi adamlara rastlama imkanı da giderek azalıyor.
Kimdir bu bayrak adam,bu abide şahsiyet, bu müebbet hapse mahkum insan? / Mehmet Cemal Çiftçigüzeli
Benim kütüphanemde iki insanımıza ait özel bölüm vardır. Hatta buna arşiv de diyebilirim. Onlarca kitap, derği, resim, belge, dosya, film, CD ve DVD, kaset ve notları vardır odamdaki kitaplığımın dolaplarında ve raflarında. Bunları itina ile saklıyor, istisnasiz hergün yeniden inceliyor, taze sahifeler açıyorum. Bunlardan biri Mehmet Akif Ersoy (1873-1936), ötekisi de Tevfik İleri’dir (1911-1961).
Ülkemiz insanı Mehmet Akif’e de, Tevfik İleri’ye de minnettardır. Her ikisi de yaptığı hizmetlerle gururla anılmasına rağmen, dönemlerinde fırtınalar estirilip, kaos ortamlarında mağdur ve mazlum olmuşlardır. Akif 63, Tevfik Bey 50 yaşında hasta yataklarında hayata veda etmişlerdir.
Mehmet akif Ersoy da, Tevfik İleri de medeniyetimizin istikrarında ve yeniden inşasında hiç bir beklentiye girmeden var gücüyle çalışmış, insan endeskli projeler üretmiş, insanımıza ve coğrafyamıza yatırım yapmışlardır. Onun için bu iki aziz insan hala gündemimize girmekte; çalışmalarının, eserlerinin, rüya ve tahayyüllerinin, belki de 2050 yılına bakışlarının analizleri yapılmaktadır. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy Asım, Tevfik İleri de İmam-Hatip nesliyle devam ediyor yaşamaya. Asım ve imam-hatip nesli deniyorsa bilinmeli ki bunlar kendi kimliklerine sahip çıkan, solmaz ve pörsümez bir medeniyetin asliyetiyle mücehhez, çağdaş bilim ve teknolojiyle donanmış, değişik sektörlere mensup meslek sahibi, eğitimli, hala okuyabilen ve şükredebilen, barış, aşk ve sevgi toplumundaki refah çıtasının yükselebilmesi için dualarına dahil edebilen bir nesil.
VEFA APARTMANI’NDA BİR YAZAR
Ne zaman bu iki isim için bir etkinlik yapılsa, bir eser yayınlansa, bir proğram düzenlense içim titrer, duygalanır, takip eder, yansımasını evime taşır, odamdaki yerine koyarım. Sadık Yalsızuçanlar’ın Vefa Apartmanı adlı kendi tabiriyle anı-romanının yayınlandığını duyunca sevindim. Çünkü bu anı-roman; bir gençlik lideri, örnek bir kamu görevlisi, bütün mesaisini ülkesine ve insanına harcayan ve üstelik bir evi bile olmayan yüzakı bir devlet adamı, işine, eşine ve ailesine aşık, her çalışmasını bir ibadet hazzıyla yapan Hemşinli Tevfik İleri’yi anlatıyordu.
Üstelik Sadık Yalsızuçanlar’ı da yakından tanıyor, aynı orjinlerden de öte, TRT’de yıllarca birlikte çalışmıştık. Ancak ben haberciydim, resmi ismiyle Sadık Yalsız prodüktör. İlk eserini yayınlandığı yıllarda kamuoyuna ben tanışmıştım bu genç adamı. Türkiye Gazetesi’nde Ayhan Katırcıkara olarak Fantezi ve Kulis’imdeki sütunumda okurumuzla tanıştırmıştım. TRT’nin sadece inişli çıkışlı, istikrarsız dönemlerinde değil, arkadaşlarımızın iktidar olduğu dönemlerinde bile kızağa alınmasına rağmen yazıdan ve hayattan kopmadı. Sonra arkadaşları gibi kendisi de iktidara geldi TRT’de, ancak itelenmesi veyahut kopartılması veya kopması erken oldu. Malatya doğumlu (1961) yazarımız Sadık Yalsız, “uçanlar” ekiyle kamu takibinden kurtuldu. Gel gelelim Zaman’daki yazılarında imza Sadık Yalsızuçanlar olsa bile Sadık Yalsız ile aynı aydın olduğu bilinirdi.
