Fuat Bayramoğlu
Beşir Ayvazoğlu 01 Ocak 1970
Kandilli'deki lebiderya yalısında, raflara itina ile yerleştirilmiş ve hemen hepsi özel olarak ciltlenmiş nadide kitaplar, antikalar, duvarları bezeyen hüsnühat levhaları ve tablolar arasında sohbet ederken, yüzündeki çizgilere, "Muhtemelen bu çizgilerden biri, bir zamanlar -kimbilir hangi derin manayı ifade etmek üzere- HacıBayram Veli'nin çehresinde de mutad kavsini çiziyordu" diye düşünerek bakıyordum
Karşımdaki herhangi bir monşer değil, beş asır önce "Nagehan ol şara vanm ol şan yapılır gördüm/Ben dahi bile yapıldım taş u toprak arasında" mısralarıyla bu toprakların vatan oluşundaki sırrı mucizevi bir belagatla ifade etmiş bir velinin on altıncı kuşaktan torunuydu.
Bu ülkeye Başbakanlık Özel Kalem Müdürü, konsolos, ortaelçi, büyükelçi, Dışişleri Yüksek Müşaviri ve Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri olarak yıllarca hizmet etmiş bir şairden, Fuat Bayramoğlu'ndan söz ediyorum. Seksen üç yaşında o~masına rağmen, yaşadığı zengin hayatı daha dünmüş gibi bütün teferruatıyla hatırlayan, hala canlı bilgilere sahip emekli bir diplomat...
Bir Osmanlı vatandaşı ve Hacı Bayram dergahı postnişini Şeyh Tayyib Efendi'nin oğlu olarak 1912 yılında dünyaya gelen Fuat Bayramoğlu, çocukluğunu Anadolu'da bir ölüm kalım savaşının verildiği Milli Mücadele yıllarının yoksul Ankara'sında ve tekke atmosferinde yaşamıştır. Şeyh Tayyib Efendi'nin odası Birinci Meclis'teki sarıklıların toplandığı mekanlardan biridir ve bu odada bir keresinde Mevlana Asitanesi şeyhi Abdülhalim Çele bi'nin başkanlığında son derece önemli bir toplantı yapılmıştır. Ancak Şeyh Tayyib Efendi, 20 Mayıs 1920'de, Ramazan'ın ilk gecesi sahurdan sonra yattığı yatakta, uykudayken geçirdiği bir kalp sektesi sonucu vefat edecek ve küçük Fuat, henüz sekiz yaşındayken yetim kalacaktır.
Tayyib Efendi'nin ölümünden sonra Hacı Bayram postuna Fuat Bayramoğlu'nun ağabeyi Şemseddin Efendi oturur. Neler olup bittiğini pek anlamayan ve o günlerde mahalle mektebine devam etmekte olan Fuat, kısa bir süre Darülmuallimin Mektebi'nin uygulama okulu olan Tatbikat Mektebi'ne devam eder. Daha sonra Menba-ı Füyüzat Mektebi'nin ikinci sınıfına 1921 yılında da Ankara Sultanisi Kısm-ı ibtidaisi üçüncü sıp.ıfına yazdı.ırılır. O yıllarda Taş Mektep diye tanı. nan bu okulda Fuat'ın en yakın arka.! daşı, sonraları Dranas soyadıyla Türk şiirinin gi,\çlü seslerinden biri haline gelecek olan Ahmet Muhip'dir.
Fuat Bayramoğlu, ilkokul diploma. sını, küçük ağabeyi Reşat'ın Hukuk Fakültesi'ne yazılması üzerine evle. rini istanbul'a naklettikleri için Per. tevniyal Valide Sultan ilk mektebin. den almış, altıncı ve yedinci sınıfları ise Davut Paşa orta mektebinde oku.
