Yargıya müdahale artık gizlenmiyor
Adem Yavuz Arslan 01 Ocak 1970
28 Şubat döneminde Ankara'da değildim.
O dönemi bizzat yaşayan tecrübeli meslektaşların ittifakla hemfikir olduğu bir konu var: "Bu gerginlik sürdürülemez."
Tabii buradaki kasıt hükümetin yargıyla kavgası.
Gerçi buna "Cemaat'le kavga" diyen de var ama ben bu yorumu sağlıksız buluyorum.
Çünkü Cemaat, Camia ya da Hizmet Hareketi; adına ne derseniz deyin bu yapı ile kavga edil(e)mez. Hükümet/iktidar gözle görülür elle tutulur somut bir yapıdır.
Cemaatler ise manevi birlikteliklerle oluşur.
Dolayısıyla toplumun kılcal damarlarına kadar yayılmış bir gönüllü birliktelikle kavga etmek mümkün değildir. Cumhurbaşkanı Gül'ün dediği gibi devlette görev almış herkesin şahsi fikri, ideolojisi olabilir ancak burada üst norm hukuktur, devlet otoritesidir. Hukuka aykırı işlem yapana da hukuk kuralları içinde cevap verilir.
Gelelim girişte bahsettiğim gerginliğe.
Türkiye çok gergin.
Başkent ekstra gergin. Neredeyse herkesin yüzü asık. Seçimler öncesi siyasetin gerilmesi normaldir ancak bu kez durum hiç de öncekilere benzemiyor.
Herkes bir birine şüpheyle bakıyor.
İnanılmaz bir durum gibi gelebilir ama iktidar partisi mensupları istifa eden ya da kabineden alınan bakanlarla ilgili akla ziyan senaryolar yazıyorlar. İdris Naim Şahin gibi birinci halkadan isimlere takılmayan kulp kalmadı. Olaylı bir şekilde istifa eden Erdoğan Bayraktar'a inanılmaz yakıştırmalar, ithamlar yapılıyor kulislerde.
İstifa eden ya da aykırı bir söz edene 'MOSSAD ajanı' yaftası takılabiliyor.
Örnekleri uzatmak mümkün.
Ama hepsinin ortak özelliği şu: Aklıselim kayboluyor. AK Parti gibi güçlü ve etkili bir partinin bu süreci daha soğukkanlı yürütmesi gerekirdi.
Yaşanan panik ve kaosu bilmek için kozmik bilgilere sahip olmak gerekmiyor.
Mikrofonlara söylenenlere bakmak bile yeterli.
Yargıya müdahalenin itirafı
Mesela, yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala, dün TRT'de katıldığı programda öyle şeyler söyledi ki, muhalefetin bir şey söylemesine gerek bırakmadı.
Ala, bürokrasiyi en iyi bilen isim sayılır.
Şu ifadeler ona ait: "Diyorlar ki, yargıya müdahale ediliyor. Sanki yargı hiç yanlış yapmamış. Her şeyi doğru yapmış, siyaset durup dururken oraya müdahale etmiş..."
Ala'nın bu sözleri yargıya müdahale ettiklerini ikrar anlamına gelir. Emniyete müdahale iddialarına da "Böyle bir yapıda seyredelim mi" dedi. Devamında da "Siyasete tuzak kuran orada mı kalacaktı? Bu kadar basit" diye konuştu.
Yayındaki meslektaşlarımız keşke "Yüzlerce emniyetçiyi birkaç günde almak için hangi hukuki süreci işlettiniz" diye sorsaydı.
İçişleri Bakanı Efkan Ala, TRT ekranlarında bunları söylerken Başbakan Erdoğan da mitinglerde konuştu. Öncekilerde olduğu gibi yine savcılara yüklendi, adalete güvenmediğini söyledi.
Her konuşmasında doğrudan Savcı Muammer Akkaş'a hitaben "Seninle işimiz var" dedi.
Hem İçişleri Bakanı'nın hem de Başbakan'ın konuşmalarına baktığımızda girişte bahsettiğim gerginliği görmek mümkün.
Yoksa normal şartlarda bir ülkenin başbakanının soruşturma yapan savcıya 'Sen kimin savcısısın, seninle işimiz var' demesi alenen yargıya müdahale/gözdağı olarak algılanır.
Kısacası yargı bağımsızlığı adına talihsiz günler yaşanıyor.
Başkentin havasına bakarak şunları da söylemek mümkün.
Hükümet ilk fırsatta kendi kurduğu HSYK'yı dağıtmak için yasal yollar arayacak.
Danıştay ve Yargıtay içinde alternatif projeler üzerinde çalışılıyor.
Ala'nın sözlerinden kamuda yaygın bir tasfiye sürecinin başlayacağını anlamak mümkün.
Ayrıca muhalefete yönelik sürprizler de gelebilir. Kısacası önümüzdeki günler yeni gerginliklere gebe.
Son olarak; yolsuzluk iddialarının izini süren medyaya ajan yaftası takanlara Üstad Sezai Karakoç'un o muhteşem dizeleri ile cevap vereyim:
''Onlar sanıyorlar ki,
Biz sussak mesele kalmayacak.
Halbuki, biz sussak, tarih susmayacak...
Tarih sussa, hakikat susmayacak..."