Hizmet’e karşı tavır niye?
Şahin Alpay 01 Ocak 1970
Fethullah Gülen Hocaefendi ve onun telkinleriyle oluşan inanç temelli bir sivil toplum hareketi olan Hizmet Hareketi’ne karşı oluşan ve son günlerde giderek genişleyen ittifak çok ilgimi çekiyor.
Bu cephenin lokomotifi muhakkak ki sivil topluma en küçük bir tahammülü olmayan, damardan Kemalistler; örneğin 2004’te MGK’da Hizmet Hareketi’ni çok tehlikeli ilan edip, sıkı tarassut altına alınmasını isteyen, fişlemeleri başlatan generaller. Hararetle otoriter laiklik ve askerî vesayet yanlıları (ya da Ulusalcılar) da tabii bu generallerin peşinden gidiyor.
Bunların hemen yanıbaşında, bir kısmı kamuoyunda “endişeli modernler” olarak anılan aydınlar ve “laikçi demokrat” olarak nitelenebilecek kalem erbabı yer alıyor. Bu kesimin bir ucunda, dinî inançların, hele İslam’ın, modernleşmeyle asla bağdaşamayacağına inanan, pozitivizm ve Oryantalizm’den hayli etkilenmiş olanlar var. Öteki ucunda da Hizmet Hareketi’nin bir kısım mensuplarını devlet içine yuvalanmış bir gizli güç, “otonom güç” olmakla suçlayanlar yer almakta.
“Endişeliler”in ucu ABD’ye kadar uzanıyor. Bu uçtakiler uzun süre Gülen Hareketi’nin AKP ile el ele Türkiye’yi bir Sünni İran yapma yolunda olduğu teorisini yaydılar. Şimdilerde Türkiye için “asıl büyük tehlike”nin otoriterleşen AKP değil, Gülen Hareketi olduğu iddiasını işliyorlar. Hizmet Hareketi’ne düşmanlığa benzer bir husumet besleyenler ise KCK yandaşları. Onların endişesi, Hizmet’in okuma ve toplumda yükselme imkanı sağlayarak Kürt gençleri ellerinden alması.
Anti–Hizmet cephesine son zamanlarda, tüm sivil toplumu denetim altına alma arayışında Kemalistlerden geri kalmayan Sayın Başbakan ve yakın çevresi dahil oldu; Hizmet’ten devlete sızmış bir “çete” ya da “örgüt” olarak söz ediyorlar. Suç işlediklerinin delillerini görebilmiş değiliz ama Hizmet’e mensup oldukları iddia edilerek fişlenen kamu görevlileri temizliğe tabi tutulmakta.
Nihayet son günlerde cepheye kimi katışıksız İslamcılar da katıldı. AKP iktidarı, bir bölümü Hizmet tarafından işletilen dershaneleri kapatmaya kalkışınca, bunlar da fırsat bilip seslerini yükseltmeye başladılar. Örneğin birine göre, Hocaefendi “ABD’nin, İsrail’in, Evangelistlerin, Haçlıların, global kapitalizmin ve liberalizmin arzuladığı şeriatsız, fıkıhsız, cihadsız ılımlı / light İslam...” anlayışını temsil ediyor. Bir başkası geçenlerde şunları yazdı: “Hareket aslında ‘ılımlı İslam’ projesinin merkez üssünü andırıyor. ABD, AB ve İsrail’i karşısına alarak değil, yanına ya da arkasına alarak ilerlemek istiyor. Aslında proje sadece Türkiye’yi ilgilendirmiyor. Türkiye, bir pilot bölge. Burada gerçekleştirilen atölye çalışması, giderek diğer İslam ülkelerine doğru eğitim ve medya, iş ilişkileri ile genişleyerek, bir bakıma Batı’nın değerlerine ve çıkarlarına karşı, uluslararası düzene karşı tehdit oluşturmayacak bir şekilde genişletilmeye çalışılıyor...”
Anlayacağınız, Hizmet’e karşı tavır alış şimdilerde hayli geniş bir cepheye yayılmış durumda. Bu cephede yer alan unsurların hepsinin kendilerine göre gerekçeleri var elbette. Peki, ortak paydaları ne olabilir? Bana göre bunların hepsi, Hocaefendi’nin dindarlara da hitap eden; demokrasiyi, hukuk devletini, insan haklarını, farklılığa saygıyı, AB’yle bütünleşmeyi savunan; eğitimi, bilimi teşvik eden; bütün dünyayı ve bütün insanlığı kucaklayan; özgürlükçü ve çoğulcu, alternatif bir İslamî modernlik anlayışını temsil etmesinden; hem dindar, hem modernist alternatif elitlere esin kaynağı olmasından çok rahatsız.