muştur. Sekizinci sınıfa geçtiği yıl Reşat Bey, Hukuk Fakültesi'ni bitirirı ve aile baba ocağına döner. Ankara lisesi'nde ilkokul arkadaşı Ahmet Muhip' le tekrar buluşan Fuat, lise yıl!1:t. nnda iyiden iyiye şiirle uğraşmaya' başlamıştır. Bizim Gazete adıyla çıkar. dıkları sınıf gazetesinde ikisinin şiirle. ri de sık sık yeralmaktadır. Fuat, şiire öylesine tutkundur ki, sekizinci sınıf ta bir divan tertip etmeye bile kalkışmıştır: Divan-ı Fuad Bayramızade. Bu di. vanda gazellerinin yanısıra, bir müna. caat, bir na't, bir terkibibend, hatta bir de Fuzi'tli-i şehır' e b i r nazıre-i acizı vardır. O yıllarda Ankara Lise. si' nde Ahmet Hamdi Tanpınar, Emin Ali Çavlı, Nurullah Ataç, Suut Kemal Yetkin gibi, güçlü fikir ve edebiyat adamlarının öğretmen olarak gö. rev yaptıkları düşünülürse, Fuat Bayramoğlu ve arkadaşlarının ne kadar şanslı oldukları daha iyi anlaşılır.
inanılmaz bir titizliğe sahip olan Fuat Bey, bunları anlatırken belgesini de hemen önünüze koyuveriyor. Fotoğ. raflar, diplomalar, ilk yazı ve şiirlerin kesikleri, el yazması divançesi, çıkardı ğı dergiler... İşte 1932 yılında çıkardığı Kor dergisinin ilk ve tek sayısı! N'olurdu, bütün sanatçılar, yazarlar, devlet adamları ve diplomatlar, birgün biyografisini yazacak şanslı yazarın ihtiyaçduyacağı malzemeyi eksiksiz hazırlayan bu titiz ve zarif diplomatın gösterdiği hassasiyetin hiç değilse onda birini göstermiş olsalardı!
Fuat Bayramoğlu'nu liseden sonra tekrar İstanbul'da görüyoruz; henüz Ankara'ya taşınmamış olan Mülkiye'de, en yakın arkadaşlarından biri -ki aynı sırayı paylaşırlar- yine şairdir: Cahit Sıtkı Tarancl. Ve adaşı değerli bir hoca: Ali Fuat BaşgiL. Fuat'ın doktora tezi hazırlarcasına titiz gösterdiği bitirme tezini Ali Fuat Hoca kabul etmiştir.
Genç Fuat, Mülkiye'yi bitirdikten sonra, hemen bir işe girmek yerine askerliği aradan çıkarmayı tercih eder. Hedefi önündeki engelleri kaldırdıktan sonra Hariciye'ye intisab etmek, oradan gazeteciliğe geçmek ve sonra politikaya atılmaktır. Bunun için kendini en
iyi şekilde yetiştirmeye karar verir. Yedek subaylığını Söke'de tamamladıktan sonra, babadan kalma evi satarak Fransızca'sını ilerletmek, ayrıca bilgi ve görgüsünü artırmak üzere Paris' e
gider. Ancak kaydını yaptırdığı Science Politique'in seviyesi kendisini tatmin etmediği için kısa bir süre sonra Belçika'ya geçer ve Liege Üniversitesi'nin Science 'Politique bölümüne kaydını yaptırır.Fuat Bey, Liege Üniversitesi'ni bitirıp -kendi tabiriyle- kapı gibi diplomasinı almış, doktoraya bile başlamıştır. Yazık ki, birinci kısmını tamamladığı Türk Milliyetçiliği Üzerine Bir Deneme konulu tezinin ikinci kısmını hazırlamak üzere Türkiye'ye geldiği sırada İkinci Dünya Savaşı patladığı için Liege' e dönemez ve bu yüzden doktorasıyarım kalır.