ANI ROMAN DEMEK BÖYLE OLUYOR
DTCF Yeni Türk Edebiyatı Bölüm Başkanı aziz dostum Prof. Dr. Nurullah Çetin ve öteki öğrenci arkadaşlarıyla Ankara’da aynı evi paylaştı Sadık Yalsızuçanlar Hacettepe Üniversitesi’nde okurken. Bir yandan sadeleştirmeler yaptı, öte yandan roman, hikaye, deneme, masallar yazdı. Şehirleri Süsleyen Yolcu, Gerçeği İnciten Papağan, Kış Uykusu, Hiç, Güzeran, Sırlı Tuğlalar, Cam ve Elmas, Rüya Sineması, Ayan Beyan, 40 Gözaltı Öyküsü, Yolcu, Garip, Dem, Anka gibi 20’ye yakın yayınlanmış eseri var. Gezgin ise Ayet Arifi’nin girişimiyle Boşnakça’ya tercüme edildi. Saraybosna’da bu eseri gördüm.
Vefa Apartmanı’nı Cağaloğlu’ndaki yayıncısı Timaş’tan bizzat gidip aldım. Hemen okumaya başladım. Sadık Yalsızuçanlar’ın zengin bir dili ve birikimi var. Yazım türlerinin de ustası. Kitabı okumaya başlayınca bitirmek zor olmuyor. Kitabın iç dizaynı kitabı rahatlatmış, grafik çalışmaları, resimlerler hurufatın karakterine kadar iyi seçilmiş. İyi ki de neşredilmiş bu eser. “Ancak” diye de hatırlatmam gerekiyor bu noktaları malesef.
TEVFİK İLERİ’Yİ TANIMAK OLMAZSA OLMAZLARDAN
Bu tür çalışmaların yani anı- roman ve biyografilerin günümüzde ustalarından biri Ayşe Kulin’dir. Adı Aylin’le yaptığı atılım, Bir Tatlı Huzur, Füreya, Köprü, Türkan Tek ve Tek Başına, sonra da Veda, Hayat ve Hüzün’de kendi anılarıyla böyle bir diziyi sürdürdü.
Vefa Apartmanı bir Tevfik İleri çalışması. Yazar öyle anlaşılıyor ki, Tevfik İleri ile alakalı daha önce yazılmış onca kitaplara fırsat bulup bakmamış, bakamamış anlaşılan. Muhterem Cahide(İleri)-Ayhan Aksoy ve Ayşe Hanımefendi’nin kendisine verdiği mektup, resim, bilgi ve görüşmelerle iktifa etmiş! Neredeyse bir gün içindeki ziyaretten böyle bir roman çıkmış!. Müthiş bir beceri. Tevfik İleri Yassıada ve Kayseri Günlükleri (Ötüken), Babam Tevfik İleri(Cahide “İleri” Aksoy’dan özel yayın), O Buna Ne Derdi? Tevfik İleri’den Hatıralar (Sebati İleri’den özel yayın), Her Yönüyle Tevfik İleri (Türkiye Diyanet Vakfı Yayını), Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri(İskender Okudan-Türk Ocakları Ankara Şubesi yayını), Yavuz Bülent Bakiler Gidenlerin Ardından(Türk Edebiyatı Vakfı Yayını), Yassıada Filmi (TRT dahil birkaç televizyon çekim yaptı ve yayınladı), onca dergi Tevfik İleri özel sayısı neşretti, master ve doktora çalışması yapıldı.
