Montaj kurgusunun yıkılışı
Gültekin Avcı 01 Ocak 1970
İki hedef Başbakan için varlık yokluk mücadelesi haline geldi.
1- Yolsuzluğu ve "diğer skandalları" karartmak/manipüle etmek/kapatmak suretiyle iktidarını korumak.
2- Halkı paralel devlet kurgusuna inandırabilmek.
Birinci hedefin gerçekleşmesi, AKP tabanının ikinci kurguya inandırılmasına bağlı.
"AKP tabanı" diyorum zira bu delilsiz kurguya onlardan başka inanan hiçbir siyasal ve sosyal grup yok.
Başbakan bu iki gayeyi gerçekleştiremezse, sistemin kendi üzerine yıkılacağını ve enkazın altında kalacağını çok iyi biliyor.
İnternet Kanunu, HSYK, Rekabet Kurumu düzenlemesi, şimdilik yedekteki MİT Kanunu, binlerce hukuksuz bürokrat kıyımı ve Emniyet Teşkilatı'nda branş şartının kaldırılması.
Bunların hepsi "paralel devlet" kurgusunun koruması altında skandalları gizlemek ve gizleyebilmek için demokratik mekanizmaları durdurmak için yapılıyor.
Nitekim Başbakan "Tüm kanunları paralel yapıyla mücadele için çıkardık" diyerek, konunun dershane meselesiyle uzaktan yakından ilgisi olmadığını da itiraf etti.
Başbakan kendisine yönelik biat kültürüne ve lider kültü psikolojisine ne kadar güvense de, yargıya müdahaleye yönelik son ses kayıtları içeriğine manipülatif cevaplar vermek ve tevil etmekle kendi kurduğu yapay "montaj barikatı"nı yine kendi yıktı.
Kimi kayıtlara cevap veriyor, kimine montaj diyor.
Akıl ve izanla dalga geçiyor.
Yargıya müdahale ses kaydının "montaj" olmadığını derhal nasıl anladınız da cevap verdiniz Sayın Başbakan?
Hani montajdı bunlar?
Düşünebiliyor musunuz "paralel yapı" tabiri bir slogan halinde Başbakan'dan bakanlara kadar dillerde pelesenk olmuş.
Lakin hiçbir delil gösterememişler.
Bir kırık dökük delil bile.
Ve milletinin zekâsına hakaret etmeyen hiçbir siyasi lider, delil olmasa da sırf kendi dedi diye "paralel yapı" iddiasına inanılmasını beklemez.
Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir garabet yok.
Poliste branşın kaldırılması ne demek?
Hele Emniyet Teşkilatı'nda branş şartını kaldırmak, pratisyenleri beyin ameliyatına sokma çılgınlığıyla eşdeğerdir.
Hastanelerde göğüs, göz, nöroloji, dermatoloji(...) gibi pek çok branşı inkâr ederek tek isim altında birleştirmekle aynıdır.
Buna göre her polis istenen şubeye atanabilecek.
Hiçbir kursu ve ihtisası olmayan bir trafik polisini TEM Şube'ye, sosyal hizmetlerde görevli bir polisi Özel Harekât Daire Başkanlığı'na, semt polis merkezinde nokta nöbeti tutan bir polisi Mali Şube'ye doğrudan atamak, polis teşkilatında rantabilitenin ve performansın yükseltilmesi stratejisine tamamen aykırıdır.
Bu tam bir akıl tutulmasıdır ve başarı için ihtisaslaşmanın rolünü inkâr etmektir.
Hükümetçe emniyette branş şartını kaldırmak, "polis teşkilatını nasıl başarısız kılabiliriz" sorusunun cevaplarından biridir.
Bence amaç, polis teşkilatını ihtisaslaşmadan uzak tutmakla, kaotik bir görüntüye sokmak ve etkinliğini azaltarak prestijini yaralamaktır.
Emniyet Teşkilatı'nın ihtisas sahaları özellikle olay yeri inceleme, TEM, istihbarat, kaçakçılık sahalarıdır.
Bu sahalar hem adli açıdan hem de polis hizmetlerinde en hassas sahalar.
Branş şartını kaldırmak, polis teşkilatındaki özel harekât, TEM, kaçakçılık ve organize suçlar ile istihbarat gelenek ve birikiminin berhava edilmesi demektir.
Polisi başarısızlığa sevk etmek, adliyeyi de başarısızlığa sevk etmek demek.
Yolsuzluk ve hırsızlığı gizleme uğruna koskoca bir ülkenin emniyet teşkilatını güdükleştirmek, başarısız olması için formül üretmek reva mı?
Yargısını bitirmek, özgürlüklerini tüketmek, iç barışı dinamitlemek reva mı?
Hükümet önce hukukun gereğini yapan yargıyı, sonra TIR aramasında yaptığı yaygarayla Jandarma teşkilatını, paralel yapı yaygarasıyla da polis teşkilatını itibarsızlaştırdı.
Bu da bilinçli ve planlı bir hamleydi.
Oysa tüm TIR aramaları hukukun ve kanunun açık emriydi.
Zira gayeleri hukuk ve demokrasi değil, "katıksız hâkimiyet" olduğu için, kendi kontrollerinde zannettikleri MİT dışında, hiçbir anayasal kuruma güvenmiyorlar.
Bu sebeple de diğer kurumlara nazaran tüm ağırlık, etkinlik ve yetkileri sadece MİT'te toplamak, toplumu ve ülkeyi MİT üzerinden yönetmek istiyorlar.
30 Mart'ta halktan bekledikleri onayı alabilirlerse, yedekteki MİT Kanunu ile Türkiye'yi ve toplumu sorgulanamaz imtiyazlarla donatılmış MİT üzerinden yönetecekler.
Ve karanlığın kolları bizi daha sıkı saracak.