1972'ye kadar devam edecek olan Hariciye yılları, dünyanın birden ısındığı o sancılı günlerde başlamıştır. Aynıgünlerde Cevat Dursunoğlu, Bedrettin Tuncel, Suut Kemal Yetkin, İsmail Habib Sevük, Ahmet Hamdi Tanpınar, Şemsettin Sirer ve Ahmet Kutsi Tecer gibi edebiyat ve kültür adamlarının Çarşamba Sofrası'na dahilolur. Önceleri Abdullah Efendi, daha sonra da Turan Lokantası'nda çarşamba günleri toplanarak derin şiir, edebiyat ve politika sohbetlerine dal an bu aydınların çoğu daha sonra politikaya da gireceklerdir. Fuat Bayramoğlu, Avrupa yılla rında uzak kaldığı şiiri, çoğu şair oLan bu aydınlar arasında tekrar kesif bir biçimde yaşamaya başlar. Esasen bir okuyucu olarak şiirle bağlarını hiç bir zaman koparmamış, özellikle hayran olduğu Yahya Kemal'i adım adım takip ederek bütün şiirlerini kırmızı mora
ken kaplı zarifbir deftere yazmıştır. .
Ve yıl 1945. Fuat Bey, birgün bir arkadaşıyla birlikte Ankara Palas'a yemeğe gider; kendisine verilen masa, tesadüfen Yahya Kemal'in bir dostuyla yemek yediği masanın hemen yanındadır. Arkadaşına yüksek sesle şiirlerini okuyan büyük şair, bazı beyitleri hatırlayamadığı için sık sık duraklamaktadır. Fuat Bayramoğlu dayanamaz, onun her duraklayışında, unuttuğu beyti ezberden okumaya başlar. Bir süre sessiz kalan Yahya Kemal, sonunda dönüp hayretle sorar: "Beyefendi, siz kimsiniz?"
Fuat Bey, Hariciye'de memur olduğunu ve bütün şiirlerini ezbere bildiğini, hatta sürekli yanında taşıdığını söyleyip kırmızı moraken kaplı şiir defterini gösterince son derece duygulanan Yahya Kemal'in gözlerinden birkaç damla yaş süzülür. O gün, birkaç damla gözyaşının perçinIediği sıkı bir dostluğun başlangıcı ve Fuat Bayramoğlu'nun bir rubai şairi olarak doğum günüdür. Çünkü bu tanışma, Yahya Kemal'in hummalı bir biçimde rubai yazdığı ve devamlı rubaiden, rubai şairlerinden söz ettiği sıralara rastlar. Hatta Pakistan elçiliğinin gündemde olduğu günlerde Ankara'ya uğrayınca, iki ay birlikte rubai çalışmışlardır. "Bu yıl (1995)" diyor Fuat Bayramoğlu, "Benim rubaide ellinci yılımdır!"
Bayramoğlu'nun Yahya Kemal'le hala devam eden dostluğu, büyük şairin kendisine armağan ettiği bir rubai ve "gönül gönüle" rediili gazelle eb edileşmiştir.
Diplomatlığının ve şairliğinin yanısıra, ince zevkli bir kültür adamı, seçkin bir araştırmacı ve çok bilgili bir koleksiyoncu olan Fuat Bayramoğlu, özellikle Türk cam sanatında dünya çapında bir uzman olarak literatüre geçmiş, ayrıca bu özelliğinden dolayı Hacettepe Üniversitesi tarafından Sanatta Onursal Doktora'yla ödüllendirilmiştir. Türk Cam Sanatı ve Beykoz İşleri (1974) adlı eseri, hala sahasında tektir. Daha da önemlisi, Fuat Bey, Türk Tarih Kurumu tarafından yayımlanan iki ciltlik Hacı Bayram-ıVeli (1989) adlı büyük eseriyle hayru 'l-hale! olduğunu gösterip milletimizin gönlünde yerini almıştır.
Kandilli'de Mimar Sedat Hakkı Eldem'in imzasını taşıyan yalısında, mutlu bir emekli olarak, kitapları, antikaları, tabloları, nefis cam eşyası, plakları ve CD'leri arasında rubai yazarak sakin günler geçiren Fuat Bey, şu sıralarda yeni aldığı Macintosh bilgisayarına yüklenen programların sırlarını çözmeye çalışıyor.
Bir de güzelim Boğaz'dan geçen habenneka gemiler olmasa!