Öyle anlaşılıyor ki yazar bunlara bakmak için bir fırsat bulamamış. Dolayısıyla hedef kitleyi seçerken tespitindeki sınır küçük kalıyor. Hele hele tam seçim sathı mailindeki 2011 genel milletvekili seçimleri sırasında yayınlanan bu eser politikacıların el kitabı, liderlerin baş ucu eseri olma şansı vardı Tevfik İleri’nin şahsında. Siyasetçilerin olmazsa olmazıdır Tevfik İleri ve hayatı. Çünkü ülkemiz ve insanımız Tevfik İleri gibi örnek insanlara muhtaç durumda. Okumayı unutan toplumumuzda Tevfik İleri, bakan iken bile okumaktan vazgeçmeyen, sanat ve kültür etkinliklerini takipeden bir devlet adamı, politikacı ve bir münevver.
“MİLLETVEKİLİ SEÇİLDİĞİM BUGÜNDEN İTİBAREN...”
Tevfik İleri’nin yeğeni, nemli bir prodüktörümüz ve aydınımız Cihat İleri ile TRT’de birlikte çalışmıştım. Ailesini bir çalışmam dolayısıyla Ankara’da ziyarete gitttim. Sebati -Münevver İleri ailesi beni konuk etti. Sebati Bey Tevfik Bey ile kardeş çocuklarılar.Münevver Hanım ilginç bir şey anlattı sohbet sırasında Tevfik İleri ile alakalı olarak:
-Samsun’da ben ilkokul öğretmeniydim. Tevfik Bey, 14 Mayıs 1950 yılında Samsun’dan milletvekili seçildi. Hepimizi hemen evine topladı. Merak etmiştik ne diyecek bakalım. Hepimizin ve hatta bütün Samsun’un Tevfik Bey’e derin bir sevgi ve sayğısı vardı. Tevfik Ağabey konuşmaya başladı “Bugünden itibaren soyadı İleri olan hiç bir kimse, ben devleti ve milleti temsil görevinden ayrılana kadar iş değiştirmeyecek, tayin-terfi istemeyecek, ev, arsa, dükkan, tarla, bağ, bahçe nevinden hiç bir şey alıp satmayacak, kimseden borç harç edinmeyecek, bir gün önceki hayatını aynısıyla sürdürecek.” Hem şaşırmıştım, hem de sevinmiştim. Tevfik Bey’e de bu yakışırdı. Ancak ben üniversiteden henüz mezun olmuş ve bir lisede muallimlik yapmak üzere idim. Verdiğimiz söz üzerine tayin ve terfi istemedim, isteyemedim. Maaşım artmadı, ek göstergem yükselmedi. 11 yıl bekledim. Üstelik kendisi de Maarif Bakanı olmuştu!.
Münevver Hanım Tevfik İleri’nin vefatından sonra ancak Maarif’te, yeni adıyla Milli Eğitim Bakanlığı’nda üst görevlerde üstün hizmetler yapma şansını yakalıyor. İleri ailesinde böyle alkışlanacak bir terbiye almış, onunla yaşıyor.
YASSIADA’DA MÜEBBED HAPSE MAHKUM BİR BAKAN
Vefa Apartmanı’nın can alıcı yanı Tevfik İleri’nin bir mektubundan aktarılıyor:
“-Allah var, büyük Allah var. Herşeyi görüyor, biliyor. Gördüğüne ve bildiğine inanıyorum. Gerisi laf’ü güzaf. Yapılacak tek şey tebessüm etmektir. Size mal, mülk, servet bırakmadım. Yalnız size, şerefli,namuslu, erkek bir ad bırakabildim. Hiç bir zaman başınız yere bakmayacaktır. Bununla müteselliyim. Siz de bununla iftihar edeceksiniz.”
Tevfik Bey’in hak ettiği emekli maaşı bile tenkisada uğratılarak tahakkuk ettirilmişti. Diyeceksiniz ki o yıllarda öyle bir askeri darbe yansıması vardı ki, Başbakan Adnan Menderes’in idam masrafları bile ailesinden tahsil edilerek, acı katmerleştirilmişti. Malesef ve maatteessüf öyle olmuştu!
