Bir vicdanın isyanı ya da çatlayan fotoğraf
Adem Yavuz Arslan 01 Ocak 1970
Ankara toz duman dersek abartı olmaz.
Dershanelerle başlayan gerginlik dün başlayan yolsuzluk operasyonu ile zirve yaptı.
Detaylar bir yana, şurası kesin ki Türkiye bu gerginliği/yüksek tansiyonu uzun süre sürdüremez.
Önümüzde birbirinden kritik 3 seçim olduğunu da düşünürsek herkesin şapkayı önüne koyup düşünmesi şart.
Böyle diyorum ama işaretler durumun pek de öyle olmayacağını gösteriyor.
Mesela AK Partili Hakan Şükür'ün istifası sonrası başta Başbakan olmak üzere iktidar partisinden gelen yorumlar tam tersi istikametteydi.
Özellikle de Başbakan'ın 'dürüstse Parlamento'dan da istifa etsin, tabii bu herkese nasip olmaz' söylemi şok etkisi yaptı.
Çünkü Başbakan ile Hakan Şükür arasındaki yakınlık, Şükür'ün dürüstlüğü herkesin malumu. Üstelik de Parlamento'da bu tip olaylar daha önce defalarca yaşandı.
Bizzat AK Parti'nin kendi serüveninde bu tür örnekler var. Fakat kimse o zaman dürüstlük tartışması açmamıştı.
Başta Mehmet Ali Şahin olmak üzere çok sayıda AK Partili'nin 'emrettiler geldi emrettiler gitti' türü yorumları ve sosyal medyada başlayan linç kampanyası da hiç yakışık almadı.
Seçim öncesinde bir vekilin istifası parti yönetiminde moral bozabilir. Huzur da kaçırabilir. Hele hele bu isim Hakan Şükür gibi milyonların gönlünde taht kurmuş 'gerçek bir kral' ise.
Ancak sizinle aynı duygu dünyasına sahip birini linç etmek yerine anlamaya çalışmak gerekirdi.
Başbakan'ın tabiriyle birileri rahatı görünce unutmuş olabilir ama Hakan Şükür inançlarının/tercihlerinin faturasını yıllardır ödüyor.
28 Şubat döneminde neler yaşadığına Galatasaray muhabirleri de şahit.
Zorla takımdan gönderilmesi, milli takımın en çok ihtiyacı olduğu dönemde takıma alınmaması, 'Torinolu Şaban' denilerek dalga geçilmesi gibi çok sayıda linç kampanyasına maruz kaldı.
Fethullah Gülen'i sevdiğini söylediği için DGM'de ifade vermek durumunda kaldı.
Ancak Hakan Şükür hiçbir zaman duruşunu, efendiliğini bozmadı. Siyasete de bizzat Başbakan Erdoğan'ın davetiyle girdi.
Fakat gelin görün ki dershaneler tartışması ile Hakan Şükür ile AK Parti arasına kara kedi girdi.
Twitter'dan yaptığı açıklamada dershanelerin kapatılmasına olan tepkisini gösterdi. Bunu da gayet nezaketli ve naif bir üslupla yapmıştı.
Hem partisinden uyarı aldı hem de sosyal medyada taşa tutuldu.
Hakan Şükür son olarak önceki akşam iki sayfalık bir açıklamayla istifa etti.
Rahatsızlığı bilindiği için istifa sürpriz sayılmaz ancak açıklaması çok önemli.
Çünkü orada bir vicdanın isyanı var.
Bu milletin evlatlarına bu yapılmaz
Camia'ya yönelik linç kampanyalarına, örgüt benzetmelerine, insafsız suçlamalara isyan var.
Şükür'ün şu satırlarına katılmamak mümkün mü?
"Dershaneleri kapatılan, mensupları devlet dairelerinden tasfiye edilen, parti yönetimince de ahlaksızlık olarak nitelenen fişlemelere maruz kalanlar bu milletin evlatlarıdır.
Hele yeni yeni tedavüle sokulmaya çalışan 'örgüt' kelimesinin bu gönüllüler hareketi için kullanılmaya çalışılması amacın sadece dershaneleri kapatmak olmadığı düşüncesini akla getirmektedir."
Bu yaklaşıma itiraz edebilecek bir ehli vicdan olmayacağı için Şükür'ün istifası gündemi sarstı.
Başkentte şimdi istifaların ardı gelir mi sorusuna cevap aranıyor. Açıkçası rahatsız vekilin sayısı hayli fazla. Ancak başka istifa olmayabilir.
Çünkü inandığı doğruları söyleyebilmek herkese nasip olmayacak bir meziyet.
Son olarak...
Şükür'ün istifasıyla bir gerçeği daha görmek lazım.
Hakan Şükür'ün evlilik fotoğrafına bakın. Bir yanda Fethullah Gülen öbür tarafta Başbakan Erdoğan.
O fotoğraf milyonların hissiyatını yansıtan bir kare.
Şükür'ün istifası kendisi için o fotoğrafın ortadan yarıldığının delili. Hükümetin hasmane tutumunu sürdürmesi halinde milyonlarca insan aynı sonucu yaşayacak.
Asıl risk burada.