“Paralel devlet” nasıl kanıtlanır?
Ruşen Çakır 01 Ocak 1970
Fethullah Gülen hareketiyle AKP hükümeti arasındaki iktidar mücadelesinin açığa çıkması 7 Şubat 2012 günü patlak veren MİT kriziyle, bunun topyekûn savaşa dönüşmesiyse dershane kriziyle oldu. Her iki kırılma anında tarafları yakınlaştırmaya çalışanlar çıktı. Hükümet kanadında bu misyonu büyük ölçüde Başbakan Erdoğan’ın siyasi danışmanı, Ankara Milletvekili Yalçın Akdoğan üstlendi. Bu anlarda verdiği gazete ve televizyon mülakatlarında, Star ve Yeni Şafak gazetelerindeki köşelerde onun özellikle Bediüzzaman Said Nursi’den alıntılarla kavgayı (boşuna) yatıştırmaya çalıştığına sık sık tanık olduk. Akdoğan’ın birkaç gündür, yine Nursi’ye atıf yaparak, ama bu sefer karşı tarafı suçlayarak yazılar kaleme alması hükümet ile cemaat arasındaki kopuşun kanıtlarından biri. Özellikle dün Yeni Şafak’ta “Yasin Doğan” müstearıyla çıkan “İstihbarat oyunlarının vardığı nokta” (http://yenisafak.com.tr /yazarlar/ YasinDogan/ istihbarat-oyunlarinin-vardigi-nokta/ 45130) başlıklı yazı bu kopuşun mührü olarak görülebilir.
“Kayıt dışı yapılanma”
Yazıdan uzun uzun alıntı yapmak istemiyorum, ancak Akdoğan’ın adını vermeden de olsa Gülen cemaatini “istihbarat şebekesi” gibi çalışmakla itham edip bu yönüyle yine adını vermeden, 1990’ların Hizbullah’ı ile benzeştirmesi anlamlı. Akdoğan, yine adını vermeden Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı hakkında “geçmişte TÜSİAD’ın yaptığı gibi her hafta racon kesiyor, dini cemaatler veya STK’larla işbirliğine gitmek yerine yabancı ülkelerin misyon şefleriyle hükümete karşı lobicilik faaliyetlerine girişiyorsa bu nasıl bir sivilliktir, nasıl bir vatanseverliktir?” diye soruyor.
Yazının en kritik bölümüne gelecek olursak; “Kayıt dışı istihbarat, kayıt dışı operasyon, kayıt dışı yapılanma öncelikle hukuk devleti için tehdittir. Devlet kurumları tertip ve tezgâh mantığıyla hareket etmezler” diyen Akdoğan’ın şu sözlerinin altını birkaç kez çizmek lazım: “Dini gruplara mensup bireylerin devlet kurumlarında görev alması kesinlikle ‘sızma’ gibi kavramlarla değerlendirilemez ve bir sorun olarak görülemez. Ancak bu kişiler grup aidiyetiyle farklı bir mekanizma oluşturuyor ve dâhildeki veya hariçteki yetkisiz kişilerin iradesiyle yönlendirilmeye başlıyorsa bu büyük bir sorundur. Karar mercii sivil ve meşru idare olmaktan çıktığı an, orada hastalıklı bir yapı oluşuyor demektir.” Onun yazdıkları, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Demokratik hukuk devletinde çalışanların hepsinin bireysel farklılıkları, düşünceleri olabilir. Farklı akımlara bağlı olabilirler. Ancak devlet ve kamu söz konusu olduğunda başka hiçbir dayanışma ve ilişki olamaz. Bu temel ilkedir” şeklindeki açıklamasıyla örtüşüyor.
Şahin Alpay’ın önerisi
Buradan doğal olarak, son dönemin en popüler tanımlamalarından “paralel devlet”e (aslına bakılacak olursa “devlet içinde devlet” demek daha doğru olabilir ama “paralel devlet” daha kullanışlı ve yaygın) geliyoruz. Şahsen Gülen cemaatinin, başta polis ve adliye olmak üzere bürokrasi içinde yaygın bir şekilde örgütlendiğini, Türkan Saylan, Hanefi Avcı, Ahmet Şık, Nedim Şener ve Hakan Fidan ile diğer MİT yöneticileri olaylarında olduğu gibi, devlet imkânlarını kendi çıkarlarına uygun bir şekilde kullanmaktan çekinmediğini düşünüyorum.
AKP hükümeti hiç kuşkusuz devlet içindeki devlet yapılanmasından başından beri haberdardı, ancak Ergenekon, Balyoz gibi süreçlerde Gülen cemaatiyle ittifak hâlinde olduğu için buna göz yumdu; nasılsa gerektiğinde kontrol altına alabileceğini, kaldı ki bu yapının kendilerine yönelmeye cesaret edemeyeceğini düşünmüş olmalılar. Lakin iki konuda da yanıldılar: Bu yapı hem hükümetin kontrolünden çıktı, hem de onu, özellikle Başbakan’ı hedef aldı.
Peki bu sorun nasıl aşılır? Bu konuda, “paralel devlet” iddiasının akıl ve izanla bağdaşmadığını savunan Zaman Gazetesi yazarı Şahin Alpay’ın önerisini destekliyorum. Şöyle diyor Alpay: “Bu tezin kabul edilebilmesi için, söz konusu soruşturma ve davaların kilit noktalarında rol alan emniyet ve yargı mensuplarının hepsinin ‘F-tipi’ olduklarının, ayrıca amirlerinden değil Fethullah Gülen ve Hizmet Hareketi yöneticilerinden aldıkları talimata göre davrandıklarının da ispat edilmesi gerekir.” (http://www.zaman. com.tr /sahin-alpay /paralel-devlet-meselesi_2188957.html)
Sahiden, eğer soruşturmayı yürütenler amirlerinden gizledikleri bilgileri, Gülen’den ve “cemaat imamları”ndan gizlememişlerse, üstelik operasyonlar konusunda onlardan talimat almışlarsa ve “asıl” devlet de bunu tartışmasız bir şekilde kanıtlarsa Türkiye kritik bir virajı almış olur. Aksi takdirde hükümet ve Başbakan’ın işi iyice zorlaşacaktır.