Kitapta Tevfik İleri’nin eşi ve çocuklarıyla olan muhabbeti çok iyi vurgulanmış. İyi dans etmesi, puro ve pipo içmesi, şık giyinmesi, iyi hatip olması, sinema ve tiyatroyu ihmal etmemesi, iyi bir kitap okuyucu olması, “Fareli Köyün Kavalcısı” sahnesi etkileyici, fakirliği tanıyıp paylaşmayı bilmesi, tatillerde köye gidilmesi, ilk maaşından dedesine göndermesi iyi anlatılmış eserde. Bugün gündemimizde olan “kanalistanbul projesi” bile Demokrat Parti zamanında Bayındırlık Bakanı Tevfvik İleri tarafından düşünülmüş. Tevfik İleri Boğaziçi’ne köprü yaptırılması projesinden de bahsediyor Vefa Apartmanı’nda.(217-223) Bölüm başlarındaki Karadeniz dörtlükleri de yerine oturmuş doğrusu.
NİÇİN VE NEDEN BU İSİMLER?
Tevfik İleri ömrü boyunca komünizmle mücadele konusunda aşırı duyarlıydı, memleket sevdasını da kimseden öğrenecek biri değildi. TBMM zabıtları bu mücadele örneğiyle doludur. Bu çalışmada ise Nazım Hikmet (11,33, 54,110) gibi bir deli-dolu, ilk eşine ve oğluna karşı duyarsız bir şair marksist defalarca hatırlatılıyor. Sevgi Soysal(111), Sabahattin Ali(133), Mina Urgan (141), Aziz Nesin(142,195), Turgut Uyar(182), Çetin Altan(218) isimleri defalarca pozitif olarak geçiriliyor. Benim gibi anlamakta müşkülat çekmekte olanlar haklı. Buna ne gerek vardı acaba? Tevfik İleri şair değildi, yazar ve gazeteci hiç değildi. Bu isimlerle dünya ve ahiret görüşü de hiç örtüşemezdi. Sözkonusu bölümler bu isimlersiz de anlatılabilinirdi. Hatta daha da zengin olabilirdi.
Tevfik İleri’nin Semiha Ayverdi,Halide Nusret Zorlutuna, Kemal Pilavoğlu, Necip Fazıl Kısakürek ile olan ilişkiler yeterli değil bitttabi bu çalışamada. Sanki denge gibi kullanılmış ötekilerin lehine. Bunlar daha önemliydi, niçin araştırılmadı, sorgulanmadı ki?.
ÇALIŞMALARI DEĞERLENDİRMEYE DUYULAN İHTİYAÇ
“ Kayısının ne rengi görülüyor ne sesi duyuluyor” (26) denirken ne kastediliyor acaba? Kanaat Kitabevi bölümü(35) gereksiz konuyu uzatmak için mi? Talebe Birliği(38) olarak kastedilen örğütün adı zikredilirken “Milli” kelimesi eksik yapılıyor. TRT’yi (41) anlamak bu tespitle biraz müşkül. Yazar TRT’nin de anı- romanını yazmalı. Üstelik bendeniz 32 yıl çalıştım bu kurumda. Rahmetli Fethi Gemuhluolu’nun oğlu Ali Fransa’da okurken yazdığı mektubu buraya koymak ihtiyacı acaba nereden kaynaklandı? Mektub bütün çocuklarımızın ders alacağı nisbette önemli ama Tevfik İleri ile alakasını çıkaramadım doğrusu.
Bir hayli mesaj yüklenmiş, takdir okuyucuya bırakılmamış.(28. Bölüm). “Kimliğimizi çok yerde gizlerdik, elektrikli traş makinası, eve gelen yardım çuvalı ,teğmenin tokatlaması (157,160,184,209,210, 243,248,284) mükerrer veriliyor. Alakasız detaylar ve gereksiz bölümler var(36,37,38, 44, 45) . Alıntılar aynen olması akıcılığı ve ahengi etkiliyor.(42. Bölüm) Malümatfuruşluk ve bilgi densizliği farkediliyor (densizliğim 194 ve 251), gizemlilikte zorlama hissediliyor (200).
