Meydanların dili
Mustafa Ünal 01 Ocak 1970
Siyaset meydanlara taşındı. Şehirler iyiden iyiye seçimin havasına girdi. Caddeler, sokaklar adayların posterleri ve rengarenk parti bayraklarıyla süslü.
İnsanlar seçim solumaya başladı. Meclis kapılarını kapattı, liderler sahaya indi.
Klasik metodu uygulayan partilerin başında AK Parti var. Her gün iki yerde miting. Başbakan Erdoğan, öğleden sonra ve akşam üzeri farklı şehirlerde konuşuyor. Dili çok sert. Üslubu çok ağır. Muhatabı sadece siyasî partiler değil. Camia’yı diline doladı. Söyledikleri kabul edilebilir gibi değil. Hakaretin bini bir para. Bugüne kadar siyaset meydanları böylesine nefret söylemine tanık olmamıştı. Stratejinin yanlışlığı bir gün anlaşılacak. Ama o gün çok geç olacak. Son pişmanlık fayda vermeyecek. Bugün öfkeyle söylenen sözler ömür boyu takip edecek. Adını koymasa da her kelimesinde, her cümlesinde 17 Aralık var. O iddiaların ağırlığı var.
Başbakan Erdoğan hatırı sayılır kalabalıklara sesleniyor. Mitinge katılanların çokluğu o sözlere meşruiyet sağlamaz. Haklılığı veya doğruluğunu göstermez. 30 Mart akşamı sandık sonucunun ‘yolsuzluk’ iddialarını aklamayacağı gibi. Meydanlara bakarak siyasi analiz yapanlara ekranlarda ve gazete sayfalarında sık rastlanıyor. Kalabalıkları, yolsuzluk ithamlarına cevap olarak yorumlayanlar da var, 30 Mart’ın zaferini bugünden ilan edenler de... İkisi de doğru değil. Yolsuzluk dosyalarının temize çıkacağı yegane yer yargıdır. Dosyalar ne kalabalıklarla ne de sandıkla aklanır. Meydanların dili çoğu kere yanıltıcıdır. Hele iktidar partileri açısından. AK Parti 12 yıldır iktidarda. Meydanları doldurmasından daha doğal ne olabilir? Elbette bir anlamı var. Ancak kesinlikle ‘zaferin işareti’ olarak değerlendirilemez.
Örnek mi? O kadar çok ki.
1950 seçimlerinde CHP’nin İstanbul Taksim mitingine mahşerî kalabalık katılır. Belediye Başkanı Fahrettin Kerim Gökay, İsmet Paşa’ya ağzına kadar dolu meydanı göstererek “İşte paşam İstanbul.” der. Sonuç mu? CHP, DP’nin yarısı kadar bile oy alamaz. CHP yüzde 26’da kalırken DP yüzde 56 oy oranına ulaşır.
‘İşte paşam İstanbul’ sözü bu hezimetle birlikte siyaset tarihine geçer.
Yakından bir örnek vermek isterim. Bir önceki yerel seçimlerden. 2009’dan. Cuma günü gerçekleşen AK Parti’nin Balıkesir mitingi çok görkemliydi. Meydanın doluluğu ekranlara da fotoğraflara da yansıdı. Gördükleri manzara AK Parti yönetimini memnun etti. AK Parti’ye yakın duran gazetecilerin analizlerine konu oldu. Bir “İşte Başbakanım Balıkesir” demedikleri kaldı. Balıkesir benim memleketim. Şehrin siyasi serüvenini yakından biliyorum. 1999 ANAP mitinginde Mesut Yılmaz’ı dinlemiştim. Meydan kalabalıktı. Dağılırken ne yapacaklarını sorduğum hemşehrilerimin yarısı ‘DSP ve Bülent Ecevit’ demişti. Hiç unutmam o gün ‘meydana aldanmayın’ diye yazı yazmıştım. 2009 yerel seçimlerinde AK Parti mitingini Başbakan Erdoğan’ın daveti üzerine bir grup gazeteciyle izledim. Şehir, havaalanından meydana kadar olağanüstü ilgi gösteriyordu. Balkonlardan, pencerelerden el sallayanlar eksik değildi. O gün şehrin ve meydanın havasına bakarak ‘22 Temmuz’dan daha kalabalık. AK Parti en rahat seçime girdiği şehir. Mevcut Başkan Sabri Uğur mutlak favori’ diye yazmışım. Sabri Uğur’un 5 yıllık performansı olağanüstüydü. Muhalifleri bile hakkını teslim ediyordu. Yaptıkları, şehrin sınırlarını aşmıştı. Örnek gösteriliyordu. Erdoğan da Balıkesir’i tek kelimeyle özetlemiş: ‘Muhteşem’.
Arşive baktım, Sabah’tan Nazlı Ilıcak ‘Balıkesir AK Parti için banko’ diye yazmış.
Sonuç mu? Büyük sürpriz. AK Parti için şok. Sandıktan MHP çıktı. Kelimenin tam anlamıyla ‘patlama’ yaptı. Oylarını 10 binden 60 bine çıkardı. İzahı güç bir artış. Miting mi? MHP Balıkesir’de miting yapmadı. Devlet Bahçeli kapalı salon toplantısında adayları tanıttı. O kadar.
Yanlış anlaşılmasın 30 Mart Balıkesir seçim analizi yapmıyorum. Meydanların ne kadar yanıltıcı olduğuna örnek veriyorum. Meydanların diline, kalabalıkların büyüsüne aldanmayın.