Bediüzzaman’in varisi ve öğrencilerinden rahmetli Bayram Yüksel ile isim benzerliği olan İTÜ’den Prof. Dr. Bayram Yüksel’ın ismini acaba Gıyasettin Emre mi eksik hatırlıyor, yoksa yanlış mı not alınmış(61)? Bu konuda mütereddidim. Yazar Risale-i Nur orjinli. Vefa Apartmanı’nda Bediüzzaman( 63-193) ve Risale-i Nur ismi geçince şöyle bir anektod hatırladım.
Avukat Bekir Berk daha genç yaşta iken Bediüzzaman’ın savunmasını üstlenen bir isimdi. Risale-i Nur ve talebelerinin de avukatıydı. Tevfik İleri rahmetli Ankara Numune hastanesi’nde tedavi görürken(1961), Bekir Berk de aynı katta yatıyordu. Özel bir hukukları oldu hastanede. Bekir Berk, yasaklanmak istenmesine rağmen kendisi için okuduğu Hastalar Risalesi’ni Tevfik İleri’ye de tanıttı. Her okunuşunda ikisi de hastalıklarını şikayet değil, sabırla karşılayarak şükrettiler, şükürden lezzet aldılar. Tevfik İleri’nin Bekir Berk’e böyle bir eseri tanıttığı için teşekkür ettiğini, Kuran-ı Kerim ile birlikte hastane günlerinde okuduğunu Bekir Berk rahmetli anlatmıştı.
MÜNEVVER-MEMET, DR GALİNA VE VERA İLE ÖTEKİLER
Yazarın Nazım Hikmet hatırlatmalarına üzüldüğümü belirtmeliyim. Çünkü Tevfik İleri’nin aile hayatından, mücadelesinden ve mektuplarından yola çıkılmış eserde. Bir de Nazım’ınkine bakalım lütfen. Ruh fotoğrafı Nazım’ın hiç de iyi çıkmıyor. Nikahsız ilk eşi Münevver Hanım dayısının kızı. Polonya muhaciri. Oğlu Memed’in de anası. 10 yıl hapiste iken Nazım’ın kahrını çekti, çocuğunu büyüttü. Menderes Hükümetinin affıyla serbest kalınca SSCB’ye kaçtı(1951). Karısını ve tek oğlunu hiç aramadı, yanına almadı. Aynı yıl Dr. Galina isimli bir Rus kadınla evlendi. Vera’ya rastlayınca Galina’yı bıraktı. Oysa 28 yaşındaki Vera evliydi ve bir çocuğu vardı. Nazım ise 58 yaşındaydı. Vera’nın kocası İvan Nazım’a bir şart ileri sürerek boşanabileceğini belirtti. Bu şart “Vera’yı resmi nikahına alacaksın, haftada bir gün de evime gelmesine müsade edeceksin.” biçimindeydi. Bu şartı kabul etti Nazım. Eski tüfek marksistlerden Zekeriya Sertel “Nazım Hikmet’in Son Yılları” isimli eserinde zaman zaman Paris’e gelen Nazım ile görüştüğünü, Vera ile çok mutlu olduğunu anlattığını belirterek bu deli dolu komünistin şöyle hatırlattığnı kaydediyor:
“-Şu yeni Sovyet kuşağı yok mu? Alabildiğine serbest. Mesela bizim Vera, istediği zaman bana sormadan çıkar gider. Günlerce gelmez. Nereye gider, niçin gider, nerede kalır? Bana söylemeye bile lüzum görmez!” Bu bir şikayet değil, bir gururlanacak tabloydu Nazım için.
ACELE İŞE NAZIM KARIŞMIŞ
Nazım Vera ile evli iken Varşova’ya kaçan(1960 Temmuzu) Münevver Hanım ve tek oğlu Memet ile de hiç ilgilenmedi. Onlara sahip çıkmadı. İstese Moskova’ya daha önöce de yanına aldırabilirdi. Birkaç gün birlikte oldular o kadar. Nazım beşinci karısına döndü. Nazım Hikmet’in aile hayatı böyle işte.
Moskova’dan Menderes ve affı için ugraşan Ahmet Emin Yalman’a küfürlü şiirler yazdı. Nazım’a göre batı ittifakı içinde olan Menderes hükümeti gericidir, faşisttir ve vatan hainidir! Nazım Hikmet SSCB’den zaman zaman batı ülkelerine gidiyor. Bir şiirinde Memet’e şöyle diyor “Anana hasret, sana hasret/ halkıma hasret öleceğim/ Ama sürgünde değil, gurbet ellerinde değil/Öleceğim rüyalarımın memleketinde/Beyaz şehrinde en güzel günlerimin” ve devam ediyor “Bense burada (Moskova’da)rüzgar gibi/Bir halk türküsü gibi hürüm/Sen ordasın yavrum” Evlad özlemi böylece gidiyor diyebilir miyiz?
Stalin ölünce(1953) “Hüngür hüngür ağlamak geliyor içimden/Tutuyorum kendimi/ Aynı metanetle/Seviyorum o’nu, Marks’ı, Engels’i, Lenin’i sevdiğim gibi/ Aynı muhabbetle, aynı hürmetle” diyen bir şair Nazım Hikmet.
Nazım Hikmet’i biri hatırlatırsa düşünmek gerek nedenini ve niçinini? Nazım bir marksist şair, fena bir koca ve çok kötü bir baba. Üstelik tek çocuğunun babası. Tevfik İleri ise örnek bir kamu görevlisi, önemli bir devlet adamı, kalıcı ve faydalı hizmetler vermiş bir politikacı, bunlar kadar önemli bir aile reisi ve baba. Hiç gereksiz hatırlatmalardı Nazım Hikmet ve bir dönemin sol grubunun. Hele 27 mayıs Askeri darbesi olduğunda Aziz Nesin’in, Çetin Altan’ın yazdıklarını sizler belki bilemezsiniz ama bizim nesil çok iyi hatırlar. “Demokrat Partililerin adı kuyruktu, gericiydi, faşitti, bunlar yok muydu bunlar, onlarca Harp Okulu talebesini tankların altında ezdikten mada, kıyma yapmışlardı ve bir kısmını da Konya asfaltına gömmüşlerdi!” Bu iftiralar tümünün sadece binde biriydi.
“MEMLEKETİM, MAKSUDUM, SEVDAM, AŞKIM VE SEVGİLİM”İ HATIRLAMAK
Yazar Sadık Yalsızuçanlar Vefa Apartmanı’nda Tevfik İleri’nin doğrularında kendini hatırlatmayı da ihmal etmiyor! Keşke “sevdam, aşkım, sevgilim, gülüm, memleketim, maksudum, sevenim, şefkatlim” den yola çıkarak hepimize örnek olacak bu aşkı ve aileyi daha arka planlı aktarabilseydi. Çünkü insanımız ve toplumumuzun unuttuğu bir gerçek var ki o da aşk ve sevği. Tevfik İleri’nin mektuplarının aynen yayınlanması da biraz kolaycılık olmuş. Çünkü sözkonusu mektupların önemli bir bölümü neşredildi.
Sadık Yalsızuçanlar’a teşekkürler Tevfik İleri’yi günümüze taşıdığı için. Vefa Apartmanı tanınması gereken Tevfik İleri’ye ve ailesine daha gür “merhaba” demek için romantik bir tarih merdiveni. Tevfik İleri ve ailesi hiç yorulmadı, bu merdivenleri çıkarken. İlk günkü şevk, aşk ve heyacanı hala taşıyor. Tarih merdiveninin sahifelerinde şimdi sıra mektepli bilgi toplumunun güçlü ögeleri olan mekteplilerimizde. Yani hepimizde.